Türkiye, tarihi boyunca büyük felaketler, krizler ve dönüşümler yaşamış bir ülke olarak, toplumsal travmaların etkilerini nesiller boyunca taşıyan bir hafızaya sahiptir. Depremler, ekonomik krizler, siyasal çalkantılar, savaşlar ve kitlesel göçler, yalnızca bireylerin değil, kolektif belleğin de temel unsurlarından biri haline gelmiştir. Bu travmaların nasıl hatırlandığı, nasıl aktarıldığı ve toplumu nasıl şekillendirdiği önemli bir sorudur. Ancak daha kritik olan, bu travmaların tekrarlanmasını önlemek için ne derece etkin mekanizmalar geliştirildiğidir.
Bir ilişkiyi yürütmek her zaman kolay değildir. Ancak karşınızdaki kişi sürekli kendini ön planda tutuyorsa işiniz daha da zor olabilir. Bazı insanlar, başkalarının duygularını görmezden gelerek ilişkilerde kontrolü ele geçirmek ister. Yeni bir araştırma, bu kişilerin neden daha farklı davrandığını bilimsel olarak açıkladı.
Kendini gerçekleştirme yolunda ilerleyen bir kişinin kararlarında en güçlü ses kendi iç sesidir. Bu makalenin amacı insan nedir ve neden övülmek ister, sorusuna cevap aramak niteliğinde olup, insanı bütüncül bir yaklaşımla vurgulayan felsefe bilimi ve psikoloji kuramcılarının nasıl ele aldığını Carl Gustav Jung’un arketipler kuramı ve Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini temel alarak insanın neden övgüye ihtiyaç duyduğunu açıklayan alt nedenleri incelenmiştir.
Bir arkadaşınızla bir konuda dertleşirken “Bence sen kesin bağlanma travması yaşıyorsun!” diyen birine denk geldiniz mi? Ya da internette “İşte narsistlerin 5 özelliği, 3’ü sende varsa dikkat et!” tarzında içeriklere rastladınız mı? Artık nereye baksak bir şeyin uzmanı(!), bir ilişki koçu(!), bir bilinçaltı okuma ustası(!) karşımıza çıkıyor.Son yıllarda psikolojiye olan ilginin artması elbette sevindirici. Ancak asıl sorun, bu konunun magazinselleştirilmesi, herkesin kendini uzman ilan etmesi ve insanların birbirlerine teşhis koyma konusunda sınır tanımamaları. Artık “Sen toksik bir insansın!”, “Kesinlikle travman var!”, “Bunun sebebi çocuklukta yeterince sevgi görmemiş olman!” gibi ifadeler, hiçbir bilimsel dayanağı olmadan, sosyal medyada bolca dolaşıyor.Peki, bunun ne gibi tehlikeleri var? Gerçek uzmanlar ne diyor? Ve en önemlisi, bu bilgi kirliliği psikolojimizi nasıl etkiliyor?
YouTube’da Emel Özuğur’un 'Doğrunun Peşinde' programında, Klinik Psikolog Dr. Kahraman Güler ile insan psikolojisinin derinliklerine yolculuk yapıldı. Programda ilişkilerde tekrar eden döngüler, duygusal dayanıklılık ve öfkenin kökenleri gibi konular ele alındı. İşte sohbetten öne çıkan başlıklar!
Türkiye, tarihi boyunca büyük felaketler, krizler ve dönüşümler yaşamış bir ülke olarak, toplumsal travmaların etkilerini nesiller boyunca taşıyan bir hafızaya sahiptir. Depremler, ekonomik krizler, siyasal çalkantılar, savaşlar ve kitlesel göçler, yalnızca bireylerin değil, kolektif belleğin de temel unsurlarından biri haline gelmiştir. Bu travmaların nasıl hatırlandığı, nasıl aktarıldığı ve toplumu nasıl şekillendirdiği önemli bir sorudur. Ancak daha kritik olan, bu travmaların tekrarlanmasını önlemek için ne derece etkin mekanizmalar geliştirildiğidir.
Bir ilişkiyi yürütmek her zaman kolay değildir. Ancak karşınızdaki kişi sürekli kendini ön planda tutuyorsa işiniz daha da zor olabilir. Bazı insanlar, başkalarının duygularını görmezden gelerek ilişkilerde kontrolü ele geçirmek ister. Yeni bir araştırma, bu kişilerin neden daha farklı davrandığını bilimsel olarak açıkladı.
TikTok’un büyüsü, videoların saniyeler içinde kalpleri fethetmesinde yatıyor. İşte bu platformda, duygularınızı 15 saniyelik bir videoyla paylaşmak, bazen saatlerce süren terapötik sohbetlere bedel:• Hızlı etki: Bir videoyu izler izlemeyince, 'Ben de yaşıyorum!' dedirtmeyi başarıyor. Bu hız, tıpkı hızlı servis yapan bir psikolojik fast-food gibi, anında tatmin sağlıyor.• Gerçek hayat, gerçek gülüşler: Kullanıcılar, günlük dramlarını (evet, o “bugün kahvem döküldü” anlarını bile) mizah dolu bir dille anlatıyor. Böylece, izleyici “ben de öyleyim” diyerek hem rahatlıyor hem de gülümsüyor.• Yaratıcı terapi: Zor konuları, hafif esprilerle harmanlamak; mesela “hayat bazen pizza gibidir, dilim dilim yenir” dedirten içerikler, duygusal derinliği mizahla buluşturuyor.
İç güzellik mi, dış güzellik mi? Bu sorunun cevabını vermeden önce gelin; güzellik nedir, bazı renkler bizi heyecanlandırırken, bazı şekiller neden daha fazla bizi cezbeder, markalar güzellik kavramını neden önemsemektedir? Bu soruların cevabını beraber düşünelim. Yıllar boyunca, bu soruların cevabı fazlasıyla merak konusu olmuştu. Henüz son 15 yıl kadar süre ile bilim dünyası, güzellik kavramına özellikle nörobilimin kaynak sağladığı bilgiler ışığında fazlasıyla yol aldığı gerçeğini görüyoruz. Güzellik kavramının, bu kadar çok kişiden kişiye göre değişkenlik göstermesi, neden ve nasıl olduğuna dair belirsizlikler, bizi gizemli bazı cevaplara ulaştırıyor.
Psikopatlar hakkında çok şey duyarız ama onları tanımlamak hiç de kolay değildir. Ancak bilim, bu gizemi çözmek için kolları sıvadı Yeni bir araştırma, kadın psikopatların fark edilmesini sağlayacak davranışları açıklıyor. Gelin o davranışlar nelermiş beraber bakalım.
Çiçek dürbünü veya kaleydoskop içine bakıldığında renkli desenler görülen, çocukluğumuzu hatırlatan nostaljik bir nesnedir. Desenler ışığın yansımasıyla elde edilir ve dürbün hareket ettirildikçe değişir.
Yeni yıl, çoğumuz için taze bir başlangıç anlamına gelir. Ancak yeni yıl kararlarımızın sadece bir kısmı gerçekten kalıcı alışkanlıklara dönüşür. Peki iyi alışkanlıkları nasıl sürdürülebilir hale getiririz? Psikologlar insan beyninin otomatik pilotunu “hacklemek” için bazı etkili yollar sunuyor. İşte alışkanlık inşa etmenin ve kötü alışkanlıklardan kurtulmanın yolları…Kaynak
Daha önce hiç yeni bir şeyler denemeniz gerekirken kendinizi geri çekmek zorunda hissettiniz mi? Hani bir şey yapmaya yeltenirsiniz de içinizden bir ses ''Yapma, bildiğin yoldan devam et'' der ya... İşte, tam olarak sizi yeni şeyler denemekten alıkoyan o sesten bahsediyoruz.Bu içeriğimizde, insanların neden yeni şeylere karşı tedirgin hissettiğini ve hangi faktörlerin bizi bu şekilde düşünmeye ittiğini anlatıyoruz. Eğer siz de yeni şeyler deneme konusunda kendinizi çekingen hissediyorsanız, bu yazımızda kendinizden bir parça bulabilirsiniz!
Sigmund Freud, insan ruhunu anlamada devrim yaratan psikanalitik teorisinin bir parçası olarak, insanın iç dünyasında iki temel güç olduğunu öne sürmüştür: Eros ve Tanatos. Eros, yaşam enerjisini temsil ederken; Tanatos, ölüm enerjisi ya da yıkıcı güç olarak tanımlanır. Bu güçlerin bilinçdışı bir şekilde bireyin davranışlarını ve yaşamı algılayışını şekillendirdiği düşünülmektedir. Tanatos’un anti-longevity etkisi üzerine odaklandığımızda, Freud’un teorilerinden yola çıkarak bu yıkıcı gücün insanın hem fiziksel hem de psikolojik sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini anlamak mümkündür.
Beyza Hakan’ın YouTube kanalında, ilişkilerin karmaşıklığı ve bireyler arasındaki duygusal bağların dinamikleri tartışılan yeni bölümde programın konuğu, Klinik Psikolog Dr. Kahraman Güler, ilişkilerde yaşanan duygusal soğukluk, bağlanma sorunları ve çiftlerin yaşadığı krizlerin temel nedenlerini ele aldı. İşte programdan öne çıkan başlıklara göz atalım.
Bazen hayat, sayılarla o kadar iç içe geçer ki, bunları görmemek imkansız hale gelir. Ancak sayılar sadece matematiksel işlemler değildir, aslında evrenin en derin işleyişinin birer temsili olarak insan zihninde yankı bulurlar. Bu noktada, matematikle psikolojiyi birleştirdiğimizde, insan zihninin işleyişine dair pek çok bilinmeyeni keşfetmeye başlarız. Matematik, soyut kavramların somutlaştırılmasına yardımcı olan bir dilken, psikoloji de insan davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını anlamaya çalışan bir bilim dalıdır. Bu iki alan, başlangıçta çok farklı gibi görünse de aslında birbirleriyle son derece derin bir bağa sahiptirler.
Hiç biriyle konuşurken bir şeylerin ters gittiğini hissettiniz mi? Açıkça bir şey söylemeseler bile aradaki soğukluk neredeyse elle tutulur hale gelir. Psikolog Francesca Tighinean, bu belirsizliği açıklığa kavuşturacak ipuçlarını paylaşıyor. Beden dili, çoğu zaman kelimelerden daha fazla şey anlatır. İşte birinin sizi aslında pek sevmediğini gösteren 5 basit işaret!
En sık duyduğum sorulardan biri narsistin aldatıp aldatmayacağı ya da 'Hocam, benim eşim aldatıyor mu?' sorusudur. Bu tür soruları yönelten o kadar çok danışanım var ki, bu konuya açıklık getirmek istiyorum.Bu konuda yüzde yüz 'aldatır' demek çok zor, çünkü bu durum kişiden kişiye farklılık gösterir. Narsistlerin aldatmayanını da gördüm, aldatanını da. Bu yüzden her narsist aldatır diyemeyiz. Ancak bazı durumlar narsistlerin aldatma olasılığını artırabilir. Bu yazıda yalnızca bu olasılıkları konuşacağız. Gözlemlerime ve araştırmalarıma dayanarak, bazı durumların narsistlerin aldatma olasılığını artırdığını fark ettim.
Çocukların psikolojik sağlığı, gelecekleri açısından büyük bir önem taşır. Ancak, çoğumuz bu konuda yeterli farkındalığa sahip olmadığımızı unutuyoruz. Onların kırılgan dünyalarını kavramak ve bu hassasiyetlerine saygı göstermek, çocukların sağlıklı bir biçimde büyümelerine yardımcı olur. Ancak, birçoğumuz bu konuda bilgi eksikliği yaşıyor ve çocukların hassas ruh hallerine gereken özeni göstermiyoruz. Özellikle bir nesil bu konuyu tamamen gözardı ederek büyüdü ve bunu düzeltmek de pek kolay değil.
İlişkilerdeki en temel ihtiyaçlardan biri, “ben” olarak var olabilme yetisidir. Ancak ne yazık ki bazı bireyler, büyümüş olmalarına rağmen ailelerinden duygusal olarak ayrışamazlar. Peki, ailemizden “ayrı” bir birey olamadığımızda, ilişkilerimizde ve evliliklerimizde nasıl bir tablo ortaya çıkar? Gelin, bu sorunun derinliklerine birlikte bakalım.
Kuru yapraklara uyum sağlamak mı, kendini bulmak mı? Bütünden parçaya baktığımızda fotoğrafta dikkatimizi çeken bütün içindeki parçanın ne kadar sağlıklı olduğu değil mi? Bütünün kabul edip devam ettirdiği ve “normal” olduğuna inandığımız durumlar her zaman sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Hissettiğimiz duyguları toplumun diğer bireylerinin yaşamadığını, yaşıyorlarsa da “çok iyi baş edebildiklerini” düşünürüz. Ancak görülenin ardında olan buradaki kuru yapraklar gibiyse? Yaşanılan duygular insana dair normal ve sağlıklı bir sürecin ürünü. Hatta her insan zannettiğimiz gibi sağlıklı bir şekilde de duyguları ile baş edemiyor olabilir.
Kasım ayı indirimleri, insanların alışveriş davranışlarını şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda ilişkiler ve cinsellik üzerinde dolaylı etkilere sahiptir. Kıtlık algısı, ödül mekanizmaları ve sosyal baskılar, bu etkilerin altında yatan temel psikolojik dinamiklerdir.