Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Koray Aydın: 'Hiçbir MHP'li Türkiye'nin Bölünmesine Kayıtsız Kalmaz'
MHP’li Koray Aydın, çözüm sürecinin Türkiye’yi bölünmeye götüreceğini düşünüyor. Son seçimlerde MHP’nin 5.5 milyon oy aldığını hatırlatan Aydın, 'Türkiye’nin bölünmesinin el sıkışıldığı gün, hiçbir MHP’li buna kayıtsız kalmayacaktır' dedi.
Muhabir: Gonca Şenay
Bir dönem partinin genel başkanlığı için Devlet Bahçeli ile yarışan MHP’li Koray Aydın, son olarak Meclis Genel Kurulu’nda yolsuzluk iddiaları ile ilgili yaptığı konuşmayla yeniden gündemde. Yolsuzluk iddiaları ve çözüm sürecine bakışını Al Jazeera’ye anlatan Aydın, “Devlete isyan eden varsa onu yerli yerine oturtacaksın” diye konuştu. Çözüm sürecinin Türkiye’yi bölünmeye götüreceğini de savunan Aydın, hükümeti şu sözlerle uyardı, “5.5 milyon oyun dinamizmini, herkes bunun ne manaya geleceğini düşünüp taşınacak. 5.5 milyon oy şuurlu, gözü kara, ne yapacağını bilen, oy verirken makarnaya, dağıtılan kömürlere oy vermiş insanlar değil bunlar.”
Türkiye gündeminin önemli konularından biri çözüm süreci. Seçim dönemine kadar bu konuda somut adımlar atılması bekleniyor. Bu sene yapılan iki seçimde alınan sonuçlar “çözüm sürecine destek” olarak da okundu. Siz ne düşünüyorsunuz?
Çözüm süreci bir AKP projesi değildir. Kendisinin alıp ortaya çıkardığı bir proje değildir. Dışarıdan Türkiye’ye bastırılan bir süreçtir. Tek hegemonik gücün bu işin arkasında olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bölge yeniden şekilleniyor, buna uygun bir yapının Türkiye’de de tesis edilmesi, olacak o yapılara Türkiye’nin bir hamilik görevi yaparak, o yeni yapıların yaşatılması için bunu bir mecburiyet olarak görüyorlar. Sözcükler tılsımlı, halkın hoşuna gidecek cümleler.
Çözüm süreci, anaların gözyaşı akmasın deyince bunlar insanın benimseyebileceği, detaya girmediği takdirde de kabul edebileceği takdimler. İnananların ilk bakışta bundan fayda umması yadırganacak bir durum değil. Müthiş bir propaganda gücü var zaten, bir de haram medyası var. Halkın böyle görmesinde ben bir anormallik görmüyorum ama 6-7 Ekim’de yaşananlar da bu tılsımı bozmuştur. Bu işin sonunda Türkiye’yi nelerin beklediğinin anlaşılması için, bu yaşananlar Türk milletini kendisine getirmiştir. Karşı tezlerin doğruluğunun anlaşılması bakımından. Karşı tez MHP’nin görüşüdür. Çünkü MHP herkes gibi değildir. Bu konuda net. Biz diyoruz ki, bu sürecin sonunda ülkeyi kan, gözyaşı, çözülme bekliyor. İştahı bu kadar kabartılmış, beklentisi bu kadar yükseltilmiş bir örgüt, masa başında umduğunu bulamadığı halde, Türkiye’nin girdiği çatışma ortamında akacak kan ve gözyaşı miktarı misliyle fazla olacaktır.
Bir yandan da diğer yöntem çok uzun zaman denendi ve çözümü beraberinde getirmedi. Nasıl bitecek bu sorun sizce?
Çözümden ne anladığınıza bağlı. 2002’de seçimler olup bunlar iktidara geldiğinde PKK terörü yoktu, PKK’nın da ayağa kalkıp bir şey yapacak dermanı yoktu. Örgüt lideri de Türkiye Cumhuriyeti devletine yalvar yakar haldeydi. AKP’nin olaya bakış açısı ve kendisine dayatılanlar ile beraber bölgede her şeyin önünü açan, örgütü kutsayan, ona yeniden bir kimlik ve güç veren ve bu gücü kullanabilmesi için de ona imkân veren yeni bir anlayış geldi.
Şimdi insanlar “ben bağımsız da olurum, devletimi de kurarım” havasında. Kabaran bir iştah var. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar iştahı kabarmış bir örgütle hiçbir devlet oturup çözüm adı altında müzakere yapmaz. Dolayısıyla Türkiye bir felakete götürülüyor. Her an hükümete kafa tutan insanlarla siz neyi çözeceksiniz? “Kobani düşerse Türkiye çöker” diyen anlayışla siz neyi çözeceksiniz? Kobani düşerse Türkiye niye çöküyormuş? Sen Türkiye’yi ne zannediyorsun? Türkiye kocaman bir devlet. Gücünü kullanmak gerekiyorsa, kullanır, bir şey de olmaz. Ama devleti tehdit eden, kafa tutan, hâlâ sokakları bir kılıç gibi ülkeyi yönetenlerin üzerinde tutan bir anlayışla yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağını görüyoruz.
Devlete kafa tutan, isyan eden varsa, ona daha önce nasıl yaptıysan aynısını yapacaksın. Onu yerli yerine bir oturtacaksın. Eğer yapacağın bir açılım, gasp edilmiş bir hak, hukuk varsa, onu normalleşmiş bir zamanda yaparsın. Kaldı ki Türkiye’nin bu konuda hiçbir şey yapmadığını söylemek de doğru değildir. Şu haliyle yürütülen bir sürecin sonunda, Türkiye’yi kan ve gözyaşının beklediği de kesindir.
Talepler var; eğitim, anayasal vatandaşlık, Kürtçe hizmetler gibi. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi bu kadar yapılan şey var. Saymaya kalksak 15 kalem olur; bunların durumlarında, örgütün taleplerinin bitmesi durumunda bir değişiklik yarattı mı? Ben 10, 15 sene öncesini hatırlıyorum, “Şunları şunları versek, bunları görmezlikten gelemeyiz”, ben bu sözleri hatırlıyorum. O zaman talep olarak söylenenler yapıldı. Peki durdu mu? Bu işin sonu belli, bunlar bağımsızlık istiyor. Türkiye bunu verecek mi, vermeyecek mi? Kürtçe eğitim hakkı verirsek biteceğini mi sanıyoruz? Hayır bitmeyecek. Evet demeyeceksek yolu belli, demeyeceksek de yolu belli. O zaman oturup el sıkışacaksın, savaşmadan ülkenin bir bölümünü bir yere teslim edeceksin. Ben ayrışmayı istediklerini, buna göre kurgulandıklarını görüyorum. Devlet meselelerinde saflığa gerek yoktur. Kesinlikle olmaz. Bunlar arkalarına ABD’yi aldıklarını düşünüyorlar, ayrı bir yapıya kavuşalım diyorlar. Biz buna evet demeyeceğimize göre, konuşacak da bir şey yok.
Kim durdurabilecek peki, bu olacağını düşündüğünüz ayrışmayı? Özellikle seçim sonuçları, partinizin aldığı oy oranı da düşünülürse…
Halk dur diyecek. Bir de Türkiye’de kaçınılmaz bir son var, bunu herkesin görmesi lazım. Genel Başkanımız bütçe görüşmelerinde buna dikkati çekti. Söylediği sözler çok net. Dedi ki, “Türkiye’de saflar netleşti. Bir bölmek isteyenler, bir de biz böldürmeyiz diyenler var. Yarın bunlar karşı karşıya geldiklerinde Türkiye’de neler olabileceğini, bu işi düşünenler bir B planı olarak düşündüler mi?”. Bunun cevabını da bu işe kalkışanlar verecek. Çünkü bu ülkeyi böldürmem diyenler, bu ülkeyi seven insanlar biz ülkemizin bölünmesini istemiyoruz.
Ama bu karşılık buluyor mu? Bunları savunan partinizin aldığı oy oranı yeterli değil.
Her şey oy oranıyla mı çözülüyor? MHP 5.5 milyon oy almış. 5.5 milyon oyun dinamizminin, herkes onun ne manaya geleceğini onlar düşünüp taşınacak. 5.5 milyon oy şuurlu, gözü kara, ne yapacağını bilen; oy verirken makarnaya, dağıtılan kömürlere oy vermiş insanlar değil bunlar. Bunlar bir fikre, bir ideale oy vermiş insanlar. 5.5 milyon insanı küçümseyerek Türkiye’de hiç kimse hesap yapamaz. Bu artacak da yapılacak seçimde. MHP yüzde 20 oy alırsa ne olur Türkiye’de? Bu ciddi bir oy olur, 5 kişiden biri olur ve Türkiye’de hiçbir parti tek başına iktidar olamaz. Çözüm süreci de devam etmez.
Gözü kara sözü ile tam olarak ne kastediyorsunuz?
Ülkeyi seven insanlar şu anda sabırlı. Devleti yöneten insanların samimiyetine inanarak, inanmak isteyerek o günü bekliyorlar. Türkiye’nin bölünmesinin el sıkışıldığı gün hiçbir MHP’li buna kayıtsız kalmayacaktır. Zaten Devlet Bey de onu işaret etti.
Şu anda Genel Başkan MHP’lilerin sokaklara çıkmasını engelliyor. Ama böyle bir durumda olmaz mı diyorsunuz?
Evet, o zamanı da işte Genel Başkan da hükümete soruyor. “Senin o güne dair planın var mı?” diyor. Burada böyle bir büyük gücün varlığını da bilecekler. Şu anda hiçbir şey yapmayan, ülkesine olan sevgisi, muhabbeti aşkı için çok şeyi sineye çeken, izleyen ama işler sarpa sardığında da bir irade beyanında bulunabilecek şuurlu bir kesimin olduğunu da hatırlatıyorum.
Partinin izlediği politika ve söylemleri itibarıyla siz oy oranının artacağını düşünüyor musunuz?
Kesin yükselecek. Bir önceki döneme göre inanılmaz bir fark var. Bu 6-7 Ekim olaylarının anlattığı çok şey var. Biz anlatsak bu kadar etkili olamazdı; o olaylar vatandaşın gözünü açtı, perdeyi indirdi. Bunu sorgulayan geniş bir kesim var. Bu da seçimin neticesini değiştirecek. Az önce İzmir Dikili'den bir arkadaş ile görüştüm. “Köylüler geldi, 6-7 Ekim’i de konuştuk. ‘İç savaş çıkacak, biz MHP’ye oy vereceğiz dediler’ diyor.”
Her seçim öncesi bu beklentiler dile getiriliyor ama ya bu seçimde de olmazsa? Ya da az önce dile getirdiğiniz yüzde 20 oranında oyu almak bir başarı mıdır?
Ben 20’yi bir çıta olsun diye söylemedim. Bence bu seçim farklı olacak. Bu seçimde ben AKP’nin tek başına iktidar olamayacağını söylüyorum.
17-25 aralık soruşturmasının yıldönümü geldi, konu yeniden tartışılıyor. Sizin döneminiz de hatırlatılıyor bu süreçte. Bugün yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İktidar için çok zor bir süreç, kendimi onların yerine koyuyorum, çok zor. Normalde bu yaşananlar, bir iktidar değişikliğine neden olması gereken bir süreç. İktidar bu süreci kendini kurtararak atlattı. Belki de büyük bir olay, dünyanın neresinde olursa olsun, sonu böyle bitmezdi. Onlar açısından başarıyla bitti.
Neden sizce? Çok mu güçlü iktidar?
Hayır, Türkiye’de demokratik rejimi yerinden oynatarak, bütün kurumlarıyla oynayarak, bunu da kendilerini kurtarma uğruna yaparak, Türkiye’de uygulanan sistemi her yönden bozdular. Yasama, yürütme erkinden adalet erki, yani üçüncü erk Türkiye’de yok oldu. Bu üçüncü erk üzerinde baskı oluşturmak, ona kumanda etmek için yapılması gereken ne varsa hepsi yapıldı. Bunu yaparken de gözlerini kararttılar, sonucu ne olursa olsun diye düşündüler ve bunu yaptılar. Ama bu başarı geçici bir başarıdır. Bu pislik, Türkiye’nin yaşadıkları hazmedilecek şeyler değildir. Kimse bunlar olmamış gibi davranamaz, böyle bir davranış içine girerse kendini kandırır. Daha sonra yüzleştiğinde de kafasını duvara çarpar.
Bir siyasi parti için gerçekle yüzleşmenin aracı seçim olabilir. Bu 17-25 Aralık sürecinin üzerinden iki seçim geçti ve AKP başarıyla çıktı bu seçimlerden. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, vatandaşa inandırıcı gelmedi mi?
Şimdi, bir, 17-25 Aralık’ta olanlar kesindir, doğrudur. Tapeler gerçektir. En son soruşturma komisyonuna gelen rapor bunu kesin hale dönüştürmüştür, bu konuda bir tartışma yoktur. Zaten iktidar tarafı da artık bu tartışmayı bırakmış vaziyette. Bu sadece dört bakan ile sınırlı değil. İşin en tepesinde olan kişiden, onun eteklerindekilere sıçramış, cıvık cıvık olmuş bir ilişkiler ağı. Bu işe muhatap olanların, istifa etmesi gerekirken bunun olmamış olması da ayrı bir gerçeklik olarak ortada duruyor. Bu işin üzerini seçimle de kapatamazsınız. Çünkü 17-25 Aralık bir şok oldu. “Bu kadar da yapılır mı?” sorusu, iktidarın 'Bu montajdır” diyerek kendini izah etme çabası vardı. Ama şimdi bu sindire sindire topluma oturdu. Artık yavaş yavaş bunu kabullenme oldu.
Devamında Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na yapılan harcama, lükse, ihtişama, şatafata dayalı yeni bir hayat algısının ortaya çıkmış olması, insanların artık 'bu kadar da olmaz' denecek bir noktaya doğru evrildiğini görüyorum. Yolsuzluk ve rüşvet ile ilgili iddialar bir temel olmuştur. Zaman içerisinde AKP’nin bundan zarar göreceğine ben yürekten inanıyorum ama bu hemen olmaz. Ben Mart’ta söylemiştim, kimse o kadar çok bir şey beklemesin diye. Çünkü insanlar aşıklar, kara sevdaya tutulmuşlar. Ama şimdi gerçeklerle yüzleşme dönemi başladı.
İnsanlar etrafına bakıyor ve AKP yöneticisinin nasıl zenginleştiğini sorgulamaya başlıyor. Daha bunlar dün kuru soğana muhtaçken, bu hanlar, hamamlar nereden çıktı diye sorgulamaya başlıyor. Bir sorgu zincirlemesi başladı. AKP bunun zararlarını süreç içinde kademeli olarak hissedecek. Aynı şey ANAP döneminde de yaşandı. Seçimde birinci parti oluyordu ama birikti birikti sonunda da patladı. İşin içinde temel olgu olarak kullanılan din olgusu var. Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde bulunan paraları siz “Hayır için topluyordum” derseniz, insanların aklıyla, zekâsıyla alay etmiş olursunuz. İnsanlar o an sevgisi nedeniyle o yalanı benimser ama bir müddet sonra o asılı durmaz, düşer. Şu anda dini hassasiyeti olan kesimin sorgulaması var, onlar dini değerlerin bu işe bulaştırılarak bu işin izah edilmeye çalışılmasından büyük rahatsızlık duyuyorlar. Çünkü en büyük darbeyi de bunun içinde yüce dinimiz İslamiyet yiyor.
Kaynak: Al Jazeera