Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
MHP Ne Yapar? | Mümtazer Türköne | Zaman
Erdoğan cephesinde savaş yığınağının, MHP kalesinin etrafına yapıldığı ayan beyan ortaya çıktı. 7 Haziran Erdoğan-HDP kapışması olarak geçmişti, bu sefer 1 Kasım'a kadar Erdoğan ile MHP arasındaki bilek güreşini takip edeceğiz.
Erdoğan isminin karşısına parti isimlerini laf olsun diye koymuyorum; altını çizerek tekrarlayalım: Bu seçim Erdoğan-Bahçeli kutupları arasında değil Erdoğan ile MHP arasında geçecek. Tek bir kişinin diktatörlük arayışı ile MHP'nin kurumsal kişiliği veya direnci karşı karşıya gelecek. Bu kutuplaşma MHP için eşsiz bir fırsat barındırıyor: Erdoğan'ı durduracak parti rolünü üstlenmek. Bu rolden seçim sonuçlarını belirleyecek temel soruya geliyoruz: MHP bu fırsatı kullanabilecek mi? Benzer denklemden 7 Haziran'da HDP'nin aldığı gibi başarılı bir sonuç elde edebilecek mi?
Tuğrul Türkeş'in “davaya ihanet”i, MHP'yi değil Bahçeli'yi sarstı. Bir mirasyediye, soyisminden dolayı gösterdiğiniz ilgi ve himayenin karşılığını böyle bir “ihanet”le aldığınız zaman, sadece sahip çıkanların kadirşinaslığı sorgulanır. Babasının siyasî davasının halefleri, oğlunun soyismine ihtiram ettiler. Liderler öz evlatlarına zaman ayıramıyor, üstelik çocuklarının annesini erken bir zamanda kaybetmişti. Ayrıca Tuğrul Türkeş'in ülkücülüğü, babası öldükten sonra onun mirasından pay almak için başlamıştı. Şefkat Çetin, Ali Uzunırmak gibi davanın her türlü ezasını-cefasını çekerek kendisini kanıtlamış isimler Saray entrikaları ile ayartılmış olsaydı, MHP çok derin bir yara alır ve her şey sorgulanırdı. MHP'den ihraç edilmek üzere olan Sinan Oğan bile, böyle bir teklifi kabul etmezdi. Sandıkta siyasî dürüstlük de hakkını alıyor; Tuğrul Türkeş'in Seçim Hükümeti'ndeki parlak konumu MHP oylarında bir miktar artışa bile sebep olabilir.
30 Ağustos | Yılmaz Özdil | Sözcü
Punta’da bayram vardı… Yunan ordusu pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış, toprağımıza ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
Aniden, uzun boylu, siyah takım elbiseli bir delikanlı fırladı ortaya… Elinde revolver tabir edilen toplu tabanca vardı. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından… Kahkahaları suratlarında dondu. Baktılar ki, tek başına, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse orasına… Hasan Tahsin’di o. Henüz 30’unda.
Böyle başladı macera.
Hükümetimiz hâlâ işgali yalanlıyor, “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu. Mustafa Kemal ise “vakit tamam” demişti, “Anadolu’ya geçiyoruz.”
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyordu. Yüzbaşı Kanellopulos, hatıra defterine çaresizce şunları yazıyordu: “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
Kürtlerin Oyları Nereye? | Etyen Mahçupyan | Akşam
İki seçim arasına sıkışmış siyasetin Kürtler bağlamında birbirine bağlı iki soruyu gündeme getirdiği söylenebilir: Haziran seçiminde HDPnin barajı geçmesini sağlayan oy kaymasının nedeni neydi? İkincisi, önümüzdeki seçimde bu kitlenin oyları hangi yöne gidecek? Haziran seçiminde Doğu ve Güneydoğuda sadece AKP ve HDPnin oy alabildiği yerlerde AKP kabaca 1 milyon oy kaybetmiş ve HDP de ilave 1,5 milyon oy kazanmıştı. Yeni Kürt seçmenin de toplamda en fazla yarım milyon olduğu düşünülürse AKPli Kürtlerin HDPye oy verdiği açıktı. Aynı eğilimin bölge dışında da geçerli olduğu düşünülürse, HDPnin yüzde 13ünün asgari 4 puanının AKPden geldiği ve barajın böyle geçildiğini söyleyebiliriz Ayşe Yırcalının El Cezirede yayımlanan Diyarbakır izlenimleri bu dinamiğin nasıl işlediğini ortaya koyuyor.
7 Haziran seçimlerinde halkın HDPye gösterdiği yaklaşım siyasi bir partiden öte, Kürt halkının kenetlenmesi şeklinde okunabilir. Barışın devamına ve bir Kürt partisinin barajı aşarak meclise girmesine o kadar odaklanılmıştı ki, bütün siyasi söylemler bunun gerisine düşmüştü. Öte yandan barajın geçilmesi gerekli dürtüyü yaratsa da birçok kişiyi arada bırakmış ve HDPnin desteklenmesini sağlayan yeterli ilave koşulu bizzat AKP sağlamış. Yine Yırcalının sözleriyle AK Parti algısı açısından en öne çıkan durum partinin ve politikalarının tüm kesimler tarafından ciddi bir şekilde eleştirildiği. Seçimlerde bölge için gösterilen adayların belirlenme yöntemi ve adayların çoğunun toplumsal tabanı yakalayamayan kişiler olduğu herkes tarafından dile getiriliyor AK Partiye yönelik en derinlikli eleştiriler ise İslami kesimde AK Partinin bu bölgeyi ve Kürtleri anlayamadığı ve dolayısıyla buradaki duyguyu yönetemediği dile getiriliyor. En çok vurgulanan hata ise AKPnin İslam kardeşliğinin burada parti lehine işleyeceğini düşünmesi... Görüştüğümüz bir kişi AKP HDPli eşcinsel adaylara yüklendiğinde,oradaki medrese hocasının bile bunu eleştirdiğini söylüyor. AKPnin ilk döneminde bir dava adına yola çıkmış olan kesimlerin yerini daha çıkarcı çevrelerin aldığı ve çalışacak düzgün insan bulmanın zorlaştığı dile getiriliyor.
Cuma, Saat 18.00.. Kılıçdaroğlu'nun Odası | Mehmet Tezkan | Milliyet
NTV’deki Basın Odası’nda da diğer televizyon tartışmalarında da gündeme geldi..
Erken seçimi sadece AKP’nin değil, CHP’nin de istediğini savunanlar şunu söylüyor:
‘AKP’nin yaptığı oyalama taktiğiyse, CHP ikinci görüşmede bu iş olmuyor diye masadan kalksaydı oyunu bozsaydı.
Koalisyon kurulmayacağı 40. günde değil, 10. günde belli olurdu. AKP’nin eli zayıflardı. 45. güne kadar zor dayanırdı.
Son günlere kadar beklediğine göre demek ki seçime gitmek CHP’nin de işine geldi..’
Bekleyen bekleyene.. Kapısının önü dolu..
İlk sorum TV’lerde dillendirilen bu iddia oldu..
Masadan kalkma meselesini sordum; masa neden bu kadar uzun kaldı dedim..
‘Davutoğlu’na birinci gün şartlarımızı sıraladım. Yüksek profilli hükümet lazım, dört yıl için kurulması lazım, kurulacak hükümetin içte ve dışta yeni bir hükümet gibi algılanması lazım, ortakların birbirine güvenmesi lazım. Davutoğlu kabul etti, ‘Ön görüşmelere başlayabiliriz’ dedi. Dört yıl uzun diye o gün itiraz etseydi görüşme yapılmazdı.’
O zaman koalisyon niye kurulamadı?
Seçim Hükümetine Dair | Nazlı Ilıcak | Bugün
Madem bir seçim hükümeti, partilerden oyları nispetinde alınan bakanlarla kurulacak , burada Ahmet Davutoğlu’nun yapması gereken şey, partilerin yönetimini aşarak, milletvekilleriyle ve hatta genel başkan yardımcılarıyla doğrudan temas kurmamaktı. Siyasi ahlâk bunu gerektiriyordu. Aksine bir davranış, partililere çengel atmak, huzursuzluk doğurmak gibi değerlendirilir. Nitekim değerlendirildi de… Ama Ahmet Davutoğlu umduğunu bulamadı. CHP’de de bir gedik açsaydı, daha memnun olacaktı.
Tuğrul Türkeş’in Devlet Bahçeli’ye yönelik eleştirileri haklı. 7 Haziran gecesi, Bahçeli’nin erken seçimi telâffuz etmesinin istişare mekanizmasının önünü kapattığını söylüyor. Anlaşılıyor ki Bahçeli, bu kararı tek başına almış, parti yetkililerine danışmamış. MHP lideri sadece istişare mekanizmasını kapatmakla kalmadı, CHP ile bir hükümet kurularak, AK Parti’den hesap sorulmasını da engelledi. Lâkin bir yanlışa diğer bir yanlışla cevap verilmez. Türkeş, teklifi reddetmeliydi. Onun hükümet üyeliğini, koltuk merakı yüzünden kabul ettiğini sanmıyorum. Belli ki Devlet Bahçeli’nin dışlayıcı tavrı yüzünden, MHP içinde yeri kalmadığını düşünmüş, AK Parti ile ilişkisini düzeltmeyi bir çıkış noktası olarak görmüş. MHP’den ihraç edilirse, daha ileriki bir tarihte AK Parti’ye katılabilir. Bunun için 1 Kasım seçim sonuçlarını bekleyecektir.
Tuğrul Türkeş, bunun bir “siyasi intihar” olduğunu kabul ediyor. 2.5 ay sonra hükümetin görev süresi bittiğinde ortada kalabileceğini belirtiyor. Fakat bu doğru olmayabilir. Bundan sonra Tuğrul Türkeş’i AK Parti kimliğiyle görürsek şaşırmayalım.
Sokak Artık İçimizde | Can Dündar | Cumhuriyet
“Dergilerin üstadı” Neyyire Özkan , ilk sayıya yazdığı “Merhaba” yazısında, 1989’da Sokak’ın, “kapısı hayatın bütün renklerine açık, yepyeni bir oluşum” olarak ilk çıkışını hatırlatmıştı. Sonra da bir yıla varmadan nasıl ekonomik realiteye yenildiğini anlatmıştı.
Ne yazık ki, “yeni Sokak” da aynı realiteyle yüz yüze bugün… “Çalışanlarının gurur duyduğu”, takipçilerinin zevkle okuduğu Sokak, sosyal baskılara kafa tutarken “ekonomik realitenin” baskısından bunalıyor.
O nedenle de 24 sayı başarılı bir dergicilik sergiledikten sonra, bugünden itibaren ayrı bir ek formatı yerine, ana gazetenin içinde yoluna devam ediyor.
Sevgili Neyyire yola çıkarken, “Ben kurarım, sonra yenilere teslim ederim” demişti; öyle yaptı.
Sokak’ı Neyyire ’den Evrim Altuğ ’un kaptanlığındaki Kültür Sanat ekibimiz devraldı.
Zeynep Miraç ’ın, Cihat Hazardağlı’nın çizgileriyle tamamlanan portreleri, Ceren Çıplak ’ın söyleşileri ve Sokak’tan sevdiğiniz imzaların bir kısmı, artık Pazar günleri, Sokak sayfalarımızda olacak.
Bizi yeni Sokak’lara çıkardıkları için Neyyire Özkan ve ekibine, İlke Gürsoy’ a, Eray Özer ’e, Sinem Dönmez ’e, Eray Makal ’a teşekkürü borç biliyorum
Kanımızı Emenler İçin Son Sayım Başladı... | Yiğit Bulut | Star
2013 Mayıs ayından itibaren deşifre olan “sermaye destekli, içeride-dışarıda planlanan” sivil darbe denemesi, bir gerçeği net bir şekilde ortaya çıkardı; bu ülkede halk kimi seçerse seçsin, iradeyi tanımayan ve bu ülkenin “kaynaklarını ben sömürürüm, dışarıdaki efendilerimle birlikte ben yönetirim” diyen bir topluluk var kısacası bir yerleşik düzen var! Montaj burjuvazisi, malum medyası, oligarşik bürokrasisi ile “tam teşekküllü” bir yapı!
Sevgili dostlar, bu YERLEŞİK DÜZEN’i görmek için çok eskiye gitmeye gerek yok. En yakın “darbe girişimleri” daha doğrusu “kendilerince başarı kazandıkları son darbeleri” 28 Şubat süreci... Amaç sözde “laiklik-demokrasi”, hedef “ülkenin kaynaklarını sömürmek-yönettirmemek-yönetmek”! Mayıs 2013’te başlayan süreçte istediklerini alabilselerdi, bugün Türkiye’nin varlıkları yine bu arkadaşlar tarafından emilmiş olacaktı! Bu sefer duvara tosladılar...
Sonuç: Lafı fazla uzatmaya gerek yok. 28 Şubat süreci ve planlanan ekonomik-finansal manipülasyonlar DEVLET tarafından son noktasına kadar tespit edilmiş durumda. Bu bilgiler ışığında bu ülkenin iradesi çok yakında “SİVİL KARARGAH’a girecek” ve Türk Halkı bugüne kadar görmediği-bilmediği bütün rezilliği detaylarıyla öğrenecek...
Uyan Türkiyem, uyan ve gör KANINI EMEN, İRADENE TECAVÜZ EDEN, varlıklarını sömürenleri!
Siyasetin Özeti 'Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe' Midir? | Mehmet Barlas | Sabah
Yeni Bakanlar Kurulu listesini gözden geçirirken Osmanlı'dan günümüze aktarılan 'Ya devlet başa ya kuzgun leşe' özdeyişinin neden hiç eskimediğini düşündüm. Bu coğrafyadaki siyasette galiba 'Devletli olmak' ile 'Yok olmak' kavramları interaktif ilişki içindeler...
Vehbi Koç Ankara'nın Kızılay'ındaki Özen apartmanında komşusu olan Saffet Arıkan'ın yaşamını anlatırdı...
Tek parti döneminde bakanlıklar yapan, CHP Genel Sekreteri de olan Saffet Arıkan (1888-1947) bakan olduğunda evi dolarmış, bakanlıktan düşünce de yalnız kalırmış. Saffet Arıkan intihar ederek hayatına son vermişti. Haluk Şaman'ın ninesi
Son Menderes Hükümeti'nde Çalışma Bakanı olan Haluk Şaman'la (1911-1986) ilgili bir anekdotu da Kemal Tahir anlatmıştı bana. Haluk Şaman 1957'de 5'inci Menderes Hükümeti'nde Devlet Bakanı olduğunda, belleğinde Osmanlı'dan kalan bilgiler bulunan yaşlı büyükannesine gidip onun elini öpmüş ve 'Ben nazır oldum' demiş. Bu haberi duyan yaşlı kadın, ' Aman oğlum dikkat et, sonunda seni asarlar' demiş... Haluk Şaman da Yassıada'da idam talebi ile yargılandı.
Bahçeli Anahtarı Kilidin İçinde Kırdı | Markar Esayan | Yeni Şafak
MHP lideri Devlet Bahçeli HDP'ye iki bakanlık verdi ama kendi genel başkan yardımcısı Tuğrul Türkeş'ten bir bakanlığı esirgedi.
Latife bir yana, Bahçeli'nin bu tavrının MHP camiası içinde de ciddi tepkiye neden olduğu aşikar. Türkeş herhangi birisi değil. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Sadi Somuncuoğlu gibi Meclis'te köşeye sıkıştırabileceğiniz veya bir dinlenme tesisinde Ümit Özdağ gibi dövdüreceğiniz bir kişi ise hiç değil.
Tuğrul Türkeş, MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'in oğlu.
Faydacı, fırsatçı siyasetsizliğin Devlet Bahçeli'ye bu kadar kısa bir sürede bu kadar irtifa kaybettireceği herhalde beklenmiyordu.
Seçim sonuçları, MHP'nin kilit parti olacağını gösteriyordu.
Aslında Bahçeli'nin kritik zamanlardaki tercihleri ile bu rolü olumlu yönde kullanabileceği de umuluyordu.
Ama kilidi anahtarın içinde kırdı Devlet Bey…
Kritik bir role sahip olmayı kibire dönüştürdü ve efelenmeye başladı.
Seçim henüz tamamlanmışken ekran karşısında verdiği ilk beyanat, ülkenin geleceğini ve şu an içinde bulunduğu durumu iyi tahlil eden, sorumlu bir siyasetçi gibi değil, kendi faydasını düşünen fırsatçı, korkak bir profili ortaya koyuyordu.
Yeni Kabinenin Enteresan Tarafları | Ahmet Hakan | Hürriyet
YAŞASIN! Artık başörtülü bir bakanımız var. Kahretsin! Koca kabinede bir tek kadın var. Başı açık, başı örtülü hiç fark etmez. Keşke başka kadınlar da olsaydı kabinede.
Bülent Arınç'ın yerini Tuğrul Türkeş aldı. Merak ediyorum: Hükümet sözcüsü de Tuğrul Türkeş mi olacak? Ve o da Melih Gökçek'e saydıracak mı?
Kabinede iki milliyetçi var: Tuğrul Türkeş ve Yalçın Topçu. Biri MHP'den, diğeri BBP'den... İki HDP'liye karşı, iki milliyetçi... Çok milimetrik hesaplamışlar ve çok ince görmüşler.
İnsan sormadan edemiyor: HDP'li Levent Tüzel, bakanlık teklifini kabul etmediyse, neden başka bir HDP'liye teklif götürülmedi de Tüzel'in yerine eski AK Partililerden biri getirildi?
Kutbettin Arzu arı gibi çalışkan bir AK Partilidir... Sempatiktir... Diyarbakırlıdır... Kürt'tür... Bakalım iki aylık Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı göreviyle Diyarbakır'ı nasıl etkileyecek?
13 yıl İsmet Paşa'ya saydır, demediğini bırakma, vur babam vur... Sonra git İsmet Paşa'nın torununa 'bakanlık' teklif et. Gülsün Hanım 'he' deseydi... Fesli Deli Kadir, 'Bunlar İsmet Paşa'nın torununu bakan yaptılar' diye daha da delirmez miydi?