Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
PKK'nin Avrupa'daki Yöneticilerinden Remzi Kartal: Diyalog Başlarsa, PKK Masaya Yeniden Oturmaya Hazırdır | Ezgi Başaran | Radikal
PKK örgütünün Avrupa'daki üst düzey yöneticilerinden Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal: 'Siyasi olarak meselenin tartışılmasının önü açılırsa PKK silahı toptan gündemden çıkartmaya hazırdır.'
GİRİŞ
Çözüm sürecinin dönüm noktalarından birini aştığımızı sanıyorduk. Diyalog dönemi bitmişti, müzakere başlamak üzereydi. Hükümet HDP ile yan yana oturdu, Öcalan’ın mektubu okundu. Artık sürece gözlemciler ve parlamento dahil edilecekti. Öcalan PKK’ye silah bırakmanın tartışılması için kongre toplama çağrısı yapmıştı. PKK bunu kabul ettiğini ve Mayıs ayı gibi kongreyi toplamak üzere hazırlıklara başladığını açıklamıştı. Ne haldeyiz şimdi? Her gün bir şehit haberi geliyor, öte yandan sistematik olarak her gün bombalanan kamplarda 190 PKK’linin öldüğü belirtiliyor. Ne haldeyiz sorusunun cevabı… Aynı acı, ölüm ve şiddet sarmalına geri döndük. Niye böyle olduğunu anlamak, düzeltmenin de başlangıcıdır diye düşünerek sürecin aktörleriyle görüşüyorum. HDP kanadından Demirtaş’ı dinledik. Sürecin önemli yürütücülerinden iki üst düzey AKP’liye ulaştım, onları da dinlememiz gerektiğini söyledim. Maalesef kabul etmediler. Bugün sizi PKK örgütünün Avrupa'daki üst düzey yöneticilerinden Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal’la baş başa bırakıyorum. Kartal, “PKK’nin savaşmak istemediğini, siyasi çözümden yana olduğunu ve geri dönülmez bir noktada olmadığımızı” söylüyor.
Kimsenin Kimseye Güveni Kalmadı! | Abbas Güçlü | Milliyet
Ankara’da fırtınalar kopuyor. Sadece siyaseten değil, sınavlar nedeniyle de milyonlarca kişi ayakta. KPSS skandalı nedeniyle yer yerinden oynuyor ama bu durum, ilgili kişi ve kurumların umurunda değil.
Ne bu yanlışları yapan ÖSYM’den, ne bu sınavın muhatabı MEB’den, ne ÖSYM Başkanını o koltuğa öneren YÖK’ten, ne de ÖSYM Başkanını üçlü kararname ile atayan Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşka-nından tık yok!..
Daha düne kadar sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en güvenilir kurumlarından birisi olarak gösterilen ÖSYM, artık güven vermiyor. Ve nasıl bu hale geldi diye soran, sorgulayan, kafa yoran yok! Başkan Demir dün devlet kanallarına çıktı, 11 maddelik bir de deklarasyon yayınladı ama boşuna…
Özür dileme yerine kabahati adaylarda buldu, devasa hataları minik hatalar olarak gördü, bu kadar kusur kadı kızında da olur demeye getirdi. Oysa bazı meslekler ve kurumlar için hata yapma oranı milyonda bir bile olsa fazla.
Örneğin bir pilotun, bir yargıcın, bir ÖSYM’nin hatası, çok pahalıya mal olur ve sadece kendini ilgilendirmez!
Başçı'nın 'Harikalar Diyarından' Gerçekliğe Dönüşü | Uğur Gürses | Hürriyet
Dün Enflasyon Raporu'nu açıklayan Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın 'FED'in para politikası normalleşiyor, biz de normalleşiyoruz, artık geniş bir faiz koridoruna ihtiyaç kalmıyor' sözleri; son 5 yıldaki hatalı ve iflas etmiş para politikasından 'şekere bulanmış' bir sunumla çıkış demek.
Merkez bankaları, ekonomide kısa vadeli faizleri kendi faizleri, tek bir faiz oranı ile etkiler; eğer mali piyasalardaki faizler merkez bankasının faizleriyle uyumlu hareket ediyorsa etkili ve ciddiye alınıyor demektir. Etraftaki mevduat, kredi ve kısa vadeli tahvil faizlerine bakalım, hangisi Merkez Bankası'nın faizlerine yakın?
Merkez Bankası'nın uyguladığı politikaya bakılırsa bankanın haftalık repo faizi yüzde 7.50, tavanda ise gecelik faizi yüzde 10.75'te. Bankanın bu iki kanaldan piyasaya verdiği paranın ortalama faizi ise (ortalama fonlama faizi) yüzde 8.50 civarında. Peki, kısa vadeli mevduat faizleri nerede? Merkez Bankası verilerine göre bankaların uyguladığı 3 aylık mevduat faizinin ortalaması yüzde 10.55 seviyesine tırmanmış durumda. Pratikte bankaların yüzde 12'leri geçtiği görülüyor. Ticari kredi faizlerinin ortalaması ise yüzde 15'e uzanmış durumda. Yani şimdiden en iyi hali ile mevduatla 2 puanlık, kredi ile 6.5 puan faiz farkı var.
Savaş Koalisyonları | Nuray Mert | Cumhuriyet
Ülke birbirine girmiş ama nafile ve/veya göstermelik koalisyon turları devam ediyor. AK Partililer zaten koalisyon istemediklerini açıkça ortaya koymuşlardı; öyle ya onlarınki “devrim”, yeni bir “İstiklal Savaş”ı. “Devrim ve savaş”a inananların koalisyonla ne işi olabilirdi ki? Üstelik dalga geçer gibi, “2002 Devrim”cisini de koalisyon heyetine katmışlar, siz hâlâ anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Dahası, koalisyon kuruldu bile; kâbus koalisyonu! Zaten koalisyonun olsa olsa, “doku”larının uyuşacağı MHP ile olacağını da ilan etmişlerdi, doğrudan koalisyona gerek kalmadı; “Kürt çözüm süreci”nin sona ermesi MHP’yi yedek güç haline getirmeye yetti!
Çakal hesapları
Bakalım, o birbirine uyan “doku” başımıza ne belalar dokuyacak! Savaşsa savaş, otoriterlikse otoriterlik, “kudret”perverlikse kudretperverlik; “doku” gerçekten de birbirine çok uyuyor, çok yakışıyor. Dillerinden düşürmedikleri ve Şeyh Edebali’ye ithaf edilen “insanı yaşat ki devlet yaşasın” şiarı her şeyi anlatıyor. Yani onlar için, “devlet insanı yaşatmak için var değil, insan devleti yaşatmak için var”; insan devleti yaşatmak için yaşayacak ve gerekirse ölecek, öldürecek.
‘Azınlık Hükümetiyle Seçime’ | Murat Çelik | Vatan
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 partili seçim hükümetine karşı çıktı. ‘Seçime götürmek kaydıyla bir azınlık hükümeti pekala mümkün. Görev verilen bir partiye diğerleri dışarıdan destek verebilir’ dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin’in başkenti Pekin’de resmi temaslarını tamamlayarak Endonezya’ya geçti. Başkent Jakarya’ya giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, gündemdeki gelişmelere ilişkin şunları söyledi:
İSTİSMAR EDİLDİ: Hükümetin kararları çok önemli. Çözüm süreci benim başbakanlığım döneminde başladı. Biz bu yola çıkarken ‘demokratik açılım’ diye çıktık. Ne yazık ki çözüm sürecini istismar edenler çıktı. Bedelini son yapılan seçimlerde ağır ödedik. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Sürecin istismarına müsaade edilmemeli. Bu vatan üzerinde operasyona müsade edemeyiz.
Uyuyan Adamı Vurarak mı Devrimci Halk Savaşı | Sibel Eraslan | Star
Ceylanpınar’ı gördünüz mü hiç.. . Tarım Dersi okutulurdu ortaokullarda biz çocukken. Ceylanpınar’ı anlatırken rahmetli Tarım Hocamız Hakkı Bey... Pembeye yakın kızıl, sırtı benekli, sürme gözlü ceylanlardan bahsetmişti, çok ürkek oldukları halde, ağaçların altında oturan insanların yanına kadar ilişebildiklerinden... Habur Çayı boyunca sürüler halinde koşuşup süzüldüklerinden... Bir masal gibiydi, ceylanların ve onları hiç ürkütmeyen güzel insanların dersini dinlemek... Yıllar sonra görebilecektim Ceylanpınar’ı... Saçlarını salmış bir geline benzettiğim Habur Çayı’nı da... Ama ne ağaçlarının altında oturabilmiştim gönlümce ne de ceylanlarına yetişebilmiştim Habur’un... Kim ürkütmüştü onları?
evlerinde uyurken, başlarından vurularak şehit edildi, Feyyaz Özsahra ve Okan Acar adlı polisler. Allah rahmet eylesin, ailelerine sabırlar yağdırsın. Vahşeti suç makinesi HPG üstlendi. Onun bağlı olduğu PKK ise; ‘’ kontrolümüz dışındaki yerli fedailer’ ’ dedi... Akıl dışı bir laf olması ayrı iş, cinayetin uyuyan insanlara karşı işlenmiş olması, vahşeti ayrı iş... ‘’Uyuyana yılan bile dokunmaz’’ derler, demek “ belhum adal” böyle bir şey, yılanı bile hayrete düşürecek kadar aşağıdadır bu vehameti kendinde hak görenler... Yok! Hak böyle olmaz! Adamlık, fedailik böyle olmaz! Savaşın bile kuralı, ahlakı, etiği vardır...
Öcalan, Sopayla Kovalar Ne Demek? | Necati Doğru | Sözcü
Söz var. Bir de sözün arkası. Devletin başında iktidar kanadının üçüncü adamı sayılır. Dolmabahçe Masası’nın önde geleni Yalçın Akdoğan, “Öcalan, bunları sopayla kovalar…” dedi.
Ne demek istedi?
Apo dışarıda olsa.
Eline bir sopa alır.
Demirtaş’ı döver.
Gider Kandil’e!
Karayılan’ı da sopalar.
Bayık’ın da kemiğini kırar.
Demek ki, yeni açılım bu: Kurtar bizi Öcalan. Al eline sopayı, döv Demirtaş’ı, kır Karayılan’ın kemiklerini…. Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalanıp elleri önden bağlı ve gözleri bantlı olarak Türkiye’ye getirildikten sonra ilk sorgusunda; “Devlet, Kürt meselesinin çözümünde beni kullansın…” demişti. Şimdi devletin önde gelen adamı Yalçın Akdoğan, “sakladık Öcalan’ı işte geldi zamanı” demek istiyor. Ve yeni açılımın kodlarının; “Öcalan sopasıyla Demirtaş dövmek ve Apo yumruğu ile Kandil’de PKK kemiği kırmak (!)” formülü üzerine kurulduğunu haber veriyor.
Hazırlıklı olun.
Bundan sonra her gün birkaç kez iktidar sözcüleri,“Demirtaş’a yüklen… Apo’yu yağla… “ konuşmaları yapacaktır.
Sana Savaş Yaptırmayacağız | Füsun Erdoğan | Bianet
Erdoğan AKP’ye hükümeti kurdurtmadan, erken seçime gitmenin hesaplarını yapıyor. Kaos ortamında HDP’siz bir erken seçimin peşinde.
7 Haziran Genel Seçimleri’nde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın açıkladığı; “Seni Başkan Yaptırmayacağız” şiarı döneme damgasını vuran slogan olmuştu.
Gelinen aşamada daha net biçimde açığa çıktı ki, bu slogan HDP’ye karşı katliamlar da dahil, şiddetin en ağır biçimlerinin devreye konulduğu seçim kampanyasında AKP’nin en hassas sinir ucu olmuş.
Anlaşılan o ki, Erdoğan ve AKP sandıktan çıkan yenilgilerini paşa paşa kabullenmek yerine, “yenilen pehlivan güreşe doymazmış” misali, bütün bir ülkeyi kaosa sürüklemenin planlarını yapmışlar.
Genel seçimler öncesinde yaptıkları bir dizi provokasyon ve katliamlarla yükselişini durduramadıkları HDP’ye, demokrasi ve özgürlük güçlerine karşı, bu defa 1990’lı yılları hatırlatan kirli savaş konseptini devreye koydular.
'Çözüm Süreci'ne Ne Zaman Geri Dönülür? | Burhanettin Duran | Sabah
Son dönemde 'süreç' kelimesini çok duyar olduk. Barış da savaş da bir süreç... PKK ile mücadelenin bir 'süreç' olduğu hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Başbakan Davutoğlu tarafından vurgulandı.
Erdoğan, Çin-Endonezya resmi gezisine çıkarken, PKK'nın silahlı güçlerinin ülkeyi terk etmediği durumda 'çözüm süreci'nin devam etmesinin 'zor' olduğunu belirtti. Parti kapatmaya karşı olduğunu söyleyen Erdoğan, terörle ilişkilenen milletvekillerinin (HDP'li vekilleri kastederek) dokunulmazlığının kaldırılmasından bahsetti. İşte bu noktada 'çözüm süreci fiilen bitti,' 'krizde' ya da 'durgunluğa girdi' gibi hüküm cümlelerini duyuyoruz. Bu cümlelerin işaret ettiği bir gerçeklik var. Artık 'iki sürecimiz' var; birisi 'terörle mücadele,' diğeri 'çözüm süreci'...
İkisi birbirine zıt olan bu süreçler hangisinin bittiğinin adı konmadan bir süre birlikte devam edecek. Türkiye devleti her modern devlet gibi 'cebir' tekelinin elinde olduğunu, güneydoğuda paralel bir yapılanmaya müsaade etmeyeceğini gösterecek.
Üniversiteye Hoş Geldin! | Mehmet Yakın | T24
Üniversite sonuçları ansızın açıklandı. İki milyondan fazla adayın yarıştığı bu acımasız yarışın sonucunda yıllardır süren eğitim çilenin son yıllarına geldin. Artık üniversitedesin! Hendeği atlayabilenlerden oldun ve kampüsün içine daldın. Üniversiteye hoş geldin! Üniversite içerisinde artık daha özgürsün. Belki ailenden uzak, belki yeni bir şehirdesin. Yeni bir yaşam kuruyorsun kendine. Yetişkin bir insansın artık. Herkes daha çok önemsiyor seni. Artık oy kullanabiliyorsun. Ülkenin geleceğinde senin de söz hakkın var. Peki ama kendi geleceğinde ne kadar söz sahibisin? Hangi bölümde okuyacağının kararını kim verdi? Sen mi ailen mi yoksa tesadüfen mi? gibi zor sorular zihninde yer etmeye başladı. Bu soruları geçelim mi? Geçelim…
Üniversite yaşamın nasıl olacak? Öncelikle derslerde daha özgür olacaksın. Okuduğun bölümün yapısına uygun olarak belki daha sosyal bir yaşamın olacak belki gecen gündüzün birbirine karışacak. Belki kütüphaneler “keşke 24 saat açık olsa” diyeceksin belki “okula neden gidiyoruz ki” sorusunu soracaksın. Nihayetinde dört –ve hatta beş, altı!- sene akıp geçmiş eğitim hayatından hızlı bir şekilde… Üniversitede birçok şeyi ilk kez deneyimleyeceksin belki de… Öğrenecek ve keşfedecek çok şey ve hatta yeni yerler var!