Görüş Bildir
Haberler
Varlığınıza Şiirsellik Katacak, Türk Edebiyatının Mutlaka Okunması Gereken 17 Şiir Kitabı

Varlığınıza Şiirsellik Katacak, Türk Edebiyatının Mutlaka Okunması Gereken 17 Şiir Kitabı

Taner Bayram
23.03.2017 - 15:30

Aklı, mantığı aşıp bizi ruhumuzun başka katmanlarına götüren bir sanattır şiir. Bir romanın anlattığından daha fazla duyguyu bazen tek bir dize ile hissederiz ruhumuzun derinliklerinde...

Böyle olduğundan şiir ve şiirsellik hep yanı başımızda olmalı kanımca; güne başlarken, otobüste, metroda, vapurda giderken ve gece yatarken biraz şiir, iyi gelecektir varlığımıza.

İşte bu sebeple Türk edebiyatının okunması gereken şiir kitaplarını bir araya getirdik. İyi okumalar diliyorum!

Not: Sıralamanın kitapların niteliği ile herhangi bir ilgisi yoktur. 

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. "Büyük Saat", Turgut Uyar

1. "Büyük Saat", Turgut Uyar

'Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Tanrınız büyük amenna

Şiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız'

2. "Ben Sana Mecburum", Attila İlhan

2. "Ben Sana Mecburum", Attila İlhan

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

3. "Çiçek Senfonisi", Özdemir Asaf

3. "Çiçek Senfonisi", Özdemir Asaf

Çiçeklerin akşamlarını

Akşamların çiçekleri

Aydınlatır..

Çiçeklerin adlarını

Birbirlerine benzemezlikleri

Adlandırır.

Biri alır bir güneşi

Öbürüne yıldız sunar,

Biri öbürünü yağmurlandırır.

Bir başkası bir güzelliği

Akıl almaz çalımıyla

Karanlıklandırır.

Bir düğünü aklandırır biri,

Biri bir yalanı silerken

Biri bir ölümü anılandırır.

Biri bekler sabahları,

Biri gündüz diye çıldırır

Bir başkası aydınlığı akşamlandırır.

Biri bağlar-bahçeler içinde nazlı,

Biri kendi kendini doğurur bayırlarda,

Biri kayalıkları ayaklandırır.

Pencereden bakar biri,

Biri el sürdürmez kimseye,

Biri kendini ağaçlandırır.

Tırmanır biri el ermez dikliklere.

Biri yerlere yaslar yüzünü

Topraklandırır.

Biri ordusunu yayar birdenbire

Tarlalara, öbek öbek,

Kanlandırır.

Biri şarkılarla gözleri besler,

Yeşillikleri ve sevgilileri

Umutlandırır.

Çiçekler hep bekler gibidir,

Oysa hiç beklemezler; 

Biri arılandırır, biri kuşlandırır.

Biri rüzgârlandırır gönülleri,

Biri kızdırır soğumuş külleri..

Biri de kendini kucaklandırır.

Biri tek başına yürür yazgısında,

Biri sepetlerde demet demet

Ününü kaldırımlandırır.

Biri vazolandırır kendini salonlarda,

Biri kurur bir kitabın içinde,

Biri de kafes arkasında saksılandırır.

Çiçekler bir şölen yaşamda,

Renklerin en büyük orkestrası..

Dursuz-duraksız çalar her insanda

Sevinci, aldanıyı, ölümü ve yası.

4. "Bütün Şiirleri", Nâzım Hikmet

4. "Bütün Şiirleri", Nâzım Hikmet

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte 

yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek 

meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken 

meselâ denerken damarlarında bir serumu 

                                          ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin 

ama o bunun farkında değildir 

ayrılmak istemezsin dünyadan 

ama o senden ayrılacak 

yani sen elmayı seviyorsun diye 

elmanın da seni sevmesi şart mı? 

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık 

yahut hiç sevmeseydi 

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 

hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

5. "Yerçekimli Karanfil", Edip Cansever

5. "Yerçekimli Karanfil", Edip Cansever

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde 

Oysaki seninle güzel olmak var 

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda 

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.  Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 

Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel 

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 

Derken karanfil elden ele.  Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 

Birleşiyoruz sessizce.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. "Üvercinka", Cemal Süreya

6. "Üvercinka", Cemal Süreya

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu  

                                                              kesmemeye

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız

Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında

                           Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o 

Onunla daha bir değere biniyor soluk almak

Sabahları acıktığı için haklı

Gününü kazanıp kurtardı diye güzel

Birçok çiçek adları gibi güzel

En tanınmış kırmızılarla açan

Bütün kara parçalarında

                           Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse  

                                                  değerlendiremez

Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek

İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar

Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar

Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna 

                                                            diziyorlar

Bütün kara parçalarında

                            Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası

Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki

Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok

Aklıma kadeh tutuşların geliyor

Çiçek Pasajında akşamüstleri

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor

Bütün kara parçalarında

                           Afrika hariç değil

7. "Bütün Şiirleri", Orhan Veli

7. "Bütün Şiirleri", Orhan Veli

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı 

Önce hafiften bir rüzgar esiyor; 

Yavaş yavaş sallanıyor 

Yapraklar, ağaçlarda; 

Uzaklarda, çok uzaklarda, 

Sucuların hiç durmayan çıngırakları 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 

Kuşlar geçiyor, derken; 

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. 

Ağlar çekiliyor dalyanlarda; 

Bir kadının suya değiyor ayakları; 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 

Serin serin Kapalıçarşı 

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa 

Güvercin dolu avlular 

Çekiç sesleri geliyor doklardan 

Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 

Başımda eski alemlerin sarhoşluğu 

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; 

Dinmiş lodosların uğultusu içinde 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 

Bir yosma geçiyor kaldırımdan; 

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. 

Birşey düşüyor elinden yere; 

Bir gül olmalı; 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; 

Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; 

Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; 

Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından 

Kalbinin vuruşundan anlıyorum; 

İstanbul'u dinliyorum.

8. "Kim Bağışlayacak Beni", Birhan Keskin

8. "Kim Bağışlayacak Beni", Birhan Keskin

Penguen

bana sırtını dönme

biliyorum, sana benziyorum

ve içinde saklı tuttuğun yele.

Penguen

benim de içimde saklı tuttuğum

buzlu kıyılar, çığlık hatıraları

ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı.

Kim bağışlayacak beni, penguen

çizdim senin beyaz ve narin yerini.

Bir yanım bembeyaz ışık

kör ediyor, bir yanım zehir gece

parktaki salıncağa binmeyi

beceremedim bugün ben de.

Penguen bana sırtını dönme.

Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.

Dünya yordu bizi. Benim de söyleyemediklerim

var. Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.

Uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu,

geldikçe anlıyorum ki, biz,

bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.

Penguen,

kim bağışlayacak beni?

çizdim senin beyaz ve narin yerini

elimde unuttuğun ince metalle.

9. "Çocuk ve Allah", Fazıl Hüsnü Dağlarca

9. "Çocuk ve Allah", Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bu eller miydi masallar arasından

Rüyalara uzattığım bu eller miydi?

Arzu dolu, yaşamak dolu,

Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.

Bilyaların aydınlık dünyacıkları

Bu eller miydi hayatı o dünyaların.

Altın bir oyun gibi eserdi

Altın tüylerinden mevsimin rüzgârı.

Topraktan evler yapan bu eller miydi

Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.

El işi vazifelerin önünde

Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.

Kaybolmuş o çizgilerden

Falcının saadet dedikleri.

O köylü çakısının kestiği yer

Söğüt dallarından düdük yaparken…

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi

Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.

Yorganın altına saklanarak

Bu eller miydi sevmeyen geceyi.

Ayrılmış sevgili oyuncaklardan

Kırmış küçücük şişelerini.

Ve her şeyden ve her şeyden sonra

Bu eller miydi Allaha açılan!

10. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Ahmed Arif

10. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Ahmed Arif

Seni, anlatabilmek seni.

   İyi çocuklara, kahramanlara.

   Seni anlatabilmek seni,

   Namussuza, halden bilmeze,

   Kahpe yalana.

   Ard- arda kaç zemheri,

   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...           

   Bir ben uyumadım,

   Kaç leylim bahar,

   Hasretinden prangalar eskittim.

   Saçlarına kan gülleri takayım,

   Bir o yana 

   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,

   Dipsiz kuyulara,

   Akan yıldıza,

   Bir kibrit çöpüne varana,

   Okyanusun en ıssız dalgasına

   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

   Yitirmiş öpücükleri,

   Payı yok, apansız inen akşamlardan,

   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,

   Seni anlatabilsem seni...

   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

   Üşüyorum, kapama gözlerini...

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. "Monna Rosa", Sezai Karakoç

11. "Monna Rosa", Sezai Karakoç

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 

Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi 

Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara 

Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi 

Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara 

Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi 

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü 

Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun 

Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü 

Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun 

Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti 

Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun 

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü 

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa 

Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar 

Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya 

İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar 

Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa 

Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar 

Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa 

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır 

Ve kediler de her gece sürünür yastıklara 

Denizleri bahtiyar eden günler kısalır 

Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara 

Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır 

Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara 

Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır 

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık 

Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi 

Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık 

Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi 

Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık 

Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi 

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık 

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim 

Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura 

Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim 

İtimat edeceğim şu belalı yağmura 

Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim 

Asılmış bir adamın iki eli yağmura 

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim 

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni 

Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye 

Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni 

Katıvermek sessizce söylenen bir türküye 

Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni 

Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya 

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni 

Sana tavus kuşunun içine girdiğini 

En son söz olarak söylemek istiyorum 

İçimde tavusların kaybolduğunu 

Bana da bir çift ak kanat kaldığını 

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum 

İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu 

Son, en son söz olarak söylemek istiyorum 

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 

Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi 

Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara 

Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi 

Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara 

Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi 

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

12. "Ah'lar Ağacı", Didem Madak

12. "Ah'lar Ağacı", Didem Madak

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Alt katında uyumayı bir ranzanın

Üst katında çocukluğum...

Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden

Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.

Aşk diyorsunuz,

limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca

Havı dökülmüş yerlerine yüzümün

Büyük bir aşk yamadım

Hayır

Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım

Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı

Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...

Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.

Aşk diyorsunuz ya

Ben istemenin Allahını bilirim bayım!

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Balkona yorgun çamaşırlar asmay

Ki uçlarından çile damlardı.

Güneşte nane kurutmayı

Ben acılarımın başını

evcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.

Uzaklara gittim

Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin

Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Süt içtim acım hafiflesin diye

Çikolata yedim bir köşeye çekilip

Zehrimi alsın diye

Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz

İlahiler öğrendim.

Siz zehir nedir bilmezsiniz

Zehir aşkı bilir oysa bayım!

Ben işte miraç gecelerinde

Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,

Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,

Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin

Bir şiir aradım.

Geçen üç yıl boyunca

Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.

Ülkem olmayan ülkemi

Kayboluşumu aradım.

Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Bir ters bir yüz kazaklar ördüm

Haroşa bir hayat bırakmak için.

Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım

Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.

Annem

Ki beyaz bir kadındır.

Ölüsünü şiirle yıkadım.

Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım

Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Acının ortasında acısız olmayı,

Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.

Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.

Aşk diyorsunuz ya,

İşte orda durun bayım

Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım

Kendimin ucunda

Öyle ıslak,

Öyle kötü kokan,

Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım

Aşkı aşk bilir yalnız!

13. "Of Not Being a Jew", İsmet Özel

13. "Of Not Being a Jew", İsmet Özel

'Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?'

14. "Daktiloya Çekilmiş Şiirler", Nilgün Marmara

14. "Daktiloya Çekilmiş Şiirler", Nilgün Marmara

Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, 

Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı 

bekçi gizleri. 

Ne zamandır ertelediğim her acı, 

Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, 

-bu şiir - 

Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, 

Dost kalmak zorunda bana ve 

sizlere! 

Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, 

uykusunu bölen derin arzudan. 

Büyüsünü bir içtenlikten alırsa 

Kendi saf şiddetini yaşar artık, 

-bu şiir - 

Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, 

ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, 

Sevda ile seslenir sizlere!

15. "Bir Yeryüzü Tanığı", İlhan Berk

15. "Bir Yeryüzü Tanığı", İlhan Berk

Biliyor musun sen bir şiirde ilk satırsın ilk sözcük 

Beyaz bir gül 

beyaz bir gül ne kadar beyaz olursa o kadar 

Ne kadar suysa bir su 

o kadar 

Ben en yakın yüzüm yüzüne 

Uyandığın sabaha, yatağına 

Birden bulup birden yitirdiğin bir şey olur ya, ona 

Bir dağ okulunda ilk derslere giren çocuklara 

İlk coğrafyacılara 

İlk harflerine bir alfabenin. 

Yüzün ki korkular verir bana ne zaman yüzümü tutsam yüzüne 

Ben ki ölüme hiç eğilmedim hiç girmedi sözlüğüme 

Belki sokağa ilk çıkan bir çocuktur ölüm 

Belki senin bazen topuz yaptığın saçın 

Bir yaban çiçeği ya da ve daha ilk geliyordur dünyaya 

Bir demet maydanozu koparıp bırakmak belki de. 

Dedim ya hiç bilmiyorum arabi belki de benim sık sık çıkarıp

baktığım bir fotoğrafın 

Bıyıkları hep yüzüne düşen bir adama çektirdiğim 

Bir suya bakarken 

Bir suya 

Duru mu duru ve daha sessiz ölümün kendinden. 

Ben ki seninle aştım yaşları 

Koydum çağıma adımı. Bir burukluğu 

yüzün gibi.

İçeriğin Devamı Aşağıda

16. "Deli Kızın Türküsü", Gülten Akın

16. "Deli Kızın Türküsü", Gülten Akın

Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar

Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya

Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı

Bakıp kapatıyorlar

Geceye giriyor türküler ve ince şeyler

'Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı

Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz

sisin dere ağızlarından sokulup akşamları

Fındıklarımızı basıyor

Neyleriz kararan tomurcukları

Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz

Tecimenlere yalvarıyoruz:

Bir 'Hotel' bir gizli evlenme az çiziniz

Bir banka az çiziniz bir yalvarma

Bizden size ve sizden dışardakilere

Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye

-Evet efendim-

Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye

Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet

Yazların motorlu çingeneleri

Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş

Toprağa tutku, kendinden dolayı

Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para

Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga

Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga

Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde

-Bilmiyoruz neden kavga.

Sonra kasabanın cezaevinde

Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz

Günlerimiz iterek genişletiyoruz

Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye

Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye

Durup ince şeyleri anlatmaya

Kimselerin vakti olmasa da

Okulların kadın öğretmencikleri

Tatil günlerini çoğaltsalar da

Kutsal nemiz varsa onun adına

Gözlerimiz için bağlar dokusalar da

Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide

Açmaya ilkyaz çiçekleri

Bir gün birileri öte geçelerden

Islık çalar yanıt veririz

17. "Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler", Ece Ayhan

17. "Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler",  Ece Ayhan

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna

Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan

Taşınır mal helalarında kara kamunun

Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur

Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür

Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta

Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın

Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan

Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu

Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4.Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister

Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun

Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla

Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5.Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz

Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde

Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle

Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler

6.Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir

Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?

Elbette öznel ve eksik bir liste, her liste gibi.  Bu sebeple sizin de katkınızı bekliyorum yorumlarda sevgili dostlar!  

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
130
65
15
15
13
13
7
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?