Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Yeni Dönem Başlıyor... | Hüseyin Yayman | Vatan
Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları tarihsel öneme sahip. Türkiye siyasetinde ve Ortadoğu’da yeni bir sayfa açılıyor. Süreç bu noktaya kolay gelmedi. Ancak bugün zorlukları konuşma zamanı değil. Tüm yazılanlar arşivlerde duruyor.
Dünkü çağrı aslında HDP heyetinin 4 Şubat görüşmesinde İmralı’dan alındı. Öcalan, PKK’nın kongre toplayıp ‘Türkiye’de silahlı çağrıyı bırakmasını’ istiyordu. Ancak Kandil bu çağrıya olumlu yanıt vermedi. Geride kalan 25 günün hikayesi yazıldığında nasıl bir aksiyon yaşandığını okuyacaksınız. Nefes kesen görüşmeler sonunda peş peşe dünkü açıklamalar geldi.
Yalçın Akdoğan’ın perde arkasında yaptıkları olmasa sürecin bu noktaya gelmesi zor olacaktı. Hakan Fidan’ın tarihsel hakkını teslim etmek gerekiyor. Ayrıca Muhammed Dervişoğlu’nun son dönemde sessiz ve derinden yürüttüğü trafiğin altını çizmek lazım. Başbakan Davutoğlu’nun cesur ve kararlı tutumu olmasa süreç bu tarihi noktaya gelemeyecekti.
2005’ten 2015’e ilerleyen süreç
Tayyip Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlayan süreç on yıl sonra finale geldi. Geçen on yıl içinde büyük badireler atlatıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın risk alarak ileri hamleler yapması ve en son Başbakan Davutoğlu hükümetinin programına girmesi tarihi adımlar oldu. Bugün artık yeni bir tarih başlıyor. Eski Türkiye’nin ve eski rejimin prangalarından biri olan sorunun çözümü konusunda kritik günler yaşanıyor.
Başkanlık tartışması (5) | Etyen Mahçupyan | Akşam
Zorlanan bir geçiş döneminin içindeyiz. Bunun bir nedeni yeni olanı taşıyan kesimin kategorik olarak ‘liyakat zaafı’ çektiği varsayımının yaygınlığıdır. Modernlik genelde dindarların rasyonalitenin gerekleri karşısında aciz kaldıkları kabulünü üretti. Pozitivizmin zihinleri ele geçirdiği Türkiye’de bu kabul latent bir oryantalizmin de zemini oldu. Sonuçta ‘yeni’ olanın İslami kesim tarafından gerçekleştirilebilme ihtimali, hafsalaya sığmayacak bir anakronizm olarak algılandı. Ne var ki ‘eski’ sistemin direncine rağmen bu dönüşüm şu an yaşanıyor…
Soru söz konusu yeni sistemin hangi referans veri alınarak kurulacağıdır. Eski olandan ayrışmayı mı temel alacak, yoksa doğrudan dönüşmekte olanın ufkuna sahip çıkmayı mı? Geçmişle uğraşmak rahatlatıcı, çünkü karşınızdakiler tarih önünde kaybetmekle kalmayıp, bunu idrak etmekte de zorlanıyorlar. Oysa dönüşmekte olanı ‘yakalamak’ zor. Türkiye’nin muhafazakârları son birkaç on yılda kişiliği öne çıkaran ve çoğulluğu mümkün kılan bir değişim yaşamaktalar. Bugün küresel sisteme entegre, çevresiyle ilgili sorumluluk taşımaya hevesli, demokratik normlara sahip çıkan ve bununla birlikte kendine özgü dindarlıklara kapı açan bir İslami sosyoloji ile karşı karşıyayız. Bunun en kritik sonucu hak, özgürlükler, katılım, şeffaflık vs türünden beklentilerde çıtanın her nesilde daha da ve hızla yükselmesi.
Kürtler Bizi Sattı mı? | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet
Dün, HDP ve hükümet arasındaki ortak açıklamadan sonra telefonlarım susmadı. Eş dost, benim HDP’yi yakından izlediğimi bilen tanıdıklar, hep aynı kaygıya kapılmıştı: HDP, çözüm sürecinin yüzü suyu hürmetine Ak Parti’yle anlaştı mı?
Gerçek şu ki; son dönemde Kürt hareketinin geleneksel tabanı dışında geniş bir sol-muhalif-laik kesim HDP’ye sempati duymakta. Ve bu insanları HDP’ye çeken, bir gün uyanıp Kürt meselesini çözmek için apansız bir paniğe kapılmış olmaları değil, Selahattin Demirtaş ve HDP’nin Tayyip Erdoğan’a karşı yürüttüğü keskin muhalefeti beğeniyor olmaları. Daha da önemlisi, HDP’nin barajı geçmesini başkanlık sistemini durduracak anahtar olarak görmeleri...
”CHP’yi denedik, bas-geç yaptık, olmadı. Bir de HDP’yi deneyelim” hissi.
Sahi, İmralı’nın PKK’ya silah bırakma çağrısı ve dün Yalçın Akdoğan’la verilen fotoğraf karesi, HDP’nin artık Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına onay verdiği, hükümetle anlaştığı anlamına mı geliyor?
Dün bu soruyu doğrudan HDP’li muhataplarına sordum. Önemli isimlerle uzun görüşmeler yaptım. Aldığım cevaplar samimi ve ikna ediciydi. Bakın aktarayım:
Öncelikle HDP İmralı heyeti, dünkü açıklamayı yapma noktasına kolay gelmemiş. İki hafta boyunca gelgitli çetin pazarlıklar olmuş. Olmuş da ne olmuş? Birçok şey:
1. Güvenlik paketiyle ilgili kritik düzeltmeler yapılacağı sözü alınmış. Paket geri çekildi. Hükümet ciddi revizyon teminatı vermiş;
2. Devletin ruhunu temsil eden en önemli isimlerden Yalçın Akdoğan, Abdullah Öcalan’ın mesajının kamuoyuna açıklanmasını kabul etmiş;
3. Önümüzdeki haftadan itibaren izleme heyeti, akademisyenler ve gazetecilerin İmralı’ya gitmesi kararlaştırılmış;
4. Ve en önemlisi, ”Türkiye’de demokrasinin önünü açacak” denilen 10 maddede müzakereler başlamış.
‘Kör Havuz ve Paralel Oyun’ ile İlgili İhbar Yağıyor | Yiğit Bulut | Star
Sevgili dostlarım, cuma günü bir yazı kaleme almış ve ilk adım atıldığı günden beri yaptığım gibi; şeffaflığın karartılmaya başlanıp, piyasanın kör edilmesini çok ağır şekilde eleştirdim...
Bu yazı kamuoyu ile paylaşıldığı dakikadan itibaren gerek kurumlar içinden gerekse mağdur olan amatör yatırımcılardan bilgi ve soru yağıyor... En çok sorulan sorulardan biri de şu; bunu yapıp bizim mağdur olmamıza sebep olan “düzenleyiciler ile ilgili YARGI yoluna başvurabilir miyiz?”... Türkiye bir HUKUK DEVLETİYSE ve vatandaş daha da güçlenecekse, EVET YARGI YOLUNU AÇABİLİRSİNİZ...
Sevgili dostlarım, YAPILAN anlamsızdı, gereksizdi ve ŞEFFAF PİYASA dinamiklerine sonuna kadar aykırıydı... AMA YAPANLAR İÇİN ANLAMI ELBETTE VARDI!
Tekrar ediyorum; her zaman karşı çıktım, her TV programında, her yazımda bahsettim neredeyse... Ama yılmadılar, SİYASETE SIZMIŞLARDAN destek gördüler, şımartıldılar ve BÜYÜK FİNANSAL OPERASYONLAR uğruna PİYASAMIZI KÖR ETTİLER! Bu kadar nasıl mı ilerlediler? İyi niyetle kendilerine güvenenleri “kandırarak-aldatarak” yollarına devam ettiler...
Mısır’dan Libya’ya Stratejik Derinlik! | Ergun Babahan | Millet
Kendisini gerçekten Osmanlı gücünde gören AKP’nin dış politika alanındaki başarılarına bir yenisi daha eklendi. Libya Başbakanı Al- Thani, dünyada birkaç ülkenin tanıdığı Trablus hükümetine silah yardımı göndermekle suçladığı Türkiye ile ilişkilerini kesti, Türk şirketleri postaladı.
Kaddafi döneminden beri çeşitli sıkıntılar yaşansa da Libya özellikle Türk inşaat şirketleri için çok önemli bir pazardı. Türkiye, Sudan’dan Mısır’a, Suriye’den Libya’ya Batılı ülkelerle ters düşmenin bedelini itibar, güç ve pazar kaybederek ödemeye devam ediyor.
Davutoğlu daha Dışişleri Bakanı iken Washington’da bir İtalyan lokantasında benim de aralarında olduğum bir grup gazeteciye; Türkiye’nin Sudan’ın bölünmesine izin vermeyeceğini söylemişti, aradan birkaç ay geçti ve Sudan bölündü.
Mısır’da Müslüman Kardeşler üzerinden bölgeye dizayn yapma projesi, bu gelişmeyi tehdit gören ülkeler tarafından bir gecede bertaraf edildi.
Türbe Nakli ve Başkomutan! | Nazlı Ilıcak | Bugün
Süleyman Şah Türbesi’nin nakledilmesi gerekiyordu. Zira oradaki askerlerimizi riske atamazdık. Ayrıca IŞİD tarafından türbeye bir saldırı vuku bulduğu takdirde Türkiye aynı Musul Başkonsolosluğu’ndaki gibi zor duruma düşecekti. Ya askerlerimizi türbeyi korumak üzere o topraklarda bir savaşa sokacaktık ya da yenilgiyi sineye çekecektik. Ama türbenin taşınmasını büyük başarı diye göstermek, allayıp pullamak, aslında hezimet sayılabilecek bir gelişmeyi zafer diye takdim etmek yanlış.
Hezimet dememizin sebebi siyasetçilerin daha önceki konuşmaları.
İsmet Yılmaz (Milli Savunma Bakanı): “Türkiye’nin herhangi bir yerine bir saldırı olduğunda nasıl karşılık verirsek, milletin ve dünyanın bundan hiç şüphesi olmasın ki, aynı karşılığı Süleyman Şah Türbesi için de veririz. Burası Türk toprağıdır. Türk bayrağımız dalgalanır, askerlerimiz tarafından korunur. Herhangi bir saldırı ihtimaline karşı silâhlı kuvvetlerimiz teyakkuz halindedir. Hatta uçaklarımız bile havadadır.” (17 Mart 2014)
‘Erdoğan 2024’e Kadar Bu Ülkeyi Yönetecek...’ | Sanem Altan | Vatan
Bu başlıklı yazıyı 2011 yılında Haziran seçimlerine 5 ay kala yazmışım.
Demişim ki, “2011 seçimleri haziranda yapılacak. AK Parti, en az yüzde 45’lerle bu seçimi almayı planlıyor. İşin uzmanları bunun bir hayal olmadığını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Gül, 2007’de Cumhurbaşkanı seçildi.
‘Süresi beş yıl mı, yedi yıl mı karar verilemedi’derken, yedi yıl olacakmış gibi gözüküyor.
2011 seçimlerini alan AK Parti, 2015 haziranına kadar ülkeyi yönetecek ve Tayyip Erdoğan başbakanlık görevine devam edecek.
Yedi yıl cumhurbaşkanlığı yapan Gül’ün görev süresi 2014 Ağustosu’nda bitecek.
Erdoğan’ın o sırada başbakanlıkta daha bir yılı olmasına rağmen...
Cumhurbaşkanlığına aday olacak.
2014’de Cumhurbaşkanı olacak Tayyip Erdoğan, ‘beş artı beş’ formülüyle 2024 yılına kadar Cumhurbaşkanı kalabilecek böylece.
Bu arada anayasa değiştirilip ‘başkanlık’ sistemi getirilecek.
Kısacası Tayyip Erdoğan, 2024’e kadar bu ülkeyi yönetecek.
Işığın Türkücüsü Öldü | Can Dündar | Cumhuriyet
Bir yanardağ söndü.
Devrildi bir çınar; ışığın türkücüsü öldü.
Sadece Çukurova değil, ölüm orucundaki tutsak, pamuk tarlasındaki ırgat, gecekondudaki Roman, ayazda sabahlayan çocuk da dağdaki eşkıya da yetim kaldı.
Kütüphanelerimizin üstüne bir kara bulut indi.
Yer Yaşar, gök Kemal şimdi…
2000’de, yeni binyılın kundağında ölmeye yatmış direnişçilerin başucunda dikkatle izlemiştim onu…
Açlık grevleriyle sarsılan Bayrampaşa Cezaevi’nde, tutsaklarla hükümet arasında temas sürdüren heyette birlikteydik.
Azrail’e meydan okuyan eylemciler, koğuşa giren Yaşar Kemal’in “Sizi dinlemeye geldik çocuklar” diyen gür sesini duyunca, bir deri bir kemik kalmış bedenleriyle yerlerinden doğrulmaya çabalamıştı, son bir gayretle…
Sonra onların taleplerini, cezaevi telefonundan Adalet Bakanı’na aktarmıştı Yaşar Kemal; “Kulak verin bu çocuklara” demişti.
Haksızlığa kabaran kulaktı o; zulme saldıran dil, yüreğimize can üfleyen nefesti.
Bizi bir arada tutan nadir bağlardan biriydi.
1995’te, “Zulmün artsın ki zevalin çabuk gelsin” diye iktidara kafa tutup mahkemeye düştüğünde de, yazısının altına imzamızı koymuş, onunla aynı mahkemede yargılanmıştık.
“Dik duruş” neymiş, orada görmüştüm.
Konuştukça, tepedeki mahkeme heyeti yere inmiş, O, gür sesi, heybeti ve cesaretiyle, yargılayanların koltuğuna kurulmuştu.
Nebil’in yazısında hatırlattığı gibi, korkmaz değildi; “İnsanların en korkağıyım. Kahramanlardan nefret ederim. Ama insanın bir özelliği de korkuyu yenebilmesidir” derdi.
Biz, korkumuzu onunla yendik.
İki sene evvel, Çukurova’yla vedalaşmaya gittiğinde de beraberdik.
Çocukluk arkadaşı Sarı Veli’yle iki yaşlı ağaç gibi birbirlerine dolanışlarına tanıklık ettik.
Babası “Van muhaciri Hacıoğlu Sadık”ın mezarını ziyaret ettik.
Toprağının insanlarının arasında yeniden “Kemal Sadık Göğçeli” oluşuna gıpta ettik.
Bir çınarın gölgesinde çocukluğundan, arkadaşlarından, Cumhuriyet günlerinden, yitip giden isimlerden bahsettik.
Ömrü boyunca yazmıştı.
“İpe çekeceklerini bilse de” yazmıştı.
Öyle çok, öyle derin, öyle güzel yazmıştı ki dünyada okunmadık dil, dokunmadık yürek bırakmamıştı.
Adana’da kendi adını taşıyan kültür merkezinin açılışına gelen yoldaşlarına seslenirken, “Biz” dedi:
Elbette Olumlu Bir Gelişme… Ve Bu Pilav Daha Çok Su Kaldırır! | Hasan Cemal | T24
Tarih, 21 Mart 2013.
Yer, Diyarbakır.
Öcalan ’ın tarihi Newroz mesajı:
“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki, artık yeni bir dönem başlıyor; silah değil siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.”
Bu açıklamadan iki gün sonra…
Yer, Kandil .
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ’a soruyorum:
Öcalan, ‘Artık silahlar sussun, fikirler konuşsun’ dedi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?”
Karayılan
“Doğrudur, bize göre de silahın zamanı geçmiştir.”
Soruyorum:
“Öcalan, ‘Yeni dönemde artık silah değil, siyaset öne çıkıyor; silahlı mücadeleden demokratik mücadeleye geçiliyor’ dedi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?”
Karayılan
“Evet böyle düşünüyorum. Ama bunun için de aşamalar var katedilmesi gereken, süreçler var geçilmesi gereken… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de olumlu yaklaşması durumunda, biz de sorunların çözümünde silahı devre dışı kılabiliriz.”
Silahın kullanım tarihinin artık dolduğunu vurguladıktan sonra eklemişti:
“Ama dağa piknik yapmak için çıkmadık.”
Murat Karayılan, 2009’dan 2013’e dört yıl geçtikten sonra da aynı bakış açısının altını çizmiş, ‘ devletin yapması gerekenleri ’nin altını çizmişti.
Şimdi iki yıl daha geçti.
Öcalan yeni bir çağrı yaptı.
Öcalan iki yıl önce de silah değil barışçı siyaset demişti.
Bugün de bu çağrısını yeniliyor.
Öcalan iki yıl önce de devlet tarafından atılması gereken adımlar olduğunu belirtmişti.
Dolar | Yılmaz Özdil | Sözcü
Profesör Salih Neftçi…
Türkiye’nin uluslararası alanda yetiştirdiği en önemli ekonomistlerden biriydi. “Finans dehası” olarak tanınırdı. Dünya Bankası’na, Çin Merkez Bankası’na, Uluslararası Kalkınma Ajansı’na, ABD Dışişleri Bakanlığı’na danışmanlık yapardı. Öngörüleri paha biçilmezdi. ABD, Çin, İsviçre üniversitelerinde ders verirdi.
Tanıdığım en zeki insanlardan biriydi. Teori’yle pratik’in kesiştiği noktaydı. Maalesef çok erken kaybettik. Hakikaten çok arıyorum rahmetliyi… Çünkü, ekonomiye dair tüm bildiklerimi ondan öğrendim. Hayata bambaşka bir perspektifle bakmamı sağlamıştı. Saatlerce sorardım, bıkmadan usanmadan anlatırdı. Gene böyle bir sohbet sırasında, “şu piyasa tabir edilen kavramı, ekonomi tahsili yapmayanların anlayacağı şekilde izah eder misin” dedim. İzah etti.