Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Hay HDP Kadar Baraj Dökülsün Üstünüze | Ahmet Hakan | Hürriyet
Elbirliği ederek ne dedik bu insanlara?
-'Gelin siyaset yapın, haklarınızı siyaset yaparak elde edin' demedik mi?
-'Sözlerinizi Meclis'te söyleyin' demedik mi?
-'Düz ovaya inin' demedik mi?
-'Sadece Kürtlerin partisi olmayın, tüm Türkiye'nin partisi olun' demedik mi?
*
Ne yapıyor bu insanlar?
Tam da bunları yapmıyorlar mı?
*
-Doğu'dan Batı'ya tüm Türkiye'ye seslenmeye çalışmıyorlar mı?
-Müftüsünden sosyalistine, başörtülüsünden Ermeni'sine... Bin türlü renge açılmıyorlar mı?
-Güler yüzlü bir kampanyayla gönülleri kazanmaya çalışmıyorlar mı?
-Tüm Türkiye'ye kardeşlik eli uzatmıyorlar mı?
-Taraftarlarına 'Başka partilere oy verenler de sizin kardeşinizdir' demiyorlar mı?
Kadınlar Bu Seçimde Kime Oy Verecek? | Emrah Altındiş | Radikal
AKP'nin tek başına iktidarı ile geçirdiğimiz son 13 yılda kadınlar pek çok saldırıya maruz kaldılar, aşağılandılar. Bu tabloda 7 Haziran seçimleri kadınlar açısından da neredeyse ölüm-kalım meselesi.
Siz hiç tacize uğradınız mı? Cinsel ya da fiziksel şiddete maruz kaldınız mı? Sanırım bu soruya hayır diyecek bir kadın dahi yok Türkiye’de! Ne yazık ki yok. Kadının yaşı, etnik kökeni, dini inancı, eğitimi, maddi durumu, basının örtülü ya da örtüsüz olması, kılığı kıyafeti, memleketi, siyasi görüşü, statüsü kesinlikle farketmiyor! Erkek şiddeti bu manada hiç bir sınır tanımıyor. Hacettepe Üniversitesi tarafından hazırlanan '2014 Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması'nın sonuçlarına birlikte bakalım. Bu araştırmaya göre Türkiye’de (hayatında en az bir kez evlenmiş) kadınların yüzde 38’i yaşamlarının bir döneminde eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor, başka bir ifadeyle her 10 kadından 4’u.
Ya Demokrasiden Yanasınız ya da Karşısında! | Nuray Mert | Cumhuriyet
Pazar günü Türkiye’de yaşayanlar geleceklerini seçecek, bu konuda herkes mutabık. Cumhurbaşkanı önderliğindeki iktidar partisi de aylardır, seçim kampanyasında bunu söylüyor; “Bizi seçin, birlikte Yeni Türkiye’yi kuralım” diyor. “Yeni Türkiye” dedikleri, yeni bir otoriter rejim; Türk tipi başkanlık, liderlik sistemi dedikleri, “tek adam, tek parti” rejimi, zaten kendileri de bunu söylüyor. Dahası, bizi bekleyen, “2002 Devrimi” dedikleri kökten bir değişimin “ikinci yarısı” olacakmış. Birinci yarıda geldiğimiz hal ortada, varın siz ikinci yarıyı düşünün!
Kısacası, iktidar partisi kaldığı yerden devam edebileceği oy oranına ulaşırsa, Kuzey Kore modeline yelken açacağız demektir. Şimdiden “ya bizdensin, ya hain” kafasında bir siyaset, önü açılırsa ne noktalara varır, siz hesap edin. Tam da bu nedenle, farklı muhalefet çevrelerinin birinci hedefinin, “böylesi bir gidişi demokratik yollar ile durdurmak” olması kadar tabii bir şey olamaz. Hal böyle iken, olayı, “Erdoğan düşmanları birleşip operasyona girişti” diye takdim etmek, otoriter rejim heveslilerinin laf cambazlığından başka bir şey değil.
Ne Anladık? | Yetvart Danzikyan | Agos
Aylar süren seçim kampanyalarının sonuna geldik. Ya da şöyle diyebiliriz, nihayet sonuna geldik. Zira, bilhassa son bir-iki hafta boyunca, bilhassa iktidar cephesinden gelen ırkçı, ayrımcı söz, saldırı ve ifadeler, muhtemeldir ki birçok insanın tahammül sınırını zorlamıştır. Sadece son haftaya baktığımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Iğdır’da kendisine sırtını dönen kadınlar hakkında söylediği edebe sığmayan sözler, yine Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki klozetler konusunu açan CHP lideri Kılıçdaroğlu hakkında söylediği ve tüm temizlik görevlilerini aşağılayan sözler, yine siyasal Kürt hareketini hedef alıyormuş gibi görünen ama sonuçta Kürtlerin inancını aşağılamaya varan, ‘Zerdüştlük’le ilgili ifadeler, iktidarın seviyeyi ne kadar aşağı çekebileceğinin göstergeleri.
Ancak, bu seçime damgasını vuran bir başka mesele daha var; o da, yine siyasal Kürt hareketinin siyasal alanı yönlendirebilecek bir aktör olma ihtimalinin belirmesiyle ortaya çıkan ‘Ermeniler’ meselesi. Geçen hafta Başbakan Davutoğlu’nun bu konuda hayli problemli sözlerini yazmıştım. Bu hava, neredeyse tüm AKP çevrelerine ve medyasına yayılmış durumda. AKP’ye yakın gazetelerde sık sık, HDP vesilesiyle, Ermeni Diasporası’nın Türkiye’ye yönelik bir kumpas içinde olduğu yönünde haberler yayımlandı; HDP’nin Ermeni Soykırımı’nı kabul etmesinden de yola çıkılarak, hayali HDP-Paraleller-Ermeni lobisi ittifakları yaratıldı vs.
Bülent Arınç İçin Minik Bir Hikaye…. | Fatma Barbarosoğlu | Yeni Şafak
Sayın Bülent Arınç'ın ifadelerine bir şekilde muhatap oldunuz. Eline levyeyi alan diye başlayan cümlelerine…
Cümleyi tamamlamayacağım.
Şiddet ile mücadele etme biçimimiz nasıl cinnet geçirdiğimizi tarif ve tasvir eden cümleler olmamalı çünkü.
İnsanlar ikiye ayrılır. Şikayet edenler, sorumluluk alanlar.
Şikayet edenler vakti zamanında yerine getirmedikleri sorumlulukları şikayet diliyle örtmeye çalışır çoğu defa.
Sayın Bülent Arınç 3.Dönem'in sonunda yani sorumlulukları biterken şikayet cümlelerinin arkasına sığınmamalı.
“Neler oluyor bize' şarkısını kötümserlik aşısı yapmak üzere tekrarlayanlara inat, ısrarla iyiliğin kaydını tutmaya çalışmamız gerekiyor.
Cinnet geçirenler için tedbir düşünmeli, kötülüğün yaygınlaşmasına katkı sunup sunmadığımızın hesabını öncelikle kendi nefsimizden sorabilmeliyiz.
Kürtler Mevzubahis Olduğunda, Gerisi Teferruat ve Utanç… | Murat Sevinç | Diken
Kürtler söz konusu olduğunda, birbirinden nefret eden siyasi taraflar, hasımlar; nasıl da barışıveriyor. Nasıl da aynı dili kullanıyorlar. Nasıl da hep birlikte nefret kusuyorlar. Nasıl da kustukları nefreti, ayrımcılığı arsızca cilalıyorlar.
Memleketin şoven milliyetçisi, nasıl da son derece ‘nezih’göstermeye çalışıyor tavrını. Tüyleri nasıl da diken diken oluyor.
Ama serde demokratlık da var ya; hemen başlıyorlar Kürt komşularını, gittikleri lokantadaki Kürt garsonla nasıl da sohbet ettiklerini, Kürt arkadaşlarını sayıp anlatmaya. O kadar iyiler, öyle insancıllar ki, Kürtlerle bile sohbet ediyorlar; daha ne olsun!
Erdoğan Neyin Mücadelesini Veriyor? | Kurtuluş Tayiz | Akşam
7 Haziran seçimleri yaklaşırken The Guardian, The Economist ve New York Times gibi dünyanın önde gelen gazete ve dergileri peş peşe yayınladıkları başyazılarla Erdoğan'ı hedef aldı. Eleştiri, suçlama ve ağır hakaret niteliği taşıyan bu yazılar, seçim yarışına dış dünyanın fazlasıyla müdahil olduğunu göstermesi bakımından büyük önem taşıyor. Siyasi tarihimizde hiçbir lider bu kadar büyük bir baskıyla karşı karşıya kalmadı.
Tayyip Erdoğan, Gezi ayaklanması ve 17-25 Aralık darbe girişiminden bu yana koluna kelepçe takılmak istenen, Muhammed Mursi gibi devrilmek, Adnan Menderes gibi ipe yollanmak için uğraşılan bir lider. Peki nedir Erdoğan'dan istedikleri? 30 Mart yerel seçimlerini kazanan, 10 Ağustos'ta AK Parti'nin oylarından bile daha fazla oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan'dan nedir alıp veremedikleri? Dışarıdan ve içeriden sürdürülen bu saldırı kampanyası, sürek avı nereye ve ne zamana kadar devam edecek?
Bu sorulara net olarak şu yanıtı verebiliriz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu baskı ve sürek avından ancak milli iradeyi teslim ederek kurtulabilir.
Ankara’da Vitrin Yarışı | Serpil Çevikcan | Milliyet
Seçimin iki bölgede yapılacağı ve partilerin en fazla kadın aday gösterdiği kentlerden olan Ankara’da sokaklarda yüksek bir seçim heyecanı göze çarpmıyor. Ancak partilerin listede seçilecek sıralara koyduğu adaylar arasında kıran kırana bir yarış yaşanacak.
İstanbul’un bu seçimde yaklaşık 10 milyonluk seçmen kitlesiyle Meclis aritmetiğindeki belirleyiciliğine rağmen siyasetin kalbi yine de Ankara.
Genel seçimlerde, Ankara’da liste başları vitrin isimlerindir. Liste başındakiler, parti iktidar olmuşsa kabinenin, muhalefette kalmışsa partinin önemli koltuklarının da doğal adaylarıdır.
Başkentte uzunca bir süredir Ak Parti hakimiyeti var.
Buna rağmen muhalefetin gücünü önceki yıllara oranla artırdığı rahatlıkla söylenebilir.
2011 genel seçiminde Ak Parti, Ankara’da oyların yüzde 49.20’sini almıştı.
Bir dönem kalesi olan başkentte CHP yüzde 31.3 oy oranında kalmış, oyların yüzde 14.5’i ise MHP’ye gitmişti.
Sandık Fetişizmi! | Enver Aysever | BirGün
Demokrasi dediğimiz pek matah olmayan düzenin yürüyebilmesi için ‘sandık’ asgari koşuldur ama asla yeter koşul değildir. Barajlar, medya baskısı, her tür hukuksuzluk, devlet olanaklarının kullanılması, hazine yardımının adil dağıtılmaması ve ‘ifade özgürlüğü’ üzerindeki baskılar alt alta gelince, zaten sağlıklı, güvenli bir seçim hayal oluyor. Buna karşın pazar günü önemlidir, ortaya çıkacak sonuç bir kırılma yaratacaktır, kesin.
‘Siyasal İslamcı’dan ‘demokrat’ olabileceğine anca saf liberaller inanır ve peşine düşer. Öğretisi gereği seçime, halk iradesine inanmayan bir kültürün, demokrasi öncülüğüne koyulması saçmadır. Buna karşın, demokrasiye inanan kimse, bu fikrin ifade edilmesi gereğini bilir ve açıktan meşru zeminde mücadele eder. Elbet ‘Siyasal İslamcı’ salt sandık konunca demokratik yarış olduğunu sanacaktır. Bu bile ileri adımdır onun için. Oysa diğer koşullar oluşmayınca sandıktan sadece despot liderler çıkar.
“Bizler Sandığa”, “Bizler Meclise” | Amberin Zaman | Taraf
Başta “paralel yapı” olmak üzere “üst akıl” güdümündeki hainler ordusunun Türkiye’yi bölgesel bir dev hâline getiren Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarını devirmek için başvurmadıkları kumpas kalmadı.
Gezi Parkı’nda masum gençlerin öldürülmesi, insanların kör bırakılması… para sayma makineleri, ayakkabı kutuları, kaçak altınlar, villalar… Bunların tümü bu dev komplonun birer parçası.
İktidarı bir türlü alaşağı edemeyen bu gözü dönmüş haşhaşiler şimdi de AK Parti’yi demokratik seçimlerle iktidardan uzaklaştırmaya kalkıyorlar. Kürtler de utanmadan sıkılmadan bunlara stepnelik yapıyor. Silahlı mücadeleyi bıraktılar. Haklarını barışçıl yollarla aramak üzere Meclis’te vekil sayılarını artırmak istiyorlar. “Seni başkan yapmayacağız” diyorlar. Düpedüz darbe yapmak istiyorlar.
Daha fazla kanıta gerek var mı?