Kadınların Ruh Sağlığını Ne Bozuyor?
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Koordinatörü ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, kadınların erkeklere göre ruh hastalıklarına daha çok yakalandığını, bunun ana nedenlerinin de kadına yönelik şiddet ve yoksulluk olduğunu bildirdi.Başterzi, cinsiyet olarak bakıldığında dünya genelinde kadınların ruh sağlığının erkeklere oranla daha fazla bozulduğunu, kadınlarda en yaygın görünen ruh hastalıklarının ise depresyon ve anksiyete (kaygı bozukluğu) olduğunu söyledi.Ruhsal hastalıklara çok daha sık yakalanan kadınların yardım aradığını ve yardımı reddetmediğini dile getiren Başterzi, erkeklerin ise sosyal rolleri ve sorumlulukları gibi nedenlerle sağlık sektörüne ulaşmakta biraz daha zorlandıklarını kaydetti.Başterzi, 'Çalışan erkekler, özellikle yoksul çalışan erkekler, bir yerde vardiyalı olarak çalışan erkekler izin almakta ve sağlık kurumlarına gitmekte ciddi zorluk yaşayabiliyor' dedi.Nedeni şiddet ve yoksullukKadınların ruh sağlığının bozulmasının iki temel nedeninin 'kadına yönelik şiddet ve yoksulluk' olduğuna dikkati çeken Başterzi, kadınlarda en sık görünen şiddetin fiziksel şiddet olduğunu, bunun yanında ruhsal ve ekonomik şiddete de uğradıklarını belirtti.Türkiye'de 2007 yılında yapılan kapsamlı bir araştırma ile kadınların yüzde 37,6'sının aile içinde hayat boyu en az bir defa fiziksel şiddete uğradığının tespit edildiğini bildiren Başterzi, geçen yıl İngiltere'de yapılan bir araştırmada ise ülkedeki kadınların yüzde 44'ünün hayat boyu en az bir defa aile içi şiddete maruz kaldığının ortaya çıktığını söyledi.Başterzi, 'Şiddet ülkemizde de çok yoğun, belki de çok dile getirilmiyor. Çünkü bizim kültürümüzde (kol kırılır yen içinde kalır) diye bir anlayış var. Aile içi şiddetin dile getirilmesi engelleniyor. Dünya genelinde kadınların ruh sağlığı erkeklere oranla daha fazla bozuluyor. Bunun ana nedenleri kadına yönelik şiddet ve yoksulluk' diye konuştu.'Televizyonların biraz kapatılması gerekiyor'Başterzi, ruh sağlığını korumanın en önemli yolunun sosyal etkileşimler olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:'İnsanlar arasındaki etkileşimin ruh sağlığı açısından koruyucu etkisi var. Bu, gerek ev içi gerekse sosyal yaşamla ilişkiler. Son 20-30 yılda özellikle büyük kentlerde yaşayan insanların yalnızlaştığını ve bunun birçok soruna yol açtığını biliyoruz. Hızlanan yaşam şartlarında insanların ilişkilerine baktığımızda evden işe, işten eve giden, eve girdikten sonra televizyonu açan, birbirleriyle konuşmayan insanlarla karşılaşıyoruz. Televizyonların biraz kapatılması gerekiyor. Televizyonları kapatın, insanlarla daha çok iletişim kurun, dertlerinizi paylaşın, insanların dertlerini dinleyin, komşularınızı, akrabalarınızı ziyaret edin. Bütün bunlar ruh sağlığı için çok önemli. Hem ev içinde hem de sokakta insanların bir arada olması, park, meydan gibi kamusal alanlara sahip çıkılması da ruh sağlığı açısından önemli.'Kentlerde ve köylerde sosyal alanların da genellikle erkeklere ait olduğunu dile getiren Başterzi, köy kahvelerinin, şehirlerde spor alanlarının çoğunlukla erkeklerce kullanıldığını, kadınların sosyal alandan çıkarıldığını savundu.İnsanların bireyselleşmesinin yoksulluğu da görünmez kıldığını ifade eden Başterzi, aynı apartmanda yaşayan insanların bile birbirini tanımadığına dikkati çekti. Başterzi, 'Kocaman, büyük binalar başkalarının acılarını görmemizi engelliyor, sosyal bağları kopartıyor. Yatay binalar insan etkileşimini daha çok artırıyor' diye konuştu.Dünyadaki yoksulların yüzde 70'inin kadın ve çocuk olduğunu ifade eden Başterzi, aynı hane içinde bile erkeğin karnının, kadın ve çocuklara göre daha iyi doyduğunu söyledi. Başterzi, yoksulluğunun da ruh sağlığı üzerinde çok önemli olumsuz etkileri bulunduğuna işaret etti.Kişilik bozukluklarıKadınlarda ve erkeklerde görülen kişilik bozuklukları hakkında bilgi veren Başterzi, kadınlarda sıklıkla histrionik (histerik) ve borderline (sınırda), erkeklerde ise antisosyal kişilik bozukluklarının görüldüğünü bildirdi.Kadınlarda görülen kişilik bozukluklarının sosyal yapıyla yakından ilişkisi bulunduğunu belirten Başterzi, 'Histrionik kişilik bozukluğu olan kadınlara baktığımız zaman, toplumda dikkat çekmeyi, ön planda olmayı, bunun için cinsel kimliğini öne çıkarmayı severler. Bunlar aile ve sosyal ilişkilerini etkilediği ve uzun süreli kronik bir şekilde devam ettiği zaman kişilik bozukluğundan söz edebiliriz' dedi.Başterzi, bağımlı kişilik bozukluklarında kadınların bir başkası olmadan karar alamadığını kaydederek, çocukluk çağından itibaren yalnız kalmış, sosyal açıdan içe dönük kişilerde bağımlı kişilik bozukluğunun daha fazla görüldüğünü dile getirdi.Sevgi ve şefkatle yetiştirilen, kendi kararlarını kendisinin alması desteklenen çocuklarda kişiliğin çok daha iyi geliştiğini vurgulayan Başterzi, 'Sevgi ve şefkat gösterilmesi, her şeye evet ya da hayır denilmemesi, gereken yerlerde doğru sınırların çizilmesi, nelerde haklı olduğu ve haklı olmadığı konusunda yol gösterici olması çocuklarda kişilik gelişiminde çok önemli' diye konuştu.