Çöl mü, Çiçek Bahçesi mi?
Yer değiştirmek, birçok insan için oldukça stresli bir deneyim olabilir. Yeni bir şehre, ülkeye veya hatta evinize taşınmak, hayatınızda birçok değişikliğe neden olabilir ve bu da çoğu insan için zor bir geçiş dönemi olabilir. Ancak, bu zorluklarla başa çıkmanın yolları vardır ve bu yazıda, yer değiştirmenin psikolojik etkilerini ve bu etkilerle nasıl başa çıkabileceğimizi tartışacağız.
Mutsuz Olduğumuz İlişkileri Neden Sürdürürüz?
Bizi tüketen, mutsuz olduğumuz, zorlayıcı ve çatışmalı bir ilişkiyi farkında olduğumuz halde sürdürmeye devam ediyoruz. Neden mi? Çünkü ilişkimizi bir gün düzelir ümidi ile ayakta tutmaya çalışıyor, tüm olumsuzluğa rağmen defalarca denemeye devam ediyoruz. Defalarca denediğimiz bu ilişkide atladığımız en önemli noktalardan biri; aynı kitabı okuyup farklı bir son beklememiz yanılgısı gibi ilişkimizde de umut ve hayal kırklığı arasında gidip geliyor oluşumuzdur. Einsten’ın da dediği gibi “Aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek deliliktir”. Peki neden aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz? Bu durumu 'ilişki bağımlılığı' ile açıklayabiliriz.
İlişkilerde Yoğun Duygular ve Sonrasında Oluşan Sorgulama: Güvensizlik ve İçsel Durum
Sevgili okuyucular,Bugün sizlerle ilişkilerde yoğun duygulara kapıldığımızda ve sonrasında yaşadığımız sorgulama sürecinin bize yarattığı durum ve güvensizlik üzerine konuşmak istiyorum. İnsan olarak duygusal varlıklarız ve bazen bu duygulara kapıldığımızda, mantığımızı bir kenara bırakarak hareket edebiliriz. Ancak, bu duygusal coşku ve yoğunlukla ilerlediğimizde, bir süre sonra içimizde bir şüphe ve güvensizlik duygusu oluşabilir. Bu yazıda, bu durumu daha detaylı bir şekilde ele alacak ve ilişkilerimizde bu süreci nasıl yönetebileceğimize dair önerilerde bulunacağım.
Histrionik Kişilik Bozukluğu Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nasıldır?
Histrionik kişilik bozukluğu duygusal ifade, dikkat çekme arzusu ve dramatik davranışlarla karakterize edilen bir kişilik bozukluğudur. Dolayısıyla bu bozukluğa sahip olan insanlar, çevrelerindeki insanların ilgisini çekmek ve merkezde olmak için sürekli olarak çaba gösterirler. Bu içerikte sizlere histrionik kişilik bozukluğunun ne olduğunu, belirtilerini ve nasıl tedavi edilebileceği hakkında bilgi vereceğiz...
Duyguları ve Düşünceleri Anlamak
“Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir. Afrika’da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir. Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.”Afrika AtasözüHerkesin hayatta bir pes etme noktası, yani artık bize ait olan bir parçayı bırakıp başka türlü davranmaya başladığımız ve o parçamız olmadan yola devam ettiğimiz bir an vardır. Kişinin yaşamında gelişmesini engellemekten sorumlu olan bir olay, bir sarsıntı, acı bir yenilgi, aşkta hayal kırıklığı, hatta kötü bir tesadüf olabilir. Bunun için ruhsal ve bedensel olarak sıkıntıda olan kişi, öncelikle kendisini bu pes etme noktasından kurtarmalıdır. Her şey önce düşünceyle başlar, düşüncede var olduktan sonra gerçekte de var olmaya başlar. Yaşam çok basittir, kişi ne ekerse onu biçer. Ruhundaki ve bedenindeki huzursuzlukları bilinçli veya bilinçdışı olarak kendisi oluşturur. Ruh ve beden, düşünce ve inanışların bir aynasıdır. Dinlemeyi bilirseniz bedeniniz daima sizinle konuşur. Bedenin her hücresi, aklınızdan geçen her düşünceye, söylediğiniz her söze karşılık verir. Ruh ve bedendeki her huzursuzluğun mutlaka zihinsel bir nedeni vardır. Yaşadığınız ruhsal ve bedensel sorunlar ne olursa olsun, bunlar sizin iç dünyanızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Şu ana kadar yaşadığınız her şey geçmişin bir tekrarı, geçmişe dayanan düşünce ve inançların bir ürünüdür. Şu an ve şimdi, geçmişin bir tekrarıdır, zaman, mekân ve oyuncular değişse bile roller hep aynıdır. Bu sürecin normal işleyişine engel olup, sürekli geçmişe bağlı kalırsanız, geçmişi bugüne taşırsanız, geleceği belirlemeye çalışırsanız, zihninizin doğal işleyişine engel olursunuz. Bunun sonucunu da ruhunuzda ve bedeninizde huzursuzluk olarak görürsünüz.
Sosyopat ve Psikopatların Arasındaki Fark Nedir?
Hepimizin çevresinde sosyopat veya psikopat olarak nitelendirdiği birisi vardır. Sonuçta televizyonda sıkça kullanılan bu terimler gerçek hayatta da bolca bulunmalı? Aslında cevap biraz daha karmaşık. Öncelikle bu terimi tanımlayacak sonra farklarını öğreneceğiz.
Öfke Nasıl Kontrol Edilebilir?
“Öfkelendiğinde gereken sabrı gösteren yüz günlük üzüntüden kurtulur.”Çin AtasözüÖfke, çok güçlü bir hoşnutsuzluk ve husumet duygusudur. Engellenme, incinme veya haksızlığa uğrama karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddettir. Hoşnutsuzluğun doğurduğu yoğun bir duygusal durum anlamına gelen öfkeye, “kızgınlık, hiddet, gazap” da denir. Öfke, istenmeyen sonuçlara, karşılanmayan beklentilere, doyurulmayan isteklere, karşılaşılan tehdit, hakaret ve engellenmelere verilen duygusal bir tepkidir. Öfke, kişilik özelliği değil, çeşitli koşullarda ortaya çıkan bir duygudur. Öfke ile diğer duygular arasında iç içe geçmiş bir ilişki vardır. Suçluluk, korku, engellenme, yalnızlık, kaygı, hayal kırıklığı, bağımlılık, kırılma, anlaşılmama, reddedilme gibi duygularla yakından ilişkilidir. Anksiyete, depresyon gibi ruhsal sorunlar, kişilik bozuklukları ya da madde ve alkol bağımlılığının varlığında da ortaya çıkabilir.
Çaresiz Değilim Çare Benim
“Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır. Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.”Carl G. Jung
Aynı Pencereden Bakabilmek
Merhaba sevgili okuyucular,Bugün sizlere ilişkilerde belki de en önemli unsurlardan biri olan 'aynı pencereden bakma' kavramından bahsetmek istiyorum. İlişkilerdeki uyumun ve saygının temel taşlarından biri olan bu kavram, partnerlerin hayata benzer bir perspektiften baktıklarında nasıl daha sağlıklı ve mutlu bir ilişki sürdürebileceklerini ele alıyor. Bu konuda pek çok yazı ve makale okumuş olabilirsiniz, ancak bugün size kendi deneyimlerimden yola çıkarak biraz daha kişisel bir perspektif sunmak istiyorum.Hayatım boyunca ilişkilerin karmaşıklığını ve güzelliklerini, farklı insanlarla bir araya gelerek, onların hayata ve dünyaya nasıl baktığını gözlemleme fırsatım oldu. İşte bu deneyimlerimden edindiğim bilgiler ve öğretilerle şekillenen düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kutsallığın Karikatürleşmesi ve Saygıya Tecavüz
'Her zaman en az katlanabildiğim şey, kutsallığın karikatürleşmesi ve saygıya tecavüz olmuştur.' Frederic AmielSon günlerde yaşanılan olaylarla birlikte insanların inançları (kutsallıkları), bakış açıları, savundukları düşünce ve görüşlere yönelik hiç de doğru olmayan şekilde bir saldırı gözlemliyorum. Hak ve özgürlüklerine, düşünce yapılarına ve inançlarına yapılan bu saldırılar ayrımlaşmaya, kutuplaşmaya neden oluyor. Peki gerçekten de demokratik bir ülkede olduğumuzu varsayarsak, bu yaşanılanlar ne kadar demokratik sizce? Kutuplaşmalarla kırılan kalplar, zihinlere yapılan saldırılar, göz göre göre liyakatler yapılması ve gözdağı verilmesi ne kadar etik?Günümüzde, toplumlar sürekli olarak değişim ve dönüşüm süreçlerinden geçmektedir. Bu süreçlerde bazen değerlerimize ve kutsallarımıza yönelik meydan okumalarla karşılaşırız. Bu yazıda, kutsallığın karikatürleşmesinin ve saygıya tecavüzün altında yatan psikolojik dinamikleri ele alacağız. Bu konuda farkındalık geliştirmek, kutsal değerlerimize saygıyı artırmak ve anlayışlı bir toplum inşa etmek için önemli bir adımdır.
Yetişkinlerde ve Çocuklarda Yalnızlık Hissi
“İnsanlar Köprü Kuracakları Yerde Duvar Ördükleri İçin Yalnız Kalırlar.”Yalnızlık, insanın doğasında var olan bir histir. Ancak, modern dünyada, teknolojinin gelişmesi ve insanların hayat tarzlarının değişmesi nedeniyle, yalnızlık daha yaygın bir sorun haline gelmiştir. İnsanlar sosyal varlıklardır ve toplum içinde varlıklarını sürdürürler. Ancak, yalnızlık hissi bazen insanların hayatında bir rol oynar. Yalnızlık hissi, insanların kendilerini yalnız hissetmeleriyle ortaya çıkar ve bu durum, fiziksel izolasyondan kaynaklanabileceği gibi, sosyal izolasyondan da kaynaklanabilir.
Kendini Sevmek ve Onaylamak
“İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yasamayı bilmediği için...”William ShakespeareSevgi hayatın başlangıcıdır. İnsan hayatına sevgiyle başlar. Bir bebek annesinin koşulsuz sevgisiyle gelir dünyaya… Sevgiyle büyürken, bir çiçeği, bir rengi, bir yemeği, bir insanı, en önemlisi de kendini sevmeyi öğrenir. Peki, sonra ne olur da sevgilerimiz azalır, tükenir? İşte bu sorunun yanıtı, düşündüklerimiz, algıladıklarımız, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız içinde gizlidir. Yaşanan her başarısızlık, hayal kırıklığı, pişmanlık, çaresizlik; duyulan her nefret, utanç, suçluluk, kaygı, şüphe, öfke, sevgiyi biraz daha uzaklaştırır hayatlarımızdan. Ama iyi haber şu ki insanın kendine olan sevgisi yok olmaz; derinlerde bir yerlerde inzivaya çekilir sadece.