Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Her Yönüyle 'Garip' Bir Polis Operasyonu | Mehmet Y. Yılmaz | Hürriyet
İki polisin ve sonra da Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin ölümüyle sonuçlanan 'polis operasyonu' her yönüyle gariplikler içeriyor.
Olaylar bir taksinin polis tarafından durdurulması ile başlıyor.
Taksinin içindeki şahısların, bir gün önce polislere yönelik saldırıyı düzenleyenler oldukları söyleniyor.
Taksi durunca video kayıtlarından göründüğü kadarıyla üç sivil polis koşarak araca yaklaşıyor.
Ve taksinin kapısının açılmasıyla, taksinin içinden ateş açılması da bir oluyor, ilk polis tam bu anda şehit düşüyor.
Aracın önündeki polis de yine taksinin içinden açılan ateş ile yaralanıyor, sonra hastanede hayatını kaybediyor.
Taksi durur durmaz polisler harekete geçtiğine göre, takside şüpheli ve tehlikeli şahısların varlıklarının bilindiğini varsaymamız gerekiyor.
Yolu kapatıp, gelen bütün araçları aramak gibi bir durum söz konusu değil. Taksi duruyor ve üç polis, taksiye doğru hareketleniyor.
Sorulması gereken şey şu: Tehlikeli ve silahlı oldukları bilinen şahıslara karşı operasyon böyle mi yapılır?
Taksi takipte olduğuna göre, nerede durdurulacağı önceden planlanabilir, çevrede yeterli güvenlik önlemi alınırdı.
Nesli Tükenen Kuşak ve Son Can Damarları | Sezin Öney | Taraf
“Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi vuruldu…” haberi geçtiğinde inanamamıştım önce. Ardından zaten can verdiği haberi geldi.
Elçi, yolu Diyarbakır’dan geçip de siyasetle biraz ilgilenen, Kürt Sorusu ile az biraz alakası olanın muhakkak tanıdığı biri. Kürtlerin sorunları, yaşadıkları dertleri kendine mesele eden, yasal çerçevede bu işi nasıl çözeriz, bu suali, “Kürt Sorusu”nu nasıl yanıtlarız diye düşünen, çaba gösteren, emek harcayanlardan bir avukat.
Türkiye’de birçok kesimin ama özellikle ve sistematik biçimde Kürtlerin yaşadığı şiddeti, hak sorunlarını Ankara’yı merkez olarak muhatap alarak çözmeye çalışacaksanız, elde üç yöntem var; hukuk, siyaset veya insan hakları savunuculuğu. Bu yollarından birini seçecek, sistemi haklar konusunda duyarlı, haklara ve özgürlüklere saygılı olacak biçimde dönüştürmeye çabalayacaksınız. Bu şekillerde yasal mücadele peşindekilerin cenazesi kalktı Elçi ile beraber; özellikle hukuk ve insan hakları yolunu seçenlerin sembolik olarak kendi cenazelerinin kalktığını hissettikleri bir dönüm noktası….
Ölür İse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil | Zülfü Livaneli | Cumhuriyet
Adları üstünde: Can, yaşam kaynağımız, Dündar, arka cepheyi kollayan askeri birlik anlamına geliyor. Erdem fazilet; Gül ise en güzel çiçek. Tahir temiz demek, Elçi ise adı üstünde elçi.
Üzerimize karabasan gibi çöktüler. Can damarlarımızı kesmek, gülümüzü soldurmak isteyenler, tertemiz bir barış elçimizi yok ettiler.
Bir zamanlar Türkiye’ye “haber bülteniyle hayatı değişenler ülkesi” derdim. Çünkü hepimizin hayatını; nereden, nasıl ineceğini bilemediğimiz bir darbenin radyoya düşen haberi karartır, değiştirir, bu ülkenin güzel evlatlarının kimini mezara, kimini zindana gönderir, kimilerini de uzaklara savururdu.
İktidarlar, ideolojiler, gruplar değişiyor ama ne yazık ki bu sistem değişmiyor. Yaşar Kemal’in 1950’lerde yazdığı Teneke oyununda bir cümle vardır: Dünya değişir Ankara değişmez! Bir kehanet gibi değil mi?
Türkiye-Rusya İlişkilerinde 'İklim Değişikliği' | Ünal Çeviköz | Radikal
Türkiye-Rusya ilişkilerinde yeni bir sayfa açma maharetini gösterdiğimize göre şimdi bu sayfada yazılı olanları satır satır okumaya başlamakta yarar var.
Yıllardır Avrasya'da yapıcı bir rekabet içinde olmaya gayret ettiğimiz Rusya ile ilişkilerimiz Soğuk Savaş ertesinde karşılıklı anlayış, saygı, sabır ve güven esası üzerine oturtulmuş olarak ilerliyordu. Önceleri güven unsuru belki en zayıf halkayı oluşturuyordu. Soğuk savaş boyunca iki ülke karşı kamplarda yer almış, sınır komşusu olarak dünya dengelerinin sınandığı, gerginliklerin yaşandığı bir hat boyunca birbirleriyle barış içinde bir arada yaşama becerisini zor da olsa göstermişlerdi. Dolayısıyla, soğuk savaşın hemen ertesinde ortaya çıkan yeni uluslararası tehditlerin öncelikle karşılıklı kuşkuya yol açması normaldi. İlerleyen ticari, ekonomik, sosyal ilişkiler ve halkların birbirlerine artan biçimde yakınlaşmaları güvenin de zamanla güçlenmesine yol açtı.
Soğuk Savaş ertesi dönemde Karadeniz güvenliği Türkiye ile Rusya arasındaki denge üzerine kuruldu.
Basını Ancak Hukuk Kurtarır | Belma Akçura | Milliyet
Kostas Vaxevanis...Yunanlı bir gazeteci...
IMF Başkanı Christine Lagarde’nin vergi kaçakçılığını önlemek amacıyla Yunanistan eski bakanlarından, Başbakan danışmanlarına kadar uzanan bir listeyi Yunanlı yetkililere teslim ettiğini ortaya çıkardı.
İsviçre’deki bankalarda hesap açarak Yunanistan’dan vergi kaçıranların listesinin tamamını Hot Doc Dergisi’nde yayımlamakla kalmadı, iki yıl boyunca listenin neden örtbas edildiğini de sorguladı.
Söz konusu haberden dolayı 1.5 saat gözaltında kalınca ülkede ‘kıyamet’ koptu... Vaxevanis o sırada basına şu açıklamayı yapıyordu: “Vergi kaçıranları ve listeyi ellerinde bulunduranları tutuklayacak yerde, gerçekleri ve basın özgürlüğünü tutuklamaya çalışıyorlar”
Dünyanın her yerinde gazetecilik mesleği zordur. Türkiye medyasında da durum farklı değil. Hemen her dönemde gazeteciler öldürüldü, yargılandı, tutuklandı, itibarsızlaştırıldı, işsiz kaldı. Bunun son örneği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanması olayıdır.
Ateşe Odun Taşıyan 'Vatanseverler' | Levent Gültekin | Diken
Uzun zamandır yazı yazarken bu kadar zorlanmamıştım.
‘Barış’, ‘bütünlük’, ‘dostluk’, ‘kardeşlik’ diyen, ülkesindeki tarihi eserin zarar görmesini bile dert edecek kadar sorumlu davranan bir insanı, tek derdi bu ülkede huzur içince yaşamak olan Tahir Elçi’yi öldürdüler.
Akıllara ziyan bir durum
Kimin öldürdüğünü bilmiyorum. Fakat yaşadıklarından ve çektiği acılardan dolayı meseleye herkesten farklı yaklaşan birinin esasında ne dediğine, neyi amaçladığına, yaptığı onca bütünlük, dostluk, barış çağrısına bakmadan sırf karşı tarafı anlamak, onlar üzerinde sözünü etkili kılmak aracıyla söylediği “PKK terörist bir örgüt değildir” cümlesini bahane edip onu linç ettiler.
Tahir Elçi’nin amacını, yıllardır sürdürdüğü çabayı görmezden gelip vatanseverlik adına onu vatan hanini ilan edenlerin bu suikaste zemin hazırladıkları ortada.
O Mermiyi Kim Sıktı? | Okay Gönensin | Vatan
Tahir Elçi’yi kimin öldürdüğünün cevabını yine herkes durduğu noktaya göre vermeye çalışıyor.
“PKK öldürdü” demeye çalışanlar, halen bunun mantıklı bir açıklamasını üretebilmiş değiller. Ama çalışıyorlar.
Cinayet anını herkes gördü. Elçi’nin açıklama yaptığı noktanın sağında çatışma çıkıyor, çevredekiler ve Elçi’nin dikkati o noktaya yöneliyor.
O anda çatışmanın olduğu yönün tam tersinden, Elçi’nin sırtından ateş ediliyor. Bir mermi Elçi’nin ensesine isabet ediyor.
Elçi çatışmanın arasında kalmış değildir, doğrudan hedef alınarak vurulmuş, öldürülmüştür. Bu silahın ateşlendiği nokta Elçi’ye uzak bir mesafededir.
Tahir Elçi tarihi bir caminin kurşunlanmasıyla ilgili basın açıklaması yaparken “birileri” ateş etmiş ve bir çatışma başlatılmıştır. Planın birinci adımı budur ve bu çatışma devam ederken ters yönde mevzilenmiş bir şahıs da Elçi’yi vurmuştur.
Sessiz Kalabalıkların Sesini Duymak | Yıldıray Oğur | Türkiye
Brüksel’de toplanan AB-Türkiye zirvesi 2004’ten beri Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda atılmış en büyük adım. Serbest dolaşım anlaşması en başta olmak üzere, müzakerelerde yıllardır açılmayan fasıllar masada. Ve onları masaya getiren de ilk kez Avrupa.
Talihin bir cilvesi. Türkiye sınırlarını doğusundaki insanlara açarak, Batı’sında sınırları yıkıyor. 4 yıldır milyonlarca Suriyeli mültecinin külfeti, şimdi nimete dönüşüyor. Suriyelilere sahip çıkmanın mükafatı onların yüzü suyu hürmetine AB ile ilişkileri toparlamak oldu.
Bundan 11 yıl önce de AB sürecinde atılan büyük adımlar başka bir hayra daha vesile oluyordu az kalsın. Alper Görmüş birkaç kez yazmıştı.
2004 yılı ekim ayı. Türkiye, 17 Aralık’taki AB zirvesine gidiyor.
9 Ekim 1998, Öcalan’ın Suriye’den çıkışının yıldönümü her yıl PKK tarafından “Uluslararası Komplonun Yıldönümü” olarak anılıyor. Kepenkler indiriliyor, ateşler yakılıyor, meydanlara çıkılıyor. Ama o yıl yıldönümü sönük geçmişti. 3 gün sonra Gündem gazetesinde şöyle bir başyazı çıktı:
Avukatımızı Öldürdüler! | Bedri Adanır | Bianet
2004 yılıydı sanırım. Devlet Güvenlik Mahkemeleri henüz kapatılmamıştı. Diyarbakır Adliyesi’nde, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin bulunduğu koridorda, duruşmamın başlamasını bekliyordum.
Çok gençtim. 2001 yılıydı, Diyarbakır’da, bazı korsan gösterileri organize edip katıldığım, pankart astığım gibi onlarca iddiayla gözaltına alınmış, on gün işkence altında sorgulanmış ve savcılıktaki sorgumun ardından serbest bırakılmıştım ama mahalle karakolundan yaşlı bir bekçi amca eve mahkemeye çağrı emri getirince öğrendim, hakkımda “kamu davası” açılmıştı.
Ne avukatım vardı, ne avukat tutacak param… Liseyi bitireli daha iki yıl olmuştu ve henüz üniversiteye girip geri ödemeli burstan ibaret bir gelire bile sahip değildim. Ailemin de avukat tutacak parası yoktu, küçük bir maaşla tüm aile ancak geçinebiliyorduk.
O yıl üniversiteye girmek için sınava hazırlanıyordum; kararlıyım, Matematik kazanacağım! Mahkemeye çağrı emri gelince kara kara düşünmeye başladım; “4 yıl üniversite mi okuyacağım? 4 yıl hapis mi yatacağım?”
Bu Ülkeyi Hep En Aydınlık Yerinden Vuruyorlar; Tahir Elçi | Büşra Erdal | Zaman
Hayatını, başta 90'lı yıllara ait olmak üzere faili meçhuller için yargı mücadelesine adamış gerçek bir hukukçu Tahir Elçi, 2015 Türkiye'sinde karanlık bir kurşunun hedefi oldu. Türkiye'nin Ermeni meselesinde Hrant Dink ne idiyse, Türkiye'nin Kürt sorununda Tahir Elçi o. Tek taraflı düşünmeyen, iki millet adına empati yapıp, barışın, diyaloğun ve anlaşmanın yollarını arayan iki samimi iki cesur yürek. Biri 2007'de, biri 2015'te aynı yöntemle susturuldu. İkiz cinayetler; iki enseden kurşun, iki yüz üstü ceset... Bu ülkeyi hep en aydınlık yerinden vuruyorlar ki, oluşan karanlıkta işlerini daha kolay halledebilsinler. Ama bu kez olsun farklı olmalı, Elçi'nin ölümü aydınlatılmalı...