Ruhun Kâhini Dostoyevski, Etin Kâhini Tolstoy: Dünya Edebiyatının En Büyük Romancısı Kim?
Belki de dünyada sadece iki tip insan vardır: Dostoyevski'yi sevenler ve Tolstoy'u sevenler. Klasik Rus ve dünya edebiyatının bu iki 'dev' ismi 19. yüzyıldan beri birbirleriyle sürekli kıyaslandı. Kimileri kendini psikolojik ve varoluşçu romanın babası kabul edilen, acılarından, kabuslarından ve saplantılarından beslenen Dostoyevski'ye yakın hissederken; kimileri kendini tarihi, toplumu, her sınıftan, her katmandan, her cinsiyetten insanı ustalıkla anlatan, Homeros ile başlayan destan geleneğinin son ve en büyük temsilcisi kabul edilen Tolstoy'a yakın hissetti.
Gelin şimdi bu iki büyük yazarın hayatlarını ve edebiyat yaklaşımlarını irdeleyelim.
Rus ve dünya edebiyatını derinden etkileyen iki büyük yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy ile Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, kitaplarını yayımlamaya başladıkları dönemden itibaren birbiriyle kıyaslandı.
Dostoyevski "Bir Yazarın Günlüğü" kitabında Tolstoy'un "deha" olduğunu ve "olağanüstü yüksek sanat" yaptığını vurgulayarak şu ifadelere yer verir: "Anna Karenina'nın yazarı gibi insanlar, toplumun öğretmenleridir; biz ise sadece onların öğrencileriyiz."
Tolstoy ise "Ölüler Evinden Anılar" kitabını okuduktan sonra Dostoyevski'yi Puşkin'den bile üstün tutarak, modern Rus edebiyatında Puşkin'in eserleri dahil, böylesine iyi bir kitap hiç okumadığını söyler.
Bir büyük romancı, bir kanaat önderi, bir düşünür: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Yazdığı romanlar ile Hristiyanlık ve kilise hakkındaki eleştirel kitaplarından dolayı aforoz edildi.
Ölümünden kısa bir süre önce evden kaçtı ve karısını terk etti.
Tolstoy, edebî açıdan birçok eleştirmen ve yazara göre muazzam bir tasvir yeteneğine sahip, dili mükemmel kullanan bir yazar.
Tolstoy, sadece bir romancı değil, aynı zamanda bir estetik ve etik kuramcısıdır.
Büyük filozof, büyük psikolog, büyük romancı ve annesini, babasını, eşini, ağabeyini kaybetmiş "acıların insanı" olarak Dostoyevski
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, edebiyata muazzam bir yenilik getirmiştir: Çok sesli ya da "karnavalesk" olarak adlandırılan, her bir roman kişisinin farklı bir fikri eşit güçte savunduğu felsefî kitaplar yazmayı başarmıştır.
Dostoyevski'nin karakterleri deliliğin sınırlarında dolaşan, insan ruhunun en karanlık, en gizemli yanlarını açığa çıkaran karakterlerdir.
Karısı Anna: “Hiçbir şey Fyodor’la ilk kez karşılaştığımdaki zavallı görünüşünü tarif edemez. Kafası karışık, endişeli, aciz, yalnız, asabi ve neredeyse hasta gibi görünüyordu.”
Dostoyevski yapıtlarında Tanrı'ya, felsefeye, etik'e, ahlâka, hayatın anlamına dair çok önemli sorular sorar.
Nietzsche: “Kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikolog Dostoyevski olmuştur.”
Einstein: "Dostoyevski bana bütün bilim insanlarından daha fazlasını verdi. Gauss'tan bile..."
Freud: "Sanatçı, nevrozlu, ahlakçı ve suçlu olmak üzere dört ayrı cephesi bulunan, zengin bir kişilik yapısıyla karşımıza çıkar Dostoyevski. Acaba bu karmaşık yapıyı açıklığa kavuşturmak için nasıl bir yol izlemeli?"
Edebî açıdan Dostoyevski'ye hayran olan, ayrıca psikanaliz çalışmalarında onun eserlerinden yararlanan, ancak ulaştığı neticelere pek katılmayan Sigmund Freud, 'Dostoyevski ve Baba Katli' makalesinde şöyle yazar:
Dostoyevski’nin ahlaklılık uğrundaki çaba ve uğraşılarının sonucunun pek yüz ağartıcı olduğu söylenemez. Bireysel-içgüdüsel istekleri toplumsal yaşamın gerekleriyle bağdaştırmaya yönelik alabildiğine çetin boğuşmaların ardından tersyüz eder Dostoyevski; gerek dünyevi, gerek ruhani otoriteye boyun eğer. Çar'a ve tüm Hristiyanların tanrısına karşı aşırı saygıda ve bağnaz bir Rus milliyetçiliğinde soluğu alır; oysa bu, kendisiyle boy ölçüşemeyecek pek çok kimsenin daha az çaba harcayarak ulaştığı bir konumdur.
Büyük sanatçının güçsüz yanı da işte burada yatar; Dostoyevski insanların öğretmeni ve kurtarıcısı aşamasına yücelme fırsatını elden kaçırmış, onların cellatları arasında yer almıştır. İnsanlığın gelecekteki uygarlığı, bu bakımdan kendisine pek şükran borcu duymayacaktır. Ancak biz, söz konusu başarısızlığa onu bir nevrozun sürüklediğini kanıtlayabileceğimizi sanıyoruz. Zekâ düzeyi ve insanları sevme gücü düşünülürse, Dostoyevski’nin gerçekte havarilere özgü bir yaşam yolunu izlemesi beklenebilirdi.
Dostoyevski’nin kişiliği, çabuk kızıp parlamasında, başkalarına acı çektirmekten zevk duyup sevdiklerine bile hoşgörüsüz davranmasında, ayrıca yazar olarak okurlarına karşı tutumunda kendini belli eden yeterince sadistik karakter özelliğini de içermekten geri kalmaz. Yani Dostoyevski’deki sadizm dar planda dışa, geniş planda ise içe yöneliktir, yani bir mazoşisttir sanatçı, alabildiğine yumuşak, alabildiğine iyi kalpli, alabildiğine yardımsever bir insandır.
Biri niceliksel, ikisi niteliksel olmak üzere Dostoyevski’nin karmaşık kişiliğinde üç etkenin rol oynadığını saptayabilmekteyiz; olağanüstü duygusallık, kendisini ister istemez bir sado-mazoşizm ya da suça yatkınlıkla donatan sapık bir içgüdü, çözümleme konusu yapılamayan bir sanatçı yeteneği.
______Peki Türk yazarlar bu konuda ne diyor? Dostoyevski mi Tolstoy mu?________
Tolstoy Diyenler: Ahmet Altan
Ben Tolstoy'u tercih edenlerdenim. Tolstoy'un anlatımı bana, daha ‘hayatı kucaklayıcı' gelir. Tolstoy'un elleri o kadar iridir ki, hayat onun içinden akıyor gibi gözükür bana. Ayrıca Tolstoy'un yazı kuvvetinin de Dostoyevski'den daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Dostoyevski'nin yazı gücü çok fazla değil, ama ‘deliliğin sınırını geçip deliler dünyasına, aklın kara yanlarına gidip onları anlatan bir haberci' gibi gelir bana. Yani yazardan ziyade, insanlık tarihinde çok az insanın yapabildiği belki de Dostoyevski'den başkasının yapamadığı bir işi yapabilmiş biri olarak gözükür.
Benim için Tolstoy, yazar ve edebiyat olarak daha büyüktür, daha hayatı kapsayıcıdır. Dostoyevski hayatın daha dar bir kesimiyle ilişki kurmuşken, Tolstoy bütün toplumu olaylarıyla birlikte anlatabilen bir bakışa ve güce sahiptir.
Tolstoy Diyenler: Ataol Behramoğlu
Lev Tolstoy her zaman tercihimdir. Romanlarında gereksiz uzatmalar olmadığı için. Daha az didaktik olduğu için. Hem mülk sahibi çevreleri hem de köylüyü aynı başarıyla betimleyebildiği için. Dostoyevski'de hiç bulunmayan olağanüstü doğa betimleri için. Yer yer bilinç akımına yaklaşan anlatım özellikleri için.
Suç ve Ceza'yı, Karamazov Kardeşler'i, Budala'yı bir daha okur muyum, bilmem. Fakat İvan İliç'in Ölümü'nü, Anna Karenina'yı, Savaş ve Barış'ı yine okuyabilirim. Tolstoy'un yapıtlarında genişleyen, derinleşen bir şey var. Dostoyevski ise hep kendi çevresinde dönüyor gibi.
Sonuç olarak ikisi de çok büyük yazarlar. Fakat Tolstoy'un açık, aydınlık, araştırıcı, canlı yaşamla dolu ruhu, bana Dostoyevski'nin huzursuz, asabi, patetik kimliğinden çok daha yakın.
Dostoyevski Diyenler: Mario Levi
Benim kesin tercihim Dostoyevski'dir. Çünkü Dostoyevski'de insan karakterlerinin çok daha derinlemesine işlendiğine inanıyorum. Ayrıca şöyle bir ayırım yapıyorum, Nietzsche, ‘Tragedyanın Doğuşu' adlı kitabında iki zihin şekli olduğunu söylemişti; biri ‘Apollonian', öteki de ‘Dionysian' zihin.
Apollonian olan bilgeliği, mantığı, aklı öne çıkarır; Dionysian olan ise duyguyu. Tolstoy ile Dostoyevski arasındaki fark bence burada anlam kazanıyor.
Ben Tolstoy'u daha çok Apollonian, Dostoyevski'yi de Dionysian olarak görüyorum ve her zaman için tercihim duygular yönünde olmuştur.
Dostoyevski Diyenler: Selim İleri
Benim yazarım muhakkak ki Dostoyevski'dir, ama Tolstoy da elbette Rus edebiyatının en büyük yazarlarından birisi. Başta Anna Karanina olmak üzere çok büyük bir zevkle okuduğum bazı kitapları var. Dostoyevski ise yaradılışıma daha yakın. Ondaki büyük merhamet duygusu, yazarlık yaşamımda bana daima kılavuz oldu.
İç dünyaları Tolstoy'dan daha derinlemesine incelediği için 20. yüzyıl edebiyatına yol açan bir öncü yazar olduğunu düşünüyorum. Tabii, Tolstoy'un Anna Karanina'sı da başlı başına bir iç dünya çözümlemesi, İvan İliç'in Ölümü de aynı şekilde ama Dostoyevski benim yaradılışıma her zaman daha yakın geldi. Kendi iç fırtınaları da bana çok etkileyici gelmiştir.
Seçim Yapmayan: Gündüz Vassaf
Bu, ilk düşündüğümde, ‘Aşklarından hangisini seçersin?' sorusu gibi veyahut da bir gözümü, öbür gözüme tercih etmem gibi. İkisi de hayata farklı dokunuş noktaları, onun için birini öbürüne tercih etmem mümkün değil
Dostoyevski, psikolojik romancılığın başlangıcı, Tolstoy da efsanenin, Homeros'un devamı sayılır. Fakat bunlar bence yapay kategoriler. Ben ikisinde de insanı dolu dolu yaşıyorum.
Tolstoy'da, Dostoyevski'e göre daha çok tarihi panaroma, Dostoyevski'de içimdeki çelişkili duygular var. Tolstoy'da tarihin beni, benim de tarihi yarattığımı, Dostoyevski'de, ben diye bildiğim benin, beni her zaman şaşırtabileceğini yaşıyorum.
İki kitabım var; ‘Cehenneme Övgü' ve ‘Cennetin Dibi'. Bu kitapların adlarından yola çıkarsam, Dostoyevski ile ‘Cehenneme Övgü'yü yaşıyorum. Tolstoy'la da ‘Cennetin Dibi'ni. Tolstoy benim için sonsuz, derin bir okyanus, Dostoyevski gürül gürül akan bir şelale… Tolstoy'la aşkın bütünlüğünü sorguluyorsunuz, Dostoyevski hayatınızın ilk sevişmesi…
Klasik bir soru vardır ya, 'Issız adaya gitsen, hangi kitabı götürürsün?' diye. Issız adaya gitsem yanımda mutlaka Tolstoy'u götürürüm. Ama evde tek başımayken gece yarısı kitabım da Dostoyevski olur.
Türk yazarların görüşleri Sputnik'ten alınmıştır.
Editörün Notu: Ben de kendimi kişisel olarak Dostoyevski'ye yakın hissetsem de bu iki büyük yazardan birini 'daha büyük' olarak seçmek gerektiğine inanmıyorum. Önemli olan, bu yazarlardan ve onların ortaya koyduğu yapıtlardan neler öğrendiğimiz, iç dünyamızı nasıl zenginleştirdiğimiz kanımca. Edebiyatın bir rekabete, bir yarışmaya dönüştürülmesine ihtiyacımız var mı?
Bonus: "Tolstoy mu Dostoyevski mi?"
George Steiner'in meşhur kitabını artık Türkçe olarak okuyabilirsiniz...
Yorum Yazın
Tolstoyevski
Tolstoy dünyanın en iyi yazarıdır. Dostoyevski ise evrenin.
aklıma İzmir tüyaptaki "tolstoy oç, dostoyevski adamdır." kavgası geldi