Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Anayasa'ya Aykırı | Taha Akyol | Hürriyet
HÜKÜMET tarafından Danıştay ve Yargıtay'ı yeniden düzenlemek için Meclis'e sevk edilen tasarı kesinlikte Anayasa'ya aykırıdır.
Hukuk devletinde bazı kanunlar anayasaya aykırı ise iptal edilir. Bu normaldir.
Vahim olan, anayasaya aykırılığı kesin olarak belli olan bir tasarıyı hazırlamaktır... Anayasa Mahkemesi bunu iptal edinceye kadar “Üsküdar’ı geçmek” düşüncesiyle hareket etmektir...
Daha vahimi böyle bir yasanın yargıyı düzenlemek üzere hazırlanmasıdır.
İşte emsal karar
Meclis’e sevk edilen tasarıda Danıştay ve Yargıtay’ın üye sayısı önemli oranda düşürülüyor. İstinaf yani bölge mahkemeleri kurulacağı için bu normal.
Endişe verici husus, Danıştay ve Yargıtay’daki hâkim ve savcıların tamamının görevlerine son verilmesi, basit deyimle sıfırlanmasıdır! Kadrolar tamamen boşalacak, HSYK ve ilgili alanlarda Cumhurbaşkanı yeni üyeler atayacak.
Akar'ın Kullandığı O Cümle | Serpil Çevikcan | Milliyet
Başbakan Binali Yıldırım, göreve geldiği günden bu yana terörle mücadele konusunda dikkat çekici açıklamalar yapıyor.
İstanbul’da katıldığı iftar programında “Terör örgütünün bugünlerde ‘biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım’ gibi doğrudan, dolaylı haberleri geliyor. Onların uzantılarından bize böyle haberler geliyor. Konuşacak hiçbir şey yok” sözleri önemliydi.
Açıklamanın, hendek ve barikatlarla gündeme gelen kritik il ve ilçelerdeki operasyonların tamamlanmasının hemen ardından yapılması da dikkat çekiciydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Başbakan Yıldırım’ın mesajları gösteriyor ki başlatılan mücadelenin nereye kadar götürüleceği konusunda bir tereddüt söz konusu değil.
Yıldırım, net mesajlarını AK Parti’nin dünkü grup toplantısında da sürdürdü.
Yıldırım, sadece kamuoyuna açık programlarda değil, basına kapalı toplantılarda da benzer mesajlar veriyor.
Yıldırım’ın dün sabah, grup toplantısı öncesindeki mesaisi bu açıdan ilginçti.
'Devlet Ölmüş, Geriye Suç Kalmış' Derken Hakim Kemal Şahin'e Bak Sen | Hayko Bağdat | Diken
Devlet dediğin soyut bir kavram. Onu somut halde karşımızda görmemizi sağlayan elbette yine insanlardır. ‘Kutsal Devlet’ diye slogan atılmasını da ‘Katil Devlet’ diye slogan atılmasını da belirleyen devletin yetkisini kullanan insanların icraatlarıdır.
Devletin imkanlarını, binalarını, araçlarını, silahlarını, mühimmatını kullanan insanlar vatandaşına karşı suç işlediğinde pratik olarak devlet çöker. Devlet görevlisi eli silahlı bir insanı çeteci olmaktan, gaspçı olmaktan, katil olmaktan ayıran özellik hukuki olmasıdır. Hukuk, devletin devamını sağlamak için vatandaşı silahlı külahlı devlete karşı korumakla mükelleftir.
Korumaktan vazgeçerse devlet gayrı meşrulaşır. Devlet imkanlarıyla hırsızlık yapan, insan öldüren bir görevli cezasız kalırsa o saatten itibaren devlet hırsızdır, katildir.
Devletin itibarını geri kazandıracak olan hukuktur. Devleti yeniden inşa edecek olan adalettir.
İcat Edilen Bir Dış ve İç Sorun: Ayasofya | Sezin Öney | Birikim
Türkiye, son yıllardaki dış politikasında, sorun çıkartmak için çevresindeki her masaya sataşan mahalle kabadayısına benziyor. Var olan sorunlar yetmiyor olacak ki, şimdi, yepyeni bir dış sorunumuz daha oldu: Ayasofya Meselesi.
532-37 yıllarında inşa edilmiş, dönemi için devasa kubbesiyle dünya mimari tarihini değiştirdiği söyleyen Ayasofya, başta Yunanistan olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye arasında insani ve coğrafi miras üzerinden bir 'ortaklaşma' değil, suni bir 'ayrışma' vesilesine dönüşüyor.
TRT Diyanet TV, Ramazan ayı boyunca sürecek biçimde sahur saatlerinde, Ayasofya'dan 'Bereket Vakti Ayasofya' adlı sahur programını ekranlara getirmeye başladı. Programın ilk konuğu Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez oldu. 'Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan izinle Ayasofya'da ilk sahuru gerçekleştireceklerini' söyleyen Görmez, 'büyük heyecan duyduğunu' da ifade etti. Programların başlamasının ardından, Yunanistan'da Türkiye'ye yönelik bir siyasi kriz yaşanmaya başladı.
İç kamuoyu ve siyaset genelindeki dalgalanmalar üzerine, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'yi kınayan sert bir açıklama yaptı.
Orlando: Maalesef... | Hasan Bülent Kahraman | Sabah
Nasıl olur da Orlando'da bir kişi bir gece kulübünü elindeki silahla tarar ve 50 civarındainsanı katlederken başka bir şey üstünde düşünürüz?
Yeryüzünde hiçbir şey şu anda bu olaydan, onun da bir parçası olduğu küresel terörolgusundan daha önemli değil.
Paris'te dökülen kanlar henüz kurumadı.
Türkiye ise kan kokuyor. Gece gündüz başka başka terör saldırılarının hedefindeyiz.
Ne yazık ki, şu terör dediğimiz hadise kendisiyle sınırlı değil. Bir kere kendisi başlı başına bir bela. Fakat hızla kendisini aşıyor.
Aşıyor. Çünkü bir insanın neden ve nasıl radikalleştiği, bir canlı bombaya dönüştüğü bugün başlı başına bir sorun.
Daha geçenlerde yayınlanan Violent Extremism Online isimli kitapta yer alan makaleler şu 'siber çağda', internet dediğimiz uzayın nasıl bir terörizm yatağı olduğunu, daha doğrusu olabileceğini gösteriyordu.
Orlando, Homofobi İslam, İslamofobi | Ceyda Karan | Cumhuriyet
Amerika, silahlı şiddetin on binlerce can aldığı bir diyar. Lakin ironik biçimde “ Amerikan özgürlüğünün ” sembolü sayılan “ kolay silah tedarikinin ” tezahürü olan bu vakalar; FBI gibi “ en hafifinden ” ifade edersek, “IŞİD’den esinlenme ” bir katliama dönüşünce iş değişiyor. Hele arkasında Afgan asıllı bir saldırgan varsa… Hele Amerika, 8 Kasım’da “ hangisinin daha fena olduğu ” dahi tartışılan iki adaydan birini başkan seçmeye hazırlanıyorsa…
Hafta sonu Disney World’ün şehri Orlando’da LGBTİ toplumunun dayanışmasının sembolü olan bir kulüpte 49 insan can verdi. Ülke tarihinin 11 Eylül sonrası en kanlı saldırısı. 29 yaşında Omer Mateen ’in katliamı, akla homofobi, İslam ve İslamofobi’ye dair pek çok soruyu düşürüyor.
LGBTİ toplumu Amerika gibi demokratik ve çoğulcu bir ülkede bile varlıkları kabul ettirmek için çok mücadele etti. Bugün dünyaya yayılmış “onur yürüyüşlerinin” temeli 1969’da New York’ta gay’lere hizmet eden Stonewall Inn’e polis baskınıyla başlamıştı
Biri Bize Taş mı Yediriyor? | Yusuf Ziya Cömert | Karar
‘Taşları yemek yasak’ lafı İsmet Özel’e aittir. Ve İsmet Özel’e çok yakışır. Çünkü, İsmet Özel, makalede bahsi geçen derviş gibi, vasat bir aklın bir defada yakalayamayacağı nüktelerle konuşmayı sever.
Girelim mi şimdi sözün felsefesine? Girmeyelim, işimiz uzamasın.
Ya da girelim, iki üç kelimeyle, mübarek Ramazan’da mâlâyaniyle uğraşacağımıza...
Fıtrat.
Fıtratın zıddına gitmek, taş yemek gibi, saçma bir şey. En kestirme böyle anlatabilirim.
Fakat, aldanmayın bu kestirme anlatıma. Mevzu benim anlattığıma nispetle girift. Ben ipucu vermiş oldum.
Halbuki, ‘dama’da taşları yemek mecburidir.
Sosyal Devlette İş Kazasından Nasıl Rant Sağlanır? | Dr. Murat Özveri | Evrensel
Adına Yakup dedim. Taşeron işçisi.
Ücreti net 2 bin TL. Ancak asgari ücret kadar olan tutarı banka hesabına yatırılıyor. Ücreti Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK ) ve vergi dairesine asgari ücret olarak bildiriliyor.
Yakup’un ücretinin asgari ücreti aşan kısmı ise elden ödeniyor. Yani kayıtlara girmiyor.
Yakup iş kazası geçirmiş. Kazada ayağı kalçasından kırılmış.
Yakup sigortalı. Hakları var:
Genel sağlık sigortasına göre SGK hizmet sunucuları (SGK ile anlaşmalı özel veya kamu hastaneleri) ücretsiz tedavisini yapacak.
Genel sağlık sigortası ayrıca gerekli durumlarda tedavi sonrası rehabilitasyon hizmeti verecek.
Yakup iş kazası meslek hastalıkları sigortasından da yararlanacak. İş kazası meslek hatalıkları sigortasından çalışmadığı günler için geçici iş göremezlik ödeneği alacak.
Avrupa'nın Soykırımla Yüzleştirme Taşları | Pelin Cengiz | Haberdar
Tarihin tekrar etmesi ancak geçmişten ders alınmadığında yaşanır. Geçmişte yaşananlardan ders almak, geçmişle yüzleşmek, geçmişi unutmamak, geçmişte yaşananlardan özür dilemek sadece devletlerin değil yurttaşların da sorumluluğu. Üstelik, bu sorumluluk sadece siyaset kanalıyla değil, edebiyatla, sanatla, sinemayla hatta farklı aktivizm halleriyle devam edebilen bir süreç denebilir. Tam da süreç demişken, gündelik hayat sizi sıradan bir kaldırım taşında, her gün eve ya da işe gittiğiniz caddelerde aniden durdurup geçmişle yüzleştirse ne hissederdiniz?
İşte Alman sanatçı Gunter Demnig, 1990’lardan bu yana tam anlamıyla bunu yapıyor, o tarihlerden bu yana devam eden Demnig’in soykırımla yüzleşmeye yönelik projesi ezberleri bozuyor.
Demnig’in projesinin adı Stolpersteine. Stolpern, Almanca tökezlemek demek, stolpersteine tökezleten taşlar. İngilizcesi ise stumbling stones.
Euro 2016 ve Medyada Milliyetçiliği Pompalama Yöntemleri | Egemen Aldoğan | Journo
Euro 2016 turnuvasında Türkiye basınının milliyetçiliği aşırı şekilde pompalayarak 'muazzam çalışmalara' imza atacağı şimdiden hissediliyor.
Simon Kuper’in meşhur kitabının başlığı da olan ‘Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’ yaklaşımı her ne kadar başka bağlamları olsa da futbol ve medya üzerinden milliyetçilik nüvelerinin yeniden üretilmesinde gayet özetleyici.
Medyanın mı toplumun reflekslerini oluşturduğu yoksa toplumun reflekslerine göre mi medyanın biçimlendiği tartışmaları konu futbol ve milliyetçilik olunca iç içe geçiyor. Çünkü futbol, milliyetçilik ve medya ilişkisi sürekli birbirini besleyen ve yeni malzemeler üreten komplike bir sistemin yansıması.
Yorum Yazın