Görüş Bildir
Haberler
Bitmek Bilmeyen Diplomasi: İran'ın Nükleer Tarihi

Bitmek Bilmeyen Diplomasi: İran'ın Nükleer Tarihi

Tarihi Kadim
15.09.2016 - 01:50

İran’ın nükleer programı, her ne kadar 20. yüzyılın ortalarında faal duruma geçse de, uluslararası politikada bir sorun olarak ortaya çıkmasının 30 yıllık bir geçmişi vardır. 

İran ve ABD dışında bu “sorun”un başlıca aktörleri; İsrail, AB, Türkiye, Rusya, Çin, Brezilya ve Arap ülkeleridir. Her aktör bu konuda adımını dikkatle atmalıdır, atmaktadır. 

İran, nükleer çalışmalarının bir sorun olarak ortaya çıktığı tarihten beri çalışmalarını, barışçıl ve enerji amacıyla yürüttüğünü; Batı ve İsrail ise bu çalışmaların askeri amaç doğrultusunda sürdürüldüğünü iddia etmiştir.

Kaynak: https://kadimtarihimiz.blogspot.com/2...
İçeriğin Devamı Aşağıda

2. Dünya Savaşı ile başlayıp Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla biten dönem "Soğuk Savaş" olarak adlandırılmıştır.

2. Dünya Savaşı ile başlayıp Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla biten dönem "Soğuk Savaş" olarak adlandırılmıştır.

Dünyanın ABD ve SSCB eksenli ikiye bölündüğü bu dönemde iki ülke arasındaki rekabet, nükleer faaliyetlere de yansımıştır. ABD’nin nükleer çalışmalarından haberdar olan SSCB, vakit kaybetmeyerek 1949 yılında nükleer çalışmalarına başlamıştır. 

Arkasından 1952’de Birleşik Krallık, 1960’da Fransa ve 1964’te Çin nükleer programlarını başlatmışlardır. 

Bu yarış sonrasında taraflar 1968 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı imzalamışlar, 2 yıl sonra da bu anlaşma yürürlüğe girmiştir. 1995 yılında ise anlaşma süresiz olarak uzatılmıştır.

İran’ın nükleer programı, sanılanın aksine 1979 İslam Devrimi’nden çok daha önceki tarihlerde başlamıştır.

İran’ın nükleer programı, sanılanın aksine 1979 İslam Devrimi’nden çok daha önceki tarihlerde başlamıştır.

1953’de Başbakan Musaddık’ın ABD destekli askeri bir darbeyle devrilmesinden sonra İran’da ABD desteği ile nükleer enerjinin temelleri atılmıştır. ABD, SSCB’ye karşı müttefiklerini desteklemek amacıyla her türlü ortaklık içerisine girmiş, gerekirse demokratik olmayan rejimlere dahi müttefiklik etmiştir. 

8 Aralık 1953 tarihinde ABD Başkanı D.Eisenhower “Barış İçin Atom” adlı bir konuşma yapmış ve ABD’nin müttefiklerini nükleer çalışma konusunda teşvik edeceklerini belirtmiştir. ABD ile gerçekleştirilen stratejik ortaklığın bir sonucu olarak ortaya çıkan İran’ın nükleer programı, 1955’te küçük bir araştırma reaktörü kurulmasıyla başlamış, 1957 yılında ise tam anlamıyla uygulamaya konulmuştur. 

Bu program kapsamında, CENTO himayesindeki Nükleer Bilim Enstitüsü Bağdat’tan Tahran’a taşınmıştır. 1974 yılında Fransız Framatome şirketi 2 su reaktörü kurmuş; 1976 yılında ise bu sefer bir Alman şirketi olan Siemens, Buşehr kentinde 2 nükleer tesis inşa etmiştir. 

Görüldüğü gibi 1979 Devrimi’nden önce İran’ın nükleer programının en büyük destekçileri ABD ve Batı olmuştur. Reaktörler bu ülkelerin desteği ile temin edilmiş, ayrıca İranlı bilim insanları bu ülkelerde nükleer eğitim görmüşlerdir.

Devrimden sonra nükleer enerji ve nükleer silah, İslam’a aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanmış ve bu yöndeki birçok anlaşma iptal edilmiştir.

Devrimden sonra nükleer enerji ve nükleer silah, İslam’a aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanmış ve bu yöndeki birçok anlaşma iptal edilmiştir.

Fakat devrimin hemen ardından yaşanan Irak-İran Savaşı’nda, Irak’ın kimyasal silah kullanması ve İran’ın kendini savunma ihtiyacının doğması nükleer programın tekrar faaliyete alınmasına sebep olmuştur. Bunda İran’ın çevresinde nükleer güce sahip olan ülkelerin bulunması da şüphesiz önemli rol oynamıştır. 

1980’lerin ortalarından itibaren nükleer programına kaldığı yerden devam etmeye başlayan İran, devrimden önce ABD ve AB ülkeleri ile birlikte yürüttüğü çalışmalarını, devrimden sonra Çin, Brezilya, Arjantin ve Çekoslovakya ile sürdürmüştür. 

Ayrıca İran, devrimden sonra kendisine daha yakın gördüğü SSCB ile de bu doğrultuda anlaşmalar yapmıştır. İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini 2002’ye kadar dünya kamuoyundan gizlemeyi başarmıştır.

1979 Devrimi, İran ile ABD’nin arasını oldukça bozulmuş, iki ülke arasında yaşanan rehine krizi ise ilişkileri kopma noktasına getirmiştir.

1979 Devrimi, İran ile ABD’nin arasını oldukça bozulmuş, iki ülke arasında yaşanan rehine krizi ise ilişkileri kopma noktasına getirmiştir.

1997 yılında İran’da Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte iki ülke ilişkileri bir nebze de olsa yumuşadıysa 11 Eylül sonrası ABD, İran karşıtı söylemlerinde İran’ın nükleer çalışmalarını sık sık vurgulamıştır. 

Özellikle 2002 yılında yaşanan “Nükleer Kriz” sarsıntıları günümüze kadar devam eden bir sürece yol açmıştır. O yıl ABD, Natanz ve Arak’taki iki gizli tesiste İran’ın nükleer silah yaptığını iddia etmiştir.

Süreç içerisinde ABD ve Batı bu iddialarını sürdürse de, Rusya ve Çin bu iddialara inanmadıklarını belirtmişlerdir.

Süreç içerisinde ABD ve Batı bu iddialarını sürdürse de, Rusya ve Çin bu iddialara inanmadıklarını belirtmişlerdir.

İran ise nükleer çalışmalarının tamamen barışçıl ve enerji amaçlı olduğunu dile getirmiş; 1968’de imzalanan NPT’ye sadık olduğunu belirtmiştir. 2005 yılında cumhurbaşkanı seçilen Ahmedinejad’ın sıklıkla ABD karşıtı söylemlerde bulunması, ABD’nin İran’ın nükleer programının mütemadiyen zikretmesine sebebiyet vermiştir. 

O tarihlerden itibaren tartışmalar giderek yükselmiş ve BM Güvenlik Konseyi ilk defa 2006 yılından itibaren İran’a nükleer programından dolayı bazı yaptırımlar uygulama kararı almıştır. Fakat bu yaptırımlardan herhangi bir sonuç alınamadığı gibi, İran nükleer çalışmalarına arttırarak devam etmiştir. 

ABD, adeta İran’ı üsleri vasıtasıyla çember içine almıştır. İran’ın nükleer çalışmaları herhangi bir çatışmaya sebebiyet vermemesi için 16 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye-İran-Brezilya arasında bir deklarasyon imzalanmış, fakat BM nezdinde kabul görmemiştir.

İçeriğin Devamı Aşağıda

17 Mart 2014 tarihinde Cenevre’de İran ile 5+1 Ülkeleri arasında gerçekleştirilen müzakereler sonucunda İran’ın nükleer programındaki bazı konular üzerinde anlaşmanın sağlandığı açıklanmıştır.

17 Mart 2014 tarihinde Cenevre’de İran ile 5+1 Ülkeleri arasında gerçekleştirilen müzakereler sonucunda İran’ın nükleer programındaki bazı konular üzerinde anlaşmanın sağlandığı açıklanmıştır.

Uzun süren diplomatik pazarlıkların ardından Temmuz 2015 tarihinde taraflar arasında, İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlandırmasının karşılığında uluslararası ekonomik yaptırımların kaldırılması konusunda anlaşıldı. Böylece 2006 yılından itibaren başlayan süreç tamamlanmış oluyordu. Buna göre anlaşma şu şekilde özetlenebilir;

• İran nükleer tesislerinin kontrol edilmesini kabul etti.

• İran’a karşı yapılan ekonomik yaptırımlar kaldırılacak, İran yurtdışındaki varlıklarına yeniden ulaşabilecek.

BM’nin silah ambargosu 5 yıl, füze yaptırımı ise 8 yıl daha yürürlükte kaldıktan sonra kaldırılacak.

• İran anlaşmayı ihlal ederse yaptırımlar 65 gün içerisinde tekrar başlayacak.

Anlaşma sonrası Obama, artık İran’ın uranyum zenginleştiremeyeceğini ve anlaşmanın uygulanmasını engelleyen tüm yasaları veto edeceğini söylerken; İran Cumhurbaşkanı Ruhani gereksiz bir krizin çözüldüğünü vurgularken amaçlarına ulaştıklarını söyledi.

Batı’nın İran’a olan ilgisi, ülkenin sahip olduğu enerji kaynaklarından ileri gelmektedir.

Batı’nın İran’a olan ilgisi, ülkenin sahip olduğu enerji kaynaklarından ileri gelmektedir.

Bu doğrultuda İran ile ilk ilişki kuran ülke İngiltere olmuştur. 19. yüzyılın ortalarından itibaren imtiyazlar üzerinden şiddetli biçimde devam eden -hatta Nasırüddin Şah’ın ölümüne sebep olanRus-İngiliz rekabeti 1907 Anlaşması çözümlendi.

Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi ile İran’daki hakimiyetini arttıran İngiltere, bu sıralarda ülkedeki nüfuzunu iyiden iyiye arttırdı. 1923’te darbe yapan Rıza Han, ülkedeki İngiliz hakimiyetinden rahatsızdı ve bunun neticesinde SSCB ile yakınlaştı. Ancak SSCB’nin İran’da komünist faaliyetlerde bulunması Rıza Şah’ı üçüncü bir güç aramaya itti. 

Bu arayışın neticesinde İran, Adolf Hitler’in önderliğindeki Almanya ile yakınlaştı. Birçok Alman uzman 1933’den itibaren İran’a geldi, ayrıca pek çok fabrika kuruldu. İran-Almanya yakınlaşması öyle boyutlara ulaştı ki; 1940 yılında Almanya’nın İran ekonomisi üzerindeki ağırlığı %45 gibi rakamlara ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği bu yıllarda Mihver Devletler bu yakınlaşmadan rahatsız oldu. SSCB’ye yardım göndermek amacıyla İran’ı işgal ettiler, Rıza Şah Pehlevi’yi devirip yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’yi getirdiler. 

Soğuk Savaş döneminde ise ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiği konumuna yükseldi. 1979 Devrimi’nden sonra ABD’nin İran ile arasının bozulması neticesinde, Avrupa’nın da İran ile ilişkileri olumsuz etkilendi. Buna rağmen AB, ABD’ye göre İran ile olan ilişkilerini daha diplomatik seviyede sürdürmüştür. Ayrıca AB, ABD ile İran arasında arabuluculuk görevi üstlenmek zorunda kalmıştır. 

AB üyesi ülkelerin çıkarlarının çatışması, dış politikalarını topluluğa devretmek istememeleri sebebiyle Avrupa Birliği İran’a karşı politikasında, diğer politikalarına oranla aynı başarıya ulaşamamıştır. 

Gelinen son noktada Batı ve İran, İran'ın nükleer programı konusunda anlaşma sağlasalar da günümüz siyasetinde anlaşmaların söz verilen tarihlerden daha önce sonlandırılabileceği ihtimali hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
33
6
3
3
1
1
1
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın