Jeofizik Mühendisleri
Jeofizik Mühendisleri Nerede ?
Jeofizik Mühendisliği nedir?
Jeofizik Mühendisliği, yeryuvarının ve diğer gezegenlerin fiziksel yapısını, yerin davranışını, depremleri inceleyen, yeraltı kaynaklarını (su, petrol, doğalgaz, maden yatakları, jeotermal alanlar), arkeolojik ve kültürel kalıntıları arayan, mühendislik yapıları ile kentsel yer seçimini belirleyen, fizik yasaları uyarınca matematiği ve jeolojiyi kullanarak yeraltının anlaşılmasını sağlayan, görüntüleyerek araştıran ve yeryuvarının dinamik davranışlarını belirleyen bir mühendislik dalıdır.
Temel olarak Evet!!
Ancak bunu şöyle tanımlarsak daha iyi olacak sanırım.Jeofizik bizim bir
nevi üçüncü gözümüz diyorum neden mi ?
Şöyle ki, İnsanda öğrenme isteği oluşturan duygu ? Evet, Merak... Merak,insanın doğayı kontrol altına alma aracı
olan araştırmayı ve bilgiyi doğurdu.Bilgi ise güç ve kuvvetti.Bilgi dağarcığını büyütmek için çalışan insanoğlunun bu tutkusu, onu mağara duvarlarına yaptığı çizimlerden, madde-enerjinin ufuklarına, uzaya, yeryüzünün yapısına ve yer içinin araştırılmasına itti. Ancak insanoğlunun Yerküre'yi araştırma ufku uzun süre iki boyutlu bir biçimde yüzeyden yapılan incelemelerle, yani dağlar ve okyanuslar boyunca gelişti. İnsanoğlu, her zaman, üçüncü boyut olan yer içini de merak etti. Dünyanın kendisini oluşturan bu katı kürenin içi nasıldı, burada neler vardı? İşte insanoğlunun Yerküre'yi ve Evren'i keşfetmek için atıldığı maceranın sürükleyici öyküsü Jeofiziğin öyküsüdür.
*Geçmişte ve günümüzde yerkürenin yapısı nasıldı?
*Dağlar ve volkanlar nasıl oluşuyor?
*Depremler nasıl ve nerelerde olmaktadır?
*İçeceğimiz ve kullanacağımız yeraltı suları nerelerdedir?
*Ya petrol kaynakları...
* Enerjinin,maddenin dünyası
*Bina, baraj, köprü ve fabrikaların zemin yapısı...
*Bunlar hep jeofiziğin cevaplandırdığı sorulardır, çünkü jeofizik yer içindeki gözümüzdür.
Ancak asıl sorun bunca şeyin içerisinde Jeofiziğin sadece DEPREM ile bağdaştırılması..
Aslında Deprem Jeofiziğin sadece uzmanlık alanlarından birisi.Jeofiziğin kendi içerisinde her birisinin ayrı bir uzmanlık alanı vardır.Bunlar
1- Sismoloji (deprembilim) ve Yer içi Fiziği araştırmaları
2- Hidroloji araştırmaları
3- Jeomanyetizma ve Aeronomi araştırmaları
4- Meteoroloji ve Atmosfer Fizigi arastırmaları
5- Volkanoloji ve Yeriçi Kimyası arastırmaları
6-Fiziksel Oşinografi arastırmaları olarak sınıflandırılırlar.
Peki;
Neden Jeofizik dediğimizde Deprem akla geliyor?
Tarih 17 Ağustos 1999
1.Türkiye’nin en !!uzun 45 saniyesi !!!!!
Bundan tam 16 yıl önce bugün, 17 Ağustos 1999’da Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı. Saat
03:02’de merkez üssü Gölcük olan deprem 45 saniye içerisinde binlerce can aldı, faciadan sağ kurtulanlara ise ömür boyu unutamayacakları bir acı bıraktı...Türkiye’nin en büyük petrol rafinerisi TÜPRAŞ alevler içinde kalırken...Koskoca bir liman sulara gömüldü.
2.Issızlığın ve karanlığın ortasında
Elektrikler kesik, imkânlar kısıtlıydı. Dış dünya ile irtibat kesilmişti. Oysa ilk 24 saat depremde çok önemliydi. İlk arama-kurtarma çalışmaları halk tarafından gerçekleştirildi. İnsanlar kötü haberi önce radyodan uydular. Ertesi gün televizyon ekiplerinin olay yerine varması sonrasında Türkiye gördüklerine inanamadı.
3.Depremin hemen ardından iki büyük sorun !!ortaya çıktı: İletişim ve ulaşım…!!
Dönemin Başbakanlık Müşaviri Ahmet Şağar, Can Dündar’ın yapımcılığını üstlendiği ‘O Gün’ isimli
belgeselde durumu şöyle özetliyor: “Biz valilerle Başbakan arasındaki bağlantıyı akşam 19:00’da sağlayabildik. Gölcük’teki tahribatı 11:30’da öğrenebildik. Haberleşme tüm boyutlarıyla felç olmuştu.” Yine aynı
belgeselden Ankara’da bulunan Başbakan Ecevit’in İstanbul’daki Cumhurbaşkanı Demirel’e
telefon ile ulaşamadığını öğreniyoruz. Ayrıca yakınlarının durumunu öğrenmek üzere helikopter ile Adapazarı’na hareket eden dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın gördüğü vahim tabloyu Ankara’ya amatör bir telsizci yardımı ile aktardığını…
Haberi alınca deprem bölgesine akın eden insanların oluşturduğu yoğun araç trafiği nedeniyle TEM ve E5 kilitlendi. Trafik, yaralıların deprem bölgesinden ambulanslarla çevre il ve ilçelerdeki hastanelere intikalini güçleştirirken yardım araçlarının da deprem bölgesine gelmesini geciktirdi. Bu durum acil afet politikalarının
hayati önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
4.Hala kulaklarımızda çınlayan bir nida: ‘’Sesimi duyan var mı?’’
'sesimi duyan var mı?'
nidaları, her yerde yankılandı.
kulaklar beton ve moloz yığınlarına dayandı.
o anlarda etraftaki tüm insanlar, makinalar,
mahlukat ve tabiat sustu.
5. Sonuç Ölüm tarlaları
2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırması Raporu'na göre 18.373 kişi hayatını kaybetti. 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Devletin bütün kurumları 17 Ağustos ve onu takip eden ilk birkaç günde tamamen etkisiz olduğu için insanların kaybettikleri yakınlarını hiçbir resmi işlem yapmadan toplu mezarlara defnetmek zorunda kaldıkları biliniyor. Bu nedenle can kaybının resmi rakamların üzerinde olduğu bir gerçek. Vikipedi’de yer alan resmi olmayan veriler hepten can yakıcı: 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı…
Nedim Şener 20 Ağustos 1999 tarihinde Milliyet’te yer alan haberinde İzmit’ten bildiriyor:
'Bir yandan Tüpraş'taki yangın, diğer yandan üç bin ölü ve 12 bine yakın yaralının yürekleri yakan acısı... Depremde en çok can kaybının olduğu İzmit'te yas çığlıkları ve ceset kokuları göğe yükseliyor. Büyük sarsıntının üzerinden geçen ikinci günün ardından kentte cesetlerin gömülmesi büyük bir sorun haline geldi. Yalnız gömülme işlemleri değil, cenazelerin yıkanması gibi konularda da eleman sıkıntısı yaşanıyor.
Enkaz kaldırma ve kurtarma sırasında yaşanan fiyasko cenazelerin kimlik tespitinde olduğu gibi korunmasında da yaşanırken, mezar yeri sorunu ilginç yöntemlerle gideriliyor.Hastanelerin morglarının ardından kentteki buz pateni pistini de dolduran üç binden fazla ölüyle karşılaşan Kocaeli'de mezar kazılması sorunu belediye ve özel sektör kuruluşlarına ait kepçelerle halledilmeye çalışılıyor. İzmit merkezinde bulunan Bağçeşme mezarlığında yeri olan aileler cenazelerini buraya defnediyor. Kimsesizlerle Bağçeşme mezarlığında yeri olmayan ve daha çok kente çalışmak için gelmiş 'gurbetçilerin' cenazeleri ise Kandıra'da 'eski İstanbul Yolu üzeri' denilen
bölgedeki asri mezarlığa ne namaz, ne de defin kağıdı olmadan defnediliyor.'
6. ''7.4 yetmedi mi?''
Hafızalara kazınan ve hemen her kesimden tepki çeken bir pankart... Depremde can veren binlerce kişinin, içki
içtikleri için Allah tarafından cezalandırıldığına inanan kimselerin varlığından haberdar olduk...
Ve Ahmet Mete IŞIKARA yani !!DEPREM DEDE!!
285.211 konut, 42.902 işyerinin hasar gördüğü 17 Ağustos depremi ile birlikte
hayatımıza giren Jeofizikçi Akademisyen !! Ahmet Mete Işıkara, “!!Deprem öldürmez, binalar
öldürür derken!!!!” önemli bir soruna işaret ediyordu. Plansız kentleşme, riskli yapılaşma, yaptırımsız denetim ve eğitimsiz kitleler… Ve toplumdaki deprem bilincine ilişkin şöyle diyordu: “ Okul, ev ve iş yerinde
önlem alma ve doğru davranma %28’e çıktı. Bunu yükseltmeliyiz.”
İşte o günden sonra Herkes Jeofizik=Deprem dedi...Ancak anlışılmayan şey ‘’Deprem öldürmez,binalar öldürür’’ sözüydü..Şimdi sizce Jeofizik Mühendislerine ne kadar önem veriliyor ?
Türkiye Bir Depreme daha ne kadar hazır ?
Binalarımız ne kadar dayanıklı ?
Gerçekten Jeofizik Mühendisleri Türkiye' de ne kadar öneme sahip ?
Siz cevap verin Jeofizik Mühendisleri NEREDE ?
Alper ER
Buyuk Depremler : Türkiye
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!