Ankara Antlaşması'na Göre Kuzey Irak Üzerinde Gerçekten Tasarruf Hakkımız Bulunuyor mu?
Esasında Cumhuriyet tarihimizi ilgilendiren ve ''Ankara Antlaşması'' olarak anılan iki meşhur görüşme vardır.
Bunlardan ikincisi ve gündemimizi ilgilendiren Ankara Antlaşması ise Lozan'da çözülemeyen Musul meselesi hakkında 5 Haziran 1926'da imzalanan antlaşmadır.
Lozan'daki görüşmelerde İsmet (İnönü) Paşa başkanlığındaki Türk heyeti, Musul ve Süleymaniye'nin de Türkiye sınırlarına dahil edilmesi gerektiğini savundular. İngiltere ise bunun tam tersine, Hakkari'nin dahi Irak topraklarına katılması gerektiğini söylüyordu. Lozan'da çözülemeyen bu mesele daha sonra görüşülmek üzere ertelendi.
19 Mayıs-5 Haziran 1924'de İstanbul'da toplanan Haliç Konferansından da bir sonuç çıkmayınca mesele Milletler Cemiyetine havale edildi. 1925 yılı başlarında patlak veren Şeyh Sait isyanı ve devamındaki karışıklıklar Türkiye'nin elini zayıflattı. Sonuç olarak 5 Haziran 1926'daki Ankara Antlaşmasıyla günümüzdeki Irak sınırı çizildi.
Peki bu antlaşmada günümüzü ilgilendiren maddeler nelerdir?
Birinci maddede günümüzdeki Irak sınırı detaylıca tarif edilir (bu tasvir yaklaşık bir buçuk sayfa tutuyor). Yapılacak olan referandumdan evet sonucunun çıkmasıyla kurulacak olan bağımsız yönetimin, ihlal edeceğini söylenen madde ise antlaşmanın 5. maddesidir.
İhlale uğranılacağı dile getirilen 5. madde ise aynen şöyledir:
Irak Başbakanı Haydar El İbadi ve Irak Parlamentosu, bu maddeye uygun hareket ederek referandumu reddeden açıklamalarda bulunuyorlar.
Peki bu durumda Türkiye'nin Musul'a askeri müdahale hakkı olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu görüşmesinden sonra 'Tüm ikazlarımıza rağmen Irak'ın kuzeyinde referandum yapılırsa Türkiye, uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını korur' açıklaması yapıldı.
Ankara Antlaşması'nda ise Türkiye'ye bu durumda askeri müdahale hakkı tanıyan bir madde bulunmuyor. Yukarıda bahsettiğimiz 5. maddeden sonraki devam eden maddeler, sınırlarda yaşanacak asayişsizlik ve silahlı saldırılarda taraf devletlerin birbirlerine yardım etmesini öngören karşılıklı sorumlulukları içeriyor.
''Ankara Antlaşması'nda Musul'u, Irak'a mevcut sınırlarını koruması halinde bıraktığımız'' söylemi ise yanlış bir bilgidir.
Adı geçen petrol gelirlerinin 1934'ten başlamak suretiyle 1950'li yıllara kadar ödendiği, o yıllarda Maliye Bakanlığında görevli olan Cahit Kayra tarafından belirtilmektedir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
100 yıl önce ermenileri anadolundan sildiğimiz gibi bugün arap ve farslarla beraber kürtleri de d.anadolu, kuzey ırak-suriye'den silmeliyiz bunun başka çözüm... Devamını Gör
Yapılan asimilasyon politikaları zaten 1000 yıllık yunan ve ermeni topraklarını Türk yurdu haline getirdi. Bu süreçte dağdan gelip bağdakini kovan, yeni yur... Devamını Gör
Ya arkadaşlar ne Ankara antlaşmasından bahsediyorsunuz. Orada açık açık teröristler devlet kurmaya kalkışıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti'ne alenen ve açık açık ... Devamını Gör
Rahmetli Eşref Bitlis Paşa tek telefonla hırt talabani ile dingil barzaniyi ayağına çağırıp fırça çekiyordu bunlar kırmızı halılar serip göndere bayrak çeker... Devamını Gör