onedio
Görüş Bildir

Gezi Parkı Haberleri

Gezi Parkı ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Gezi Parkı ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Rolleri Üzerine Yapışınca Gerçek Hayatta Oynadıkları Dizi ile İlgili Acayip Olaylar Yaşayan Oyuncular
Bazı oyuncular için rolleri yalnızca hikayede kalmıyor. Gerçek hayatlarında da dizideki karakterleri ile anılıyorlar. Hatta bazen oynadıkları karakterler o kadar derine işliyor ki başlarına garip olaylar gelebiliyor. Sizler için duyunca inanamayacağınız birbirinden ilginç o olayları derledik. İşte, rolleri üzerine yapışan ve hayatlarında garip olaylar yaşayan oyuncuların ilginç hikayeleri…
'Polis Bana Şalteri Kapatmamı Söyledi'
Korkmaz ailesine destek için gelen yaklaşık 80 avukat duruşmaya katılırken, 3 sanık avukatı hazır bulundu. Duruşmayı Hatay'dan gelen öldürülen Ali İsmail Korkmaz'ın avukat olan ağabeyi Gürkan Korkmaz da izledi. Duruşma öncesinde Adalet Sarayı önünde toplanan yaklaşık 80 kişi sık sık 'Ali İsmail Korkmaz ölümsüz' diye slogan attı. Kalabalıktakilerden bir-kaç kişi de Adalet Sarayı karşısındaki yaya üst geçit köprüsüne pankartlar astı. Duruşmada Sezer Zehir (39), Mehmet Aslan (35), İbrahim Arslan (30), Doğukan Bilir (24), Volkan Ferlidilek (38), Mustafa Ayaş (30), Mustafa Arslan (25), Erdoğan Gözseçen (53), Mehmet Beyazıt Mallı (49), Mehmet Avcı (56), Seyitcan Göl (19) ve Habil Duru (51) katıldı. Yılmaz Balkan ve Koray Demirel ise duruşmaya gelmedi. ESOGÜ Beyin Cerrahisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi uzman doktor Sezer Zehir, olay akşamı nöbetçi olduğunu başka bir hastaneden sevkle gelen Ali İsmail Korkmaz'ı muayene ettiğini ve beyin cerrahisi yoğun bakım servisine yatış işlemini gerçekleştirdiğini söyledi. 'GÖRÜNTÜLERDEKİ PATRONUMU TESPİT ETTİM' Fırın işçisi Mehmet Aslan da olaylardan bir hafta önce başladığını belirterek 'Her gece olaylar oluyordu. Ben hamurhanede çalıştığım için dışarıdaki olayları görmüyordum ve bu konuda bilgim yok. Ancak olay gecesi bir gürültü duydum. Dışarı çıktığımda çöplerin yanında polis mi sivil mi birileri kim olduklarını bilemiyorum birilerini dövüyordu. Görüntülerini izledim jandarmada ifade verdim. Görüntülerdeki patronum İsmail Koyuncu'yu tespit ettim. Dövenleri de dövülenlerin de kim olduğunu bilmiyorum. Olay anında patronum İsmail Koyuncu'nun elinde sopa görmedim' diye konuştu. İbrahim Arslan'da kendisinin esnaf olduğunu belirterek 'Olay gecesi dükkanımın alarmı çaldı. İşyerine gittiğimizde sokağa gaz bombası atılmıştı. Polisler kardeşimi dövüyordu. Kardeşimin esnaf olduğunu söyleyip polislerin ellerinden aldık. Ali İsmail Korkmaz'ın dövüldüğünü görmedim' dedi. '7-8 KİŞİ BANA VURDU' Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencisi olan Doğukan Bilir de 'Espark önünde başlayan Gezi Parkı protesto eylemlerine katıldım. Yunus Emre Caddesi'ne yürüdük. Eylemler sırasında tanıştığımız arkadaşlar yanımdaydı. Bunlar arasında Ali İsmail Korkmaz da vardı. 3 kişiydik. TOMA su ve gaz sıkmayınca kaçmaya başladık. Fırının olduğu sokağa girdik. Ali İsmail de yanımızdaydı. Otele doğru kaçıyorduk. Yüzleri gaz maskeli 4-5 kişi ellerinde sopa ve coplarla karşımıza çıktı. Bizi kovalıyorlardı. Sivil giyimli ancak yüzünde maske olan sivil polis olduğunu düşündüğüm bana vurmaya başladı. Daha sonra 7-8 kişi oldular. Onlar da vurmaya başladı. Bana hangi örgütten olduğumu sordular, kimliğimi aldılar ertesi gün emniyetten almamı söylediler. Aldığım darbeler sonucu yere yığıldım. Beni bıraktılar. Gitmek istedim ancak darbeler nedeniyle yürüyemedim. Babamı aradım gelip beni aldı ve hastaneye götürdü. Beni döven polislerden şikayetçiyim. O sırada Ali İsmail Korkmaz'ı görmedim. Ona kimin vurduğunu da bilmiyorum' diye konuştu. Eskişehir Ticaret Borsası'nda çalıştığını belirten Volkan Ferlidilek ise kendisinin isim benzerliği yüzünden tanık olarak çağrıldığını söyledi. Ferlidilek 'Ben o tarihte şehir dışındaydım. Olayları da görmedim. beni yanlışlıkla tanık olarak göstermişler' dedi. Anadolu Üniversitesi'nde işçi olarak çalışan Mustafa Ayaş da 'Ben daha önceden Beşik Otel'in güvenlik kamerasının bakımlarını yapıyordum. Polisler beni aradı. Beşik Otel'deki güvenlik kamerası görüntülerini nasıl alabileceklerini sordu. Ben de işimin olduğunu söyleyerek gelemeyeceğimi belirttim. 2 gün sonra tekrar aradılar ve savcının talimatının olduğunu söyleyince otele geldim. Görüntülerin nasıl yedeklenebileceğini sordular. Onlara nasıl yedekleneceğini gösterdikten sonra otelden ayrıldım. Polislerin görüntülere el koyup koymadıkları bilmiyorum. Kamera görüntülerinde de dövülme olayını görmemiştim' diye konuştu. 'DAYAK YERKEN AĞABEYİM GELİP ESNAF OLDUĞUMU SÖYLEDİ' Esnaflardan Mustafa Arslan da 'Fırın önünde polislerden dayak yerken ağabeyim geldi ve benim esnaf olduğumu söyledi. Bunun üzerine polisler beni bıraktı. Polisler beni eylemsi sanıp dövmüş' dedi. 'OĞLUNUN DÖVÜLME GÖRÜNTÜLERİNİ KENDİSİNE İZLETTİM' Beşik Otel'in sahibi olan Erdoğan Gözseçen ise 'Olay gecesi oteldeydim. Gece 01.30 sıralarında Ercan Bilir'in oğlu Doğukan Bilir benim otelimin önünde dövülmüştü. Diğer olayları görmedim. Güvenlik kamerası görüntülerinin silindiği iddiasını basından öğrendim. Otelimdeki güvenlik kamerası görüntülerinin silinmesi söz konusu değildir. Olaylar sırasında eylemciler kaçarken otelime sığınmak istiyordu. Tuvaletleri kullanmak istiyordu. Bu nedenle kapıyı kapatıp şalteri indireceğim sırada polis kapıyı çalıp içeriyi girdi ve bana şalteri kapatmamı söyledi. Elektrikler kesmiş olduk. Yaklaşık 10-15 dakika şalteri inik kaldı. Daha sonra şalteri kaldırdık. Bu 10-15 dakikalık sürede güvenlik kameraları görüntü kaydetmedi. Sabah saatlerinde Doğukan Bilir'in babası Ercan Bilir otele geldi. Oğlunun dövülme görüntülerini kendisine izlettim. Benden görüntüleri istedi. Kendisine Emniyet ya da savcılık arkacılığıyla alabileceğini söyledim. Daha sonra polisler geldi görüntü aktarmayı bilmediğim için kendilerine hard diski verebileceğimi söyledim. Hard diski götürdüler ancak görüntüyü açamadıklarını belirterek geri getirdiler. Sonra Mustafa Ayaş görüntüleri açtı' şeklinde konuştu. Tanıklardan Mehmet Beyazıt Mallı ise 'Olayın meydana geldiği sokakta dövülme olayı vardı. Ancak kimin dövdüğünü kimin dövüldüğünü bilmiyorum' dedi. Olayın meydana geldiği sokakta esnaflık yapan Mehmet Avcı da 'Ali İsmail Korkmaz dövüldüğü sırada ben lokalde alkol alıyordum. Olay anını görmedim. Bir süre sonra dükkanıma gittiğimde eli sopalı ve gaz maskeli kişiler bir başka kişiyi döverlerken gördüm' diye konuştu. ÇAYCI: POLİSLER BANA DA VURMAYA BAŞLADI Çaycılık yapan Seyitcan Göl, 'Olay gecesi fırının önünde beklerken polisler gelip sopayla bana vurmaya başladı. Bu sırada fırın sahibi gelerek benim esnaf olduğumu söyledi. Beni döven polisleri de tanımıyorum' diye konuştu. KUAFÖR: EVİMİN PENCERESİNDEN UTANMIYOR MUSUNUZ DİYE BAĞIRDIM Erkek kuaförü olan Habil Kuru 'Geceleyin evimdeydim. Pencereden baktığımda sokakta polislerin ellerinde sopalar vardı. Dava konusunda tutuklu olan sivil bir kişiyi gördüm. 4-5 kişi bir kişiyi dövüyordu. Pencereden kendilerine doğru 'Utanmıyor musunuz?. 4-5 kişi bir kişiye saldırır mı?' diye bağırdım. O sırada fırıncı da olay yerindeydi' dedi. 11 NİSAN'A ERTELENDİ Duruşmaya katılan Korkmaz ailesi ile sanıkların avukatları mahkeme heyetine tanık beyanlarına karşı Kayseri 3'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde beyanda bulanacakları belirttiler. Eskişehir 1'inci Ağır ceza Mahkemesi heyeti gelmeyen Yılmaz Balkan ve Koray Demirel adlı tanıkların dinlenmesi için duruşmayı 11 Nisan 2014 tarihine erteledi. Ali İsmail Korkmaz davası ile ilgili 14 tanıktan 12'si talimatla ifade verdi Kemal ATLAN-Hakan TÜRKTAN-Saadet KEFAL / ESKİŞEHİR,(DHA)
Marmara İletişim'de İki Asistan Okuldan Atıldı
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki iki araştırma görevlisi, Gezi eylemleri sırasında yasal sendikal haklarını kullanarak iş bırakma eylemine katıldıkları için açılan soruşturma sonrasında okuldan atıldı. 8 araştırma görevlisine de kıdem durdurma cezası verildi. Fakültenin dekanı Yusuf Devran, daha önce de öğrencilerin fişlenmesi, öğretim üyelerinin tehdit edilmesi ile gündeme gelmişti. Geçtiğimiz Haziran ayında KESK'in iş bırakma kararına uyarak Gezi Protestolarına destek veren Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden 2 Araştırma Görevlisi okuldan atıldı. Marmara Üniversitesi'nde haftalardır öğretim görevlileri ve öğrenciler Dekan Prof. Yusuf Devran'ın keyfi uygulamalar içinde olduğunu iddia ederek protesto eylemleri düzenliyorlardı. Marmara İletişim Fakültesi Dekanlığı, Gezi olaylarına katılan 8 asistana 2 yıl kıdem durdurma cezası verdirmişti. Son olarak dün çıkan karara göre Dr. Figen Algül ve Araştırma Görevlisi Can Özbaşaran okuldan atıldılar. Yasal sendikal eylemi 'cumhuriyeti ortadan kaldırmak' olarak gösterdi İki hocanın okuldan atılma gerekçeleri dilekçede şöyle ifade edildi. 'Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak; ideolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek suretiyle kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak; boykot işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak ya da bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek, yardımda bulunmak.' Kararı YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya verecek Şimdi Gözler YÖK'e çevrildi. Araştırma Görevlileri bir hafta içinde YÖK'e itiraz edebilecek. Son kararı YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya verecek. Son yıllarda hep fişleme ve tehditler ile gündeme geldi Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, son yıllarda, dekanı Yusuf Devran'ın öğrenci fişlemeleri, bazı öğretim üyelerine yönelik tehdit ve baskı uygulamalarıyla da sürekli gündemde olan bir okul. Devran daha önce de yüksek lisans mülakatına girecek olan öğrencilere yönelik yaptığı fişleme ile gündeme gelmişti. Yüksek lisans mülakatına giren bir öğrenci listesinde Kürt kökenli öğrencilerin isimlerinin yanına 'PKK'lı' anlamına gelen 'P' harfi ile işaretlenmişti. Devran, fişleme listesiyle ilgili 'bu resmi bir evrak değil' diyerek daha önce suçlamaları reddetmişti. Yusuf Devran daha sonra Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gözde Yılmaz'ın savcılığa yaptığı başvuru ile yeniden gündeme geldi. Okula alınacak yüksek lisans ve doktora öğrencileri için verdiği listeyi jüri üyesi olarak kabul etmeyen Doç. Dr. Gözde Yılmaz'ı tehdit eden Devran, Yılmaz'ı hedef de göstermişti. Doç. Dr. Yılmaz, bu tehditler üzerine savcılığa suç duyurusu yaparak, koruma talep etmişti. Doktora jürisi üyesi doçenti tehdit etmişti Dekan Devran'ın hedef tahtasına oturttuğu hocalar ve araştırma görevlileri sosyal medya üzerinden bazı öğrencilerin tehditlerine maruz kalmışlardı. Doç. Dr. Yılmaz'ı da koruma talep etmeye yönelten bu durumdu. Sosyal medyada ve çeşitli mecralarda Devran'ın 'ülkücü' öğrenciler ile sıcak ilişkiler içinde olduğu ve onun hedef haline getirdiği kişilerin bu kesimlerin tehditlerine maruz kaldığı da sıkça yer aldı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde son yıllarda sıklaşan ülkücü öğrenciler ile solcu ve Kürt öğrencilerin örgütlenmeleri arasında çıkan kavgaların sonrasında da dekanın, öğrencilerin bir kesimine yönelik bu yakınlığı dile getirilmiş ve eleştirilmişti. Fakültesini dünyanın gündemine taşıdı ama nasıl? Gezi Parkı eylemleri sonrasında da hızını kesmeyip sendikalı araştırma görevlilerinin hakkında yasal sendikal haklarını hiçe sayıp soruşturma başlatan ve cezalar yağdıran Devran, bu uygulamaları ile TBMM gündemine de dünya akadami çevrelerinin en saygın isimlerinin de aralarında yer aldığı karşı imza kampanyalarına da neden olmuştu. 24 ülkede yüzlerce üniversitede görev yapan 1431 akademisyenin imza attığı 'Akademinin özgürlüğü, bizim özgürlüğümüz' adlı protesto metninde Noam Chomsky, Judith Butler ve Nancy Fraser gibi dünyanın tanıdığı isimler de vardı. Akademik alanda her hangi bir başarı yerine, bir dönemin 'kışla' eleştirilerini hatırlara getiren uygulamaları ile fakültesini sürekli gündemde tutan Yusuf Devran'a yönelik bu protesto metninde imzası bulunan Chomsky, Butler gibi isimlerin araştırmaları ve kimi teorileri İletişim Fakültelerinde verilen derslerde okutuluyor. CNN Türk
O Gece Ali İsmail Gibi 21 Kişi Daha Dövülmüş
Ali İsmail Korkmaz'ın dövüldüğü gece Eskişehir'de çoğu üniversite öğrencisi 21 kişi daha polis tarafından dövüldüüğü ortaya çıktı. Şikâyete rağmen polisler belirlenemedi Eskişehir’deki Gezi eylemleri sırasında üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın dövüldüğü saatlerde, şehrin birçok noktasında polislerin birçok kişiyi dövdüğü ortaya çıktı. 21 genç daha o gece polislerce dövüldükleri, sürüklendikleri, coplandıkları ve copla taciz edildikleri iddiasıyla şikâyetçi oldu. Bu gençler arasında, Gezi Parkı eylemine katılmadığı halde yediği dayak nedeniyle kafatası kırılan, beyin kanaması geçiren Gürcü öğrenci Akaki Avaliani de var. Avaliani, kafatasında göçme olduğu ve beyin kanaması geçirdiği saptanınca ameliyata alındı. Sağ kolu felç olan Avaliani henüz hastanedeyken, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, memura direnme, kamu malına zarar, mala zarar ve hakaret suçlarından şüpheli sıfatıyla dinlendi. ‘Kasten öldürme ve yaralama’ iddiasıyla haklarında soruşturma açılan polisler aradan sekiz ay geçmesine rağmen belirlenemedi. Avaliani’nin dövüldüğü noktaya bakan bir güvenlik kamerasının teslim alınması görevi, Ali İsmail Korkmaz’ın görüntülerini sildiği öne sürülen bilirkişiye verildi. Pasajdaki dehşeti anlattılar İsmail Saymaz 'ın Radikal'de yer alan haberine göre, Anadolu Üniversitesi’nde okuyan Evrim Kavran, Gülşah Çetinbaş ve Coşkun Anayurt, o gece kent merkezinde bulunan Kanatlı AVM’ye yürürken patlama sesi duydular. Üç arkadaş bir pasaja sığındı. İddiaya göre içerideki polisler, gelenleri coplamaya başladı. Üniversite öğrencisi Evrim Kavran o pasajda yaşananları şöyle anlattı: “Coplarla bacaklarıma vurunca yere düştüm. Yerdeyken vücuduma, kafama tekme ve copla vuruyorlardı. Ayağa kalkmaya çalıştığımda bir polis, saçlarımdan tutup sırtıma yumrukla vurdu. Porsuk Çayı önünde yerde yatan birçok insan, üzerlerinde polisler vardı. Polisler Gülşah’a yöneldi. Gülşah’ın bulunduğu dükkâna kaçtım. Polisler tekmeyle dükkânın kapısını kırdı. Bir polis üstümdeki kanı görünce koruma amaçlı sarıldı ve dükkânın içine çekti. Diğerleri ‘Sen bir o... koruyorsun’ diye bağırdı. Beni koruyan polis, ‘Buradan çıkma’ dedi. Kapıyı üstümüze kapattı. Dışarıdan çığlıklar geliyordu. Yaşlı bir amca bizi üst kata çıkarıp su verdi. On dakika sonra Coşkun bizi hastaneye götürdü. Yüzüm kan içindeydi. Burnum şiş, dudağım patlak, burnum ve dizlerim kanıyordu.” Kavran’ın muayenesinde vücudunun her yerinde morluk ve burnunda çatlak saptandı. Dayak yediğini iddia eden öğrencilerden Gülşah Çetinbaş ise “Polis çelmesiyle yere düştüm. Düşünce cop ve tekmelerle vurdular. Yüzümü korumak için kafamı kaldırdığımda sağımda dört tane postal gördüm. 10-15 dakika boyunca vurdular. Hayatımdan endişe etmeye başladım” dedi. Bircan Herdem ve Aylin Önen de eyleme katılmadıkları halde dayak yediklerini iddia etti. Herdem ifadesinde, “Coplarla vurdular, yüzüme sprey sıktılar. Her seferinde farklı bir polis gelip darp etti. Polislerden biri koşup tekme attı, yere düştüm. Sürüklediler” dedi. Coplu taciz Üniversiteli Can Ersoy, Oğuzhan Dönmez, Çiler Kayabaşı ve Çağatay Dirilgen ise eyleme katılmak için gittikleri Yunus Emre Caddesi’nde polisler tarafından dövüldü. Dayak yediklerine dair şikâyette bulunan öğrencilerden Ersoy, polislerin kendisini copla taciz ettiğini öne sürdü. T24
Gezi Parkı Yine Kapatıldı
Gezi Parkı kapatıldı. Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi girişine çok sayıda polis konuşlandırıldı. Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın önü de polisler tarafından çembere alındı. Zeki GÜNAL - İSTANBUL DHA
Emrah Serbes'ten Yolsuzluk Göndermesi: 'Son Montajı Halk Yapacak'
Ünlü senarist ve Gezi Parkı sürecinde Erdoğan hakkında söyledikleriyle olay yaratan Emrah Serbes, Artı Bir TV canlı yayınında Mirgün Cabas'ın konuğu oldu. Her Şey programında Türkiye'nin sıcak 'tape' gündemini de değerlendiren Serbes, ' Fazla konuştuğumu düşünenler 'Bu adam yazardı, şimdi başka yere gitti' diyor. Onca tape'den sonra sen nereye gittin abi?Çıldırt bizi, güldürt bizi hocam, gönder tapeleri. Oturuyoruz, amcam eniştem var Berat'a bir fikir geldi. Osman'a da bir fikir geldi. Osman kim mi? BİM'den Le Kola alan 845 TL maaş alan bir adam. Eğer bunlar gerçekse kapatalım ülkeyi. Artık TC kimlik numaramızla kombinasyonla loto oynayalım.' diye konuştu. Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasındaki görüşmelere de gönderme yapan Serbes'in açıklamalarının satır başları şöyle: Son montajı halk yapacak. Tazmanya canavarı bile böyle yemedi. Medyada, başbakan ve Bilal'i kafada çorapla banka soyarken görse 'o marka çorap kullanmıyorlar' diye savunacak adamlar var. Merkez medyada çalışıp,ekmek parası için demesinler,o ekmek paranda 19 yaşında bir gencin kanı var,deme böyle. Bana diyor ki ormanda yaşa. Ben yaşarım abi. Ama sen de o duble yollarda çadır kur yaşa. Park direnişi falan derken baktım TOMA gelirken alkışlıyordu çocuklar. Niye alkışlıyorsunuz diyorum, abi ilk kez canlı TOMA gördüm diyor. Ben en çok çocuk ruhlu siyasetçileri seviyorum. Metro geldi ilk ben kullandım pozları var. Düşünsene New York metrosunda yeni bir hat açılacak yanında Obama, New York Valisi falan. Türkiye'de ise tüm kabine aynı vagonda. Bi devirse tüm kabine gitti. Beni siyasetçi falan anlamam bana ağaçlar kesilirken üzerine atlayacak adam lazım. Sırrı Süreyya abi gibi. Biliyor musun onun arabasında çift direksiyon var, eşbaşkan kontejyanı var ya. Ben hangi partiliyim biliyor musun; TOMA su sıktığında orada kim bayrağınıtutmuş direniyorsa beni o partiye yazın.Yeni bir kitap üzerinde çalışıyorum. 'Hürriyetleri için öksüren çocuklar' hakkında bir roman... Çok yakında Gayri safi milli gaz'dan payımıza düşeni alıyoruz. Cumhuriyet
Ali İsmail Korkmaz Davasında Amir-Polis Dayanışması!
Ali İsmail Korkmaz ile aynı sokakta dövülen gençle ilgili soruşturmada, polis görüntülerdeki Ali İsmail Korkmaz'ı 'tanıyamadı' Eskişehir’de, Gezi Parkı gösterileri sırasında Ali İsmail Korkmaz ’la aynı sokakta dövülen Doğukan Bilir ’le ilgili disiplin soruşturması için İçişleri Bakanlığı Başmüfettiş Sabir Özkurt ve Mustafa Özefe ’yi atadı. Müfettişler geçen eylül ayında dosyayı mercek altına alırken Korkmaz ve Bilir’in dövüldüğü ana ilişkin güvenlik kamerası kayıtları Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan alınarak Eskişehir TEM Şubesi’ne gönderildi. TEM Şubesi’ne 12 Eylül 2013’te yazılan yazıda, “Görüntülerdeki tüm şahısların teşhis ve tespiti” istendi. İsmail Saymaz 'ın Radikal'de yer alan habere göre, TEM Şube Müdürü Cüneyt Gökçek ertesi gün yanıt verdi. Gökçek, 11 sayfalık ‘Görüntü İnceleme ve Tespit Tutanağı’nı ekte gönderdi. Tutanakta, 20 fotoğrafa yer verildi. Bu fotoğraflarda, polisler ve sivil saldırgan isimleriyle işaretlendi. Hatta meşe odunlu Serkan Korkmaz için “Serkan Kavak isimli vatandaş” ifadesine yer verildi. Ne var ki Bilir ve Korkmaz’ın ismi fotoğraflar üzerinde belirtilmedi. Korkmaz için sadece “Darp edilen şahıs” ifadesi kullanıldı. Oysa Jandarma Kriminal Laboratuvarı 30 Temmuz’da Harman Ekmek Fırını’na ait silinen görüntüleri kurtarmış, Odunpazarı Jandarma Karakolu da kurtarılan görüntüler ile tanık ve şüphelilerin ifadelerini birlikte değerlendirerek 23 Ağustos’ta savcılığa yazdığı yazıda, dövülenin Ali İsmail Korkmaz olduğunu tespit etmişti. Savcı Hakan Ali Erkan da rapora istinaden 9 Eylül 2013’te 4’ü tutuklu 8 şüpheli hakkında dava açmıştı. İmzayı atan amir de o sokaktaydı Bilir ve Korkmaz’ın adlarının saklandığı polis raporunun üst yazısında ise TEM Şube Müdürü Cüneyt Gökçek’in imzası var. Şüpheli polisler, başmüfettişlere verdikleri ifadelerde, olay günü sokakta amirleri Gökçek, yardımcısı Ayhan Karayel ve Büro Amiri Mutlu Umutlu ’nun da bulunduğunu açıklamış, üç amirini talimatlarıyla hareket ettiklerini söylemişti. Polis Selçuk Bal , “Mutlu komiserimizin talimatıyla grupları engellemek üzere sokağa girdik” demişti. Şaban Gökpunar ise personelin başında her üç müdürün de olduğunu, 20-25’er kişilik iki gruba ayrıldıklarını söylemişti. Gökpunar, “Grubun başında olan Müdür Yardımcımız Ayhan Karayel’in talimatıyla kimlik tespiti yapıp salıverdik” diye konuşmuştu. Ne var ki şüpheli polisler, üç amirin ismini savcılıkta saklamıştı. Antalya’da 5 polis için takipsizlik Öte yandan Doğan Heber Ajansı'nda yer alan habere göre, Antalya’da avukatların Gezi eyleminde gözaltına alınan müvekkilleriyle görüşmelerini engelledikleri ve şiddet uyguladıkları iddiasıyla 5 polis için yaptıkları şikâyette takipsizlik kararı verildi. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş , “Eğer bu karar onanırsa Türkiye ’de isteyen savcı, istediği zaman avukat görüşlerini engeller” dedi.T24
Yapıcı ve Çerkezoğlu Örgüt Lideri Oldu...
Savcıya iade edilen gezi iddianamesi yenilendi. Yeni iddianamede 5 fark var. İlk iddianameden farklı olarak Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu örgüt liderliğiyle suçlanıyor İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin, 'Şüphelilere yönelik suçlamalar net değil, eksiklikleri giderin' diyerek savcılığa iade ettiği Taksim Dayanışması üyelerine yönelik iddianame ikinci kez mahkemeye sunuldu. İlk iddianamede 'suç işlemek için örgüt kurmak'la suçlanan Gezi eylemcileri Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu , yeni iddianamede 'suç örgütü lideri olmak'la suçlandı. Habertürk'ten Serdar Kulaksız 'ın haberine göre, Gezi Parkı eylemleri nedeniyle Taksim Dayanışması üyelerine yönelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve aralarında Mimarlar Odası Çevre Etki Değerlendirme Kurulu 2. Başkanı Ayşe Mücella Yapıcı ile İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu’nun da bulunduğu 26 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame ikinci kez mahkemeye sunuldu. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan ilk iddianame, şüphelilere yönelik suçlamaların net olarak belirtilmediği ifade edilerek savcılığa iade edilmişti. İddianamede gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra yeniden mahkemeye gönderildi. Suç değişti Örgütlü suçlara bakan Cumhuriyet Savcısı Mesut Erdinç Bayhan’ın hazırladığı iddianamede daha önce “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”la suçlanan Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu’nun da arasında bulunduğu 5 kişi, bu sefer “suç örgütü lideri olmak” ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek”le suçlandı. 5 şüpheli hakkında 3 yıl 3 aydan 13.5 yıla kadar hapis istendi. İlk iddianamede, 5 şüpheli hakkında 18.5 yıla kadar hapis isteniyordu. Diğer 21 şüphelinin ise “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri” öne sürüldü. İddianamede, Taksim Dayanışması tarafından yapılan çağrı, “kışkırtma” olarak değerlendirildi. Yeni iddianamedeki 5 fark 1- İddianamenin ilk halinde 5 kişi, 'suç işlemek amacıyla örgüt kurmak'la suçlanıyordu. Yeni halinde 'suç örgütü lideri olmak'la suçlandı. 2- İddianamenin ilk halinde AK Parti İstanbul İl Başkanlığı, partiye ait otomobilin yakılması nedeniyle müşteki olarak yer alıyordu. Sürücü Mustafa Aksu da müştekiydi. Yeni halinde Ak Parti İl Başkanlığı ve sürücü Mustafa Aksu, müşteki olarak yer almadı. Savcı, dosyayı ayırdı. 3- İlk iddianamede çocuğuna platform üyeleri tarafından taş atması için para verildiğini iddia eden Muhittin Akat müşteki olarak yer alırken, ikinci iddanamede müşteki olarak yer almıyor. 4- İlk iddianamede sanıklar hakkında TCK 265 maddesinde yer alan 'Kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit' suçlaması da bulunuyordu. İkinci iddianamede bu suçlamaya yer verilmedi. 5- İlk iddianamede baret ve gaz maskeleri gibi şüphelilerin üzerlerinden çıkan malzemeler tek tek sıralandı ve bunların adli emanete alındığı kaydedildi. İkinci iddianamede ise, 'Şüphelilerden ele geçirildiği öne sürülen 'Kask', 'Baret', 'Deniz gözlüğü' gibi eşyalar bireysel olarak kullanılmasının suç olmadığı ancak üzerlerinde ele geçirilmesi nedeniyle şüphelilerin Gezi Parkı eylemlerine katıldığının delili olarak kabul edildiği' ifade edildi.T24
Annem ve Eşimin Namusu Gibi Erdoğan'a Güveniyorum, O Sesler Montaj!
Beyaz TV Spor Müdürü ve ünlü spor spikeri Ertem Şener Medyaradar’ın usta röportajcısı Alev Gürsoy Cimin’e bomba açıklamalar yaptı. İşte Ertem Şener’in Medyaradar’a verdiği o çok çarpıcı röportajı…  Spor dünyasından bir isimle siyaset konuşmak çok keyifliydi. Bu röportajın hikâyesi aslında bir tweet ile başladı. Ertem Şener’i ben spor dünyasından tanıyorum, işini de çok iyi yaptığını düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde bir tweet attı kendisi. Başbakan’a “Usta-Reis” diyor ve “yalnız” olmadığını söylüyordu. Çok şaşırdım doğrusu. “Biz gazeteciler biraz daha tarafsız olmalıyız” diye bir tweetle karşılık verdim. Belki de hata yaptım. Bilemiyorum. Çünkü artık “Gazeteci nasıl olmalı?” sorusuna yanıtım yok. İnanın kafam çok karışık. Kare kare sorular çözüyor, kündüne koyamıyorum. Medyayı da artık çok anladığımı söyleyemem. Ertem bana güzel bir yanıt verdi, “Herkes fikrini açıklıyor da ben neden susayım” dedi. Ben de bu röportajı yapmayı teklif ettim. Sağ olsun kırmadı. Çok da açık sözlü, lafı gediğine oturtuyor. İlk başta tereddüt ettim acaba nasıl karşılar diye ama çok misafirperverdi. Beyaz TV’de yaptık bu çarpıcı röportajı. Onu dinlerken aklıma “Ben Onu Çok Sevdim” dizisi geldi. Menderes için çekilen o güzel dizi. Ertem, Başbakan Erdoğan’ı çok seviyor, öyle ki artık bunu kendisine bir dava edinmiş. Erdoğan’dan söz ederken gözleri doluyor, duygulanıyor. Hatta heyecanlanıyor. Şaşırdım bu büyük sevgiye. Başbakan’dan “Beyefendi” diye söz ediyor. Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses kaydı için ise net konuşuyor . “Montaj” diyor. Ve hatta ekliyor: “Eşim ve annemin nâmusuna ne kadar güveniyorsam, Başbakan’a da o kadar güveniyorum” diyor. Cemaat konusuna gelecek olursak; 17 Aralık sonrası bağlarını koparmış. Artık Türkçe Olimpiyatları'na gitmeyecekmiş. Başbakan’ı çok sevdiği için “yalaka” ilan edilmesine de isyan ediyor. 'Evet, seviyorum hem de çok seviyorum' diye meydan okuyor. Tabii sadece siyaset değil spor dünyasını da konuştuk. Bana mesleki kariyerindeki en büyük ayıbı da anlattı. Şike sürecine nasıl baktığını da... Her kelimesi manşet, her sözü vurucuydu. Çok heyecanla dinledim. Şimdi o aynı heyecanla hemen aradan çekiliyorum çünkü sözü gene çok uzattım ve derhal sizi bu röportajla başbaşa bırakıyorum. Buyurun tanımadığınız yönleriyle size bir başka Ertem Şener… Sevgiyle kalın, hep umutlu olun. RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN** **Twitter: @gazetecialev **Mail: alevgursoy2008@gmail.com Ertem sence spor dünyası mı daha karışık şu sıralar siyaset dünyası mı? Bence siyaset dünyası daha karışık. Spor dünyasının kurtarılabilir bir yanı var ama siyaset dünyası için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Spor 90 dakika ile sınırlı kalıyor ama siyaset böyle değil. Siyaset her dakika karşı ataklar ve sürekli heyecanla geçiyor şu sıralar. Türkiye neyi yaşıyor sence? Türkiye bence kabuğundan çıkıyor. “DARBE GİRİŞİMİ VAR” Hakikaten bir darbe girişimi var mı, Başbakan’ın dediği gibi? Kesinlikle öyle... Darbe girişimiyle beraber Türkiye’nin kabuğundan çıkmaya çalıştığını düşünüyorum. Eskiden askerlerin darbe yapmasına şahit olurduk. Ben 39 yaşındayım ve şimdilerde YARGI DARBE girişimi görüyorum ve ben buna çok üzülüyorum. Bürokrasi ve yargıdaki bazı kadrolar sayın Başbakan’ı içeri atmak istedi. Bu çok açık… “ERDOĞAN’I İÇERİ ATMAK İSTEYEN PARALEL BİR YAPI VAR” Darbeyi yapmak isteyen o sivil yapıdan kasıt kim ya da kimler? Ve bu paralel yapı nedir? Ben bunun ABD ve İsrail kökenli olduğunu düşünüyorum. Herkes bir isim söylüyor ama şu bir gerçek bir paralel yapı var. “CEMAAT ERDOĞAN’I İSTEMİYOR” Cemaat mi bu paralel yapı? Şu anda cemaatin Başbakan’ı istemediği çok açık. Ben Başbakan’ın çok samimi olduğunu ve ülkesi için, milleti için bu yola başkoyduğunu düşünüyorum. “BAŞBAKAN’I ÇOK SEVİYORUM” Başbakan’a “reis ve usta” diyorsun sen, neden çok mu seviyorsun? Evet, hem de çok seviyorum, çok kıymet veriyorum. Bakın odamda Sayın Başbakanımız ve eşinin fotoğrafı duruyor. Çok değer verdiğim bir fotoğraf. Ben “Ustanın Hikâyesi”ni sunduğumda bu fotoğraf beyefendinin önünde duruyordu. Ben kendisinden rica ederek aldım. “İLK ELEKTRİKLENME BAŞKANKEN OLDU” Nereden geliyor bu sevgi, özel bir nedeni mi var, yoksa sadece siyasi tarzından dolayı mı? Ben filmi isterseniz başa sarayım. Bir gün Gaziosmanpaşa’dayım, bir baktım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan geliyor. Bir meydandayız. Ben onu görmeyi çok istedim, çünkü çok merak ediyordum. Sonrasında baktım ki inanılmaz pozitif. O kalabalığın içinde göz göze geldik. Eliyle başımı tuttu. Ben o zaman üniversitedeydim. İlk o zaman kendisinin insanları ne kadar sevdiğine ve sıcaklığına tanık oldum. “BAŞBAKAN İÇİN AĞLADIM, ONUN İÇİN ÇOK DUA ETTİĞİM OLDU” Ya sonra? Aradan yıllar geçti. Kendisi Pınarhisar Cezaevi’ne girdi. Şu an Kral FM Genel Yayın Yönetmeni olan Gezegen Mehmet bana dedi ki: Seni ziyarete götüreyim mi? Çok heyecanlandım. Ama görüş için savcılıktan bir kâğıdım yoktu. “Gidelim” dedim. Gittik. Ancak ben içeri giremedim, Gezegen Mehmet girdi. Giremediğim için ağlamıştım. Onu ziyaret edemedim diye çok üzüldüm. Ama selamını almak yetti. Mehmet Abim bana en güzel hediyeyi vermişti o gün. Okuduğu şiir nedeniyle cezaevine girmesi beni çok etkiledi. Mektup bile yazdım kendisine. Ben çocukluğumdan beri zaten inançlı biriyim. Başbakan’a çok dua ettiğim oldu. Bakın benim dünüm de aynı bugünüm de. Bu konuda o dönemimi Gezegen Mehmet’e, Afrikalı Ali’ye sorabilirler. Hatta CNN Türk ve Kanal D yıllarımı da Rasim Ozan anlatsın. Muhafazakâr mısın? Ne kadar muhafazakârım bilemiyorum ama çocukluğumdan bu yana çok inançlıyım. Demokrat bir insanım karşı tarafa da çok saygılıyım ama benim düşünceme saygı duyulmadığında çileden çıkıyorum. “BAŞBAKAN ERDOĞAN İÇİN HEP DUA ETTİM” Peki, Başbakan seni seviyor mu, senin onu sevdiğin kadar? Farkında mı senin? Benim onu ne kadar çok sevdiğimin farkında, bence biliyor. Samimiyetimi biliyor Beyefendi. Ben onun için hep dua ettim, etmeye de devam edeceğim. Bana insanlar diyor ki “Neden CNNTürk’deyken, Star’dayken bu görüşlerini belli etmiyordun?” Ben size soruyorum şimdi: Beni bilen biliyordu zaten. Benim nasıl bir insan olduğumu. Ben hiçbir şeyi saklamam. Ben de eskiden içki içtim. Ben de günahlar işledim. Ama yıllar önce tövbe ettim. Şimdi içmiyorum. Çok şükür elimden geldiğince iyi bir insan olmaya çalışıyorum. Allah’ın beni devamlı gördüğünü bildiğim için ona göre yaşıyorum. 'BEN DE İÇKİ İÇTİM, GÜNAHLAR İŞLEDİM AMA TÖVBE ETTİM' Ben de tam bu noktada sana Beyaz TV’ye geçtin diye mi görüşlerin bu hale geldi diye soracaktım? Asla böyle bir şey yok. Bu çok saçma bir soru. Ben Beyaz TV’ye gelmeden önce de buydum. Bu kanala 1,5 yıl önce geldim. 17 ay önce ne Başbakan ile ilgili bir sıkıntı yaşanıyordu ne de Başbakan birileri ile ilgili bir sıkıntı yaşıyordu. Gezi olayları 30 Mayıs 2013’te başladı. Ben o tarihte gelmedim buraya, 2012 ‘de geldim. Ben o zamanlarda da Beyefendi’ye olan sevgimi her daim dile getirdim. Beni çok iyi tanıyanlar Beyefendi'ye olan sevgimi ve dava aşkımı bilirler. Yukarıda belirttiğim isimlere sorabilirler. “USTA’NIN HİKÂYESİ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİYDİ” “Usta’nın Hikâyesi” programını da ona olan sevgim nedeniyle sundum. Sayın Osman Gökçek o büyük sevgimi bildiği için, beni layık gördü programı sunmaya. Ne kadar teşekkür etsem azdır kendisine. Çünkü ben o programı sunmayı çok istiyordum. Ben günlerce o program için çalıştım. Hayatımın en önemli anlarından biriydi o üç saat. Ben buraya gelmeden önce Gezi olayları yoktu. Hükümet ile cemaat arasında bir sıkıntı yoktu. Ben yaşanmamış bir şey için ne söyleyebilirdim, nasıl bir tweet atabilirdim ki? Star’da, CNN’deyken sorun yoktu çünkü. Ben o zaman twitter da kullanmıyordum bu kadar sık. Ben şu an elbette sosyal medyadan istediğim fikri paylaşırım. Diktatör dedikleri adama bak. Adama her türlü hakaret ediliyor. Adamın ailesine dil uzatılıyor, düşüncelerine dil uzatılıyor. Adamı “hırsız” yapıyorlar, bunu tırnak içinde söylüyorum çünkü asla inanmıyorum. Adama öldü diyorlar, her şeyi yapıyorlar. Tüm bunlara sesini çıkarmıyor. Sonra gelip buna diktatör diyorlar. Bana dünyada böyle bir diktatör gösterin adımı değiştireceğim. İstediğiniz ismi koyacağım. Diktatörün tanımını biz mi bilmiyoruz. “BANA BİR DİKTATÖR GÖSTERİN İSMİMİ DEĞİŞTİRECEĞİM” Bence de bir ülkenin başbakanına bu ağır ifade kullanılmamalı... Eleştiri elbette olur ama hakaret ve küfür asla… Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı bu adam ve herkes bu kişiye saygı duymak zorunda. “BAŞBAKAN DÖRT DÖRTLÜK BİRİ” Ben röportajcıyım ve tarafsız olmak zorundayım. Sadece soru sormakla yetkiliyim. Sence Başbakan’ın da hiç eleştirilecek tarafları yok mu? Kimse dört dörtlük değildir netice itibariyle değil mi? Benim bildiğim benim tanıdığım kadar yok. Ve ben Başbakanımızı çok da iyi tanıyorum. Dört dörtlük diye bir tanım varsa Başbakan için yaparım. İstanbul’daki Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden tutun, bugün 12 yıllık iktidar döneminde hala tanıyamadık mı? Sorun tanınamayanda değil tanıyamayandadır. Başbakanın her şeyi şeffaf. İftiralarla, dublaj ile montaj ile kul hakkına girmeyin. Yeter artık. 'BU MEDYA BAŞBAKAN'I AVUCUNDA OYNATACAK SANDI' Medyaya yönelik tutumu çok ağır değil mi? Bakın benim de bir süre içinde bulunduğum medya Başbakan’a zamanında “Muhtar bile olamaz” dedi. Bu medya Sayın Başbakanı birileri ile karıştırdı, bu medya Başbakan’ı avucunda oynatacak sandı. Bakın güçlü olduğunu düşündükleri zamanlarda herkes Sayın Başbakan’ın yanında. Zayıf olduğu bir anda mesela montajlar, dublajlar çıkıyor o zaman herkes hurra Sayın Başbakan’a vurmaya çalışıyor. Ben medyada çok samimi insan görmüyorum. Yahu bu Başbakan kim, ne yaptı, biri bana söylesin. “YANDAŞ DEĞİLİM BAŞBAKANIMIZIN YANINDAYIM” Yandaş mısın? Yandaş değilim sadece Başbakanımızın yanındayım. Bunun adı yandaşlık da değil, yalakalık da değil. Fenerbahçe Taraftarı Aziz Yıldırım’ı çok seviyor. Aziz Yıldırım yalakası mıdır? Galatasaray taraftarları Drogba’yı çok seviyor diye Drogba yalakası mı oluyorlar? “İSTER YALAKA DESİNLER İSTER YANDAŞ, BAŞBAKAN’IN YANINDAYIM” Sana “Yalaka” demelerinden rahatsız oluyor musun? Neyin yalakası Allah aşkına. Benim üç çocuğum var. Ben bir babayım, aile reisiyim. Bakın bu uğurda ister yalaka desinler, ister yandaş. Ben Başbakan’ın yanındayım. Sonu ne olursa olsun elimi taşın altına koydum. Şartlar ve düşünce ne olursa olsun ben Beyefendi’nin yanındayım. Benim ne CHP ne de MHP-BDP liderine karşı tek bir hakaretim, tek bir terbiyesiz tweetim de olmamıştır. Ben savunduğumu yazıyorum. Ben Başbakan’ı çok seviyorum. “BAŞBAKAN’DA KENDİMİ GÖRÜYORUM” Hayran mısın acaba? Ben Başbakan’ı gördüğümde, ona baktığımda kendimi görüyorum. Ona baktığım zaman aynı dili konuştuğumuzu görüyorum. Bugüne kadar 11 yıldır susan bir adamı ne hale getirdiniz? 11 yıldır bu adamı mahvettiniz, her türlü hakareti ettiniz. Girmediğiniz özeli kalmadı. Bırakın da bu adam da bugün sinirlensin. Ağzından birkaç istenmeyen kelime çıksın. Ölmüş annesi ile ilgili geçen gün bir video paylaştım. “İşte Sayın Erdoğan’ın ses kaydı” diye. Kendisi Kuran okuyor. Ne ölüye, ne diriye, ne de Kuran-ı Kerim’e saygıları var. Bu kadar alçak bir insan topluluğu olmuşuz. Yemediğim küfür kalmadı. “KEŞKE TWITTER KAPANSA” Bugün twitter olmasa ben bu işlerin bu kadar ilerleyeceğini sanmıyorum. Keşke twitter kapansa. Keşke ben de kapatsam. Yok artık. O kadar da değil. Zaten yeni internet düzenlemesi de yapıldı. Sosyal medya çok önemli. Ya bana her gün küfrediliyor. Yalan haber yayılıyor. Bakın ben şu an twitterımı açayım; adam benim her şeyime küfrediyor. Bu twitter benim özel sayfam değil mi? Benim beynim, benim düşüncelerim. Benim yazdıklarıma kimsenin müdahale etmeye hakkı yok. Mesela sizinle de bu röportajın başlangıcı twitter’dı. Benim beynimdeki, benim Allah ile aramda olanları buraya yazıyorsam bu benim en doğal hakkımdır. Ben Başbakan’a olan sevgimi yazıyorum buna laf söylemeye kimin ne hakkı var? “BAŞBAKAN’A SAYGI DUYAN HERKESE BEN DE SAYGI DUYUYORUM” Ertem Şener deyince akla spor geliyor. Sen siyasi rengini belli ettiğinde insanlar şaşırıyor olamaz mı? Niye etmeyecek mişim? Neden etmeyeyim? Türkiye’de hangi takımı tutuğunu söyleyen ilk spor spikeri benim. Ben “Beşiktaşlıyım” dedim. Başım dimdik hem de. Milyonların önünde söyledim. Ben hiçbir şey saklamam. Ben eşimle tanıştığımda beş dakika içinde evlenme teklifi eden bir adamım. Ben ateşli bir adamım. Ruhu bedenine sığmayan bir adam hem de. Ben içimdeki düşüncelerimi, fikirlerimi yansıtırım. Elinde bayrakla gezen bir adamım. “FİKİR HOLİGANIYIM” Ben fikir holiganı bir adamım ama bunu yaparken insanları kırmıyorum. Tırnak içinde söylüyorum Gezi Parkı’ndaki “İyi niyetli insanlar”a da saygı duyuyorum. Ben bugün Güneydoğu’da hakkını savunan Kürtlere de saygı duyuyorum. Ben Ermeni vatandaşlarımıza da saygı duyuyorum. Ben Türkiye Cumhuriyeti ve bayrağını savunan herkese saygı duyuyorum. Ben Başbakan’a saygı duyan herkese saygı duyuyorum. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’na saygı duymayan adama saygı duymuyorum. Bu insanın oğullarına, kızlarına, düşüncelerine yıllardır hakaret ediyorlar. Kimse ağzını açmıyor. Şimdi bırakın da biraz Başbakan konuşsun. Adam sustu bugüne kadar. Bu ülkede kötü giden bir şey söyleyin bana. “ALKOL DÜZENLEMESİ DE NORMAL, KIZLI-ERKEKLİ ÇIKIŞI DA” Bu konuda sana katılmıyorum çünkü bütün liderler her gün meydanlarda konuşuyor Başbakan da buna dâhil. Bakın Marmaray diyorlar karşı çıkılıyor. 3. köprü diyorlar karşı çıkılıyor. Havalimanı diyorlar karşı çıkıyorlar. Bakın ben bu havalimanı ile ilgili çok özel bir şey söyleyeceğim. Ben araştıran bir insanım. Bir kütüphanem var. Ben sadece spor üzerine konuşmuyorum. Futboldan anlayan sadece futboldan anlamaz. Sadece futboldan anlayan futbolu da anlamaz. Futbolun dışında bir şeyler bilmezseniz futbolu konuşamazsınız. 3. havalimanı Türkiye’ye yılda bir milyon dolar para kazandıracak. Türkiye’de her şey güzel gidiyor. Artık herkes özgür. Diyoruz ki gece 22’den sonra alkol satışı yapılmayacak. Gençler bir anda ayağa kalkıyorlar. Şu an bunu okuyan insanlara soruyorum: Sizin gece 10’dan sonra çoluğunuzun çocuğunuzun içki almasına gönlünüz razı olur mu? Dünyanın birçok ülkesinde var bu alkol düzenlemesi. Kapalı alanlarda sigara içimi yasaklandı, bundan daha güzel bir şey var mı? Eskiden ben Malatya’ya giderdim. 18 saat boyunca otobüste yanımdaki adam babam sürekli sigara içerdi. Ben “Baba sigara içme diyemezdim” Malatyalı bir çocuk babaya karşı gelebilir mi? 18 saat boyunca benim ciğerlerim parçalanıyordu. Şimdi takside bile sigara içemiyorsun. Kızlı-erkekli denen bir şey çıktı. Yahu benim iki oğlum bir kızım var. Benim o çocuklarım büyüdüğü zaman ben onların kızlı erkekli kalmasını istemem. Kalamazlar. Biz Türkiye’yiz. Biz Türk’üz. Örf-adet geleneği olan bir toplumuz biz. Bunları bu Başbakan söylüyor diye tartışıyorlar. “ANNEM VE EŞİMİN NAMUSU GİBİ ERDOĞAN’A GÜVENİYORUM. O SESLER MONTAJ” Velev ki başbakan ve oğluna ait olduğu iddia edilen o ses kaydı doğru çıktı. Tabii asla böyle bir düşüncemiz olamaz ama farz edelim ki öyle. Düşüncelerin değişir mi, sevgin, saygın? Biraz ağır olacak ama anneme ve karıma nasıl güveniyorsam, Başbakanımıza da o kadar güveniyorum. Annemin ve eşimin namusuna ne kadar güveniyorsam hem Sayın Erdoğan hem de Bilal Bey’e o kadar güveniyorum. Ben 29 Aralık’ta bir tweet atmıştım “Bilal Erdoğan’ın alnı secdeli, adam gibi adam. Bu ülke için dertli mi dertli” niye rahatsız oldular? Bu konuda beni bazı kötü niyetli insanların önüne atanlarla önce bu dünyada adalet önünde hesaplaşacağız.Hadi bu dünya neyse de kalbimi kıranları Allah’a havale ettim bu işin bir de öbür dünyada hesabı var. Gelinen süreçte hala o tweetin arkasında mısın? Sonuna kadar hem de... Ben eşime nasıl güveniyorsam onlara da öyle güveniyorum. Benim maaşımı Başbakan vermiyor ki, ben Başbakan’ı görmüyorum bile. Ben nasıl yalakalık yapayım? Bunlar benim en samimi duygularım. “ANNEM VE BABAMI DA AK PARTİLİ YAPTIM” Ailen de mi AK Partili? Mesela annen, baban, eşin. Onlarda da bu sevgi var mı? Annemle babamı ben AK Partili yaptım. Karımı da yine öyle. Babam CHP, annem MHP’liydi. Ama son iki dönemdir onlar da benden daha koyu AK Partili oldu, eşim de. Sence seçimlerde AK Parti’nin oy oranı ne olur? Türk insanı mağdur olandan yanadır. Şu anda Başbakanımızı bir karalama kampanyası var. Bu oyları artıracak. Cemaate yakınlığın var mı? Gülen Cemaati konusunda düşüncelerini merak ettim doğrusu? Evet, cemaate yakınlığım vardı. Vardı!.. Artık bitti… Onların da benim ile… “DAHA DA GİTMEM TÜRKÇE OLİMPİYATLARINA” Bu kavganın kazananı ya da kaybedeni kim olur? Ben Başbakanımızın çok samimi olduğunu düşünüyorum. Bana diyorlar ki: “Daha düne kadar Türkçe Olimpiyatları’nda sen de Hocaefendi’yi övüyordun.” Evet övüyordum. Ama artık Türkçe Olimpiyatlarına da gitmeyeceğim. Hiçbir bağım kalmamıştır cemaatle. 17 Aralık’tan sonra tarafımı belli ettim. Başbakanımıza haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Benim tarafım Başbakanımızın yanı. “BENİM TARAFIM BAŞBAKAN'IN TARAFI, BU ARTIK BENİM İÇİN BİR DAVA” Cemaate dokunan yanar diyorlar. Bu doğru mu? Bilmiyorum. Benim bir açığım varsa yanayım. Ne açığım var ki niye yanacakmışım? Cemaatten bazı arkadaşlar benim şimdiki tavrımı bir kusur olarak görüyor. Ben kendilerine de söyledim; ‘Sizin kusur olarak gördüğünüz şeyi ben dava olarak kabul etmişim’. Artı benim Gezi’den bu yana rotam hiç değişmedi. Ben hep Başbakan’ın yanındayım. Sonradan değişen ben miyim yoksa, neyse… Uzatmayalım. “GÖKÇEK’İ DE ÇOK SEVİYORUM, BU ÜLKE İÇİN BAŞINI ORTAYA KOYDU” Melih Gökçek’in de ses kaydı yayınlandı. O ses kaydının kendine ait olduğunu kabul etti. Sence CHP afişlerinin yayınlanmaması normal mi, gazeteci olarak yanıt istiyorum? Onun da arkasında mısın, onu da seviyor musun? Tabii ki çok seviyorum. Tabii ki Melih Bey’in sonuna kadar arkasındayım. Gücüm yettiğince. Dualarımla. Geziden bu yana elini değil, kolunu değil, başını, bedenini taşın altına koydu bu ülke için…Sayın Başbakan ve Sayın Gökçek bir dava arkadaşı. Onlar sırt sırta vermiş gönül arkadaşları. Başbakanımız gibi, Melih Gökçek, bu ülkeyi çok seven bir insan. O bir vatan sevdalısı. Hak dostu. Onunla oturup bir bardak çay içmek lazım onu tanımak için. Çok başka biri. “MELİH GÖKÇEK YÜZDE BİR TRİLYON ANKARA’YI ALIR” Ankara’yı alır mı sence? Ceketi yeter. Yüzde yüz değil yüzde bir milyon alır. Bu röportajı saklayın yüzde bir milyon bile belki eksik söylüyorum yüzde bir trilyon alır. Allah’ın izni ile. “OYUM ELBETTE AK PARTİ’YE” Oyun zaten çok açık AK Parti’ye değil mi? Çok net belli değil mi? Elbette. Ben çalışanın yanındayım. Her şey çok güzel gidiyor. “YENİDEN YARGILAMADAN YANAYIM” Dinlemeler diyoruz, montaj diyoruz. Başbakan mağdur, iktidar mağdur peki ya yıllardır Silivri’de yatanlar ne? Onların günahı ne, tarafsız bir şekilde soruyorum? Ben çok net herkesin tekrar yeniden yargılanmasını istiyorum. Bugün herkes yeniden yargılansın. Aziz Yıldırım da. FB’li yöneticiler de.Silivri’de yatanlar da. İlker Paşa da. Bu yeniden olmalı. Suçlu tabii ki cezasını çeksin ama bilerek kalem kırmaya, idam etmeye tahammül edemem. 'BAŞBAKAN’I SEVİYORUM DİYE ARKADAŞLARIM BENİ TWİTTERDAN VE YÜREĞİNDEN SİLİYOR' Medyayı nasıl buluyorsun? Maalesef medya bölünmüş durumda. Kutuplaşmalar var. Medyada arkadaşlıklar da bozuldu. Ben Başbakan’ı seviyorum diye eski çalıştığım kurumlardaki arkadaşlarım, medya dışından dostlarım, çocukluk arkadaşlarım beni yüreğinden, twitterdan siliyor. “BAŞBAKAN'I SEVİYORUM DİYE ÖZEL SUNUMLARA BİLE ÇAĞIRMIYORLAR ARTIK” Çok garip değil mi bunlar? Bakın ben de çok şeyler yaşadım. Öyle ki bizler dışarda da özel işler alabiliyoruz. Reklam seslerinden tutun, özel sunumlara kadar her şey durdu. Kestiler. Sebep; Başbakanımızın yanında olmam ve fikirlerimi açıkça belli etmem. Olsun. Çok şükür. Hani diyorlar ya bana ‘çıkarları için menfaatleri için, para için Başbakan’ı savunuyor’ diye. Tam aksi aslında. Çıkarlarım için hareket etseydim şu anda 3-4 kat daha fazla kazanıyordum. Ama ben halimden memnunum. Benim için para değil inandığım değerler önemli. Ben sonuna kadar Başbakanımızın yanında olmaya devam edeceğim.Yanımda medyadan, ailemden kimse kalmasa da tek başıma olsam da Başbakanımızın yanında olacağım. “MAHALLE BASKISI YAŞIYORUM” Mahalle baskısı yaşadın mı mesela? Şu anda yaşadığımın adı tam da bu. Ben bugün Beyaz TV’de söylediklerimi yarın Star’a gittiğimde de söylerim. Ben Başbakan’ı savunduğumu söylüyorum bunu söylemek de bir demokrasi. Bütün gazeteciler fikirlerini saklasın ben de saklayacağım söz veriyorum. O zaman gazetecilik yapılmaz ki? O zaman bana neden susun diyorsunuz? Susun demiyorum eleştirilecek hiç mi bir tarafı yok diyorum? Neden o zaman fikirlerimi saklayayım. Twitterımı bir gün size vereyim emin olun dayanmazsınız. O küfürlere katlanamazsınız. “BAŞBAKAN OLSAM BEN DE ARARDIM” Mesela Başbakan’ın Fatih Saraç’ı arayıp bir alt yazıya müdahale etmesi doğru mu? Futbolun da siyasete karıştığı dönemler oldu. Biz de şimdiye dek şike konuştuk, FB cephesinde yaşananları konuştuk ama ben tek bir gün Başbakan’ın arayıp da bize müdahale ettiğini görmedim. Burada suçlu Başbakan değil bence. Benim fikirlerim biraz serttir. Ben bunları bir birikim olarak görüyorum. Başbakan olsam belki ben de arardım. Yetmez mi? Sen de seninle ilgili bir haber olsa ararsın. “MEDYANIN SORUNU SAYGISIZLIK” Sence medyanın en büyük sorunu ne? Saygısızlık. Gülen ile şu süreçte röportaj yapmak ister miydin? Hayır istemezdim. Artık hiçbir şeyi merak etmiyorum çünkü.ı Muhalif cepheden beğendiğin gazeteciler kimler? Yok. medyaradar.com ALEV GÜRSOY CİMİNRöportajın tamamı için tıklayınız!
'Halkınızı Dinlemek İçin Altyapı Kurarsanız ABD ve Diğer Ülkeler de Sizi Dinler'
Julian Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçası.Wikileaks'in kurucusu Julian Assange İstanbul’daki “Internet Ungovernance Forum”da önceki gün telekonferansla konuştu. Assange, “Halkınızı dinlemek için altyapı kurarsanız ABD ve diğer ülkeler bu altyapı üzerinden sizi dinler” dediİstanbul’da düzenlenen Internet Ungovernance Forum’un son gününe Wikileaks’in kurucusu Julian Assange katıldı. Birleşik Krallık’taki Ekvador Büyükelçiliği’nde iki yıldır sığınmacı olan Assange, etkinliğe telekonferans yöntemiyle bağlandı ve Türkiye’deki gözetim devletinin sonuçlarıyla ilgili önemli açıklamalar yaptı.Birgün’den Onur Erem ’in haberine göre, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün çok kötü durumda olduğunu söyleyen Assange, otoritelerin ellerindeki gücü denetimsizce kullandığını belirtti. Assange açıkladıkları belgelerde ABD-Danimarka-Türkiye üçlüsünün Roj TV’nin kapatılması hakkında ve Ermeni Soykırımı’na yönelik çalışmaların sansürlenmesi hakkında önemli bilgiler olduğunu hatırlatırken medyanın etkisine dair şunları söyledi: “Büyük medya şirketleri hayatımızın her alanını etkiliyor. Kültürlerimizi endüstriyel kültürler haline getiriyor.”Fransa Libya’yı içerden bitirdiBugün halkını dinlemek isteyen küçük ülkelerin bunun karşılığında kendisini en az bir büyük ülkenin dinleyeceğini kabullenmesinin gerektiğini söyleyen Julian Assange “Fransa Libya’ya sattığı gözetim teknolojileri sayesinde ülkeyi gözetledi ve Kaddafi’yi rahatça düşürdü. Bugün kriptolu telefon satanlar veya yapanlar bile kullandıkları parçalara göre kendilerini dinleyecek devletler arasında tercihte bulunmaktan öteye geçemez halde. Türkiye de yıllar boyunca halkını dinlemek için ekipman aldı, iletişim altyapısını halkını dinlemek üzerine kurdu. Ancak Batı’dan aldığı bu ekipmanlar hükümetin de dinlenmesine olanak sağladı” ifadelerini kullandı.Kriptolu telefon imkânsızKriptolu telefon veya kripto uygulamaları konusunda özel girişimlere güvenmenin imkânsız olduğunu söyleyen Assange “Buraların yöneticilerinden, çalışanlarından rüşvetle, şantajla, tehditle bilgi edinmek gizli servisler için çok kolaydır. Bu nedenle özel şirketlere değil, herkesin denetimi altında bulunan açık kaynak kodlu uygulamalara güvenmeliyiz” dedi.İdeolojiler tohum gibidirDünyada farklı ideolojilerin birbirleriyle sürekli yarışacağını söyleyen Assange “İdeolojiler toprağa ekilmiş tohumlar gibidir. Hangisinin yeşerip büyüyeceğine bazen toprağın kalitesi, bazen iklim karar verir, bilemezsin. Endüstri devriminden beri teknoloji sürekli gelişiyor ve hayatımızı etkiliyor. Günümüzde vermemiz gereken mücadele bu teknolojileri insanlığın faydasına kullanabilmek” diye konuştu.Assange’dan internette gerilla taktikleriJulıan Assange ABD’nin ve gizli servislerin ağlar üzerindeki etkisini anlatırken şu ifadeleri kullandı: “Bir ağa dominant bir güç dahil olduğunda, zamanla o ağı kendi kontrolüne alır ve homojenleştirir. Bu eğilim kaçınılmazdır. Roma döneminde bu yollarla yapılmıştı, bugün ağ bağlantıları ve finansal bağlantılarla yapılıyor. İşte bizim de bu eğilime karşı elimizdeki tüm silahlarla mücadele vermemiz gerekir. Geçmişteki kurtuluş örgütlerine, gerilla organizasyonlarına baktığınızda, hiçbiri AK-47 silahını sevdiği için bu işe girişmemiştir. AK-47 onlar için bir araçtı. Bizim mücadelemizde de kripto bir amaç değil, araç.Herkesin kripto kullanması kitlesel gözetime karşı kitlesel bir direniş haline gelir, kitlesel gözetimi imkânsızlaştırır. Karşı tarafa sürekli huzursuzluk verecek şekilde davranmalı, ancak geri çekilmek zorunda kalınca geri çekilmeliyiz. Onu da mümkün olduğunca zarar verici şekilde yapmalıyız. Latin Amerika’nın özellikle de son 10 yılda bağımsızlaşması kıta içindeki aktörlerin birbirleriyle iletişiminin artması, gözetimin bunun gerisinde kalması sonucunda gerçekleşmiştir. Kripto aracımız demiştim, amacımız ise adalet. Adalete ancak dayanışma ile varabiliriz.”Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçasıJulIan Assange Google, Facebook gibi şirketlerin farklı amaçlarla yola çıksalar bile, ele geçirdikleri büyük veriler nedeniyle dünya istihbarat örgütlerinin hedefi olmaya mahkûm olduklarını söyledi: 1999 yılında New York Times köşe yazarı Thomas Friedman köşesinde “Serbest piyasanın gizli eli, gizli yumruğu olmadan bir işe yaramaz. Bugün o gizli yumruk rolünü ABD’nin hava gücü, deniz gücü ve silikon vadisi üstlenmiştir” demişti.Artık Google’ın kritik spesifik görevler için kullanılabilecek hale geldiğini anlatan Assange “Dünyada her gün 1,5 milyon Android cihaz satın alınıyor. Tüm Batı istihbaratının Çin’den edinemediği bilgileri Google, Android ve YouTube aracılığıyla edinmeyi başardı” dedi.Snowden’dan yazılı açıklama: Gezi direnişçilerine teşekkürlerForuma telekonferans ile katılması planlanan ancak teknik sorunlar nedeniyle yazılı mesaj göndermek zorunda kalan, Rusya’da sığınmacı durumundaki eski NSA çalışanı Edward Snowden mesajında şunları söyledi: “Türk toplumu yoğun bir şekilde sansür ve gözetime maruz kalmaktadır. Türkiye’de hükümet en temel insan haklarını bile ihlal etmekten çekinmezken, gözetim araçları ile yabancı gizli servislerin de ülkeyi gözetlemesine zemin hazırlıyor. Dün Gezi Parkı’nda direnen, bugün Ungovernance Forum’da mücadele gösteren herkese teşekkürler. Desteğim ve dayanışmam sizinle.”Almanya dinleme yazılımını Türkiye'ye yasadışı sattıGlobal Voices Online adlı ifade özgürlüğü örgütünün önceki gün yayımladığı bir rapora göre Alman şirketler, aralarında Türkiye, Bangladeş, ABD, Bahreyn ve Rusya gibi otoriter rejimlere sattığı dinleme yazılımlarını yasadışı bir şekilde satıyor. Alman yasalarına göre suçluları takip etmenin yanı sıra insan hakları savunucularına saldırmak ve kitlesel gözetim yapmak için kullanılabilecek FinFisher gibi casus yazılımların ülke dışına satılabilmesi için Alman Hükümeti’nden lisans alması gerekiyor. Raporda tek bir şirketin lisanssız ihracatının bile Almanya'daki tüm şirketlerin lisanslı satışlarından yedi kat fazla olduğu yazarken bu satışların muhasebe sistemlerinde başka yazılım satışları olarak gösterildiği yer alıyor. Alman Hükümeti, baskıcı rejim nedeniyle Türkiye'ye casus yazılım satışı yapılmaması gerektiğini açıklamıştı.T24