Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Seçim Dönemi ve Sonrası | Tarhan Erdem | Radikal
Yüce Divan ve başkanlık tartışmaları, seçim sonrasında AK Parti içinde, siyasal bir mücadelenin başlayacağını göstermektedir.
AK Parti sözcüsü Beşir Atalay , dünkü basın toplantısında, partisinin seçim çalışmalarını anlattı ve habercilerin sorularını cevapladı.
Basın toplantısının ilk konusu çalışma programıydı, Beşir Bey programı şöyle özetledi:
'İl ve ilçe yöneticiliğine seçilen ve seçilemeyen adaylar ile Belediye başkanlarımız belediye ve il genel meclisi üyelerimiz aday listesine alınmayacaklar.
'6 Marttan itibaren aday adaylarıyla mülakatlar başlayacak, örgütlerin ve yurttaşların eğilimleri, geniş görüşmeler ve kamuoyu araştırmalarıyla belirlenecek.
İyi de Bu Başkanlık Değil | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet
ABD’de uzun yıllar yaşadım, okudum, gazetecilik yaptım.
Hasbelkader başkanlık sistemiyle tanışıklığım var.
Bizde bugün tartışılan, başkanlık falan değil.
Adına ne derseniz deyin, Ak Parti çevrelerinde dillendirilen, Burhan Kuzu’nun anlattığı, iktidar partisinin Anayasa Komisyonu’na sunduğu ve dün Habertürk’te Volkan Yanardağ’ın aktardığı ”Türkiye’ye özgü model,” bildiğimiz başkanlık sistemi değil; bir cins seçimli monarşi.
Neden mi? Basit. ”Başkanlık” derken söz ettiğimiz ABD’de uygulanan sistemse, 18. yüzyılda uzun tartışmalar sonucu vücut bulan bu yönetim biçiminin tek, ama tek özelliği ”güçlü kral” modelinin engellenmesidir. Tekrar söylüyorum: tek esprisi, yasama, yürütme ve yargının birbirini dengeleyerek frenlemesidir.
Tarih ortada. Amerika bir göçmen ülkesidir. Bir anlamda, damdan düşenlerin kurduğu bir ülke. İngiltere ve kıta Avrupa’sında güçlü monarşilerden kaçarak Amerika’ya yerleşen farklı toplulukların ortak korkusu, baskıcı bir merkezi yönetim veya güçlü bir liderin tahakkümüdür.
Hujam’ın Gözleri | İrfan Aktan | ZETE
IŞİD’in bir gayesi hepimizi vahşetine seyirci kılarak ortak etmekken, bir diğer gayesi de dehşeti sıklaştırmak ve giderek olağanlaştırmak. Hujam’ın hepimizin gözlerinin içine baktığını gösteren o fotoğrafa içinden geçen sözleri eklense, belli ki bizlere “neredesiniz” diye sorduğunu duyacağız. Cevabımız ise belli: “Ekran başındayız.” Oysa IŞİD’in vahşet gösterilerini izleyen herkes, artık o vahşete ortaktır.
IŞİD vahşetini tipik bir istila filminin seyircisi gibi konumlanarak izliyoruz. Sanki perde kapanınca birileri ışıkları yakacak ve bizler de az evvel gördüğümüz dehşet sahnelerinin etkisinden silkinip çıkış kapılarına yönelecekmişiz gibi bir yanılsamanın içindeyiz. Oysa seyircisi olduğumuz filmin oyuncu namzetleriyiz. Yani film bittiğinde ışıkları yakıp çıkış kapılarını açacak olanlar da bizleriz. Dahası, filmin finalini “bizler” belirleyeceğiz.
Yakmak | Hüseyin Aygün | Birgün
Ben ilk kez ateşin içinde bir kişiyi yedi yaşındayken gördüm. Uzun beyaz bir pırenden ibaret giysisi, kısa saplı cura bağlamasının rengarenk püskülleri gibi, bakırdan sakallarının tek bir teli bile yanmıyormuş. Çocuk gözlerini kapatmış, açmış, ateşe bakmaya korkmuş. İçinde toplandıkları büyük bir odaya benzeyen mağaranın duvarında ateş içinde bağlama çalan bir adam titreyip duruyormuş. Etrafta ağlayanlar ve tewte girenler karaltılar varmış. Çocukmuş, herhalde rüyadayım, demiş. Bir insan ateşte nasıl yanmazmış ki. Oysa gerçekmiş, dewres ateşteymiş, hem de para ve heyecanlı bir seremoni için de değil, sırf inancı için. Yakıp yıkmakta mahir ateş, onu yakmamış.
Bank Asya'yı Neden Dövüyorlar? | Orhan Kemal Cengiz | Bugün
Mahalledeki kabadayı takmış bir kere kafayı. Ne yapıp edip dövecek adamı. Köşeye sıkıştırmış, “göster bakayım tırnaklarını” diyor. Sonra da tırnakları uzun diye eşek sudan gelinceye kadar dövüyor. Adamcağız ambulansla hastaneye kaldırılırken arkasından bağırıyor kabadayı: “Tırnaklarını kesmezsen sağlığın bozulabilir, o yüzden dövdüm seni.”
* * *
Şimdi bütün bu polis baskını, gece yarısı Bank Asya’nın yönetimine el koymalar falan neden yapılmış? Bank Asya’dan, ortakların müslif olmadığına, yani iflas etmemiş olduklarına dair evrak istenmiş; evraklar zamanında gelmedi deyip bankanın yönetimine el koyuyorlar.
‘Başkanlık Sistemi’ Yolu ‘İleri Demokrasi'den Geçer | Ali Saydam | Yeni Şafak
Birini izah etmeden, idrak edilmesini sağlamadan diğerini anlatmaya kalkmak bumerang etkisi yapabilir. Yani kaş yapayım derken göz çıkar; fırlattığınız o eğri alet döner gelir size çarpabilir.
Başkanlık sisteminin daha uzun süre; seçimlere kadar ve seçimlerden sonra da tartışılacağını hepimiz biliyoruz. Duyguları, hislenmeleri bir kenara bırakıp meseleye akılla bakınca olay çok daha berrak gözükebiliyor.
Türkiye, gelinen konum itibariyle yeni bir sıçramanın eşiğindedir. Neden? Çünkü üretici güçlerin önünü tıkayan siyasi ve bürokratik yapının değişmesinin gerekliliği, seçmen tarafından da anlaşılmaya başlanmış, ha kavrandı ha kavranacak noktasına gelinmiştir.
Gırtlaklama Beni Ey Burhan Kuzu!.. | Aydın Engin | Cumhuriyet
Bugünlerde bizde ya da başka bir gazetede, TV’de, radyoda filan “Aydın Engin gırtlaklanmış halde ölü bulundu” diye bir haber okursanız şaşırmayın...
Bir faili meçhule filan kurban gitmiş değilim; “failim meşhur”dur.
Ben Ahmet Hakan’ın yalancısıyım. Hürriyet’te her hafta yaptığı “Çarşamba Sohbetleri”nde Burhan Kuzu’yu karşısına almış; sohbetin başlığını da nal gibi harflerle “Gırtlaklamak istiyorum” diye çakmış.
Gel de okuma...
Okudum.
Gel de ürperme...
Ürperdim.
Anayasa profesörü (Valla öyle. Miletvekili olmadan önce hukuk fakültesi öğrencilerine anayasa hukuku öğretirmiş) Burhan Kuzu bilincini altüst yani tersyüz etmiş ve kükremiş:
- Başkanlık sistemi diktatörlük getirir diyenleri gırtlaklamak istiyorum.
Huber Köşkü Neden Boşaltılmıyor? | Sevilay Yükselir | Sabah
Günlerdir gündemimde bu konu ama yazıp yazmama arasında gittim geldim. Çünkü her daim bana ve yazdıklarıma karşı art niyetli olan bazılarının 'Sevilay fitne yapıyor' diyeceği hassas bir konu... O nedenle yazmayıp epeyce bir nadasta beklettim. Hani dedim... Olur a yanlış anlaşılırız. Ters köşe oluruz. Bulaşmamayım şimdilik bu mevzuya ama sanırım artık benim açımdan yanlış anlaşılacak bir durum yok! Çünkü üzerinden tamı tamına 6 ay geçti! Ha bugün, ha yarın diye diye aylar devrildi ve maalesef eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Huber Köşkü'nü hâlâ boşaltmadı. Biliyorum ki bu yazı özellikle iktidar mensuplarını rahatsız edecek. Bunun altında bir bit yeniği aranacak. Ama boşuna! Bit mit yok işin içinde. Ben bir yurttaş olarak Huber'in hâlâ Gül ve ailesi tarafından kullanılmasından rahatsızım efendim. Şunu da biliyorum. Eğer Gül yerinde şu anda o köşkü işgal eden isim başka biri olsaydı...
“Kriptolu Telefon, Bilal Erdoğan'da Ne Geziyor?” | Saygı Öztürk | Sözcü
Hasan Palaz, 2011 yılının Kasım ayından 2014 yılının Şubat ayına kadar TÜBİTAK Başkan Yardımcılığı ve Gebze’de bulunan Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Araştırmalar Merkezi (BİLGEM) Başkanlığı yaptı. 20 Şubat 2014’te işten atıldı. Başbakan’ın ofisine konulan “böcek davası” ile Başbakan’ın kullandığı kriptolu telefonun dinlendiği iddiasıyla açılan davanın tutuksuz sanıkları arasında bulunuyor. “Böcek davası”nın bugün Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ikinci duruşması gerçekleştirilecek.
Başbakan’ın ofislerinde Aralık 2011 tarihinde dinleme aygıtları bulundu. 2012 yılının Ocak ayında TÜBİTAK’a, MİT’ten “gizli-hassas ve acil” kodlu olarak gelen yazıda, nerede bulunduğu belirtilmeyen dinleme aygıtlarıyla ilgili “bunları kim üretmiş, ne zaman kullanıma girmiş” gibi konularda elektronik ve kimyasal inceleme yapılması istendi.
Kaderin İronisi: Erdoğan'ın Karizması | Etyen Mahçupyan | Akşam
Siyaset dramatik tercih anları yaratıyor ve siyasetçinin ‘kumaşı’ da o anlarda ortaya çıkıyor. Bu ‘kumaşı’ oluşturan unsur sadece siyasetçinin kişiliği değil. İnandığı misyon ve beraber yürüdüğü insanlara olan güveni de birincil derecede önemli. Bu açılardan bakıldığında AKP çok avantajlı bir parti… Büyümenin getirdiği bütün ‘bulanıklaşmaya’ rağmen, ana kadro iç insicamın korunmasını sağlayacak değişikliklerle sürekli yeniden oluştu. Buna Erdoğan’ın cesareti ve dik duruşu ile olağanüstü bir katkı yaptığı açık. Ama sadece o da değil… Çünkü Erdoğan parti içindeki benzersiz karizmasına karşın, kolaya kaçmayan bir liderlik gösterdi. Kendi dışına çıkarak kendisine ve partisine bakmayı becerebilen bir liderlik… Bunu cumhurbaşkanlığına geçiş sürecinde açık olarak sınamış olduk. ‘Yeni’ Türkiye’nin neyi gerektirdiğini Erdoğan geniş ufku ve sezgisel yetenekleriyle anladı ve uyguladı.