onedio

Irak Haberleri

Irak ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Irak ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Komisyonun İmralı'da Yaptığı Görüşmenin Tutanağı Komisyonda Özet Olarak Okundu
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 19’uncu toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, İmralı’da yapılan görüşmeye ait tutanağın özeti üyelere okundu. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, görüşme sırasında Meclis adına hiçbir stenografın bulunmadığını belirterek, “İmralı’ya yapılan ziyaretlerin tamamı Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından organize edilmiştir” ifadelerini kullandı.
Mesud Barzani'nin Krize Dönen Şırnak Ziyaretinde Tüm Yaşananlar: İçişleri Bakanlığı Soruşturma Başlattı
Irak KDP lideri Mesud Barzani’nin Şırnak’ta düzenlenen 4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu’na katıldığı sıradaki askeri üniformalı ve uzun namlulu silahlı korumalarının görüntüleri gündem olmuştu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı açıklamada, “Görüntüler tam bir rezalet” ifadelerini kullanmıştı. KDP ofisinde yapılan açıklamada ise Devlet Bahçeli’ye cevap verilmiş ve “Biz, Allah’ın Devlet Bahçeli’ye hidayet verdiğini, ırkçılık ve şovenizmden vazgeçtiğini sanıyorduk. Ancak görünen o ki; o hala eski Bozkurt, sadece şimdi koyun postuna bürünmüş” ifadeleri kullanılmıştı.KDP Başkanı Mesud Barzani’nin ofisinden yapılan açıklamaya AKP Sözcüsü Ömer Çelik, 'Bahçeli'ye saygısızlık kabul edilemez. Bu üslup terörsüz bölgeye sabotaj' diyerek tepki gösterirken, İçişleri Bakanlığı ise görüntülerle ilgili soruşturma başlatıldığını ve 2 müfettişin görevlendirildiğini açıkladı.
Genelkurmay: 'Musa Somay Tuzakla Şehit Edildi'
Genelkurmay Başkanlığı, Uzman Çavuş Musa Somay'ın şehit olmasıyla ilgili 'Yola tuzaklanan uzaktan kumandalı patlayıcının patlatılması sonucu şehit olmuştur.' açıklaması yaptı.Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklama şöyle; 'Şırnak/Uludere Ortasu köyü yaklaşık altı km güneyinde, Türkiye-Irak hudut hattında, 06 Mart 2014 günü meydana gelen El Yapımı Patlayıcı (EYP) ile yapılan saldırı mahalinde, olay yeri incelemesi yapmak maksadıyla, beş adet Taktik Tekerlekli Zırhlı Araç ile bir Mayın EYP Tespit ve İmha Timi ve bir Jandarma Özel Harekat Timi ile bölgeye intikal edilmiştir. Faaliyet esnasında, saat 06.45 sularında, hududun Irak tarafından, bölücü terör örgütü mensuplarınca, unsurlarımızın bulunduğu bölgeye bir adet havan atışı yapılmıştır. Bunun üzerine Beyaz Tepe Üs Bölgesinden, bölücü terör örgütü mensuplarının bulunduğu bölgeye havan ile atış yapılmıştır. Ayrıca; Düğün Dağı Üs Bölgesine Türkiye-Irak hudut hattı üzerinde 07 Mart 2014 günü saat 09.47 sularında, Üs Bölgesinin yaklaşık 1000 metre güneydoğusundan, bölücü terör örgütü mensuplarınca, Kannas keskin nişancı silahı ile ateş edilmiş, birliklerimiz tarafından ateşle karşılık verilmiştir. Müteakiben aynı bölgeden, bölücü terör örgütü mensuplarınca saat 10.05 sularında yine Düğün Dağı Üs Bölgesine Biksi makineli tüfek ve Kannas keskin nişancı silahı ile ateş açılmıştır. Açılan ateşe birliklerimiz tarafından yine anında karşılık verilmiş, açılan ateşlerimiz üzerine terörist atışları kesilmiştir. Teröristlerin açtığı ateşler sonucu herhangi bir zayiat olmamıştır. Diğer taraftan, 06 Mart 2014 günü Beyaz Tepe Üs Bölgesinin güneydoğusunda meydana gelen olay mahallinde yapılan inceleme sonucu; Şehit J.Uzm.Çvş. Musa SOMAY'ın yola tuzaklanan iki adet EYP'nin bölücü terör örgütü mensuplarınca uzaktan komutalı olarak patlatılması sonucu şehit olduğu tespit edilmiştir.'DHA
Erdoğan'dan Emniyet Müdürüne Fırça!
Başbakan Erdoğan, '28 Şubat'taki gibi ikna odaları kurdular. İşçileri, öğrencileri 'AK Parti'ye oy vermeyin' diye ikna etmeye çalışıyorlar' dedi.AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bir dershane meselesi çıkardılar, bu muhteşem buluşmayı gölgelemek istediler. Arkasından 17 Aralık darbe girişimini başlattılar. Çözüm Sürecini tümden baltalamak istediler. Kim yaptı bunu? Pensil bir zat, onun buradaki maşaları, onun buradaki yandaşları” dedi. Erdoğan, AK Parti’nin Şanlıurfa Topçu Meydanı'nda düzenlediği mitingde yaptığı konuşmaya, vatandaşların “dik dur eğilme” tezahüratlarına “Ben de öyle bir göz var mı? Biz, Allah’tan başka kimsenin karşısında eğilmeyiz, sadece rü eğiliriz” diye başladı. Şanlıurfa’nın evliyalar, şairler, ilim, sanat şehri olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Ey Şanlıurfa, alem siye heyran, ben siye kurban. Urfalı'yam ezelden, göynüm geçmez sizlerden, gönlümün gözü çıksın, iyi ki sizi sevdim ezelden. Seni gönülden selamlıyorum ey Şanlıurfa” dedi. Erdoğan, Şanlıurfa’nın tüm ilçelerini sayarak, orada yaşayan vatandaşları selamladığını ifade ederek, bugün Şanlıurfa’nın tarihi, farklı bir gün yaşadığını, bin yıllık rüyanın gerçekleştiğini ve Suruç tünelleriyle bölgenin suya kavuşacağını söyledi. “Ey Halil-ur Rahman’ın şehri, ey Hazreti İbrahim’in, Hazreti Musa Aleyhisselam’ın, Hazreti Yakup’un, Hazreti Elyesa’nın şehri Şanlıurfa seni hasretle kucaklıyorum” diyen Erdoğan, şöyle devam etti: “Sen ki Şair Nabi’nin, merhum Akif İnan ağabeyimizin şehrisin, sen ki Kazancı Bedi’nin, merhum Müslüm Gürses’in şehrisin. Sen ki 38 yıllık hasretin ardından Diyarbakır’da kucaklaşan 77 milyona ‘megri’ diyen İbrahim Tatlıses’in, Şivan Perver’in şehrisin. Sen merhum Said-i Nursi’nin Isparta’da hasta yatağında ‘gidiyoruz’ dediği zaman bir Ramazan günü 2 gün yolculuk yaparak ulaştığı, gözlerini hayata yumup hakka yürüdüğü şehirsin. İlim şehri, medeniyet şehri, yiğitliğin, mertliğin kardeşliğin şehri Şanlıurfa seni hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Allah sizlerden razı olsun, Rabbim evlerinizden huzuru, yüreklerimizden sevdayı eksik etmesin, yüreklerinizden, soframızdan Rabbim bu uhuvvetimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamazı daim etsin. Şanlıurfa bugün yine bir tarih yazıyor. Şanlıurfa bugün Başbakanına, hükümetine, AK Parti’ye, demokrasiye bir kez daha sahip çıkıyor. Şanlıurfa, 30 Mart’ta sandıkta söyleyeceği sözü adete bugün söylüyor, sandığın rengi Şanlıurfa’da belli olmuştur.” “Biz, terör sorununu hukuk içinde hamdolsun çözüyoruz” Erdoğan, 3 Kasım 2002’de iş başına geldiklerinde Türkiye’nin çok büyük sorunları olduğunu, ama en büyük sorununun terör olduğunu vurgulayarak, “Çok büyük acılar çektik. Nice askerimizi, polisimizi, korucumuzu şehit verdik, nice gencimizi kaybettik. Ocaklar söndü, yürekler yandı, milletçe huzurumuz kaçtı” diye konuştu. Teröre maddi olarak çok ağır bedeller ödendiğini, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin hizmetlerden, yatırımlardan uzak kaldığını anlatan Erdoğan, bölgeye yol, okul, hastaneler, üniversiteler yapılmadığını söyledi. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte bölgeye yatırımın, hizmetin başladığını kaydeden Erdoğan, iktidara gelmelerinden bugüne kadar Şanlıurfa’ya 18 katrilyon lira yatırım yaptıklarını, bu rakamın Cumhuriyet tarihinde yapılan yatırımlardan daha fazla olduğunu söyledi. “Biz, terör sorununu hukuk içinde hamdolsun çözüyoruz” diyen AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: “Bu sorunu ‘demokrasiyle çözeceğiz, ekonomik kalkınma ile çözeceğiz, hizmetle, yatırımla çözeceğiz’ dedik. Bu sorun ‘sadece güvenlik tedbirleriyle çözülmez’ dedik, ‘kültürel, demokratik, en temel insani hakları teslim ederek çözeceğiz’ dedik. En önemlisi de biz bu sorunu ‘kardeşlikle, kardeşlik hukuku içerisinde çözeceğiz’ dedik. Önümüze çok engeller çıkardılar, bu sorunu çözmeyelim diye çok saldırdılar, çok tahrikler yaptılar. Partimizi kapatmaya kalktılar, ama başaramadılar biz yolumuza dimdik devam ettik, kimlerle? Sizlerle, milletimizle, millet bize ‘yürü’ dedi, biz yürüdük. Çünkü çıkarken bir şey söylemiştik; ‘uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz-gece demiştik’. Ve gideceğiz gündüz-gece, durmak yok. Bu yola elimizi, kolumuzu, bütün bedenimizi, hatta canımızı koyduk. Bu acı meseleyi mutlaka çözeceğiz, kardeşliği en güçlü şekilde tesis edeceğiz dedik. Biz, bu sorunu çözmek için, kanı durdurmak için, annelerin gözyaşını dindirmek için samimi mücadele verirken, önce Oslo sürecini sabote ettiler, arkasından MİT Müsteşarımı tutuklamaya, onu devre dışı bırakmak istediler, arkasından Paris’te bir takım suikastler yaptılar, süreci bozmak istediler. İşte en son 17 Aralık darbe girişimiyle, 25 Aralık darbe girişimiyle birçok hedefin yanında çözüm sürecine saldırdılar.” Başbakan Erdoğan, 16 Kasım’da Diyarbakır’da tarihi bir buluşmayı gerçekleştirdiklerini, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin, sanatçı İbrahim Tatlıses ile tam 38 yıldır ülkesinden, vatanından, toprağından uzak kalan Şanlıurfalı Şivan Perver’in Diyarbakır’a geldiğini ve muhteşem bir tablo oluştuğunu, tüm Türkiye’nin bu tablodan etkilenerek, duygulandığını anlattı. O gün kendisine telefonlar geldiğini, sevinç gözyaşlarının döküldüğünü, Türkiye’nin tamamında umutların çoğaldığını, barış umudu, çözüm umudu ve kalıcı barış umudunun çoğaldığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki ne yaptılar? Bir dershane meselesi çıkardılar, bu muhteşem buluşmayı gölgelemek istediler. Arkasından 17 Aralık darbe girişimini başlattılar. Çözüm Sürecini tümden baltalamak istediler. Kim yaptı bunu? Pensilivanya’daki bir zat, onun buradaki maşaları, onun buradaki yandaşları. Tabi bunlar yargının içinde de örgütlenmişler, maalesef emniyet güçlerimizin içinde de örgütlenmişler, devletin diğer kurumları içerisinde de örgütlenmişler. Doğu’daki, Güneydoğu’daki, Diyarbakır’daki, Şanlıurfa’daki bahar havasından rahatsız oldular. Gençlerin ölmeyecek olmasından rahatsız oldular, bölgedeki gelişmeden, değişimden değişmelerden, kalkınmadan rahatsız oldular. En başta kardeşlikten rahatsız oldular. Şanlıurfa ile Trabzon’un, Diyarbakır ile İstanbul’un, Van ile İzmir’in kucaklaşmasından rahatsız oldular. 77 milyonun bir olmasından, beraber olmasından rahatsız oldular, birlikte Türkiye olmasından rahatsız oldular.” “Hizmet için Mekke’de de olsam buraya gelirdim” Miting alanında Bediüzzaman Said-i Nursi’nin fotoğrafının yer aldığı ve üzerinde “Hizmet için Mekke’de de olsam buraya gelirdim. Bediüzzaman Said Nursi” yazılı pankart dikkati çekerken, miting öncesinde AK Parti’nin Türkçe, Kürtçe ve Arapça seçim şarkıları çalındı. Mitinge Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve AK Parti Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker, Maliye Bakanı ve Batman Milletvekili Mehmet Şimşek, Orman ve Su İşleri Bakanı ve AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Veysel Eroğlu, AK Parti Şanlıurfa ve çevre illerin milletvekilleri, AK Parti Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Celalettin Güvenç de katıldı. Muhabir: Kadir Karakuş | AA
Müziğin İyileştirici Gücü: Rahatlama  ve Dinginlik Verecek, İçinize İşleyen 14 Mistik Enstrüman
'Müziğin tatlı uyumu bizi keyiflendirmenin yanı sıra birçok farklı şekilde etki eder. Solgun ruhumuzu şenlendirir, yüzümüzdeki endişeleri siler, çatılmış kaşlarımızı yumuşatır, neşelendirir; dünya üzerindeki bütün hoş şeyler içinde insan kalbini daha fazla mutlu eden ve canlandıran bir şey yoktur.' Giraldus CambrenisSes terapisinin başlangıcı binlerce yıl öncesine, mistik enstrümanların tedavi amaçlı kullanıldığı zamanlara kadar uzanır. Ses titreşimlerden ibarettir ve bildiğimiz gibi titreyen atomlar yaşamın merkez noktasıdır. Enstrümanına göre, yayılan titreşimler ile hücre seviyesinde etkilenebiliriz. Belli başlı enstrümanlarsa 'Beta Beyin Dalgası Kalıpları' (bu beyin dalgaları konsantrasyon,endişe, 'kaç ya da savaş' tepkisi ilke ilişkilidir) diye bildiğimiz durumdan 'Alfa','Teta' ve hatta 'Delta' beyin dalgalarına getirir. 'Alfa' rahatlama, 'Teta' meditasyon ve 'Delta' da trans hali durumlar ile ilişkilidir.Başka bir deyişle, beyninizi rahatlatarak daha sakin, canlı ve gençleştirici bir ruh haline müzik dinleyerek ya da o enstrümanı çalmayı öğrenerek ulaşmak mümkün.Size faydaları:* Akıl - duygu dengesi sağlanır.* Stres ve kaygı azalır.* Konsantrasyon ve hafızayı iyileştirir.* Uyku kaliteniz artar.* Bağışıklığınız güçlenir.* Daha fazla yaratıcılık sağlar.* Yükselmiş maneviyat verir.Aşağıda ses terapisinde kullanılan en iyi 14 enstrüman listelenmiştir.
The Independent: 'Erdoğan Aksini Söylüyor Ama Türkiye IŞİD'e Hala Göz Yumuyor'
The Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, Türkiye’nin ‘IŞİD militanlarının Suriye’ye geçişine daha geçen hafta bile izin verdiğini’ ve ABD’nin IŞİD kuşatması altındaki ‘ yarı-bağımsız ‘ Kobani’de sıkışan Kürtlere yardımda gecikmesinin arkasında da Ankara’nın baskısı olduğunu yazdı.Cockburn, ‘ IŞİD’i durdurmaya sadece hava saldırıları yetmez ‘ başlıklı yazısında, Britanya parlamentosunun IŞİD saldırılarına katılma kararını mercek altına aldı; ABD’yle Britanya’nın bu harekatla, Irak ve Suriye’de ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemlerinin bulunduğu bir dizi iç içe geçmiş ihtilafa gömüleceğini’ yazdı.Cockburn, ‘ ana oyuncuların dışarıya gösterdiklerinden çok daha farklı gündemleri ‘ne de örnek olarak da Türkiye’nin Kobani’ye bakışını gösterdi. Yazının ilgili bölümünün tam metni şöyle:”Sözgelimi, IŞİD’in kuzey Suriye’de, Türkiye sınırında bulunan Kobani’ye saldırısına bakın. Burada IŞİD savaşçılarıyla mücadele eden yaklaşık 300 bin Kürt giderek küçülen bir alanda sıkıştı. Neredeyse 200 bin Suriyeli Kürt şimdiden sınırın Türkiye tarafına kaçtı. ABD hava gücünü, ilerleyen militanlara karşı her yerden çok burada kullanabilirdi. Kürtlerin başkenti Erbil’in kurtarılmasına ağustosta Amerikan hava saldırıları yardım etmişti; aynısı niçin Kobani için yapılmasındı?Tuhaf bir biçimde, ABD hava gücünü düne kadar, IŞİD’in hava saldırılarının başlamasından sonra en ciddi saldırılarını düzenlediği Kobani hariç Suriye’deki her yerde kullandı. Örgüt burada, Irak ve Suriye ordularından ele geçirdiği tank ve havan toplarıyla 64 köyde kontol sağladı. Amerikalılar niçin sessiz kaldı? Bunun arkasında, 2011’den bu yana güney sınırı boyunca büyüyen ve 2,5 milyon Suriyeli Kürde ev sahipliği yapan yarı-bağımsız Kürt kantonlarına hiç değer vermeyen Türkiye’yi rahatsız etmeme isteği var gibi görünüyor.Ankara’nın tavrı, IŞİD’i Kürtlere karşı kullanmanın faydalarını gördüğüne işaret. Sınırın Türkiye tarafındaki muhabirler, IŞİD’le savaşmak isteyen Türkiyeli Kürtlerin aksine, IŞİD militanlarının daha geçen hafta Suriye’ye kolayca gidip geldiğini anlatıyor. Türkiye’deki bir gözlemci şu soruyu soruyor: ‘ ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında şiddete karışmayan ama yaralanan göstericileri tedavi etmiş doktorlar ‘teröre yardım etmekle’ yargılanırken niçin çatışmada yaralanan IŞİD militanları hala hastanelerde tedavi için Türkiye’ye getiriliyor? ”Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York’taki BM Genel Kurulu’nda IŞİD’e karşı olduğuna dair bütün açıklamalarına rağmen, militanlar Türkiye devletinden belli bir miktar tolerans görüyor. İstanbul’un kalbindeki İstiklal Caddesi’nde arka arkaya düzenlenen iki ayrı gösteride polisin tavrını belgeleyen fotoğraflar da bunu açıkça ortaya koydu. İlk fotoğrafta, polis tarafından rahatsız edilmeyen IŞİD yanlısı göstericiler uzun bir beyaz pankart taşıyordu. İkinci karedeyse, ertesi gün aynı caddede düzenlenen bir gösteride, dini eğitimi protesto eden bir grup Çevik Kuvvet tarafından dövülüyordu.Türkiye hükümetinin IŞİD’le sıkı fıkı olduğunu söylemiyorum. Fakat Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan kurtulmak ve Suriyeli Kürtleri zayıflatmak, Erdoğan’ın gündeminde daha ön sıralarda yer alıyor. Buna göz yuman ABD de, Pakistan’ın Taliban’a gizli ama hayati önemdeki desteğine tepki göstermeyerek 2001’de Afganistan’da yaptığı hatayı tekrarlıyor. Bazı Amerikalı diplomatlara göre bu, Afganistan’daki ABD-Britanya müdahalesini daha en başından başarısız kılan, devasa boyutta bir hataydı.Britanya Irak’ta büyük ölçüde sembolik olan ilk müdahalalerine başlarken göz önünde bulundurulması gereken şey şu ki, bu krizde sadece askeri yollarla elde edilecek başarılar sınırlı.”Diken
IŞİD Süleyman Şah Türbesi'ni Kuşattı
Türkiye’nin yurtdışındaki tek toprak parçası olan ve Suriye’nin Halep kenti sınırlarında bulunan Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu Caber Kalesi'nin çevresi Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)'nin kontrolüne girdi. Türkiye sınırına 35 kilometre uzaklıktaki Karakozak köyü yakınlarındaki türbe çevresinde yaşanan bu gelişme üzerine Suriye sınırında konuşlu kara ve hava askeri birlikleri teyakkuz duruma geçirildi. Türbede görev yapan yaklaşık 25 askere, türbeye bir saldırı olması halinde 'vur emri' verildi. Türbe ve çevresi uzun süredir Türkiye'nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) kontrolünde bulunuyordu. Ancak önceki günden bu yana IŞİD ve ÖSO güçleri arasında yaşanan şiddetli çatışmalar sonucu ÖSO güçleri bölgeden geri çekildi. Türbenin çevresi, daha önce Türkiye'ye karşı açıklamalar yapan IŞİD güçlerinin eline geçti. Bu gelişme türbede görev yapan ve sürekli teyakkuz durumda bulunan askerler tarafından Genelkurmay Karargahı'na iletildi. Genelkurmay, IŞİD güçlerinden türbeye bir saldırı olması halinde her türlü senaryoyu masaya yatırdı. Bir saldırı olması halinde sınırdaki kara ve hava güçlerine türbenin korunması için IŞİD'e yönelik operasyon yapılması, türbedeki askerlere de vur emri verildi. Genelkurmay'dan gelen bu emir üzerine sınırdaki kara ve hava güçleri teyakkuz durumuna geçirildi. Süleyman Şah Türbesi, 1921 yılında Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması’na göre Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul ediliyor ve Türk askeri tarafından korunuyor. Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Halepçe Katliamı'nın Üzerinden 26 Yıl Geçti
Dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biri olarak kabul edilen Halepçe Katliamı'nın üzerinden 26 yıl geçti16 Mart 1988 günü Irak Baas Rejimi’ne ait uçak ve helikopterlerin eşliğinde yaptığı ve en az 5 bin Kürdün yaşamına mal olan Halepçe Katliamı’nın üzerinden 26 yıl geçti. İran-Irak Savaşı’nın sonlarına doğru gelindiği bir dönemde, 16 Mart 1988’de yaşanan Halepçe Katliamı’nda çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan en az 5 bin Kürt yaşamını yitirirken, 7 ila 10 bin arasında kişi de yaralandı. Katliamdan sağ kurtulanlar ise birçok hastalığa maruz kaldı. Binlerce insan sinir sistemi, deri, akciğer hastalıklarınına yakalanırken, tümör oluşumu ve özürlü doğum da birçok kişi de görülen rahatsızlıkların başında geliyor. Fırat Haber Ajansı'da Halapçe katliamının anlatıldığı haber analizi şöyle yer aldı: Katliam, dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin ve Baas Rejimi’nin Kürt politikasının bir parçası idi sadece. İlk işaretleri 70’li yıllara dayanan Kürtleri topraklarından sürerek, Arap halkı içinde eritme ve Kürdistanı yavaş yavaş boşaltma politikası, İran-Irak Savaşı’nın doruğa ulaştığı yıllarda giderek bir soykırım politikasına dönüştü. Katliamın olduğu Halepçe’de 15 Mart 1988 günü İran askeri birlikleri ‘Zafer-7 Harekatı’ adlı genel bir taarruz başlatmıştı. Celal Talabani liderliğindeki YNK’ye bağlı güçler de İran Ordusu ile ortak hareket ediyordu. İran ordusu ve YNK güçleri Halepçe’yi geçerek, kent yakınlarındaki Derbendihan Gölü’nün güneyine çıkmışlar ve Süleymaniye karayolunu tutmuşlardı. Bölgede konumlanan binlerce Irak askeri arasında onlarca üst rütbeli kurmay da bulunuyordu. Ancak, buradaki birliklerin ve bölgenin Irak’ın diğer bölgeleri ile ilişkisi kesildi. Irak ise, hem İran ordusunun girişi, hem de bölgenin Kürt Peşmergesinin denetimine geçtiğini ve isyan başladığını görünce paniğe kapılmıştı. Durumun vehametini gören Saddam Hüseyin ise, İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için Kuzey Cephesi Komutanı ‘Kimyasal Ali’ lakaplı Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî’ye kimyasal silah kullanmasını emretti. 16 Mart sabahı, Irak Hava Kuvvetleri’ne bağlı Sovyet yapımı Mig – 23 uçakları Halepçe, Dûceyde, İnab, Hurmal ile Sirva kasaba ve köylerini kimyasal bombardımana tabi tuttular. Uçak ve helikopterler hardal, sinir ve siyanit gazı bombaları kullanıyordu. Bombalamanın kurbanlarının başında ise, erkeklerin önemli bir kısmının savaşta olması nedeniyle kadın ve çocuklar geliyordu. Kimi kaynaklara göre 5 bin, kimilerine göre ise 6 bini aşkın kişi yaşamını yitirirken, bunların dörtte birinden fazlasını kadın ve çocuklar oluşturuyordu. 'Önce çöp gibi kötü, sonra elma gibi güzel bir koku geldi' Katliamdan sonra yüzlerce hatta binlerce tanık anlatmıştı o günü. Aradan geçen süre içinde devletler sussa da, birçok medya mensubu olay yerine gitmiş ve geçte olsa soykırımın bu vahşi anını dünyaya göstermişlerdi. 16 Mart 1988 saat 11’de evlerindeki sığınakta olan Halepçeli bir genç kız, şöyle anlatacaktı katliamı: “Önce helikopterler geldi, sonra uçaklar. Bir bir atıldı bombalar. Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu. Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu. Herkese yanlış giden bir şeyler olduğunu söyledim. Havada ters giden bir şeyler vardı. Rahatsızlanmaya başlasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik. Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Annem ağlıyordu. Sonra yaşlılar kusmaya başladı. Havada kimyasal maddeler olduğunu anlamıştık. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyordu. Sonbahardaymışız gibi ağaçların yaprakları dökülüyordu. Etrafta yere çöken duman bulutları vardı. Çocuklar yürüyemiyorlardı. Kusmaktan bitkin düşmüşlerdi. İnab köyüne doğru giderken çoğu kadın ve çocuk ölmeye başladı. Kimyasal bulutlar yere yakındı. Ağırdılar. Onları görebiliyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiğinde korkudan çılgına dönen ebeveynleri çocuğu yolun kenarında bırakıyorlardı. Aynı şekilde yaşlılar da bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı.” 'Her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü' Katliamdan sonra 21 Mart’ta Halepçe’ye ilk girenlerden olan ve katliam ile özdeşleşen, Kürt bir babanın minik bebeğini kurtarmak isterken yere düşerek öldüğü anı gösteren ‘Sessiz Tanık’ fotoğrafı ile bilinen gazeteci Ramazan Öztürk, o günü daha sonra şöyle anlatacaktı: “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine... Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.” Katlimın bıraktığı izler halen belirgin Halepçe Katliamı, hem Kürtler hem de uluslararası gözlemciler tarafından 23 Şubat- 6 Eylül 1988 arasında süren Enfal Operasyonu’nun doruk noktası olarak görülüyor. Katliamdan sonra kent ve çevresinde yaşayan insanlar diğer Güney Kürdistan halkının da yaptığı gibi Kuzey ve Doğu Kürdistan’a kaçmak zorunda kaldı. Savaşların sona ermesi ile birlikte evlerine geri dönen insanların yaşamlarını yeniden eski düzene koymaları bir daha asla mümkün olmadı. Her ne kadar tüm Enfal Harekatı boyunca katledilen Kürtlerin sayısı 100 ila 200 bin arasında olsa da, yaşanan vahşetin boyutu ve sonrasında yarattığı tahribatlar ile Halepçe Katliamı, hem Kürt hem de insanlık tarihinde belki de Enfal’den daha derin izler bıraktı. Halen binlerce kişi çeşitli hastalıklarla boğuşurken, birçok kadın doğum sonrası çocuklarını kaybedebiliyor. Yapılan araştırmalara göre, 2000’li yıllara kadar Halepçe’de özürlü doğum oranı Hiroşima ve Nagazaki’den bir kaç kat daha fazla idi. Katliamdan kurtulan birçok insan gözlerini kaybederken, binlerce insan deri, akciğer, boğaz ve diğer sinir sistemi hastalıkları ile mücadele etmek zorunda kaldı. Katliam sonrasında Güney Kürdistan’ın 2000’li yıllara kadar sürekli bir çatışma halinde olması ve yeterli önlemlerin alınmaması nedeniyle sağ kurtulanların rehabilitasyonuna ilişkin ciddi bir çalışma da yapılamadı.T24