onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Kitle Psikolojisi, Muhalefet ve Kronik Duygusallık

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Kitle Psikolojisi, Muhalefet ve Kronik Duygusallık

Mustafa Günen
02.06.2023 - 20:25 Son Güncelleme: 04.06.2023 - 12:02

Saygı değer okurlar, Atatürk’ün işaret ettiği bir sanatçı olma çabasında olan biri olarak sorumluluğum gereği, politik gündemi yine bir sanatçı perspektifinden bakarak yazdığım yorumumu paylaşıyorum.

2015 yılı seçim gecesi fabrikaların satıldığı illerde hatta Soma’da geçirilen maden faciasından sonra orada bile iktidarın birinci çıkmasına “bu nasıl olabilir?” diyerek şaşıran TV yorumcuları vardı. Doğrusu ben bu sonuca şaşıran değerli yorumcuları şaşırarak izledim. Zira bu seçim sonuçları fizikî yani durumun şartlarından çok, kitle psikolojisi ve psikanalitik nedenlerle ilgilidir. Bu yüzden bir sanatçı olarak bu toplum gerçeğini hatırlatmak için bu yazıyı yazdım.  

Gelelim insanın bu konudaki psikanalitik yönüne; Sigmund Freud’un da Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi kitabında alıntı yaptığı, ünlü Fransız psikanalist Gustave Le Bon, 1895’te yazdığı Türkçeye Kitleler Psikolojisi olarak çevrilmiştir.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Freud ve Le Bon, ta o zaman adeta günümüzdeki gelişmeleri ayrıntılarıyla anlatmışlar. Konumuzla ilgili cümlelerden bazı alıntıları aktarayım.

Freud ve Le Bon, ta o zaman adeta günümüzdeki gelişmeleri ayrıntılarıyla anlatmışlar. Konumuzla ilgili cümlelerden bazı alıntıları aktarayım.

“Le Bon, İster bir hayvan sürüsü olsun isterse de bir insan toplulukları olsun belirli sayıda canlı varlığın bir araya geldiklerinde içgüdüsel olarak bir önderin otoritesi altına girdiklerini düşünmektedir.”* 

“Kitleler baskıyı severler. Güce, kuvvete saygı duyarlar. Kitlelerin yönelimleri daima zorba, baskıcı kurallardan yana olmuştur.” 

“Kitle için liderin çok büyük bir gücü olması önemli değildir. Önemli olan, insanların onun bu güce sahip olduğunu düşünmesidir.” Kitledeki her birey, liderinin gücünü en üst, seviyeye çıkartmaya eğilimlidir. Ona bağlandı mı bütün kusurlarıyla hatalarıyla bağlanır ve onun prestiji için her şeyi yapar.” 

“Kitleler daha çok hayal gücüyle hareket ederler. Ne kadar büyük ulaşılmaz hayalleri sunarsanız, o kadar etkilenirler. Kitlenin hayallerden etkilenmesi hayalin ayrıntıları ile ilgili değildir. Olabilirliği de önemli değildir. Büyük olay olması önemlidir.”

“Kitle psikolojisini iyi bilen aday, rakip aday söz konusu olduğunda, onun en rezil insanlardan biri olduğunu söyler. Birçok suça karıştığını, herkes tarafından bilindiğini iddia ve tekrar ederek bunların yayılmasını sağlar. Böylece seçmenler karşında onun itibarını kırar. Burada ispata ve delile gerek yoktur. Eğer rakip olan aday kitle psikolojisini iyi bilmiyorsa kendisine karşı kullanılan iftiraları aynı derecesinde karşılık vereceği yerde birtakım delillerle kendini savunmaya kalkar. O andan itibaren kazanma şansını kaybetmiş olur.”**

Görüldüğü gibi Le Bon ve Freud gibi psikanalistler, bizde fabrikaları satılan bölgelerde, Soma’daki gibi büyük facia yaşan bölgelerde iktidarın yüksek oy almasının ve atılan iftiralar karşısında kendini savunmaya kalkıp pasif duruma geçen adayların kaybetmesinin psikanalitik nedenlerini yüz küsur sene önce ayrıntılarıyla yazmışlar. Adeta ülkemizin bizim seçimimizi analiz etmişler gibi öyle değil mi?

Bu konular pek aşina olmayanlar için şunu belirteyim. İnsan türünün bu davranışı ilkel dönemlerden gelen dürtüsel, bilinçaltı yönelimlerdir ve bilimsel sonuçlara dayanır. Ki Freud, Le Bon gibi insan bilimcilerin bu bilgileri tüm dünyada o zamandan günümüze daha da gelişerek özellikle siyasette olmak üzere, ticaret, reklamcılık market yönetimi gibi çeşitli alanlarda algı oluşturmak, algıyı değiştirmek için propaganda gerektiren her durumda kullanılmaktadır.

Şimdi insanın bu bilimsel gerekçelerinden yola çıkarak muhalefetin, CHP’nin kronik duygusallığına geçelim.

Şimdi insanın bu bilimsel gerekçelerinden yola çıkarak muhalefetin, CHP’nin kronik duygusallığına geçelim.

Muhalefettekiler sık sık iktidarın gerçek dışı argümanlarla algı değiştirdiğinden şikâyet ediyorlar. Ancak farkında değiller ama asıl algısı değiştirilen muhalefet ve CHP’lilerdir. Çünkü iktidar doğal ve hakkı olarak kazanmak için yüz küsur yıllık kökeni olan kitle psikolojisi esasların kullanmıştır. Tam da bu doğrultuda bilinçli ve bilgili olarak sıkça “muhalefet yok” ya da “CHP yetersiz, lideri yetersiz, beceriksiz” ifadeleri kullanmıştır. (Sık tekrarlar, büyük yalanların bile doğru kabul edilmesini sağlayabilir. Sigmud Freud) Bir süre sonra bu tekrarlardan etkilen tüm toplum gibi birçok CHP’li seçmenler de “muhalefet yetersiz!” Yani Kılıçdaroğlu yetersiz ifadelerini yüksek sesle dile getirir olmuşlardır. Yani algıları değiştirilmiştir. 

Bunun doğru olduğu çok açıktır. Çünkü hem kendileri söylüyor hem de tarafsız yabancı gözlemciler tarafından seçimin eşit şartlarda, adil ve demokratik olmadığını doğrulayan raporlar yayınlanıyor. Bunu bildikleri halde şunu göremiyorlar: şartların orantısız bir şekilde eşit olmadığı söylenen bir seçimin, sadece kazananı olur, kaybedeni olmaz! Dolayısıyla yönetimi seçimi kaybetmekle suçlamak, dediğim gibi algı değişimi sonucudur.

Tabi, bu arada CHP yöneticilerinin, seçim kampanyası düzenleyenlerin vahim yanlışları da var. Bunlar, “Cumhuriyet tehlikede, rejim tehlikede, köprüden önce son çıkış” gibi panik içeren sloganlarla kendi destekleyicilerini korkutarak gruplaştırmıştır. Kısaca, eski ve basit bir yöntem olan biz ve onlar diyerek gruplaştırma, eylemine CHP, bizzat kendisi katkıda bulunmuştur. Kendisine oy vermeyen karşı gurubu hasım haline getirmiştir. Bunu yaparken de toplumun tamamına endişe ve korku empoze etmiştir. Doğal olarak da tüm toplumu kucaklayarak her kesimden destek görme esnekliğini yitirmiştir. Böylece CHP kendisini, son yıllardaki kendi seçmeninin oyuna mahkûm etmiştir. Yani yüzde yirmi beşe.

Ayrıca kendi aralarındaki tartışmaları sürekli kamu önünde sergilemişler. Yani birlik ve beraberlikten uzak bir görüntü vermişlerdir. 

Bu durumda etrafında sürekli savaş tehdidi ve ekonomik problemleri olan ülkemiz insanları, iktidardan memnun olmasa da birlik ve beraberliği olmayan, kendi taraftarlarınca da yetersiz, zayıf ve panik görüntüsü veren bir partiye oy verip riske girmez. İstese de giremeyeceği, zira eli varmayacağı bilimsel bir sonuçtur. Ayrıca devlet yardımlarıyla yaşayan milyonları unutmayın.

Yukarıda verdiğim yazıyı 2015 yılı seçim sonrası yazdığımı belirtmiştim. Gördüğünüz gibi bu seçimde de durum aynı oldu. Yine muhalefet ısrarla “durumun çok kötü olduğunu hatta beka sorunu” olduğunu “bu son seçim” gibi yine korku empoze etti. Oysa bu, iktidarların kullandığı yöntemdir. Korku, doğası gereği insanların mevcut iktidara, güçlü gördüğü lidere sarılmasını sağlar. Hani dilimizde bir atasözü var ya “dere geçerken at değiştirilmez.” İşte bu durumu çok iyi anlatır. 

Kılıçdaroğlu altılı masa oluşturarak bu bölünmüşlüğü düzeltmek için doğru bir adım atmıştı ama seçim kampanyası bayat vaatler ve çok kötü sloganlar üzerineydi. Kaç seçimdir işe yaramadığı bilinen vaatler tekrarlandı. Hele emeklilere önümüzdeki bayram on beş bin lira ikramiye verileceği tüy dikti.

Sloganların, afişlerin birçoğu gereksiz ve kötü ifadeler içeriyordu. Örneğin “Sana Söz” sloganı. Herkes aşinadır ki bu ifade güven talep etme ifadesidir. Genellikle de güvenilmek için ikna etme çabasıdır. Ayrıca madem “sana söz” ifadesini kullanıldı, hiç değilse içeriğini çok genel bırakmak yerine, toplumun yüzde doksanının rahatsız olduğu, endişe duyduğu göçmen sorununu koysaydı daha iyi olurdu. Yani “Sana söz, öncelikle göçmen sorununu çözeceğim herkes vatanına gönderilecek” diye ısrarla tekrarlasaydı muhtemelen ilk turda iş bitebilirdi. Bu sorun partiler üstü, tüm toplumun sorunudur.

Bu seçimde de hala değişmeyen bir başka yanlış “biz ve onlar” bölünmüşlüğüdür. Yine muhalefeti destekleyen birçok yazarlar, uzman yorumcular, bilerek, bilmeyerek gruplaşmanın ekmeğine yağ sürmüştür. Yaşam tarzları nedeniyle bu iktidara oy veren insanları çeşitli medyada, paylaşımlarında cehaletle, geri kalmışlıkla nitelemeye başladılar. Hatta bu insanları hırsızlığa, kanunsuzluğa meyilli insanlar olarak nitelendirenler bile oldu. Ayrıca milyonlarcası devletin yardımlarıyla yaşayabiliyorlar. İşte asıl cehalet bu geçekleri görmeden yapılan yorumlardır, suçlamalardır. 

Şunu bilin ki, Anası babası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 80 milyon insan, aynı bir vücut gibiyizdir. Hemen hemen tamamı bu ülkenin iyiliğini ister, bilerek asla ihanetin içinde olmaz. Olan varsa da yanıltılmışlardır. Peki, toplumun yanlışları var mıdır? Elbette vardır, hatta vahim hatalar da yapabilirler. Ancak bu hataları onları dışlayarak, cehaletle suçlayarak değil, yalnızca bilim ve doğru bilgilendirme yoluyla düzeltilebilir. Başka yolu yoktur. Kaldı ki böyle sosyal yanlışlıkları, hataları yalnızca cehaletle izah edemezsiniz

Böyle düşünenler unutulmamalı ki, geçmişte dünyanın en büyük bilgi toplumlarından olan Almanya, o kadar bilimsel ilerlemişliğine rağmen, Hitler gibi bir kaçığın peşinden gitmiştir. Hatta aralarında Nobel ödüllü olanlar da dahil birçok bilim adamı kimyasal silahlar ve başka gereçler üreterek Hitler’in amacına hizmet etmiştir. Demek ki, toplumlardaki böylesi hatalar her zaman cehalet sonucu değildir. Ve kesinlikle bilimsel açıklaması vardır. Kısa bir bilgiyi de Le Bon’dan okuyalım:

“Cahil bir insan ve bir bilgin, bir kere kitle içinde yer alınca olayları objektif olarak değerlendirme bakımından aynı kabiliyet seviyesine inerler. Çok yüksek bir zekaya sahip olmanın hiçbir önemi yoktur.”***

Bilineceği gibi cehalet ancak o toplumdaki aydınlar tarafından giderilebilecek bir marazi durumdur. Eğer bu toplum asırlardır cehalete sürüklenmişse, sorun tümüyle yöneticilerde ve cehaleti giderecek aydınların cesaretsizliği veya ihmalleri yüzündendir.

Unutulmasın ki, cahil denilen bu toplum, okuma yazma oranı yüz de on bile değilken Atatürk gibi bir liderin arkasında neleri başarmıştır. Yani çözüm yine Atatürk’te!

Sonraki bölüm “Entelektüel Yobazlık”...

* Sigmund Freud. Kitleler Psikolojisi ve Ego Analizi, s.19

** Gustave Le Bon (1895). The Crowd: A Study of the Popular Mind

*** Gustave Le Bon. Kitleler Psikolojisi, s.31

Instagram

Twitter

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
12
5
3
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın

Hacı biz bunu zaten biliyoruz, kendini biraz olsun geliştirebilen insan zaten bunun farkında olur. Bizde problem halkın cehalet seviyesinin yerlerde olması. ... Devamını Gör

Toplumumuz biraz meraklı olsa bizim düştüğümüz duruma düşen diğer ülkelerin siyasi gelişmelerini biraz araştırsalar her şeyi net görecekler zatan.