Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Devlet Mahallesinden Yansıyanlar | Serpil Çevikcan | Milliyet
Ankara’da, geride bıraktığımız yılın 10 Ekim günü, Gar’ın önünde IŞİD tarafından gerçekleştirilen, 103 vatandaşımızın yaşamına mâl olan terör saldırısının ardından atılan başlıklarda “Ankara’nın kalbine bomba” ifadeleri ön plandaydı.
Kalbin de kalbi olduğunu dün akşamki acı tecrübeyle anladık.
10 Ekim’in üzerinden 4,5 ay geçmeden terör, başkenti bu kez Devlet Mahallesi’nde vurdu.
Meclis’in, eski Başbakanlık merkez binasının, Genelkurmay Başkanlığı’nın dibinde; Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarının yanıbaşında.
Patlamanın meydana geldiği sokağa koşarken, yollar kapatıldığı için alternatif güzergahlar arayan binlerce Ankaralı, 2011’in 20 Eylül günü, bomba yüklü otomobille gerçekleştirilen, 5 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıyla hafızalara kazınan Kumrular Caddesi’nden de geçmek durumunda kalıyordu. O saldırıyı PKK’nın yan kolu TAK üstlenmişti.
Bu kez hedef asker.
Ama kırsaldaki, karakoldaki, Suriye sınır boyundaki, Başika’daki asker değil.
Başkanlık Sistemi Planında Yeni Perde | Levent Gültekin | Diken
Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini ne kadar çok istediğini, bunun için neler yaptığını, neleri göze aldığını hepimiz biliyoruz.
Bugün yaşadığımız çatışmaların, kavgaların hatta savaş ortamının altında yatan nedenin başkanlık sistemini halka benimsetmek olduğu görüşü yaygın.
Çünkü Erdoğan taraftarları şöyle düşünüyor: ‘Ülkemiz elden gidiyor’tedirginliğine kapılan halk, en güçlü gördüğü liderin arkasında toplanacaktır.
Böyle bir endişe yaratmak için her şeyi yaptılar.
Toplumda bu duygu yaratıldıktan sonra, mesele başkanlık sistemli yeni anayasanın hazırlanmasına gelmişti.Erdoğan’ın ilk planı
Erdoğan’ın şöyle bir planı vardı: Bütün partilerin eşit üyeyle katıldığı bir komisyon kurulacaktı. Kuruldu da. Komisyon yeni anayasa yapmak için çalışacaktı. Bu çalışma sonunda muhalefet partileri başkanlık sistemine ‘Evet’ derse sorun olmayacaktı.
Milletin Ormanına, Suyuna, Havasına... Sen Hiç Merak Etme! | Ezgi Başaran | Radikal
Bir halkın bu derece aptal yerine konulduğu, sinir uçlarıyla bu derece oynandığı, başka bir ülke yoktur.
Bu derece pervasız… Bu derece hukuksuz…
Bakın gözlerimizin önünde ne yaşanıyor…
Dünyanın en muhteşem 100 doğal ormanından biri.
1 milyon 700 bin ağaç.
Flora ve fauna açısından eşsiz bir zenginliğe sahip, birçok endemik tür barındıran, Kafkas ekosisteminin Türkiye’deki tek uzantısı ve doğal yaşlı ormanların son yaşam alanı. Yırtıcı kuşların Türkiye’deki en önemli göç yolu.
Artvin Cerattepe böyle bir yer.
Artvin Cerattepe’nin sakinleri işte böyle bir yeri korumaya çalışıyor. Böyle bir yerde bakır madeni açılmaması için direniyor. Polisin copuna, gazına, İçişleri Bakanı’nın ‘vurun geçin’ demesine rağmen…
Masayı Devirmek | Taha Akyol | Hürriyet
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda masanın önce devrilmesi, ertesi gün yeniden masada toplanmak için çağrı yapılması siyasi kültürümüzü ve huyumuzu yansıtmak bakımdan tipik bir olaydır.
Komisyonu bir akşam öfkeyle bozduk, ertesi sabah toplanmaya çağırdık!
“Anayasa” kavramının gerektirdiği yüksek düzeyde hukuki kavramsal düşünceler yerine siyasi çatışmalar, taktikler davranışlarımıza hükmediyor.
Komisyon zabıtlarını incelediğimde gördüm ki, CHP’liler komisyonu engelleyici davranmışlar, Meclis Başkanı İsmail Kahraman da çıkış yolunu aramak yerine “Komisyon bitti” diye açıklama yapmış.
CHP’liler komisyonun ismine “Darbe hukukundan arınma” ibaresinin eklenmesini istemiş... Anayasa’nın ilk dört maddesinden başka “parlamenter sistem”in esas alınmasını önşart olarak ileri sürmüşler.
KOMİSYONUN ADI VE İŞİ
Evvela, komisyonun adı ve iş tanımı bellidir, CHP’nin de katılımıyla oybirliğiyle kabul edilmişti. Darbe mevzuatını ayıklamak için ayrı bir komisyon elbette kurulmalı, diğer üç parti de bunu söylemiş zaten. Ama anayasa için kurulmuş bir komisyonun çalışmasını farklı alanlara yöneltmek onu işlevsiz bırakmaktan başka neye yarar?
Suriye'de Her Şey Farklı Olabilirdi | Muhittin Ataman | Al Jazeera Türk
Suudi Arabistan’ın bölgesel ölçekte attığı yanlış adımlar ve Suriye’deki krizin derinleşerek devam etmesine yol açan tavrı Rusya ve İran gibi küresel ve bölgesel güçlerin müdahalelerine imkân tanıdı.
Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri, Suudi Arabistan. Arap isyanlarının başladığı 2011’den bu yana izlediği siyasetle isyanların, özellikle Suriye krizinin gidişatını en çok etkileyen ülkelerden biri oldu.
Ancak, Arap isyanları süresince izlediği siyaset, daha çok maliyete ve hasarlara yol açtı. Suudi Arabistan bölgesel krizlerin neredeyse tamamında önce tarafsız, çekingen ve içe dönük bir tavır sergiledi. Sonrasında ise katı bir statüko ile otoriter kesimlerle iş tuttu. En sonunda da içine düştüğü kötü durumdan çıkmak için tedbirler aldı. Suriye krizinde de 2011-2013 arasında muhalefete düşük düzeyli destek verdi. 2013 sonrasında Kral Abdullah’ın ölümüne kadar şahin bir statükocu siyaset izledi. Kral Selman ile birlikte ötekileştirici şahin politikasından vazgeçip toparlanmaya başladı.
Baykal Anladı, Darısı Tüm Mühendislerin Başına... | Markar Esayan | Yeni Şafak
Hikmeti kendinden menkul evrenselciler, jakoben aydınlanmacılar için “yerlilik” “millilik” otomatik olarak reddedilen, küçümsenen kavramlar. Hatta muhafazakarlar içindeki liberal aşı yemiş kesimler, bu kavramlara benzer antipatiyle yaklaşıyorlar. “Yerli” ve “milli” tartışması, onlara göre içe kapanmanın, otoriterleşmenin, özgürlüklerin dar biçimde yorumlanmasının veya taponluğun şifre kelimeleri.
Yeli ve milli kavramlarına antipatinin post-Erdoğancılık eğilimi ile göbeğinden bağlantılı olduğunu fark ediyoruz. Sayın Erdoğan'a muhalafette beslenen nefretin, halkın lehine imtiyaz ve iktidar kaybetmekle ilişkisi belli ve bu ahlaki olmasa da anlaşılır bir durum. Ancak halkta hiç karşılığı olmayan şekilde, muhafazakarlar içinde post-Erdoğan'cı bir kanal açılmaya çalışılması ilgimi daha çok çekiyor. Ve bu kesimler, kendilerini yerli ve milli kavramlarına karşı mesafeli olmak durumunda hissediyorlar.
Baykal'dan CHP'ye Bir Hayır Gelmez! | Hasan Cemal | T24
Bugün yüzde 50’lik bir iktidar var ama, muhalefet boşluğunu dolduran güven telkin edici bir iktidar alternatifi seçim sandığından çıkmadı.
Deniz Baykal 1960’ların sonundan beri aktif politikanın içinde.
1990’ların başında genel başkanlık koltuğuna oturdu CHP’de.
1995 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajını kıl payı geçti.
1999 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajına takıldı ve CHP tarihinde ilk kez parlamento dışında kaldı.
2002 seçimlerini kaybetti.
Bu seçimlere gidilirken Baykal’ın CHP’si yine yüzde 10 barajının etrafında dolaşıyordu. Son anda yapılan Kemal Derviş aşısıyla yüzde 20’ye yaklaştı.
2007 seçimlerini de kaybetti.
Kaç seçim kaybetmiş Baykal?
1995, 1999, 2002, 2007...
12 yılda üst üste kaybedilen dört milletvekili seçimi...
Bunca yılı muhalefette geçir, dört seçim birden kaybet...
Ama koltuğunu kaybetme!
İstifayı aklına getirme...
Baykal’ın siyasal sicili böylesine dökülen bir sicildir.
Baykal’ın aynı zamanda bırakın sosyal demokratlığını, demokratlığı bile su götürür.
Ander Kalsun Madeniniz | Aslı Aydın | BirGün
Türlerce ağacın, bitkinin, canlının evi, yöre halkının nefesi, suyu, yaşam kaynağı, dünyanın 100 doğal ormanından biri olan Artvin’in Cerattepe’si yine “Maden” tehdidi altında. Hem de coplu sopalı tehdit!
Az değil 20 yıllık çetin bir mücadeleye tanıklık ediyor Cerattepe. 80’li yılların sonundan itibaren maden şirketlerinin iştahını kabartmaya başlayan bölge, daha o yıllarda maden rezervinin o kadar da iştah kabartıcı olmadığını bildiren mühendis raporlarına rağmen bugün hala yağma ve talan saldırılarına maruz kalmaya devam ediyor. Ekonomik gerekçelere dayandırılarak antidemokratik uygulamalarla yargı kararlarının uygulanmaması, yöre halkının itirazlarının yok sayılması ve sağlıklı, dengeli bir çevrede yaşam haklarının ellerinden alınması gibi birçok boyutu bulunan bütünlüklü bir saldırı sürecinin, bir memleket sorununun lokal örneği Cerattepe.
Kafkasör Yaylası’ndan bugün yükselen gaz bombaları hayatın mevcut politikalarla nasıl ters yüz edildiğinin küçük bir yansıması sadece. Bu kapsamda Cerattepe’de tüten duman, tüm memleketi cehenneme çeviren ateşten bağımsız değil.
Bir yaşamı nasıl elimizden aldıklarına bakalım.
Önce geçim kaynaklarını yok ediyorlar…
Masayı AKP dağıttı | Özgür Mumcu | Cumhuriyet
Başkanlık inadı Meclis komisyonunu dağıttı. AKP’nin darbe hukukuna sahip çıkması sebebiyle artık Anayasa Komisyonu yok. Ancak bu durum binbir cambazlıkla CHP’ye fatura edilmeye çalışılıyor.
AKP’nin derdi hep söylediği üzere 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek değil. Asıl dert 12 Eylül’ün getirdiği baskıcı kurumları sonuna kadar kullanmak. Bu yapıyı da Kenan Evren’in dahi anayasasına koymaya cesaret edemediği mutlak güçlere sahip bir başkanlıkla taçlandırmak.
Anayasa, en önemlisi AB’ye uyum için koalisyon hükümeti tarafından olmak üzere defalarca değiştirildi. En çok eleştirilen temel hak ve özgürlükler bakımından en azından lafzi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu.
Sözleşmeye uymayan kanunlar ve uygulama.
Kaldı ki, hak ve özgürlüklerin evrensel demokratik standartlara daha da uyumlu olmasını sağlayacak 60 madde üzerinde dört parti de anlaşmıştı.
Neden o değişiklikler yapılmadı?
Çünkü AKP, diğer partileri başkanlık sistemi inadıyla rehin almaya çalıştı. Başkanlık sistemi içermeyen hiçbir değişikliğe yanaşmayacağını açıkça ortaya koydu.
Türkiye'nin Umutsuz Azez Savaşı | Fehim Taştekin | Al-Monitor
Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye’ye girip girmeyeceğine dair spekülasyonların arkası kesilmezken Türkiye komşunun topraklarına girmeden iki tür savaş yürütüyor: Birincisi sınırda konuşlanan birlikler uzaktan obüs toplarıyla Azez’e doğru ilerleyen Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) vuruyor. Bunu yaparken de amacının YPG’yi engellemek olduğunu söylüyor. İkincisi de Suriye ordusunun Halep-Kilis arasındaki koridoru kesmesinin ardından kuzey Halep ile Azez arasında Türkiye toprakları üzerinden militan transferi gerçekleştiriyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu “Halep koridorunun yeniden açılması için Türkiye kendisi bir şey yapacak mı?” sorusu üzerine “Önümüzdeki günleri bekleyin, cevabını göreceksiniz” yanıtını vererek merak uyandırmıştı.
Bunun üzerine askeri müdahalenin olup olmayacağı tartışması alevlendi.
Bekleyip de gördüğümüz şu oldu: Rojava’nın silahlı gücü olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) bir süre önce Cerablus’un güneyinde Tişrin Barajı’nı ele geçirip Fırat’ın batısına geçtikten sonra ilerleyişini durdurdu. Malum hükümet, YPG’nin, İslam Devleti’nin (İD) dünyaya açıldığı iki sınır kapısının bulunduğu Cerablus-Rai bölgesine girmesini önlemek için “YPG, Fırat Nehri’nin batısına geçerse vururuz” diyerek kırmızı çizgi çekmişti.
Yorum Yazın