onedio
Görüş Bildir

çakar Haberleri

çakar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. çakar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Yazarlar Trabzonspor-Fenerbahçe Maçını Yorumladı
Spor Toto Süper Lig'de Avni Aker'de oynanan olaylı Trabzonspor-Fenerbahçe maçını usta kalemler yorumladı... İSKENDER GÜNEN: Böyle taraftarlık olmaz olsun!.. Yazık! Binlerce kere yazık! Taraftar kendi takımını ancak bu kadar sabote eder. Maça iyi başlayan pozisyonlar bulan Trabzonspor'du. Yusuf'la üst üste girilen iki gol pozisyonu var. Hemen ardından Trabzonspor taraftarı demek bile mümkün değil, tribündekiler sahneye çıktı. Maç bir süre durdu sonrasında ise Fenerbahçe'nin golü geldi. Golden sonra ise Trabzonspor toparlanmaya çalıştığı anda, yine akıl almaz bir şekilde oyunu durdurmayı başardılar! Bir başkasını suçlamaya bana göre gerek yok. Sorarım size, 2013-14 sezonu başladığı günden itibaren takımını her maçta bütün çağrılara rağmen yalnız bırakan sözüm ona taraftarlar dün, bir sezondur gelmedikleri stada gelerek takımına iyilik mi yaptılar? Ligdeki her maçta, Avrupa Liginde tarih yazarken bile desteğini takımdan esirgeyen ve 5 kuruş geçmişleri olmadığı halde an itibariyle takımlarını binlerce lira zarara sokan, sahasının kapanmasına neden olan bu insanlar geçekten kime zarar verdiklerinin farkında değiller. Böyle taraftarlık olmaz! Asıl suçlu Trabzonspor'un içinde. Oyuncularını baskı altında tutup en kötü zamanlarında sadece eleştiriden başka bir şey yapmayan bu çoğunluğa taraftar demek bana göre son derece haksızlık olur. Eğer bu anlayıştaki insanları Trabzonspor'un gerçek sahipleri tribünlerden uzaklaştırmazsa çok daha kötü günler Trabzonspor'u bekliyor. ÖMER ÜRÜNDÜL: Futbolun kara gecesi! Dün gece Avni Aker'de ne yazık ki Türk futbolu adına çok üzücü olaylara şahit olduk. Daha takımlar ısınırken atılmaya başlayan yabancı maddeler, maç başladığı andan itibaren de devam etti. Benim en çok üzüldüğüm olaylardan bir tanesi de; Türkiye'nin en önemli FIFA hakemlerinden biri olan Bülent Yıldırım'ın böylesine olaylar yaşanırken maçı devre sonuna kadar devam ettirmesiydi. Belki hakemlere mümkün olduğunca 'Oyunu oynatmaya çalış' tavsiyelerinde bulunuluyor ama bir hakem öncelikle sporcuların ve hakem arkadaşlarının can güvenliğini düşünmek zorunda. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu tip olaylar baş gösterdiği anda o maçlar kesinlikle devam etmez. Ama maalesef Bülent Yıldırım uzatmalarla beraber yaklaşık bir saat bu tablodaki maçı oynatmaya çalıştı. Allah'tan ki bu kadar kaya parçalarının, kapı tokmaklarının atıldığı sahada herhangi bir cisim futbolcu ve hakemlere isabet etmedi. Trabzon seyircisi her şeyden önce kendi takımlarını da mağdur etti. Onların daha ilk dakikadan itibaren motivasyonlarını bozdular. Öylesine şartlanmışlardı ki devre biterken takımları lehine kazanılan frikikte belki de bir pozisyon olacaktı. Onu dahi beklemek lüzumunu hissetmediler. Taraftar kendi takımına zarar veriyor. Örneğin Kadıköy'deki ilk maçta F.Bahçe net favoriyken, Trabzonspor rakibinden puan aldı, hem de bileğinin hakkıyla. Neden kendi evlerinde her maçı kaybettiklerini de kendilerine sormaları lazım. Böylesine önemli bir maçta futbol yazmak isterdik ama ne yazık ki buna şansımız olmadı. GÜRCAN BİLGİÇ: 1 numaralı (!) senaryo 3 Temmuz'dan sonraki dokuzuncu maçtı bu. Bir tane Ankara'da kupa finali var, dörder tane de iki kulübün sahasında... Sürecin en sıcak, en öfkeli döneminde bile dünkü gibi tepki olmadı, böylesine kötü şeyler yaşanmadı. Aradan geçen üç yıla, bunca maça rağmen dün tribünlere gelenler, bir rövanş peşine düşüyor ve bu oyunun bir numaralı aktörlerinin, sahadaki oyuncuların sağlığını tehdit ediyorlar. Neden daha önce olmadı bunlar da, üç yıl, üç maç sonra Trabzonspor taraftarları maçı oynanmaz hale getiriyorlar . Çünkü söylemler o kadar sert ve grilikten yoksundu ki, tüm kenti ve tribünleri bir maç havasından çıkardı. Nefret politikasıyla, düşman hedeflemesinin peşinden koşmakta çekinmediler. Çünkü '1 numara' nın dediğini yaptıklarını sanıyorlar. Geçmişte bu olayları sosyoloji ile açıklardık. Trabzonspor'un şampiyonluk mücadelesinde, rakibinin hep Fenerbahçe olması, iki takım rekabetinde kenti başkalaştırdığını kanaat getiriyorduk. Bütün bu hassasiyetlere veya mayınlı alanlara rağmen, kulüpleri yönetenlerin yangına körükle gitme huyu değişmedi. Gerilimin gölgesine sığınmayı tercih ettiler. Faturaları saha dışında aramayı adet haline getirdiler. Çünkü başkası, kendi başarısızlıklarını ortaya çıkaracaktı. Bülent Yıldırım, dün maçı tatil etmek için aslında çok geç kaldı. Hakem, ısrarla sabırları zorladı, nefretin-tepkinin azalacağını umdu. Atılan taşların büyüklüğünü görüp, sahadaki Fenerbahçeli oyuncuların yerine koyduğunuzda kendinizi, kurban olmak dışında bir hissi taşıyamazsınız. Kimse hak etmiyor bunu. Futbola saygısı kalmamışların imal ettiği bir üründür Avni Aker'de yaşananlar. Alsınlar, ceplerine koyup dolaşsınlar. Biz ne dersek diyelim, nasıl olsa onlar kendilerini haklı çıkartacak başka bir nefret cümlesini kurmayı başaracaklardır. AHMET ÇAKAR: Böyle olacağı belliydi! Bu karşılaşma haftalardır özellikle Trabzonspor cephesi tarafından sürekli gerdirildi ve dün gece de Trabzon taraftarı Fenerbahçe'ye 3 puanı hediye eden taraf oldu. Sahaya bakıyoruz, dört dörtlük bir hakem. Birbirlerine karşı centilmence oynayan futbolcular. Ama özellikle Volkan Demirel'in koruduğu kalenin arkasında belli ki provokatörlerle bezenmiş bir tribün var. Maçın ilk dakikasından tatil edildiği dakikaya kadar sahaya her şeyi attılar. Sekiz metrelik sütunu kırdılar. Kapı kollarını Volkan'a attılar. Ayrıca sahaya atılan maytapları ve yabancı maddeleri saymıyorum bile. Hakem ilk yarının ortasında yardımcılarını yanına çağırdı ve tribünlere 'Bu işe son vermezseniz içeri gireceğim' mesajı verdi. Aynı dakikalarda birçok Trabzonsporlu oyuncu ve özellikle kaleci Onur seyirciyi yatıştırmaya çalıştı ama nafile... İlk devrenin son dakikasında Trabzonspor sol çaprazdan bir serbest vuruş kazandı. Oyuncuların neredeyse tamamı Volkan'ın koruduğu kalenin önünde... Ve işte o dakikalarda sahaya yine patlayıcılar yağdı. Bülent Yıldırım da maçı haklı olarak tatil etti. Bu işte yüzde yüz provokasyon var. Akıllı Karadenizli bu maçı tatil ettirmez. İlk devrenin sonunda maçı tatil ettirmek demek, Fenerbahçe'nin hükmen kazanması demek. Oysa ki koskoca bir 45 dakika daha vardı. Trabzonspor pekala beraberliği yakalayıp Fenerbahçe'ye iki puanlık bir zayiat verebilirdi. Peki şimdi ne oldu? Sayın Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'na sormak lazım; ' Fenerbahçe'yi şampiyon yapmamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız' demişti. Ama dün gece bazı Trabzonspor taraftarları Fenerbahçe'yi şampiyon yapmak için ellerinden geleni yaptılar. ERMAN TOROĞLU: Yazıklar olsun Türk futboluna!  Bülent Yıldırım maçı 45+10'da çok doğru nedenlerden dolayı yarıda bıraktı. Peki Bülent Yıldırım bu maçı neye dayanarak yarıda bıraktı? Bülent Yıldırım kuralları uyguladı, maçı yarıda bıraktı. Eğer kuralları uygulamasaydı çok büyük vebal altında kalırdı, bir daha hakemlik yapamazdı. Çünkü bir yerde disiplin varsa kural vardır. Yani kestirmeden adalet. Peki bu maç neden yarıda kaldı? Bu maçın yarıda kalacağını ben adım gibi biliyordum. Açınız telefonunuzu 'Turkcell goller cepte Erman Toroğlu' diye yazınız. Maçtan evvel neler söylemişim görürsünüz. Ey Türk halkı, bu maçı yarıda bırakan veya bırakılmasına neden olan iki tane adam var. Birisi devamlı 'Ben F.Bahçeli'yim ve F.Bahçe'nin zarar görmesini istemiyorum' diyen Mehmet Ali Aydınlar'dır. İkincisi oraya çeşitli vaatlerle gelip adaleti uygulamayan ikinci adam olan Yıldırım Demirören'dir. Bu iki isim Bülent Yıldırım gibi kuralları uygulamadığı için dün akşamki maç yarıda kalmıştır. Ve bu kan davası daha çok devam edecektir. Herkes kına yaksın. Ben bu filmleri futbolculuğumda ve hakemliğimde de çokça gördüm. Bunlar bana hiç yabancı değil. Ama yayıncı kuruluş dahil herkesin kendine bayağı bir çeki-düzen vermesi lazım. Ben gidecektim, Türk futbolu marka değeri kazanacaktı. **Ben gidecektim Türk futbolu kurtulacaktı. Alın Türk futbolunu gözünüze sokun. Bu maç bana hiç yabancı gelmedi. Herhalde 25 sene evveldi. Ben de Trabzon'da bir maçı yarıda bıraktım. Aynı görüntülerle. Orada da sebepler vardı ama başrollerde hep yöneticiler vardı. Teşvik primleri, şikeler. Bu kadar yıl geçti demek ki Türk futbolunda bir şey değişmiyor. O iptal ettiğim maçta da assolist iki takım vardı. Biri Beşiktaş, biri G.Saray. Yazıklar olsun Türk futboluna. Dünkü maçı iptal etmeyen hakemin lisansını yırtarlar. Aslında Bülent Yıldırım iyi tahammül etti, açık kapı bırakmadı. 4-4-2, 4-3-3, 4-2-4, 1-4-2-3 hepsi hikaye Türk futbolu şu anda sıfıra sıfır elde var sıfır. Peki assolistler kim mi? Bir çırpıda size 5 tane isim sayarım. Ama şunu bütün samimiyetimle söylerim ki aralarında ben yokum. Bana karşı kim varsa şu andaki iğrençliğin assolisti onlardır. RIDVAN DİLMEN: Türk sporunun vay haline!.. Trabzonsporlu oyuncular ve Hami Mandıralı da olmak üzere bütün herkese yazıklar olsun. Bülent Yıldırım galiba 'Birileri yaralansın' diye bekledi. Bu maçın 54 dakika oynanması imkansız. İllaki birinin yaralanması, ölmesi mi lazım. Bu maç seyircisiz oynanacak galiba. Fenerbahçe ve Trabzonsporlu oyuncuların can güvenliği yok. Bu maçta bu şekilde korner, taç falan kullanılmaz. Can güvenliği olmadan mücadele ediyorlar. Ve hala 'Maç devam edecek mi?' diye düşünüyorsak vay halimize. Kaya geliyor, sahaya 'Bunu çekin oynayalım' diyorlar. Yazık böyle işe. Bu maç 54 dakika sürmez. Yazık bu çocuklara. Burak'ın yüzüne madde geldi, Rize'nin stadı kapanmadı. Bu nasıl yönetim? Volkan'ın kafasına gelse o taş... Sonra şampiyon olsan ne olur, 5 yesen veya atsan ne olur. Ben Hacıosmanoğlu başkanın yerinde olsam gider hakeme 'Hocam bu maçı oynatma' derim. Bu maçın ikinci yarısı oynanmaz, oynanmamalı. KURBANLIK KOYUN GİBİ** Oyuncular kurbanlık koyun gibi bekliyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bu maç oynanır mı? Günah bu oyunculara... Hala oynanacak oynanmayacak tartışması yapılıyorsa, Türk sporunun vay haline... Can güvenliğinin olmadığı bir yerde çocuklar sahaya çıkmışlar ve 4 tane siyahlı hakem var. Hakemlerin işi penaltı vermek değil oyuncuların güvenliğinden sorumlu olmak. Volkan'ın kafasına gelse o taş, Allah göstermesin, sen 3 tane gol atsan ne olur, 5 tane atsan ne olur... Bülent Yıldırım, Fenerbahçeli oyuncuların sağlığını riske attı. Fenerbahçeli oyuncuların eğer bir yerine bir şey olmadıysa bu Bülent Yıldırım'ın şansıdır ya da o maddeleri, taşı atanın isabet ettiremeyip, ıskalamasıdır.
UEFA'dan Cüneyt Çakır'a Görev
FIFA kokartlı hakem Çakır, UEFA Avrupa Ligi'ndeki Sevilla-Real Betis maçını yönetecek.FIFA kokartlı hakem Cüneyt Çakır, UEFA Avrupa Ligi 16 takımlı eleme turunda İspanya'nın Sevilla ile Real Betis takımları arasında oynanacak karşılaşmayı yönetecek. Türkiye Futbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamaya göre, Sevilla kentindeki Ramon Sanchez Pizjuan Stadı'nda 13 Mart Perşembe günü TSİ 22.05'de başlayacak karşılaşmada Çakır'ın yardımcılıklarını Bahattin Duran ve Tarık Ongun yapacak. Orkun Aktaş'ın dördüncü hakem olarak görev alacağı Sevilla derbisinde ilave yardımcı hakemler ise Hüseyin Göçek ve Barış Şimşek olacak. Muhabir: Ercan Çakar / Bülent Aslan | AA
Ahmet Çakar: 'Dayamışsın Sırtını Bilal'e...'
Beyaz TV'de yayınlanan Derin Futbol programında 'Bilal Erdoğan' polemiği tartışmaya yol açtı.Beyaz TV'de yayımlanan Derin futbol programında iki yorumcu Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı ve Ahmet Çakar arasında atartışma çıktı.Kütahyalı'nın Çakar için 'Seni çok beladan kurtardım. Bunu en tepedekiler bile biliyor' demesiyle başlayan tartışma sertleşti. Çakar'ın 'Dayamışsın sırtını Bilal'e' demesiyle moderatör Ertem Şener programa hemen ara verdirdi. Derin Futbol programı reklamlardan sonra bir daha başlamadı ve yayın saatinden önce bitirildi.
"Stat Elimizden Alınabilir"
Galatasaray Kulübü Başkanı Yarsuvat, kulübün amatör şubelerinin giderinin 95 milyon, gelirinin ise 30 milyon lira olduğunu belirterek, 'Çok zor durumdayız' dedi.Galatasaray Kulübü Başkanı Duygun Yarsuvat, Türk Telekom Arena'da bulunan çok amaçlı salonda gerçekleştirilen ocak ayı olağan divan kurulu toplantısında, kulübün futbol dışındaki şubeleriyle ilgili yapılan görüşmede konuştu.Galatasaray'ın futbol değil, bir spor kulübü olduğunu dile getiren Yarsuvat, 'Mevzuatta amatör olarak geçen sporlar gerçekte amatör değil. Yüzme de amatör değil, basketbol da amatör değil. Bir tek kazanç kapısı da var o da futbol. O da Sportif AŞ olarak faaliyet gösteriyor. Öbür tarafta ise zengin bir kulüp var. Kulüp kendi varlıklarını, Sportif AŞ'ye para sağlamak için teminat olarak veriyor ve Sportif AŞ halka açık bir şirket olduğu için kulübe para aktaramıyor. Böyle anlaşılmayan ters bir ilişki var' diye konuştu.Duygun Yarsuvat, Türk Telekom Arena'nın Galatasaray Kulübü için yapıldığını ancak üst hakkının henüz verilmediğini dile getirerek, şunları kaydetti:'Dolayısıyla bu stat her zaman elimizden alınabilir. Üst hakkı olsa ona göre birtakım değişikliklerin yapılması ve hukuki sözleşmelerle gelirin kulübe aktarılması söz konusu olabilir ama şu an için bu yok. Bunu halletmek için uğraşıyoruz. İlk uğraştığımız konu da bu stadın üst hakkını tapuda tescil etmektir. Bununla ilgili girişimlerde bulunduk. Spor Genel Müdürlüğü ile temas halindeyiz, bunu halletmek için uğraşıyoruz.'Türkiye'de amatör olarak değerlendirilen branşların gerçekte amatör olmadığını savunan Yarsuvat, 'Bütün amatör şubelerin gideri 95 milyon lira, gelirleri ise 30 milyon lira. Demek ki 65 milyon liralık bir açık var. Çok zor durumdayız esasında. Sadece biz değil, bütün kulüpler zor durumda' ifadelerini kullandı.Galatasaray Kulübü Başkanı Yarsuvat, amatör şubelerde de profesyonel sporcuların bulunduğunu dile getirerek, 'Kulübümüzde 47 Türk, 23 de yabancı toplam 70 profesyonel sporcu var. Ücret alan amatör şube ve altyapı sporcularının 165 Türk, 14 yabancı toplam 179 kişi. Ücret almayan amatör şube ve altyapı sporcuları 811 kişi. Amatör şubelerde toplam bin 60 sporcumuz var. Amatör şubelerden asla vazgeçmeyeceğiz. Bunu yürütmeye çalışacağız ve yürüteceğiz. Vazgeçmek zaten bizim kitabımızda yazan bir husus değil' değerlendirmesinde bulundu.Sponsorluk davetiDuygun Yarsuvat, kulüp üyeleri ve Galatasaraylıları, amatör branşlardaki sporculara sponsor olmaya davet etti.Basketbolun futboldan sonra toplumun beğenisini kazanan bir spor dalı olduğunu anlatan Yarsuvat, şöyle konuştu:'Basketbol, seyircisine keyif veren bir spor dalı. Bundan da vazgeçemiyoruz. Burada da büyük bir rekabet var. Basketbol takımımız, Avrupa Ligi'nde son 16'ya girdi ve 7 kişi ile geçen senenin şampiyon takımını yendi. Şimdi biz bu takımı desteklemeyecek miyiz? Galatasaray Basketbol Takımı'nı kapatacak mıyız? Hayır. Kapatırsak, Osmanlı'nın son dönemdeki maarif nazırının 'okullar olmasaydı maarif nazırı olmak çok güzel bir şeydi' dediği gibi 'bu spor dalları olmasaydı biz kulübü daha rahat yönetirdik' gibi bir düşünceye asla sahip olamayız. Galatasaray'ın ilkelerinde böyle bir düşünce yok.'Yarsuvat, amatör sporların kulübe maliyetinin yüksek olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:'Bu bizim işimizdir, bunu yapacağız. Bunu nasıl yapacağız? İçimizde Galatasaraylılar var, Galatasaray'ı sevenler, başarısıyla övünenler var. Bazı arkadaşlar da oyuncu seviyesinde sponsor olsunlar. Kendi kişisel ilişkilerimizi kullanıyoruz, sponsor arıyoruz. Grup halinde arıyoruz, teker teker arayalım. Mesela bir basketbolcuyu, bir voleybolcuyu bir kişi destekleyebilir. Bunları bekliyorum. Eğer amatör sporların devam etmesini istiyorsak. Sizlerden, Galatasaray üyelerinden, Galatasaray'ı sevenlerden dayanışma bekliyoruz. Bunu dayanışmayla halledebiliriz.''Bıçaklanan Sırp taraftar hayatını kaybetti'Yarsuvat, 'Biliyorsunuz, münasebetsiz, feci bir olay oldu. Birisi bir Sırp seyirciyi bıçakladı. Seyirci öldü. Sırbistan'da 'Türk'ün kanı ne zaman akacak' sloganları var ve yer gök inliyor. Sırbistan'ı biliyorsanız, işin vahametini düşünebilirsiniz. Daha vahim olan Sırbistan Başbakanı, bizim antrenörümüzü 'persona non grata' (istenmeyen adam) ilan etmiş. Aşağı yukarı 15 gün, Dışişleri Bakanlığı, Kızılyıldız Kulübü Başkanı, Belgrad Büyükelçisi, Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında devamlı mektuplaştık, telefonlaştık. Neticede, Başbakan, 'persona non grata'yı kaldırmayı kabul etti. Bize de güvenlik önlemleri alınacağı söylendi' dedi.Galatasaray Kulübü Başkanı, karşılaşmanın oynanacağı 16 Ocak Cuma günü Sırbistan'a gideceklerini anlatarak, 'Saat 11.00'de gidiyoruz. Orada otele gideceğiz ve ben, antrenörümüz, Kızılyıldız Kulübü Başkanı ile antrenörünün katılımıyla basın toplantısı yapacağız. İşte, 'antrenörümüz yanlış anlaşıldı, şu oldu, bu oldu' diyeceğiz. Sonra Kızılyıldız Kulübü Başkanı ve ben gidip, Marko'nun mezarına çiçek koyacağız, saygı duruşunda bulunacağız. Ondan sonra 20 bin kişilik bir arenada, ki bana gelen bilgiye göre 25 bin kişi arenaya geliyormuş, 25 bin kişi önünde bizim çocuklar basket oynayacak. Hepimizin çelik yelek yaptırması gerekir diye düşünüyorum' diye konuştu.'Galatasaray ile ilgili tüm kapılar açılmaya başladı'Duygun Yarsuvat, Galatasaray Futbol Takımı'nın Ankara'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yaptığı ziyaretten sonra tüm kapıların kendilerine açıldığını dile getirdi.Üyelerin konu ilgili değerlendirmeleri üzerine, ziyaretin planlı olmadığını anlatan Yarsuvat, şunları söyledi:'Zannetmeyin ki hayatta her şey planlı oluyor. Hayır, her şey spontane gelişmiştir. Ancak ne oldu, emin olun Galatasaray ile ilgili bütün kapalı kapılar açılmaya başladı. Mesela bir arkadaş 'yol yok, nasıl gelecekler buraya' dedi. Yol yaptırmak için temasa geçtik, hemen olur aldık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne gittik, 'Şu metroyu bitirin' dedik. 'Üçüncü tüpü Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yapıyor' dediler. O bakanlığa ulaşabildik. Gençlik ve Spor Bakanlığı'na ulaşabiliyoruz. 'Stadın çatısı açık diye bize üst hakkını vermediniz, davalar açtınız, bununla ilgili anlaşalım' dedik, 'olur' dediler. Yani şunu söylemek istiyorum; tamam ben başkan olmasam herkes bilir benim ne görüştüğümü ama Galatasaray var, artık başkanlığı bırakıyorsunuz. Şahsiyetinizi bırakıyorsunuz, Galatasaray'ı düşünüyorsunuz. Galatasaray'ın menfaati neyse onu yapıyorsunuz. Bunları sürdüreceğiz. İstesek de istemesek de sürdüreceğiz. Bunu Galatasaray için yapacağız.''Fenerbahçe'yi de Galatasaraylılar kurdu'Galatasaray Kulübü Başkanı Duygun Yarsuvat, Fenerbahçe Kulübü'nü Galatasaraylıların kurduğunu iddia etti.Toplantıda üyelerden Oral Yılmaz'ın Galatasaray'ın ilklerin kulübü olduğunu ve federasyonlar kurduğunu söylemesi üzerine, araya giren Yarsuvat, 'Fenerbahçe'yi de Galatasaraylılar kurdu' dedi.Toplantının ardından basın mensuplarının konuyla ilgili soruları üzerine Yarsuvat, 'Ali Oraloğlu'nun kitabında bunlar mevcut. Okursanız, görürsünüz. Fenebahçe'de 4 Galatasaraylı başkan var' ifadelerini kullandı.'Her 'Galatasaraylıyım' diyeni üye mi yapacağız?'Duygun Yarsuvat, kulüpte üye sayısının arttırılmasıyla ilgili taleplere de değinerek, şunları dile getirdi:'Galatasaray bir siyasi parti değil. 25 milyon taraftarı var. Bir siyasi partinin bile bu kadar taraftarı yok. Şimdi her 'Galatasaraylıyım' diyeni üye mi yapacağız. Her 'Brigitte Bardot'yu çok seviyorum, beğeniyorum' diyeni, Brigitte Bardot kulübüne mi alacağız. Adeti arttırdığımız zaman amacımıza ulaşamayız. Amacımız başarı. Ne kadar çok adam olursa o kadar fazla ses çıkar. O kadar adamı tatmin etmeniz gerekir. Çünkü malzememiz insan.'Galatasaraylıların aralarında gruplaşmaması gerektiğini anlatan Yarsuvat, 'Gruplaştığımız zaman başarıya ulaşamayız. Sorunlarımızı içimizde halledelim. Kimse kimsenin adamı değil. Herkes Galatasaray'ın adamı, bunu unutmayalım' dedi.'Başarısız transferleri satmak için uğraşıyoruz'Duygun Yarsuvat, Galatasaray'ın futbolda başarısız transferler yaptığını ifade ederek, 'Bunlardan kurtulmak istiyoruz, satmak için de uğraşıyoruz ama emin olun çok zor. Florya'da oturmaya alışmış, Yeşilköy'de evini tutmuş, altına lüks araba çekmiş ve Galatasaray'da sporcuysanız, toplumda da bir yeriniz var. Bunları da bırakmak istemiyorsunuz. Hani bizde oynayamayan iki oyuncu (Engin Baytar ve Yiğit Gökoğlan) paralar atarken bir klip yapmışlardı, onu yapıyorlar gitmiyorlar. Oynamak da istemiyorlar' değerlendirmesinde bulundu.'Belki bir stoper alabiliriz'Galatasaray Kulübü Başkanı Duygun Yarsuvat, devre arasında transfer yapmayı düşünmediklerini anlatarak, 'Belki bir tek kişi alabiliriz. Stopere bir yerli oyuncuyu transfer edebiliriz' diye konuştu.Duygun Yarsuvat, divan kurulu toplantılarının Galatasaray Lisesi'nde yapılmaması için öne sürülen gerekçeleri de eleştirerek, 'Yani bir adam mevkiye gelirse sağa sola yasak koymaz. 'Sigara içiyorsunuz ya yanarsa' bu bana ironi olarak geliyor. Sigara içmedikleri yeri de yaktılar, koskocaman sarayı yaktılar. Demek ki yanma yakılma işi sigaradan değil, bakımsızlıktan olur. Eğer çatıya bakmazsanız, orada yangın çıkabilir. Turcan Bolayır terörist hareketlerden bahsetti. Terörist hareketler her yerde var. Ne yapacağız yani, terör var diye evimizde mi oturacağız. Terör eve de gelir' ifadelerini kullandı.Toplantıların Galatasaray Lisesi'nde yapılması için tavsiye kararıToplantıda söz alan birçok üye, divan kurullarının daha önce olduğu gibi Galatasaray Lisesi Tevfik Fikret Salonu'nda yapılması talebinde bulundu.Bunun üzerine üyelerden Hayrettin Kozak'ın önerisi üzerine, toplantıların Galatasaray Lisesi'nde yapılmasına ilişkinGalatasaray Üniversitesi Rektörlüğü'ne istek yazısı yazılması için oy çokluğu ile tavsiye kararı alındı.AA, Ercan Çakar
Toyota Türkiye'den Tehlikeli 'Kampanya'
Bugün dünyada 6.39 milyon aracı etkileyecek olan bir geri çağırım yapan yapan Toyota, Türkiye'de 11 bin 813 aracın etkileneceği bu olayını duyurusunu 'kampanya' olarak yaptı. Toyota'nın dünyada sakatlanma riski yaratabileceği gerekçesiyle yaptığı 'güvenlik için geri çağırma' duyurusu Türkiye'de 'Servis kampanyası' olarak açıklandı. Toyota Türkiye 'nin yaptığı açıklamada güvenliğe herhangi bir vurgu yapılmaması Tüketici Hakları Dernekleri'nin de tepkisini çekti. Tüketici Hakları Derneği Başkanı (THD) Turhan Çakar' ülkeler arasında şekil değiştiren bu gibi açıklamaların hem çarpıtma anlamına geldiğini hem de etik ticarete aykırı olduğunu dile getirdi. Çakar 'Bunun gibi sorunları Türkiye'de sık sık yaşıyoruz' dedi. Toyota Türkiye ise sorunu 'Bilgilendirme amaçlı servis kampanyası' konulu bir açıklamayla şu şekilde duyurdu: 'Müşteri memnuniyeti önceliğiyle hareket eden Toyota, 2004-2010 yılları arasında üretilen otomobillerinin direksiyon kolonu bağlantı braketi, koltuk kızağı ve sürücü hava yastığı spiral kablo sistemini kontrol etmek ve iyileştirmeye yönelik tedbir amaçlı global bir servis kampanyası düzenliyor. Dünya'da ve Türkiye'de bugüne kadar herhangi bir kaza raporu bulunmamasına rağmen, Toyota tarafından tedbir amaçlı düzenlenecek bu kampanya için müşteriler en kısa zamanda yetkili servislere davet edilecek. Türkiye'de Hilux, Urban Cruiser ve Yaris modellerinin bulunduğu 11 bin 813 otomobil de kampanyaya dahil olacak.' Toyota'nın ABD'de yaptığı açıklamaya bakıldığında şirket oradaki tüketicileri için yaptığı duyuruda araçların geri çağrıldığını, bunun da 2 farklı riskten kaynaklandığını ifade etti. Şirket ABD'de yaptığı bir diğer basın açıklamasında da bazı modellerde kablo bağlantılarında sorun olduğu, bu nedenle direksiyon çevrilmesi sırasında kablonun zarar görebileceğini, sürücü hava yastığının çalışmayabileceği belirtti. Toyota'nın açıklaması üzerine olay tüm dünyada Toyota'nın geri çağırma yaptığı şeklinde haber oldu. The Wall Street Journal da haberi Toyota dünya genelinde 6.4 milyon otomobili geri çağırıyor diye duyurdu. Ancak Türkiye'den yapılan açıklamada konu 'Dünya'da ve Türkiye'de bugüne kadar herhangi bir kaza raporu bulunmamasına rağmen, Toyota tarafından tedbir amaçlı düzenlenecek bu kampanya için müşteriler en kısa zamanda yetkili servislere davet edilecek' şeklinde anlatıldı. Toyota Motor Sales bugün yaptığı bir açıklamayla bazı otomobil modellerini geri çağırdığını duyurdu. Şirketin ABD'deki merkezinden yapılan açıklama şu şekilde: 'Toyota Motor Sales, USA, Inc. bugün yaptığı bir açıklamada toplam 472,500, 2006-2010 model Yaris Hatchback (yaklaşık 158,000); bazı 2007-2010 model Yaris Sedan (yaklaşık 250,500); ve bazı 2008-2010 model Scion xD (yaklaşık 64,000) araç geri çağırdığını duyurdu. Bu araçların sürücü koltuğu ve 3 kapılı modellerin hem yolcu koltuğu hem de sürücü koltuğunun alt kısmındaki raylardaki mekanizmada kullanılan ve rayın kilitlenmesini sağlayan yaylar kırılabilir. Bu durum koltuğun ileriye veya geriye sıklıkla uyarlanması durumunda gerçekleşebilir. Eğer bir ray yayı kırılırsa koltuk ayarlanan pozisyonda durmayabilir. Eğer araç kırık bir ray yayıyla kullanılırsa koltuk bir kaza durumunda hareket ederek oturan kişinin sakatlanma riskini daha da artırır. Eğer araçta bu durum yaşanıyorsa koltukta oturan kişi şunlara dikkat edebilir; •Eğer yayların her ikisi de kırılmışsa, koltuk uyarlanan pozisyonda durmayacaktır. •Sınırlı durumlarda, eğer yay kırılmışsa ve rayda takılı kalırsa koltuk yalnızca ileriye hareket edebilir. Toyota bu durumun yol açtığı herhangi bir kaza veya sakatlıktan haberdar değil. Toyota şu anda bu soruna bir çözüm hazırlıyor. Hazırlıkların tamamlanmasının ardından bu güvenlik geri çağırmasına konu olan araç sahipleri durumdan birinci sınıf postayla haberdar edilecekler. Çözüm hazır olduğu zaman müşteriye hiçbir maliyeti olmadan koltuk rayının değişimini kapsayacak.' Türkiye ve dünyaya yapılan bu açıklamalar arasındaki farkı konuşmak üzere görüştüğümüz Toyota Türkiye'nin Yöneticilerinden Selim Okutur, Türkiye ve diğer ülkelere yapılan açıklamalar arasındaki farkın Türklerin 'geri çağırma'yı kelime anlamı bakımından yanlış anlamasına bağladı. Okutur 'Geri çağırma deyince alıp otomobilleri çöpe atacağız, yerine yeni vereceğiz sanılabiliyor. Bu nedenle duyuruyu böyle yayınladık' dedi. Toyota'nın Türkiye'de de geri çağırdığı araçlarda tüm dünya gibi 3 sorundan söz edildiğini belirten Okutur 'Bunlardan ikisinin güvenlikle ilgili bir sorun yaratma riski yok. Biri spiral kablo ile ilgili. Bu sorun yaratabilir. ama hemen yaratmaz. Yıllar içinde' diye konuştu. Türkiye'de de araçları aynı sorundan çağıracaklarını ifade eden Okutur '10 yıllık aracı bile çağırıyoruz. Ama kampanya kelimesi belki de bir 'servis kampanyası' hissi yaratabilir. Haklısınız. Belki kelimeyi farklı seçebilirdik' dedi. Toyota Avrupa The Wall Street Journal Türkiye'nin geri çağırma anonslarının dünya ve Türkiye'deki farkına yönelik sorularını henüz cevaplamadı. THD: MÜŞTERİ SORUNU ANLAYAMAZ Toyota'nın dünyaya 'geri toplatma' adıyla geçtiği bir olayın Türkiye'de 'kampanya' adı almasının sorun olduğuna dikkat çeken THD Başkanı Turhan Çakar ise 'Geri çağırmaysa geri çağırma denmesi lazım. Elinde bulunduran Toyota sahibi, 'kampanya' lafını duyunca görtürrmesinin gerekliliğini, sorunun ne olduğunu anlamaz.Türklerin de konuyu net anlamaları önemli. Bu çarpıtma Tüketici hakları yasalarına da aykırı' diye konuştu. WSJ | AYŞEGÜL AKYARLI GÜVEN
Rezidans İnşaatında İşçi Ölümü
Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesi inşaatında yaşanan iş kazasında, dershane parası biriktirmek için Van’dan geldiği öğrenilen 19 yaşındaki bir işçi hayatını kaybetti. Gencin cenazesi ilk yardım sepetine konularak düştüğü yerden çıkartılırken, işçi arkadaşları ve yakınları gözyaşlarına boğuldu. Edinilen bilgilere göre olay, Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan dev rezidans projesi inşaatında yaşandı. Dershane parası biriktirmek için memleketi Van’dan geldiği öğrenilen 19 yaşındaki Erdoğan Polat, iddiaya göre inşaat sepetinin halatının kopması sonucu 15’inci kattan düşerek hayatını kaybetti. Olay yerine çok sayıda polis ve olay yeri inceleme ekibi sevk edildi. Ekipler, kopan halatta, inşaat sepetinde ve ceset üzerinde incelemelerde bulundu. Yapılan incelemeler ardından Erdoğan Polat’ın cenazesi, yine bir inşaat sepetine konularak düştüğü yerden çıkartıldı. Polat’ın cenazesi Adli Tıp Kurumu’na gönderilirken, yakınları ve işçi arkadaşları ise gözyaşlarına boğuldu. Erdoğan Polat’ın dayısı Kerem Yıldırım Çakar, kazanın ihmal sonucu meydana geldiğini savunarak, “Daha 19 yaşındaydı. Liseyi bitirmişti. Buraya dershane parası biriktirmeye gelmişti. Bu olayda büyük bir ihmal var. Hiçbir güvenlik tedbiri alınmamış. Olay oradaki sepetin halatının kopması ile meydana geliyor. Yani benim yeğenim düşmüyor, halatın kopması sonucu düşüyor” iddiasında bulundu. (İHA)
Rezidans İnşaatında Zincirleme Skandal
Dün Mecidiyeköy'de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesi inşaatında akıl almaz bir ölüm yaşandı. Korkunç ölümün ardından ise olayı haber yapmak isteyen gazetecilere rüşvet teklif edildiği ileri sürüldü. Mecidiyeköy'de Ali Sami Yen Stadı yerine yapılan rezidans projesi inşaatında yaşanan iş kazasında, dershane parası biriktirmek için Van'dan geldiği öğrenilen 19 yaşındaki bir işçi hayatını kaybetti.  'HALAT KOPTU' Erdoğan Polat'ın dayısı Kerem Yıldırım Çakar, kazanın ihmal sonucu meydana geldiğini savunarak , 'Daha 19 yaşındaydı. Liseyi bitirmişti. Buraya dershane parası biriktirmeye gelmişti. Bu olayda büyük bir ihmal var. Hiçbir güvenlik tedbiri alınmamış. Olay oradaki sepetin halatının kopması ile meydana geliyor. Yani benim yeğenim düşmüyor, halatın kopması sonucu düşüyor ” iddiasında bulundu. 'HABER YAPMAYIN REKLAM VERELİM' Ali Sami Yen stadının eski yerinde yükselen proje, Tayyip Erdoğan’ın İmam Hatip’ten okul arkadaşı olan Aziz Torun’un şirketi Torun Yapı ve Kapıcıoğlu ortaklığı tarafından yapılıyor.  İddialara göre; genç işçi Erdoğan Polat'ın ölümünü haber yapmak isteyen basın mensuplarına şirket yöneticileri 'Size reklam verelim bu olayı haberleştirmeyin' teklifinde bulundu. Bu teklifin bazı basın mensupları tarafından kabul edildiği de iddialar arasında. Gazeteport Rezidans İnşaatında İşçi Ölümü haberi için tıklaynız
İzmir'de Müteahhitler İmar Komisyonuna Girdi, Tartışma Çıktı
İzmir’de AK Parti’de imar komisyonlarına müteahhit üyelerin girmesi partide sıkıntı yarattı.İzmir’'de AK Parti’de imar komisyonlarına müteahhit üyelerin girmesi partide sıkıntı yarattı. AK Parti İzmir Milletvekili Ali Aşlık, bu durumun etik olmadığını belirterek, “En ufak bir yanlışta gözünün yaşına bakmayız” dedi. Müteahhitlik yapan AK Parti Grup Başkanvekili Kenan Çakar, Aşlık’a tepki göstererek, “Bu bakış, gelmiş gelecek tüm ilçe meclis üyelerini, çalışan bürokrat ve memurları da itham eden, kabul edilmez bir yaklaşımdır” dedi. AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım’ın partisinin 50 Büyükşehir Belediye Meclis üyesiyle yaptığı toplantıya katılan AK Parti İzmir Milletvekili Ali Aşlık, müteahhit meclis üyelerinin imar komisyonunda yer almamasını istemiş, Yıldırım da “Arkadaşlarımız olumsuz hiçbir ilişki içinde olmayacaklardır. Ben bundan eminim. Meclis üyelerinin belediye bürokrasisi ile STK’larla ilişkilerinde kendilerine yakışan davranış içinde olacaklarına da eminim” demişti. Buna rağmen mesleği müteahhitlik ve inşaatçılık olan Bayraklı’da Latif Aydemir, Konak’ta Tevfik Erdoğan, Gaziemir’de Yılmaz Eroğlu, Karabağlar’da Cevat Bekiroğlu, Bünyamin Demir, Balçova’da Aşkın Akıncı imar komisyonuna girdi. Aşlık bunun üzerine “En ufak bir yanlışta gözünün yaşına bakmayız” dedi. Müteahhitlik yapan AK Parti Grup Başkanvekili Kenan Çakar, Ali Aşlık’a twitter hesabından tepki göstererek, müteahhitlerin imar komisyonlarına girmemeleri yönündeki açıklamanın kişileri peşinen mahkum etmek olduğunu öne sürerek, şöyle konuştu: “Seçilmiş meclis üyelerini müteahhit diye daha ilk gündem potansiyel menfaatçi gören siyasetçiler bu insanların onurunu hiç mi düşünmezler? Geçmişte bu görevleri yapmış ve gelecekte yapacak insanları peşinen mahkum etmek hangi vicdana sığar? Bu bakış gelmiş gelecek tüm ilçe meclis üyelerini, çalışan bürokrat ve memurları da itham eden kabul edilmez bir yaklaşımdır. Bu sözleri Sayın Bakan’ın söylediği yanlıştır. Bunu Sayın Bakan’ın söylemediğini bile bile sessiz kalanlar da sorumludur. Bu ancak ve ancak çalışma usullerini, karar alma süreçlerini bilmeyen insanların düşüncesidir ve haksızlıktır. Bu komisyonlara giren insanların bir ay sonra hangi yeni iş alanlarına girebileceğini kim bilebilir. Serbest çalışan mimar ve mühendisler, şehir plancıları, harita mühendisleri veya arsa sahipleri ne iş yapar? Bu bakışla onlar da imar komisyonunda olmamalı, değil mi? Peki bu doğru mu? Yoksa bu sözlerin başka amacı mı var? Bu kategoride olup da seçilmiş meclis üyelerinin isyan etmiş veya yanlış yapmış gibi gösterilmesi de haksızlıktır.” Elif DEMİRCİ / İZMİR, (DHA)
Fettah Can: Sahnede Tanrı Gibiyimdir!
Vardır mutlaka onun, dilinize dolanan bir şarkısı… Nasıl olmasın ki bugün Sezen Aksu’dan Hande Yener’e, Gülben Ergen’den Sibel Can’a, Levent Yüksel’den Murat Boz’a dek pek çok sanatçıya bestelerini veriyor ve her sene müzik sektörüne yeni yeni şarkılar kazandırıyor. Geçtiğimiz senelerde “Hazine” ismini verdiği ilk albüm çalışmasıyla “yorumcu” kimliğini de işin içerisine katan Fettah Can, bu kez hayranlarının karşısına “Yalanlar Cumhuriyeti” adını verdiği albümüyle çıkıyor. Alışılagelmiş “celebrity” imajından çok farklı bir görüntü sunan ve bu durumu da “Ben kompleksiz bir adamım” diyerek açıklayan Fettah Can ile bir araya geliyor hayatını, müzik kariyerini ve hedeflerini konuşuyoruz. İşte, şarkılarını evrenselleştirmek isteyen, ünlü olmayı kaygan bir zemin üzerinde yürümeye benzeten, aslolanın şarkı olduğuna inanan ve “Bir gün benim dönemim de bitecek” diyen bir adamın pek de bilmediğiniz hikâyesi… Öncelikle yeni albümünüz hayırlı olsun. Bize biraz bu albümün doğuşundan bahsedebilir misiniz? Her albüm aslında şöyle başlıyor; bir şarkı ana fikir oluyor. “Yalanlar Cumhuriyeti” de öyle bir şarkı. Bir önceki albümüm “Aklımda Kalanlar” idi ve aslında bu projenin devamını getirmeyi planlıyordum. Yani daha önceden seslendirilmiş şarkıları bir daha okumayı planlıyordum. Sonra beş şarkıyı, bitmesine rağmen çıkarttık, içinde yeni şarkıların da olduğu bir albüm yapmaya karar verdik. Böyle olunca da “Yalanlar Cumhuriyeti” hemen albüme girmiş oldu. Onun dışında yine yeni şarkı olarak “Kalp Ağrısı” diye bir şarkı yer aldı albümde… Onun dışındaki bütün şarkılar daha önce seslendirilmiş şarkılar. Genellikle ben kendi şarkılarımı okumayı tercih ediyorum ama bu albümde hem “Yalanlar Cumhuriyeti”ni hem de “Kalp Ağrısı”nı Cansu Kurtcu ile beraber yaptık. 10 şarkıdan oluşan, her şeyiyle canlı çalınan, müzisyenlerinin duygularının geçtiği sıcak bir albüm oldu. Yeni albümünüzün tanıtımını nasıl yapmayı planlıyorsunuz? Albüm lansmanları yapmayı tercih etmiyorum. Bunun yerine doğrudan seyirciyle buluşmayı tercih ediyorum ki zaten benim albüm çalışmalarım devam ederken konserlerim sürüyor. Sanatçıların çoğu albümlerini yaparken sahneye 5-6 ay ara verirler. Ben ara vermiyorum çünkü benim stüdyo zamanlarım çok uzun değil. Tüm albümü 15 günde tamamladım. Albüm çıktığı gibi ilk konserde de albümdeki tüm parçaları çalıyoruz. Yani ben lansmanı aslında dinleyiciye yapıyorum. Camiadan insanları toplayıp “Hadi böyle bir şey yaptık” demek yerine dinleyiciye sunuyorum şarkılarımı. Bunun çok daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bir de işin şu tarafı var, albüm lansmanlarında playback yapıyorlar ki ben mutlaka şarkıların canlı olarak söylenmesi taraftarıyım. Gerek konserlerinizle gerek sahne aldığınız mekânlarda gerekse sosyal medyada sürekli dinleyicilerinizle etkileşim halindesiniz. Onları rahatlıkla gözlemleyebiliyorsunuz. Peki, kimler dinliyor sizi, nasıl bir izleyici kitleniz var? Normalde popüler insanların, yakışıklı şarkıcıların yani benim dışında olan adamların belli bir yaş aralığı olabiliyor. Ben de öyle bir aralık yok. 7 yaşından 70 yaşına kadar herkes beni dinleyebiliyor. Bu benim için çok güzel ve çok özel bir durum ki zaten ben şarkıla¬rın belli bir yaş aralığına sıkışmasını sağlık¬lı bulmuyorum. Çünkü şarkı dediğiniz şeyi bu yıl çok seversiniz, dinlersiniz, iki yıl hiç dinlemezsiniz, ardından dinlediğinizde ise yine sizi etkiler. Şarkı sınırsızdır ve duygu anlamında sınırları yoktur şarkının… Biraz da müzik kariyerinizin nasıl başladığını anlatabilir misiniz? Bursa’da doğdum, büyüdüm, çalıştım. Ortaokul okurken, okuldan ayrılıp çalışmaya başladım. Bir ara babamın yoğun ısrarı üzerine konservatuara girdim. Konservatuara girince de her şeyi bırakıp sadece müzikle uğraşmaya başladım. Bu anlamda şanslı sayılırsınız. Aileler genellikle çocuklarının müzikle uğraşmasını istemezler. Babamın kendi gençliğinde yapmak isteyip yapamadığı her şeyin denemesiydim ben. Herhalde kendi dönemindeki bir takım sıkıntılardan yapamadığı her şeyi bende görmek istedi. Ben de onun bu isteğini geri çevirmedim ve bugüne kadar zevkle geldik. İyi ki de gelmişiz. Biliyorsunuz dünyada iş hayatı çok zor. Çoğu kimse işe giderken mutsuz oluyor. Şanslı insanlarız ki en sevdiğimiz işi yapıyoruz ve bu da çok özel bir şey… Hiç sevmediğiniz bir tarafı yok mu işinizin? Şöyle ki hep bir kaygan zemin üzerinde yürümek zorundasınız. Hep bir kontrol içinde olmak zorundasınız, özgürlüğünüz kısıtlanıyor. Kendim için söylemeyeyim de pek çok arkadaşım kaldırımda dahi oturamıyor. Ben ise daha normal yaşamaya çalışıyorum, daha sakin yerleri tercih ediyorum. Örneğin Alaçatı’ya giderseniz kendinizi magazin sayfalarında görürsünüz, ben ise Ayvalık’ı tercih ediyorum. Tekrar Bursa günlerinize dönelim. Konservatuar eğitimi aldınız. Sonra? Belediye Konservatuarı’nda okudum. Dördüncü sınıfta da bıraktım. Benim öyle bir durumum var. Ben hiçbir şeyi tamamlayamıyorum. Hep bir ucu açık kalması lazım… Yarın yeniden başlayabilirim. Var mı peki kısa vadede öyle bir plan? Aslında müzikle alakalı bir eğitim almak istiyorum, özellikle de işin daha çok mutfak kısmıyla ilgilenmek... Öğrenmenin yaşı da yok. Her gün yeni hücrelerle doğduğumuz için o yeni hücreler belki bizim yeni bir şeyler öğrenmemizi sağlıyor. Okuyorum, kendimi müzikal anlamda geliştirmek için bir takım programlar kullanıyorum. İstanbul’a gelişiniz nasıl oldu? Neler yaşadınız bu büyük şehirde? İTÜ’de okuyan bir arkadaşım vardı, şarkılarımı çok beğeniyordu ve İstanbul’da bunları değerlendirebileceğimizi söyledi. Biz de geldik İstanbul’a. Uzunca bir süre kaldım İstanbul’da ve bu süre zarfında da pek çok değerli müzisyenle tanıştım. Burada bir takım bar çalışmalarım oldu. Çok gereksizdi ama yaşamımı devam ettirebilmek için şarttı. Zor bir dönem oldu, çok şarkı verdim piyasaya. Ondan sonra da her şey yoluna girdi. Şu an geldiğiniz noktada olmayı hayal etmiş miydiniz? Ben hep hayal ettim. Burası benim daha yeni başladığım bir yer. Şarkılarımı evrenselleştirmeyi istiyorum. Yunanistan’da şarkılarım Yunanca okundu. Başka bir dilde okunması beni acayip mutlu etti. Bunu şimdi başka ülkelerde de denemek istiyorum. Peki, nasıl yazıyorsunuz? Var mı bunun bir sırrı? Yoksa ilham mı sadece? Yazmanın keşfedilmesi gereken bir cevher olduğuna inanıyorum. Ben bunu keşfettiğimde ”Evet, galiba ben bunu yazabiliyorum” dedim. Ama bu yazma işini geliştirmek bunun için de çok okumanız gerekiyor. Etrafa iyi bakmanız, baktığınız şeyi de görmeniz gerekiyor. Zaten hayatın kendisinden etkilenmemek mümkün değil. Her gün inanılmaz şeyler oluyor dünyada. Bir fotoğraf görüyorsunuz, içiniz parçalanıyor ve o sizde bir şeyler biriktiriyor. İlham denilen şey aslında biriktirdiğiniz birtakım şeylerin ışık patlaması gibi önünüze çıkması… Ben önüme çıkan şeyleri toplamasını biliyorum. Ayrıca bu tarz şeyleri yapan insanları özel insanlarmış gibi göstermenin de bir manası yok bence… Ben de gidip doktor olamam veya bir taksiyi sabahtan akşama kadar kullanamam. Şu an dünyada bir sistem var ve ben de bu sistemin bir parçasıyım. Beni bu sistemden çektiğinizde ne kadar bir boşluk olur bilmiyorum. Belki hiç boşluk olmaz. Bence önemli olan o boşlukları doldurabilecek dehaya sahip olmak… Umarım ileride boşluk yaratabilecek kadar büyük biri olurum. Müziğinizi nasıl tanımlarsınız? Benim müziğim aslında popüler dünya içinde eriyip giden bir müzik… 10 yıl boyunca şarkılarım dinlensin diyemem. Çünkü bunun kararını dinleyici verebilir sadece… Ben bu sistem içinde biliyorum kaybolup gideceğini ama gidene kadar güzel bir anlatım dili ve melodiyle gitmesini istiyorum. Şarkılarımın içinde her öğe var. Müziğin evrensel olduğuna inanıyorum ve bir kategori içerisine sınırlandırmayı sevmiyorum. Ben çalınabilir müzik yapıyorum aynı zamanda. Şarkılarımı bir gitarla her yerde çalabilirsiniz. Gençler de yeni başlayanlar da çalabilsin istiyorum. Müziğinizi eriyip giden bir müzik olarak tanımladınız. Bu fikir bir sanatçı olarak sizi rahatsız etmiyor mu? Bir takım şeyler dönemseldir ve benim de bir dönemim olacak. Bir gün ben de kaybolacağım. Bunu bilerek yaşayınca bir problem haline gelmiyor. Uzun yıllardır müziğin içerisinde olan biri olarak Türk popüler müziğini değerlendirmenizi istesek… Bir dönem Türk popüler müziği bir ajitasyon dönemi yaşadı. Sürekli ağlamaklı, insanları karamsarlaştıran şarkılar yapıldı. Şu anda ise dünyayı daha iyi tahlil eden şarkılar yapabiliyoruz. Son 10 yılı değerlendirdiğimde ise şu anda daha iyi şarkıların yapıldığına inanıyorum. İyi şarkıdan kastınız nedir? Bir cümle duyarsınız bir kulağınızdan girer öbüründen çıkar. Bununla birlikte bir cümle duyarsınız ve duymanızla birlikte de beyninizde şimşekler çakar. İşte ben öyle şarkılar istiyorum. Peki, yazdığınız şarkıların sizin için özel bir anlamı var mı? Hani kimi sanatçılar yazdıkları veya besteledikleri eserleri için “yavrularım” diyor ya… Yok, onlar benim yavrularım filan değil. İş yapıyoruz biz burada. Mesela bir masa yaptınız ve yaptığınız bu masayı “aman çok güzel yaptım” diye satmamazlık etmezsiniz. Sonuçta da şarkı dediğiniz şey paylaşılmalı… Ben çok güzel bir şarkı yazmışım ve sadece ben dinliyorum, bunun hiçbir anlamı yok bence… Önemli olan yaptığınız parçayı herkesin dinlemesi… Son olarak şunu sormak istiyorum: Sizin için “Fettah Can olmasa bugünün ünlüleri hangi şarkıyı bulup söyleyecekler” deniyor. Bu iddialı cümle hakkında ne düşünüyorsunuz? Yok, öyle demeyelim. Benim için böyle bir şey söylüyor olmaları çok güzel ama böyle bir şey imkânsız. Çünkü piyasada çok değerli besteci arkadaşlar var. Onlara ayıp etmiş oluruz. Sonuçta benim tek başıma sırtlanabileceğim bir şey değil bu ya da bir başkasının…