Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Amerika Gerçekten YPG'ye Silah Yardımını Kesecek mi? | Gönül Tol | Radikal
Amerika neden Kürtlerin kontrol ettiği alanda konuşlandırılmak üzere 50 Amerikan askerini kuzey Suriye'ye gönderiyor?
Geçen hafta Amerika’dan ilginç bir açıklama geldi.
Amerika’nın IŞİD'e yönelik operasyonlarının koordinasyonunu sağlayan Albay Steve Warren , Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan Kürt güçlere, yani YPG’ye, bugüne dek hiç silah vermediklerini ve bundan sonra da vermeyeceklerini açıkladı.
Silahların yeni kurulan Suriye Demokratik Güçleri içerisindeki Arap Koalisyonu ’na gittiğini ve bu gruba gitmeye devam edeceğini söyledi.
Türkiye, Amerika’nın kararından memnuniyet duyduğunu açıkladı.
Oysa durum tam da Warren ’ın söylediği gibi değil bence.
Suriye Stratejisi: "Hatasız" ve "Başarısızlığa Mahkûm"... | Cengiz Çandar | Hürriyet
'Türkiye, Suriye'de hiçbir aşamada etik ve stratejik bir hata yapmamıştır.'
Başbakan’ın Türkiye’nin Suriye değerlendirmesi bu şekilde. 10 gün önce yüzde 49,5 oy oranıyla, büyük seçim zaferi elde etmiş partinin genel başkanı. 1 Kasım seçim sonuçları ile, AKP’nin Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlığıyla elde etmiş olduğu 2011’deki en büyük seçim başarısını, neredeyse, egale etmiş durumda.
2011 yılının bir başka özelliği daha var. Suriye’deki kanlı gelişmelerin başlangıç tarihi. 15 Mart’ta başlamıştı. Türkiye’deki seçimler ise 12 Haziran’da yapıldı. Türkiye’nin izlediği Suriye politikası, 1 Kasım 2015’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “stratejisi” gereği ve Ahmet Davutoğlu’nun AKP genel başkanlığı altında girilmiş olan seçimlerde elde etmiş bulunduğu yüzde 49,5 oranındaki oy ile, Türkiye halkı tarafından büyük ölçüde “onaylanmış” demektir.
En azından, Suriye politikasından sorumlu olanlar, bunu böyle yorumlayabilirler ve bugüne dek izlenmiş olan Suriye politikasını sürdürmekte de ısrarlı davranabilirler.
Kandil'in Hedefi ne? | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
HDP'liler ya da siyasi umutlarını HDP hattında arayanlar bu siyasi partiyle ilgili tespitlere, eleştirilere tepki gösteriyorlar.
Nedenler bildik: Her hangi bir meseleye tarihsel doğrular ve yanlışlara dair ezberlerden hareketle bakma geleneği. Örneğin Kürt sorununda gelinen duruma Kürt hareketinin sorumluluğu ve stratejisi açısından bakmayı reddetmek. Her çatışmayı, her krizi, her olumsuz gelişmeyi karşı tarafa yüklemek, Kürt hareketinin bu çerçevedeki davranışlarını ise karşı tarafa yönelik haklı tepki tabiriyle açıklamak. Kürtler ve Türk devleti arasındaki tarihsel asimetriyi, bugünün siyasetine sorgusuz sualsiz taşımak. Kendi tarafının, örneğin Kürt hareketinin resmi formüllerini mutlaklaştıran (AKP eşittir IŞİD, katliam Ankara ve Suruç'un arkasındaki devlet gibi) gerçeklikten çok, siyasi pozisyonların ürettiği denklemler üzerinden Kürt hareketiyle ilgili her tür tartışmaya kapı kapamak...
Söz konusu sol düşünce, sol entelektüeller olunca açıkçası bu duruma şaşırmamak elde olmuyor.
Şu Hendek Meselesi! | Işıl Özgentürk | Cumhuriyet
Bu yazıyı yazmak artık benim için bir etik sorun oldu. Özellikle seçimden sonra her televizyona çıkanın, 7 Haziran seçimlerinden sonra Güneydoğu’da kazılan hendeklerden söz etmesi, HDP’nin bu nedenle oralarda seçmen oyunu yitirdiğini söylemesi beni resmen çileden çıkardı. Hendekler, oluşturulan barikatlar öylesine büyütüldü ki, hani bilmeyen, görmeyen İspanya İç Savaşı’nda olduğu gibi kilometrelerce hendek kazıldığını, gene kilometrelerce çok korunaklı barikatlar oluşturulduğunu düşünebilir.
Özellikle de sürekli sokağa çıkma yasağının olduğu Silvan’da çatışma olduğunda arka yollardan bölgeye giden biri olarak bunun böyle olmadığını söylemek istiyorum. Fotoğrafta da göreceğiniz gibi, tankların, Akreplerin mahallelere girişini durdurmak için yapılan barikatlar, kazılan hendekler öylesine naif, öylesine korunaksızdı ki, adeta mahalle çocuklarının büyüklerine eziyet olsun diye yaptıkları çocukça bir çalışmaya benziyordu.
10 Kasım’ı Anlamak İçin 11 Kasım’a Bakmak Lazım | Yılmaz Özdil | Sözcü
11 Kasım 1938.
Atatürk’ün naaşı, İslam Tetkikleri Entsitüsü direktörü Ordinaryüs Profesör Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın nezaretinde yıkandı. Başbakan Celal Bayar’ın talimatıyla, Profesör Lütfi Aksu tarafından tahnit işlemi yapıldı. Vücudun bozulmadan korunmasını sağlayacak olan solüsyon, 200 gram formalin, 1 gram sublime, 200 gram tuz, 10 gram acide pehenque, 1000 gram su’dan oluşuyordu. Profesör Aksu, tahnit işlemi bittikten sonra, iki küçük şişeye solüsyondan doldurdu, ağızlarını lehimledi, üzerlerine yapıştırdığı etiketlere terkibi yazdı, Atatürk’ün kollarının arasına sıkıştırdı. Kurşun galvanizli tabuta yerleştirildi, kapağı kapatıldı, gül ağacından yapılmış tabuta yerleştirildi, onun da kapağı kapatıldı, üzerine Türk Bayrağı örtüldü.
Cenaze namazı için camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı konusu, cumhuriyetimizin ilk diyanet işleri başkanı Mehmet Rifat Börekçi’ye danışıldı. Milli mücadele kahramanı Börekçi, “Atatürk’ün cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği vatan toprağının her yerinde kılınabilir” dedi. Namaz, Dolmabahçe Sarayı’nda Ordinaryüs Profesör Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Tekbir, Türkçe verildi.
15 sene sonra…
Anıtkabir tamamlandı.
IŞİD Operasyonuna Doğru | Serpil Çevikcan | Milliyet
Suriye konusunda sıcak gelişmeleri işaret eden haberler var.
Hafta sonu Antalya’da gerçekleştirilecek G20 Zirvesi’ndeki ikili görüşmelerin de bir numaralı gündem maddesi Suriye olacak.
ABD ve Türkiye’nin IŞİD’e karşı, “farklı” bir askeri faza geçme planını önce Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun açıklamalarından duyduk.
Anlıyoruz ki Ankara’nın Kuzey Suriye sarmalındaki bir numaralı kırmızı çizgisi olan, genelde Fırat’ın batısı, özelde Cerablus bölgesindeki IŞİD varlığına dönük ortak bir operasyon başlatılması planlanıyor.
Burada, sonuçları itibarıyla en kritik nokta, operasyonun hava ile sınırlı kalıp kalmayacağı meselesi.
Kara harekâtının maliyeti
Kulislere sızan bilgiler, Türkiye’nin sonuç almak için kara operasyonunun zorunlu olduğunu muhataplarıyla bir kez daha konuştuğu, ancak bu konuda tek başına bir yükümlülük altına girmekten özenle kaçındığı yönünde.
Gazeteciliğe Yeni Soluk: 5N1Kayyum | Ümit Alan | BirGün
Bu hafta Köşe Vuruşu’nda sizlere yepyeni bir gazetecilik formundan söz etmek isterim. Gazeteciliğin geleceği bu formülde: 5n1kayyum. Şimdi gazeteciliğe dair eskiden bildiğiniz her şeyi unutun. Bu benzersiz formülü hep beraber inceleyelim:
1.N: No problem
İlk N’miz No Problem’in N’si. 5n1kayyum gazeteciliği dünya üzerindeki en problemsiz gazetecilik türü. Bakın eskiden gazeteler belli oranda tiraj almak için yırtınırdı. Sansasyon deyin, yeni dosyalar deyin, promosyon deyin hepsi tiraj içindi. 5n1kayyum gazeteciliğinde bunların hiçbiri problem değil. Bir gazete bir haftada on binlerce tiraj kaybedebilir. Bu da kendi içinde bir başarıdır. Sonuçta kayyum gazetenin daha iyi yönetilmesi için vardır ve tiraj her şey değildir. 5n1kayyum varsa, maaş garantisi var ama tiraj derdi yok. Herkesin hayali bu değil mi?
Temizöz Davası ve Endonezya Modeli | Tanıl Bora | Birikim
Yönetmen Joshua Openheimer’in 2012 tarihli Act of Killing (Öldürme Eylemi)(1), geçmişte yaşanmış fecaatle ve katliamlarla hesaplaşma meselesi hakkında, insanı alt üst eden bir film. Filmin Endonezya dilindeki adı, Jagal, yani Kasap. Kahramanlarımız, 1965’te başlayan büyük komünist katliamına (daha doğrusu, “komünist” diye damgalanabilen herkesi hedef alan katliama)(2) bilfiil katılmış olan eski paramiliterler. Katliam esnafı, yani. Filmde kendilerini oynuyorlar. Yönetmen, insanları nasıl öldürdüklerini yeniden canlandırmalarını istemiş, canlandırıyorlar.(3)
Hem de nasıl memnuniyetle, nasıl zevkle canlandırıyorlar. Yaşını başını almış, bazısının dişi dökülmüş, bazısının kamburu çıkmış adamlar, eski güzel günleri anmak üzere buluşmuş yatılı mektep talebeleri havasındalar. Şen şatır hatırlıyor, azimle yeniden canlandırıyorlar. Katil emeklisi bir ihtiyar, etrafa fazla kan saçılmasın diye geliştirdiği bir boğaz kesme yöntemini tatlı tatlı anlatıyor. Birisi, gözünde bir ‘hey gidi günler hey’ efkârıyla, kadınlara kızlara tecavüz edişlerini yâd ediyor: “Hele elimize 14’lik bir kız geçtiğinde...”, hahaha…
Birisi, işkence sahnesindeki performansının kaydını, kucağına oturttuğu torununa gururla seyrettiriyor. Telle boğaz kesme yönteminin mucidi, film ekibine, o sahnenin mutlaka filme konması için ısrar ediyor. Filmin başarılı olması için, gaddar görünmeleri gerektiğini konuşuyorlar aralarında. Birisi, “Nazilerden bile daha sadist olabiliriz” diyor.
Je t'aime Jitem | Oya Baydar | T24
Türkiye Cumhuriyeti devletinin değişmeyen özünü ve AKP iktidarının bir zamanlar reddeder gibi yaptığı o özle bütünleşmesini daha iyi açıklayabilecek bir söz düşünemiyorum. Cizre JİTEM davası olarak bilinen, eski Cizre Jandarma Komutanı Ergenekon davası sanığı Cemal Temizöz’ün adıyla anılan toplu cinayet/katliam davasının beraat ettirilen sanıklarından birinin sözü bu. Sanık, savunmasında “JİTEM’i bilirim, Fransızca seni seviyorum demektir”, diyor. Mide bulandırıcı bir utanmazlıkla mahkeme karşısında cinayetle, ölümle, insanların acılarıyla alay ediyor. Cezasız kalacağından emin, yüreği ferah, sırtını JİTEM’ci devlet/yargı gücüne dayamış.
21 Cizreli Kürdün 1990’ların başlarında failleri çok belli bir faili meçhule kurban gitmelerinden 22 yıl sonra görülen davada yargılananların tümü, başta Cemal Temizöz olmak üzere, göz göre göre, vicdanlar kanatılarak ve isyan duyguları kabartılarak beraat ettirildi. Demiröz’ün tazminat talebinde bulunacağını da okuduk. Hakkıdır; devletin faili meçhullerle görevli JİTEMci kullarına bu keleği yapmaması gerekirdi. İçerde tepişme olduğu günlerde boşluğa gelmiş, affola…
Herkese Eşit Kapsayıcılık Lütfen! | Joost Lagendijk | Zaman
Türkiye, bu hafta sonu Antalya'da G-20 zirvesine ev sahipliği yapacak. Zirve, bütün büyük dünya liderlerinin, her zamanki gibi, küresel ekonominin mevcut durumunu tartışmak üzere bir araya geldiği büyük bir şov olacak.
İlaveten, Obama ve diğer liderler mülteci krizi ve Suriye'deki savaş gibi acil konuları da gündeme alacaklar. Hiç kimse herhangi bir somut sonuç ya da eylem beklememeli.
Bu toplantı, aynı zamanda, tıpkı yakında New York'ta yapılacak yıllık BM Genel Kurulu toplantısı gibi, kudretli olan ile nüfuzlu olanın birbirini daha iyi tanıyabildiği az sayıdaki fırsattan biri. Kudretliler ve nüfuzlular arasındaki iyi atmosfer önemli ve günün birinde tartışmalı kararların alınmasına ihtiyaç duyulduğunda işe yarayabilir.