Görüş Bildir

Barış Atay Haberleri

Barış Atay ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Barış Atay ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Siyaset De, Sanat Da Hayatın Bir Parçası
Barış Atay, bir oyuncu. Onun için sanat ve siyaset birbirlerinden uzak yollar değil. Sektördeki çoğunluğun aksine laflarını esirgemeden söylemesi bundan. Çoğumuz onu “Redhack sözcüsüne sesi benzediği” için gözaltına alındığında dinlemeye başlasak da, politikayla ilişkisi çok daha ötesine dayanıyor; lise ve üniversite yıllarına. Üstelik o zamanlar daha keskin olduğunu söylüyor. Oyunculuk anlamında, iktidar korkusundan kaynaklı kimi kapıların kendisine kapandığının farkında, ama dert etmiyor. Çünkü oyunculuk televizyonla sınırlı değil. Bugünlerde Kırmızı Yorgunları oyunuyla karşımızda Atay. Biz de kendisiyle siyasettten sanata uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. Sizinle geçen yıl röportaj yapsaydık muhtemelen sadece oyunculuk üzerinden konuşurduk. Oysa artık röportajlarınızda başköşe, siyasetin... Ben siyasetten uzakta bir insan değildim zaten. Daha 99’da, konservatuvardan önce Çukurova’da biyoloji okurken öğrenci hareketlerinin içindeydim. Benim açımdan, sanatla siyaset birbirinden uzak tutulabilecek şeyler değil. Ülkesine, dünya konjonktürüne duyarlı bir insanın sanatçı kimliğiyle muhalif duruş sergilemesi çok doğal. Ancak Türkiye’de sadece sanat açısından değil, her türlü meslekte erk güçlerine karşı yakınlık hissetme söz konusu. O yüzden ayrık otu gibi aradan fırlıyoruz. Solla nasıl tanıştınız? Anne-babam 78 kuşağından, öyle bir ailede büyüyünce solla tanışmamanız mümkün değil. O dönemin sancılarını yaşasalar da, bana çoğu örnekte gördüğümüz gibi “Aman oğlum, siyasete bulaşma” demediler. Fakat bir anne-baba olarak yine de ürküyorlar tabii. Almanya’da doğdunuz. Bu bir sürgün hikâyesi mi? Sayılır. Babam cezaevine atılmış. Annemse bekârlık soyadıyla aranıyormuş. Yeni evlendiği için de o soyadıyla yurtdışına çıkmış. Anneannem, dedem filan Almanya’da yaşıyordu, yanlarında doğum yapmış. Babam cezaevinden çıkınca biz de döndük. Herkes potansiyel olarak bir şüpheli Her ne kadar yıllardır politik bir mücadele verseniz de, biz sizi duymaya, dinlemeye yeni başladık. Neden şimdi gözler size döndü? Bunda oyuncu olmamın etkisi büyük tabii. Oyuncu olmasaydı biyolog olacak bir adamın, söylediklerinin ne kadar insana ulaştırabileceğini siz de tahmin ediyorsunuzdur. Özellikle televizyona da iş yapan bir oyuncu olarak, insanların sadece eğlence ya da fast food olarak tanımladığım gündem üzerine çok yumuşak açıklamalar yaptıkları dönemlerde, siz gerçekten bir şeyler söylüyor, tavrınızı net koyuyorsanız insanlar ne dediğinize kulak asıyor. Ben çevremdeki, sokaktaki insanların söylediklerinden farklı şeyler söylemiyorum açıkçası. Sadece onların televizyona çıkıp söyleme şansı olmadığı şeyleri fırsat bulduğumda dile getiriyorum. İnsanların belki de ilgisini çekmesinin sebebi bu; Kendilerinin söylediklerinin bir yerde duyulması. Sesiniz Redhack sözcüsününkine benzediği için gözaltına alındınız, dört gün tutuldunuz... Binlerce insanın yaşadığının yanında dört günlük gözaltı anlatılacak bir şey değil... Mevzu dört gün değil ama... Elbette, etkilerine baktığınızda şu an iş bulmakta sıkıntı yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz. Söyledikleriniz birileri tarfından özel olarak takip ediliyor mu? Sanırım ediliyor. Ama şu yaşadığımız günlerde herkes potansiyel olarak bir şüpheli. Söyleyeceğin ilk sözde ben sana; gözaltındayken ne yaptın, diye sorabilirim. O yüzden sancılı bir süreç. Ama bırakılınca insanların Gezi’den ne kadar çok şey öğrendiğini, o birlikteliğin nasıl bir şey olduğunu gördüm. Gezi çok farklı bir vücut kazandırmış Türkiye’deki toplumsal muhalefete. Herkes üzerinde bir değişim yarattığı gerçek. Bu bana da sirayet etti tabii. Mesela, ne gibi? Karamsarlıktan kurtulduğumu hissedebiliyorum. Emniyet 3.5 milyon dese de, Gezi eylemlerine katılan, destek veren 10 milyon insan olduğunu biliyoruz. Bu toplumsal muhalefet açısından ciddi bir sayı. İnsanlar diyor ki, “İki ay sürdü, sonra sönümlendi”. Bu çok olağan. Hiç kimse sokakta iki ay slogan atamaz. Hele hele bizim gibi şiddete başvurulmayan sivil direniş eylemlerinde. Karşınızda bir polis ordusu var ve sokak arasında sopalarla çocukları öldürmekten kafalara gaz bombası atmaya, çatılarda duran çocukları vurmaya varan acımasızlıktalar. Ama insanların daha özgür bir yolda gidebileceğini biliyorum. O yüzden de iyimser olabilirim. Ya mesleğiniz açısından? Söylemleriniz yüzünden pek çok kapının kapanacağı bir gerçek. Oyunculuğu salt diziyle sınırlarsak mesleğimi yapamıyormuşum gibi görünürüm. Ama ben hâlâ tiyatro oyunumu yapıyorum. Sinema senaryosu yazıyorum. Oyunculuk bin yıllara dayanır. Sinemanın, yüz yılı aşkın geçmişi var. Diziyse Türkiye’de 15-20 yıl öncesine dayanır. Bu tür durumlarda size yaptıramayacakları tek şey mesleğinizin belli bir kısmı olur. Evet, ama bir oyuncunun geçimini sürdürmesi için önemli bir kaynak, diziler... Siz oyunculuk dışında hiçbir şey yapamam derseniz, aç kalma ihtimaliniz var, doğru, ama ben bundan çekinen bir adam değilim. Gerekiyorsa başka bir iş kolunda da, -ki oyunculuğumu yapacak kadar rahatlayacağımız bir döneme geleceksek ya da onun için çaba sarf ediyorsak-, çalışabilirim. Parayla aram hiç iyi olmadı zaten, yaşayabileceğimiz kadar kazanıyorsak sıkıntı yok. Eşim yardımcı yönetmen, benden daha kolay iş buluyor. Birbirimizi tolere edebiliyoruz. Altı yüz elli lirayla yaşayan insanlar varken, “Ben nasıl yaşıyorum”un cevabı çok gereksiz kaçıyor. Kendi filmlerimi çekebilmek istiyorum Peki “Kırmızı Yorgunları” oyununuz Kocaeli’nde sansüre uğradı. Devam ediyor mu oyun? Garip bir sansür hikâyesiydi o. Bürokratın işgüzarlığıydı bence. Belli ki bir yerde konuşmamı dinlemiş ya da okumuş, “birileri”nin rahatsız olacağını düşünmüş. Sahne müdürü arayıp, “Zar, zor kabul ettirdik, ama sizi aylık programa yazamayacağız” dedi. Görünmeden oynayın, demek bu; Biz de oynamadık... Oyun, normalde mayısa kadar sürecekti, ama bir sinema filmiyle anlaştım gibi. Kış filmi ve hava bir türlü soğumadığı için ertelenme ihtimali var. Ertelenmezse oyunun sezon finalini bu ay yapacağız. Oyunculuğa dair hedefiniz nedir? Oyunculukta şu nokta hedefim demek mümkün değil, o kadar ucu açık ki... Öldüğünüz güne kadar hâlâ sette ya da sahnede olabilirsiniz. Hedef demeyelim, ama hayallerim var. Oyunculuğu hiç bırakmayan ve kendi filmlerini de çekebilen bir adam olmak istiyorum. Hayallerimi gerçekleştirdikçe yenilerini kuracağım, biliyorum, bunun sonu yok çünkü. Senaryo yazıyorum, demiştiniz. Yakın zaman için hayata geçirilmesi mümkün olacak mı? Toplumsal şiddet üzerine yazdığımız bir senaryo var. Onu ilk film yapmayı planlıyorduk, ama değişiklik oldu. Şimdi hikâyesini benim, senaryosunu iki arkadaşımın yazdığı, 80’de başlayan ama yüzde 80’inin günümüzde geçtiği bir aile hikâyesi var. Daha çok 12 Eylül Darbesi’nin ve sonrasında oluşan siyasi düzenin aile yapısı, aile içi ilişkiler üzerindeki etkisiyle ilgili. Bir abi-kardeşi anlatıyor. Planımız, maddi konuyu halledip yazın çekmek. Yeni siyasi anlayış yaratılmalı Şu an gündem yolsuzluk kasetleriyle sallanıyor, Cemaat ve AKP arasında kirli bir savaş başladı... Kendini gelişmiş adleden bir ülkenin gündemi açısından bu olaylar, rezalet. AKP için ne düşünüyorsam, cemaat için de aynı hisleri taşıyorum. Ne zaman ki çıkarları çatıştı, birbirleri hakkında çirkin bir politika gütmeye başladılar. Meclisin kürsüsünden, Ne istediler de vermedik, diyen bir başbakanın, bu adamlar terörist, çete, demesinin gram değeri yok benim açımdan. “Kahramanlık destanı yazdılar” dediği polisleri birkaç ay sonra çete olmakla suçlayan da Başbakan. Bu çok çirkin bir savaş ve çözüm kesinlikle AKP ve Cemaatin birlikte temizlenmesinden geçiyor. Bunun yolu da toplumsal muhalefette. Sadece sokaklara inip yeni bir Gezi yaratmaktan bahsetmiyorum, Gezi’nin getirdiği dalga yeni bir siyaset anlayışı yaratmalı.Hataylısınız. Dolayısıyla Suriye’deki çatışmanın Türkiye’ye yansımalarına, Hatay’daki kaygıya da ilk elden tanıklık ediyorsunuz. Gündem nedeniyle Hatay unutuldu, ama nedir şu anda durum? Hükümetin Suriye politikası korkunç şekilde patladı. Planladıkları hiçbir şey istedikleri gibi olmadı. Çünkü oradaki yapıyı çözemiyorlar. Antakya Suriye’nin yapısına çok benzer, Hıristiyanlar, Türkler, Araplar hep birlikte yaşar... Suriye’de bekledikleri gibi iktidar devirilmesi olmazsa savaşı buraya taşıma ihtimali beliriyor. Sınır kapılarından sürekli militanlar giriyor, çıkıyor. Hatta mülteci kamplarında militanların, muhalif komutanların kaldığına dair söylentiler var. İnsanları tedirgin eden bu. Özellikle Reyhanlı katliamından sonra tepki hiç AKP’nin istediği gibi olmayınca her gün Suriye’ye gidip geldiğini bildiğimiz insanların azaldığını gördük. Ama nerelere çekildiklerini bilemiyorsunuz tabii. Buralar bir anda karışabilir. Fakat bu adamlar bunu nasıl görmüyor, diyemiyoruz. Çünkü amaçları bu! Şu an iktidarı kurtaracak tek şey bir kaos gibi görünüyor. Hem ekonomik sıkıntıyı açıklamak zorunda kalmayacaklar, hem seçim sonuçlarını manipüle edebilecekler, belki de seçimleri iptal edecek bahane yaratacaklar. O yüzden sürekli kaosu pompalıyorlar.
Türküleri, Bağımsız Türkiye İçin Söyleyecekler
Protest müziğin en büyük isimlerinden olan Grup Yorum konseri Bakırköy Halk Pazarı’nda gerçekleştirilecek. Grup Yorum’un 4. Bağımsız Türkiye konseri 13 Nisan 2014 Pazar günü saat 15:00′de Bakırköy Halk Pazarı’nda “Bağımsız Türkiye” çağrısıyla geçen yıl 550 bin kişinin katıldığı halk konserinde bu yıl da yüzbinlerin birlikte olması hedefleniyor. Grup Yorum’a birçok konuk sanatçı eşlik edecek. 30 kişilik senfoni orkestra da Grup Yorum’a konser boyunca eşlik edecek. Grup Yorum’un söyleyeceği bazı şarkılarda solistlik yapacak sanatçılar ise şöyle: Bülent Emrah Parlak, Fırat Tanış, Rıza Kocaoğlu, Ezel Akay, Barış Atay, Ogün Sanlısoy, Erdal Bayrakoğlu, Hilmi Yarayıcı, Erkan Oğur, Hakkı Demircioğlu, Selçuk Balcı, Adile Yadırgı, Ayla Yılmaz, Hüseyin Turan, Tolga Sağ, Yılmaz Çelik, Cengiz Özkan.. Sanat Meclisi’nin Van depremzedeleri için yaptığı “Van Üşüyor” ismine sahip bestede emeği geçen ve klipte bulunan tüm sanatçılar sahnede hep beraber besteyi seslendirecekler.sanatrehberi
Birleşik Haziran Hareketi İstanbul'da Buluştu
Gezi Parkı eylemleri sonrasında oluşturulan forumları temel alan ve Ağustos ayında yayınladığı bir bildiriyle örgütlenme çalışmalarına başlayan 'Birleşik Haziran Hareketi'nin İstanbul buluşması Bostancı Gösteri Merkezi'nde gerçekleştirildi.Gezi Parkı eylemleri sonrasında oluşturulan forumları temel alan ve Ağustos ayında yayınladığı bir bildiriyle örgütlenme çalışmalarına başlayan 'Birleşik Haziran Hareketi'nin İstanbul buluşması Bostancı Gösteri Merkezi'nde gerçekleştirildi.Çok sayıda siyasi parti, sivil toplum örgütü, birey ve inisiyatifin bir araya gelmesiyle oluşan Birleşik Haziran Hareketi'nin buluşmasına, Gezi Parkı olayları sırasında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm, babası Sami Elvan ile olaylarda gözünü kaybedenler de katıldı.Sık sık 'Bu daha başlangıç / Mücadeleye devam', 'Berkin Elvan / 15'inde bir fidan', 'Devrim şehitleri ölümsüzdür' sloganları atan topluluk, Gezi olaylarında hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulundu. Ardından, Gezi Parkı olayları sırasında çekilen görüntülerden oluşan bir sinevizyon gösterisi sunuldu.Sunumunu Barış Atay'ın yaptığı toplantının açılış konuşmasını avukat Can Atalay yaptı.Atalay, 'Haziran 2013'te yaşadığımız, parçası olduğumuz direniş; eşitlik ve özgürlük mücadelesinin etkili olabilmesi için, kapsamı, tarzı, dili ve direngenliğiyle bize geri dönülmez çizgiler bırakmıştır. Bize vazgeçemeyeceğimiz, altında kalmamız durumunda çocuklarımızın ve torunlarımızın hesap soracağı bir miras bırakmıştır. Bu toplantı, bu mirasın lafazanlığını yapmak için değil, bu mirasın hakkını vermek için oluşan iradelerden bir tanesi. Umarız ki en önemlilerinden biridir' dedi.Atalay'ın konuşmasının ardından, Soma ve Ermenek'teki maden kazalarına dikkat çeken bir tiyatro gösterisi gerçekleştirildi.CNN Türk
Fotoğraflardaki 15 Anneyi Bulunuz
Barış Atay'ın yeni yılın ilk bebeği haberinde kullanılan fotoğrafla ilgili olarak attığı 'Fotoğraftaki anneyi bulunuz' tweeti, muhafazakar kesimin büyük tepkisini çekti. Kılık kıyafet özgürlüğünden, anneliğin kutsallığından, seçimlere saygıdan, insan haklarına hürmetten bahseden binlerce tweet atıldı. Daha dün miting meydanlarında evladını kaybetmiş anneyi yuhalarken akıllarına özgürlük, insan hakları gelmeyen kesim birden bire hümanist, özgürlükçü, yaşam tarzına saygılı olup çıkıverdi. Barış Atay'ı savunmak bizim işimiz değil. Ancak bu duruma deliler gibi tepki gösteren kesime bir soru da biz sormak istiyoruz. Çok sayın insan hakları, özgürlük, yaşam tarzı savunucusu arkadaşlar. Fotoğraflardaki anneleri bulabilir misiniz?
Tuğçe Kazaz'ın Ciddi Açıklamalarını Ciddiye Almakta Zorlanmış 25 Tweet
Tuğçe Kazaz'ın tekrar İslamiyete geçmesi ve yüce dinimizi sahiplenmesinde bir sorun yok, hatta herkes kadar gündemi yorumlama hakkı da var. Ancak geçmişte İslamiyeti yeterince bilmediğini ifade eden, evlendiği dönemde Hristiyan olan eski bir mankenin kısa sürede nasıl İslam alimine, istihbarat ve siyaset uzmanına dönüştüğü büyük bir muamma. Sanırım pekçok Twitter kullanıcısının Kazaz'ı ciddiye almakta zorlanmasının arkasında bu belirsizlik yatıyor. Büyük bir dini ve siyasi otoriteymiş gibi gündeme ilişkin çok ciddi açıklamalar yapan Kazaz bakın Twitter'da nasıl ciddiye alın(a)mamış.Bu galeri Tuğçe Kazaz'ın bu hesaptan attığı tweetleri konu alan tweetlerden oluşmaktadır: https://twitter.com/Tugce_officialTuğçe Kazaz'ın tweetleriyle alakalı galeri için tıklayınız
Fırat Tanış: Kendimce Bir Adalet, Eşitlik Anlayışım Var
Kimi zaman “F Tipi” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da” gibi filmlerle izleyicisinin karşısına çıktı, kimi zamansa “Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam” ya da “Geniş Aile”de… Fırat Tanış bu yoğun temposuna bir de müzik ekledi. Dinleyicileri uzun zamandır onun performanslarını takip etse de ilk albümünü Jehan Barbur’un prodüktörlüğünde çıkarttı. Her ne kadar adını “İblis” değil “Mor’üyalar” koymak durumunda kalsa da… En tepkili olduğu şeylerden biriyse kendisinin ideolojilerle anılması. Bu konuda da net konuşuyor, kendini “Sosyalist ya da komünist değilim” diye ifade ediyor ve ekliyor: “Kendimce adalet anlayışım var. Bu bazen birileriyle çakışıyor”Albümünüzün “İblis” adıyla çıkacağı duyurulmuştu. Ancak “Mor’üyalar” adıyla yayınlandı. Neden adı değişti?Benim bir kızım var. “İblis” adında bir albüm çıkartamazdım. Çünkü İblis İslam edebiyatında da, tasavvufta da hep vahşi şeyler yapar. Sırf bu nedenle bana “Neden adı İblis!?” diye tepki gösterecekler var.“İBLİS GÜZEL ŞARKI YANLIŞ ZAMAN”Şarkının sözleri de iddialı. “Cennette kaybolmuş İblis yürüyor, Zemzemin sarhoşu olmuş dönüyor İblis” diyorsunuz.Bana tepki gösterecek olanlar belki dinlememiş olacaklar. Sadece kapaktaki “İblis” yazısını, benim boynuzlu fotoğrafımı göreceklerdi. Güzel şarkı ama yanlış zaman.Sonrasında da Charlie Hebdo katliamı oldu. Bu “cesaret gösterilecek” bir alan değil miydi?Bu konuda “hadi” diyecek bir tasarrufum yok, zaten böyle biri de değilim. Buna değmez.Bu nedenle de albümün adı “Mor’üyalar” oldu. Mor “Lilith” hikayesi nedeniyle kadınların haklarını temsil eden bir renk aslında.Düşünmemiştim. Eğer bir mağdurun yanında olduysam ne mutlu. “Mor’üyalar” lise tiyatrosunda doğaçlama bir oyunumuzdu. Herkesin eşit olduğu bir yerdi. O yan yanalığın bende anlamı büyük.“SOSYALİST YA DA KOMÜNİST DEĞİLİM”Albümde siyasi-ideolojik bir yan yok. Sizce şarkılarınızın içinde en azından satır aralarında “mesaj” bekleyenler yok mu?Bu bir tanımlama hastalığı. Beni sosyalist ya da komünist sanıyorlar. Değilim. Ne komünizm ne de sosyalizm hakkında bilgi sahibi değilim. İşin ekonomi politiğinden anlamam, parti ilişkilerinden hiç haberim yoktur. Kendimce bir adalet, eşitlik anlayışım, kişisel ilkelerim var.Sizinle ilgili bu algıyı kim yarattı?Şöhret denilen kavramın getirdiği önyargıların toplamı. Önyargı her zaman olumsuz değil ama böyle bir şey.“Devrimden Sonra” ve “F Tipi” filmlerinde yer almanız sizin böyle algılanmanıza neden olmuş olamaz mı?Mutlaka benim yapıp ettiklerimle de ilgilidir ama acaba sorun o başkalarının gözünde mi?“DEVRİM OLSA TÜRBANLILARA NE OLACAK?”Eleştiriniz sert değil mi?O zaman şöyle bir soru sorayım: Bu ülkede devrim olduktan sonra türbanlı insanlar ne olacak, sürecek misin? Biri bana bunu anlatsın. Bugün baktığınızda partili çocuklar sokaklarda somurtkan şekilde ellerinde gazete tutuyorlar. Halbuki gülümsemeleri gerekli.“SANATÇILARIN SÖYLEDİKLERİ ÇOK CİDDİYE ALINIYOR”Siz nasıl anılmak istiyorsunuz?Bu kadar kaba bir ciddiyetle hatırlanmak yerine, yaptığım işlerin keyfiyle anılmak isterim. Sanatçıların söylendiği her şey çok ciddiye alınıyor. Sanki hepsi filozof. Bu böyle mi?“SANATÇILAR TOPLUMUN “MAL”I MI?”Sorun şöhrette mi?Sorun topluma “mâl” olmak. Bence “a”nın üzerinde şapka yok. Doğrusu “mal” olmaktır. Sanatçılar toplumun malı mıdır? Sanatçı belasından kurtulamadık gitti. Ne sanat, ne sanatçı, bu kavramları unutalım mı?“YAPTIĞIM İŞ YETENEK GEREKTİRMİYOR”Unutursak ne diyeceğiz? Yeni tanımlar mı bulacağız?Müzik yapmanın beni ayrıcalıklı kıldığına inansam 40 albüm çıkarırdım. Oyunculukta da yaptığım şeyin yetenek gerektirdiğine inanmıyorum. Yetenek safsatası yaratılan bir illüzyon. Öncelikle sanatı sanatçılardan kurtarmak lazım.“CUMHURİYETİN SANATTA ISKALADIĞI BİNLERCE ŞEY VAR”Bu sanat ve sanatçı duruşunda Cumhuriyetin ilk yıllarının etkisi var mı?Cumhuriyetin sanat kurumlarına belli bir şekil verdiği bir gerçek. Böylesi bir siyasetin o dönem moda olduğunu da düşünebiliriz. Fakat beraberinde ıskaladığı binlerce şey var. Mesela bugün devlet tiyatrolarında “r”ye vurgu yapılıyor. Hangi insan günlük hayatta “yor” diyor? Brütüs’ü oynuyorsan bize ihanet duygusunu hissettirmen lazım. Konya’daki Mehmet Ağabey “Bana o adam bu dükkanı nasıl sattı?” diye düşünmeli.Fakat bunlar tartışılacağına…Bunlar tartışılacağına “AKP iktidarında şunlar bunlar” tartışılıyor. Sol tandanslı yayın sanki Türk tiyatrosunda iyi şeyler olduğunda yazıyormuş gibi kötü bir şey olduğunda “sansür var” diyor.Yok mu?Var tabi. Oradaki sorun ilişkilendirme biçiminde. “Ben oyunculuk yapacağım” deyip bir kuruma giriyorsun. Sonra Genel Sanat Yönetmenin “Bunu şöyle deme” diyor. O zaman ya içeride mücadeleni ver ya da çık. Üçüncü bir yol da yaratabilirsin. Ama bu durumu kabul edenler sonra gidip etrafta şikayet ediyor.Sorunlar yeni başlamadı diyorsunuz.Bir kurumun içinde oyunculuk yapıyorsun ve beraber oynadığını tercih edemiyorsun. Bu tüm ödenekli kurumlarda böyle. Bu durum AKP öncesinde de böyleydi. Üretim araçları senin mi?Sanatçıların adları sadece tiyatro tartışmalarında değil beyanlarıyla da anılıyor. Mesela Yavuz Bingöl…Kişisel olarak tanımıyorum ama yazılı mülakat vermesi gerekiyor bence. Herkes konuşarak bir şeyi anlatamayabilir.FIRAT TANIŞ’TAN “BARIŞ ATAY” YORUMUBir başka tartışma konusu da Barış Atay ile ilgiliydi.Biz hepimiz burada saçma sapan bir oyunun piyonları oluyoruz. Sosyal medya tehlikeli bir alan. Orada iktidara yönelik muhalif söylemlerinin hiçbiri sözünü ulaştırmak istediğin kitleye ulaşmıyor. Çünkü internet kullanmıyorlar. Onlar iktidarın medyasını izliyor, meydanlarda muktediri takip ediyor, radyo dinliyorlar. Sen burada üç beş tane troll’ün iki yıldır yaptığı sistematik dokunuşlara huylanıyorsun ve reakisyon gösteriyorsun.“MUHAFAZAKAR SANAT TARTIŞMASINDA TAKLAYA GELDİM”Sanatla ilgili bir başka tartışma “muhafazakar sanat” üzerineydi. Sizin de bu konuda eleştirileriniz vardı.Bir ara ben de bu taklaya geldim ama cehaletten. Kendini muhafaza eden başka formlara kapalı sanat gibi algılandı. Babanın sazla yaptığı müzik “yöresel” olarak görülemez. Burada biçim saplantısı var.Muhafaza etmekle din aynı şey değil. Sanat yaban otu gibidir. Her yerde biter. Muhafazakarlıktan neyi kastediyorlar? Mesela minyatür diye bir dünya var, o kadar zengin ki! Bir yıldır memlekette olup biten önemli köşe taşı olayları minyatüre aktarmaya çalışıyorum.Bu çeşitliliği İblis’te mi yakaladınız?Tam da böyle bir şarkı, aslında bir minyatürün tasviri. O dilden, o coğrafyaya yakın bir tasvir. Zaten ben resim yapmak istedim, müzik bahaneydi.Serdar Korucu / BirGün
34. İstanbul Film Festivali Programı Açıklandı!
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından on birinci kez AKBANK sponsorluğunda düzenlenen 34. İstanbul Film Festivali 4-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Dünya sinemasının yeni örneklerinden ödüllü filmlere, Türkiye sinemasının en yenilerinden klasiklerine, yeni keşiflerden başyapıtlara, yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak söyleşilerden partilere, şehrin gözü iki hafta boyunca festivalde olacak.Gösterdiği filmlerin çeşitliliği ve niteliğiyle 34 yıldır önder konumunu koruyan İstanbul Film Festivali’ne sayılı günler kaldı. İstanbul Film Festivali bu yıl 4-19 Nisan tarihleri arasında, sinemaseverlere 2014 ve 2015 yıllarının en yenilerinden klasik başyapıtlara, usta yönetmenlerin son filmlerinden yaratıcılığın sınırlarını zorlayan keşiflere yine çok zengin bir program sunacak. Festival, 20’nin üzerinde bölümde 62 ülkeden 222 yönetmenin 204 filminin yanı sıra ücretsiz olarak gerçekleştirilecek usta sinemacıların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmalarını, sinema dersleri ile özel etkinlikleri izleyicilerle buluşturacak.