Görüş Bildir

Wikileaks Haberleri

Wikileaks ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Wikileaks ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

'Halkınızı Dinlemek İçin Altyapı Kurarsanız ABD ve Diğer Ülkeler de Sizi Dinler'
Julian Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçası.Wikileaks'in kurucusu Julian Assange İstanbul’daki “Internet Ungovernance Forum”da önceki gün telekonferansla konuştu. Assange, “Halkınızı dinlemek için altyapı kurarsanız ABD ve diğer ülkeler bu altyapı üzerinden sizi dinler” dediİstanbul’da düzenlenen Internet Ungovernance Forum’un son gününe Wikileaks’in kurucusu Julian Assange katıldı. Birleşik Krallık’taki Ekvador Büyükelçiliği’nde iki yıldır sığınmacı olan Assange, etkinliğe telekonferans yöntemiyle bağlandı ve Türkiye’deki gözetim devletinin sonuçlarıyla ilgili önemli açıklamalar yaptı.Birgün’den Onur Erem ’in haberine göre, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün çok kötü durumda olduğunu söyleyen Assange, otoritelerin ellerindeki gücü denetimsizce kullandığını belirtti. Assange açıkladıkları belgelerde ABD-Danimarka-Türkiye üçlüsünün Roj TV’nin kapatılması hakkında ve Ermeni Soykırımı’na yönelik çalışmaların sansürlenmesi hakkında önemli bilgiler olduğunu hatırlatırken medyanın etkisine dair şunları söyledi: “Büyük medya şirketleri hayatımızın her alanını etkiliyor. Kültürlerimizi endüstriyel kültürler haline getiriyor.”Fransa Libya’yı içerden bitirdiBugün halkını dinlemek isteyen küçük ülkelerin bunun karşılığında kendisini en az bir büyük ülkenin dinleyeceğini kabullenmesinin gerektiğini söyleyen Julian Assange “Fransa Libya’ya sattığı gözetim teknolojileri sayesinde ülkeyi gözetledi ve Kaddafi’yi rahatça düşürdü. Bugün kriptolu telefon satanlar veya yapanlar bile kullandıkları parçalara göre kendilerini dinleyecek devletler arasında tercihte bulunmaktan öteye geçemez halde. Türkiye de yıllar boyunca halkını dinlemek için ekipman aldı, iletişim altyapısını halkını dinlemek üzerine kurdu. Ancak Batı’dan aldığı bu ekipmanlar hükümetin de dinlenmesine olanak sağladı” ifadelerini kullandı.Kriptolu telefon imkânsızKriptolu telefon veya kripto uygulamaları konusunda özel girişimlere güvenmenin imkânsız olduğunu söyleyen Assange “Buraların yöneticilerinden, çalışanlarından rüşvetle, şantajla, tehditle bilgi edinmek gizli servisler için çok kolaydır. Bu nedenle özel şirketlere değil, herkesin denetimi altında bulunan açık kaynak kodlu uygulamalara güvenmeliyiz” dedi.İdeolojiler tohum gibidirDünyada farklı ideolojilerin birbirleriyle sürekli yarışacağını söyleyen Assange “İdeolojiler toprağa ekilmiş tohumlar gibidir. Hangisinin yeşerip büyüyeceğine bazen toprağın kalitesi, bazen iklim karar verir, bilemezsin. Endüstri devriminden beri teknoloji sürekli gelişiyor ve hayatımızı etkiliyor. Günümüzde vermemiz gereken mücadele bu teknolojileri insanlığın faydasına kullanabilmek” diye konuştu.Assange’dan internette gerilla taktikleriJulıan Assange ABD’nin ve gizli servislerin ağlar üzerindeki etkisini anlatırken şu ifadeleri kullandı: “Bir ağa dominant bir güç dahil olduğunda, zamanla o ağı kendi kontrolüne alır ve homojenleştirir. Bu eğilim kaçınılmazdır. Roma döneminde bu yollarla yapılmıştı, bugün ağ bağlantıları ve finansal bağlantılarla yapılıyor. İşte bizim de bu eğilime karşı elimizdeki tüm silahlarla mücadele vermemiz gerekir. Geçmişteki kurtuluş örgütlerine, gerilla organizasyonlarına baktığınızda, hiçbiri AK-47 silahını sevdiği için bu işe girişmemiştir. AK-47 onlar için bir araçtı. Bizim mücadelemizde de kripto bir amaç değil, araç.Herkesin kripto kullanması kitlesel gözetime karşı kitlesel bir direniş haline gelir, kitlesel gözetimi imkânsızlaştırır. Karşı tarafa sürekli huzursuzluk verecek şekilde davranmalı, ancak geri çekilmek zorunda kalınca geri çekilmeliyiz. Onu da mümkün olduğunca zarar verici şekilde yapmalıyız. Latin Amerika’nın özellikle de son 10 yılda bağımsızlaşması kıta içindeki aktörlerin birbirleriyle iletişiminin artması, gözetimin bunun gerisinde kalması sonucunda gerçekleşmiştir. Kripto aracımız demiştim, amacımız ise adalet. Adalete ancak dayanışma ile varabiliriz.”Assange: Google artık ABD savunma sisteminin bir parçasıJulIan Assange Google, Facebook gibi şirketlerin farklı amaçlarla yola çıksalar bile, ele geçirdikleri büyük veriler nedeniyle dünya istihbarat örgütlerinin hedefi olmaya mahkûm olduklarını söyledi: 1999 yılında New York Times köşe yazarı Thomas Friedman köşesinde “Serbest piyasanın gizli eli, gizli yumruğu olmadan bir işe yaramaz. Bugün o gizli yumruk rolünü ABD’nin hava gücü, deniz gücü ve silikon vadisi üstlenmiştir” demişti.Artık Google’ın kritik spesifik görevler için kullanılabilecek hale geldiğini anlatan Assange “Dünyada her gün 1,5 milyon Android cihaz satın alınıyor. Tüm Batı istihbaratının Çin’den edinemediği bilgileri Google, Android ve YouTube aracılığıyla edinmeyi başardı” dedi.Snowden’dan yazılı açıklama: Gezi direnişçilerine teşekkürlerForuma telekonferans ile katılması planlanan ancak teknik sorunlar nedeniyle yazılı mesaj göndermek zorunda kalan, Rusya’da sığınmacı durumundaki eski NSA çalışanı Edward Snowden mesajında şunları söyledi: “Türk toplumu yoğun bir şekilde sansür ve gözetime maruz kalmaktadır. Türkiye’de hükümet en temel insan haklarını bile ihlal etmekten çekinmezken, gözetim araçları ile yabancı gizli servislerin de ülkeyi gözetlemesine zemin hazırlıyor. Dün Gezi Parkı’nda direnen, bugün Ungovernance Forum’da mücadele gösteren herkese teşekkürler. Desteğim ve dayanışmam sizinle.”Almanya dinleme yazılımını Türkiye'ye yasadışı sattıGlobal Voices Online adlı ifade özgürlüğü örgütünün önceki gün yayımladığı bir rapora göre Alman şirketler, aralarında Türkiye, Bangladeş, ABD, Bahreyn ve Rusya gibi otoriter rejimlere sattığı dinleme yazılımlarını yasadışı bir şekilde satıyor. Alman yasalarına göre suçluları takip etmenin yanı sıra insan hakları savunucularına saldırmak ve kitlesel gözetim yapmak için kullanılabilecek FinFisher gibi casus yazılımların ülke dışına satılabilmesi için Alman Hükümeti’nden lisans alması gerekiyor. Raporda tek bir şirketin lisanssız ihracatının bile Almanya'daki tüm şirketlerin lisanslı satışlarından yedi kat fazla olduğu yazarken bu satışların muhasebe sistemlerinde başka yazılım satışları olarak gösterildiği yer alıyor. Alman Hükümeti, baskıcı rejim nedeniyle Türkiye'ye casus yazılım satışı yapılmaması gerektiğini açıklamıştı.T24
Ricciardone: 'Elimizde Paralel Devlet Dedektörüyle Gezmiyoruz'
Ricciardone: Yasal konularda yapılan tüm başvurulara hürmetle ve ciddiyetle yanıt vereceğiz. Ancak ülkemizde ikamet eden Fethullah Gülen'in haklarını kullanmasına da karışmayız Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın Amerika'da yaşayan Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen 'i şikayet etmesine ilişkin, ' Bize göre, yasadışı aktivite emareleri olmadıkça ülkemde yaşayan bir Türk vatandaşıyla ilgili konuşmak karşı karşıya olduğumuz gerçekten ciddi meseleler konusunda dikkatimizi dağıtır' dedi. Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel 'e konuşan Ricciardone, Gülen cemaatinin iki kuruluşu olarak bilinen TUSKON ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile görüştüklerini belirterek, 'TUSKON, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımların arttırılması konusunda Türk ve ABD hükümetlerinin resmi tutumunu paylaşan bir topluluk' ifadesini kullandı. Ricciardone'nin Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşinden satırbaşları şöyle: Seçim sonuçları size şaşırttı mı? Büyükelçilik içinde net bir rakamsal tahmin yapmadık. Ama Türk muhataplarımızın geniş bir spektrumdaki tahminlerini rapor ettik. Sonuçlara şaşırdığımızı söyleyemem. Zira tahmin aralığı çok genişti. ABD açısından seçim sonuçları ne anlama geliyor? Bütün demokrasilerde seçimler bankaların kendi kendilerine uyguladığı stres testi gibidir. Seçimler insanlara demokrasilerinin ne kadar sağlıklı ve diri olduğunu test etme imkânı sağlar. Testin sonuçlarına da halkın kendisi ve liderler karar verir. Samimi olmak gerekirse geçirdiğimiz seçim kampanyası sürecinde beni Türk-Amerikan ilişkilerinin üzerindeki etkisi nedeniyle endişelendiren iki şey oldu. İlki, Türkiye’nin dışarıda, özellikle de benim ülkemden görünüşü. Amerikalılar şunu kesinlikle anlayamıyor; bizim çok iyi dost ve müttefikimiz olan, birinci sınıf demokrasilerden oluşan Avrupa-Atlantik kulübünün bir üyesi olarak gördüğümüz bir ülkenin hükümeti nasıl olur da Twitter ve YouTube’a tümden yasak koyar. Seçim kampanyası sırasında Türkiye’nin uluslararası duruşuna verilen zararın etkileri hâlâ devam ediyor. Kongre’de tepki var, hükümette tepki var, bizim büyükelçiliğimizde var. Ben kişisel olarak bunların ne anlama geldiği konusunda kaygılıyım. Twitter’ın tekrar kullanıma açılmasına memnun oldum. YouTube üzerindeki engellemelerin de en kısa zamanda kaldırılmasını umut ediyorum. Seçim sürecinde sizi tedirgin eden iki nokta olduğunu söylediniz. Twitter yasağı dışındaki husus neydi? İkinci husus ise, seçim kampanyası sırasında ortaya çıkan Türkiye’nin içerideki sorunlarının dışarıdan kaynaklandığı üzerine kurulu yabancı karşıtı bir bakış. Şeffaflık, yolsuzluk, yönetişim gibi ciddi meseleleri Batı demokrasilerindeki olduğu gibi tartışmak yerine suni bir yabancı müdahalesine odaklanıldı. Biz ülkenizi temin etmek için ‘Başkan’ düzeyinde yapılacak her şeyi yaptık. Büyükelçilik olarak kimsenin iç politikanın taraflı sömürüsüyle Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vermemesi için elimizden gelen her şeyi yaptık. Sizi anlıyoruz ve Türk demokrasisine çok saygı duyuyoruz. Karşılığında dostlarımızdan aynı saygıyı ve anlayışı bekliyoruz. 'ABD'deki faaliyetleriyle ilgili şüphe zemini varsa bakılır' Bahsettiğiniz yabancı müdahalesi odaklı komplocu bakış aslında Gezi’den beri gündemde, ancak 17 Aralık’tan itibaren hükümet yanlısı gazeteler sizi kişisel olarak olayların adresi gösterdi. Eğer Başkan düzeyinde Türk hükümetini temin ettiyseniz, neden bu bakış devam ediyor? Ülkemizde yaşayan Türk vatandaşlarının sizin iç siyasi tartışmalarınızda aktif olduğu doğru. Bu hayatın gerçeği. Sanıyorum o algının nedeni bu. Ama bizim Amerikan hükümeti olarak o Türk vatandaşlarının yurtdışındaki faaliyetleriyle ya da ülkenizdeki faaliyetleriyle hiçbir ilgimiz yok. Eğer sizin ülkenizle ilgili herhangi bir yasadışı konuyla bizim ülkemiz içinde şüphe edecek bir zemin sağlanırsa, o yasadışı faaliyete karşı adım atarız. İsimsiz kaynaklardan gelen ABD hükümetinin ve ABD Büyükelçiliği’nin müdahil olduğu yönündeki iddiaların hiçbir gerçeklik temeli yok. Biz o gazetelere açıklamalar gönderdik, hükümetinizi üst düzeyde bilgilendirdik. Bir editör ya da gazeteci bu kadar ciddi sonuçları olacak iddiaları basarken en azından bizim derhal gönderdiğimiz yalanlamaya da neden yer vermez? Bu tür siyasi motivasyon üretimi iddialar onları yayınlayan medya organlarının güvenilirliğini ciddi şekilde zedeleyebilir. Bu medya organları hükümete yakın olarak anlaşıldığı için Türkiye’nin dünyadaki itibarını da zedeler. O dönemki gerginliğini aşıp Türk hükümetiyle ilişkilerinizi tamamen onardığınızı söyleyebilir misiniz? Ben hiçbir zaman kişisel ilişkilerimin ya da resmi ilişkilerimizin onarılmaya muhtaç olduğunu hissetmedim. O yalan haberlerin yayınladığı günlerin hemen ertesinde bakanlarınız yoğun mesaileri arasında beni kabul ettiler. Bazı bakanlar kişisel kaygılarını iletti ve hükümetin partizan medyadaki haberlerini gerçek olarak kabul etmediğini söylediler. 17 Aralık operasyonu ile birlikte ortaya atılan eski bakanlar ve hatta Başbakan’ın aile fertlerini de kapsayan yolsuzluk iddiaları konusunda ne düşünüyorsunuz? Ben Türkiye’ye uzun vadeli bir perspektif üzerinden bakıyorum. Türkiye pek çok alanda çok ilerledi. Dünya standartlarında bir demokrasi için giderek gelişen bir farkındalık var. Biliyorsunuz, ‘denge ve kontrol mekanizması’ (checks and balances) dediğimiz şeyin önemi 1990’larda anlaşılmıyordu bile. Otoriterliğe karşı, ya da gizli grupların oluşumuna karşı ya da derin devlet denen yapılar içindeki yasadışı faaliyetlere karşı nasıl korunuruz? Bugün bunları tartışıyorsunuz. İyi bir idare istiyorsunuz ve talep etmeye devam ettiğiniz takdirde, bunu elde edeceğinize eminim. Bütün demokrasilerde böyledir; eğer elinizdekiyle tatmin olup en iyisini isteme azminizi kaybederseniz demokrasiniz ölümcül bir sarmala girer. 'Elimizde paralel devlet dedektörüyle gezmiyoruz' Siz ‘gizli grup’ ve ‘derin devlet’ ifadelerini kullandınız. Türk hükümeti ise ‘paralel devlet’ diyor. Görev yaptığınız 3 yılı aşkın süre içinde Türk devletinin içinde paralel yapılar tespit ettiniz mi? Biz elimizde bir paralel devlet detektörüyle gezmiyoruz. Bu kavram Amerikalıların anlayabileceklerinin çok ötesinde bir şey. Bunun ne anlama geldiğine karar vermek de, karşılığında ne yapılacağına karar vermek de Türklerin kendisine kalmış. Ne anlama geldiğini bize sizler söyleyeceksiniz. Biz de bu meseleyle nasıl başa çıktığınızı büyük bir ilgiyle takip edeceğiz. Biraz önce Ankara ile 17 Aralık sonrasında yaşadığınız sıkıntıların kökeninde Fethullah Gülen’in ABD’de yaşaması olduğunu ima ettiniz. Erdoğan Pensilvanya’da yaşayan Gülen’in iadesi konusunu Başkan Obama ile yaptıkları telefon görüşmesinde konuştuklarını söylemişti. Gülen’in Türkiye’ye iadesi masada mı? Beyaz Saray’ın 19 Şubat’ta gerçekleşen o telefon konuşmasıyla ilgili açıklaması net. Hatta konuşmanın içeriğine açıklama getiren başka bir açıklama daha yapıldı. Ben de o noktada bırakayım. Ama o telefon konuşmasında bir kez daha vurgulanan temel nokta şuydu; biz Türkiye’ye saygı duyuyoruz ve kesinlikle içişlerinize karışmayız. Elbette bu meselenin farkındayız. Evet hükümetiniz konuyu gündeme getirdi. Yasal konularda yapılan tüm başvurulara hürmetle ve ciddiyetle yanıt vereceğiz. Ancak ülkemizde ikamet eden Türk vatandaşlarının haklarını kullanmasına da karışmayız. 'Gülen'i değil, asıl önemli işleri konuşmak istiyoruz' Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Marie Harf geçen hafta sorular karşısında Gülen’i kastederek ‘O beyefendiyi unutun’ dedi. Bu ne anlama geliyor? Gerçekten de ‘bırakın bu işleri iki ülke arasındaki asıl önemli meselelere bakalım’ mı demek? Yoksa ‘Unutun, o artık dönmez’ mi demek? Ben de sözcümüz Marie Harf gibi iki müttefik açısından gerçekten önemli olan konulara odaklanmak isterim. Bize göre, yasadışı aktivite emareleri olmadıkça ülkemde yaşayan bir Türk vatandaşıyla ilgili konuşmak karşı karşıya olduğumuz gerçekten ciddi meseleler konusunda dikkatimizi dağıtır. ABD ile Gülen hareketi arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız? Böyle bir ilişkimiz yok. Bizim devletlerle resmi ilişkimiz vardır. Türkiye Cumhuriyeti ile hükümetiyle ve kurumlarıyla ilişkimiz var. Demokrasi olduğunuz için de yasal muhalefetle, hukuka bağlı olarak kurulmuş topluluklarla ve sivil toplumla da düzenli iletişim halindeyiz. Gülen Hareketi’ne bağlı bazı sivil toplum kuruluşları olduğuna göre onlarla da ilişkiniz var demek olmuyor mu bu? Eğer TUSKON gibi iş dünyasını temsil eden gruplardan ya da Gazeteciler Yazarlar Vakfı gibi entelektüel topluluklardan bahsediyorsanız, evet onlarla görüşüyoruz. Bu gruplarla Amerika ve Amerikalılarla ilişkilerin geliştirilmesine ilgisi olan ve yasalara uyan gruplar olarak görüşüyoruz. Mesela TUSKON, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımların arttırılması konusunda Türk ve ABD hükümetlerinin resmi tutumunu paylaşan bir topluluk. 'Güçlü bir devlet yolsuzluk iddialarına yanıt verir, yabancı komplonun üzerine atmaz' 17 Aralık operasyonu ile gündeme gelen yolsuzluk iddialarının öznesi olan devlet ve hükümet yetkilileri için cezasızlığın söz konusu olabileceği yönünde şüpheleriniz var mı? Ben bu iddialarının açıklığa kavuşturulacağını umuyorum. Ancak halkınızın beklentilerine karşı yanıtı ancak sizin kendi liderleriniz verebilir. Bu konuda ABD’nin sizlere desteğine güvenebilirsiniz. Hükümetin üst düzey yetkililerinden duyduğumuz kararlılığı da, Türk iş dünyasının ve sivil toplumunun bu alandaki yaptırımların arttırılması yönündeki taleplerini de destekliyoruz. Türkiye ancak bu şekilde 2023’te dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasına girme hedefini gerçekleştirebilir. Seçim sonuçları hükümetin bugüne kadar iddia ettiği gibi yolsuzluk iddialarının gerçek dışı olduğu yönündeki söylemi meşru kılar mı? Gerçekten güçlü bir hukuk devleti, yabancı bir komplonun üzerine atmak ya da konuyu değiştirmeye çalışmak yerine bu ciddi iddialara yanıt vermek zorundadır. Sadece yasalara ve vatandaşlara sadık kalmak durumunda olan gerçekten bağımsız ve tarafsız hâkim ve savcılar bu ciddi iddiaları araştırmalı. Yasal olarak elde edilmiş kanıtlar varsa, güçlü bir hukuk devletinde bunlar açık ve net iddianamelere dönüşür. Yasal ve ahlaki gücünü vatandaşların güveninden alan savcılar da dava açar. 'Rüşvet ABD'li işadamları için olumsuz mesaj' 31 Mart’tan beri şu tartışılıyor; acaba Türkiye halkının önemli bir bölümü yolsuzlukları önemsemediği için mi Ak Parti’ye oy verdi? Bu demokrasi açısından sağlıklı ve gerekli bir tartışma. Bu tartışma bana Türkiye’nin AB standartlarından düşük bir idareyi kabul etmeyeceği yönünde umutlandırıyor. Ben ilişkilerimiz için kaygılanan bir yabancı olarak konuşabilirim. Biz Türkiye ile ticareti ve yatırımları arttırmaya çalışırken Twitter ve YouTube’u kapatmak gibi Türkiye’nin daha az çekici görünmesine neden olacak durumlar ortaya çıkınca hayal kırıklığına uğruyorum. Yolsuzluk iddiaları Türkiye markasına gerçekten hasar verdi. İki ülke arasında daha çok ticaret görmek isteyen bir yabancı olarak Türkiye’ye önerim; burasının Amerikan iş insanlarının da Türk yasalarının önünde eşit muamele göreceği ciddi bir ülke olduğunu güçlü bir şekilde gösterin. Rüşvet Amerikan işadamlarının baş edebileceği bir konu değil, çünkü kendi yasalarımıza göre bir suç. Umuyorum Türkiye bu yolsuzluk iddiaları nedeniyle zedelenen itibarını onaracaktır. Türkiye’yi tanımlarken ‘Birinci sınıf demokrasilerden oluşan Avrupa-Atlantik kulübünün bir üyesi’ gibi bir ifade kullandınız. Türkiye birinci sınıf bir demokrasi mi? Bunun için çalışmaya devam ediyorsunuz ve çalışmaya devam etmelisiniz. Türkiye’yi Twitter ve YouTube’un yasaklandığı bir ülke olarak düşünmek bizi üzüyor. Eğer devlet medyayı kapatmaya ya da engellemeye çalışırsa, gazetecileri tehdit eder ya da işten atarsa ya da siyasi destek veya muhalefet algılaması üzerinden işadamlarını ödüllendirir veya cezalandırırsa yükselen yeni nesillerinizin talep ve hak ettiği ülke olmazsınız. Birinci sınıf demokrasiler kamu görevlilerine karşı kızgın, adil olmayan, hatta terbiyesiz kelimeler kullansalar bile vatandaşlarının haklarını korur. 'Bazı tapeleri dinledim, çok rahatsız edici bir durum' Son aylarda sızdırılan tapelerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkçeniz iyi, bizzat dinlediniz mi? Denk geldiğinde dinledim, zaten manşetleri ve gazetelerde yer alan deşifreleri gözden kaçırma ihtimaliniz de yok. Amerikalıların da yasadışı dinlemeler konusunda aynı Türkler gibi hissettiğini düşünüyorum. Bir kişinin özel yaşantısına izinsiz girilmiş ve özeli ihlal edilmişse hem kızarsınız hem yaralanmış hissedersiniz. Bu çok ürpertici bir durum. Telefon görüşmelerinin, en üst düzey hükümet yetkililerinin katıldığı toplantıların gizliliğinin korunamaması çok rahatsız edici. Biz kendi sistemimiz içinde yasal korunma talep ederiz, sadece bir savcı dinleme talimatı verebilir. Mahkeme kararı olmadan dinleme yapmak ABD’de çok ciddi bir suçtur. Normalde burada da öyle olmalı ama hükümet de geçtiğimiz yıllarda binlerce kişinin mahkeme kararı olmadan belli çevreler tarafından dinlendiğini kabul etti. Eğer savcılar o dinlemeleri yasal olarak talep etmediyse demek ki çok ciddi suçlar işlenmiş. Ya da eğer savcılar yasal yetkilerini kullanarak dinleme talimatı verdiyse, o halde bu kararlarını deliller temelinde savunmaya hazır olmalı. Demokratik bir hukuk devletinde savcılar sadece bağımsız değil aynı zamanda hesap verebilir olmalı. 'Biz diplomatlar dinlenebileceğimizin farkındayız' Türkiye’de kendi özel hayatınızın ihlal edildiğini, dinlendiğinizi düşündüğünüz oldu mu? (Gülüyor) Biz diplomatlar olarak ne söylersek söyleyelim birisinin bunu doğrudan ya da tahrif edilmiş bir biçimde elde edebileceğinin bilinci içinde yetiştiriliriz. O nedenle de daima dikkatliyizdir. Özel bir ortamda olduğumuzu düşündüğümüzde bazen daha az dikkatli olduğumuz da olur. 'ABD interneti yasaklamadı, Manning'i yargıladı' Suriye toplantısıyla ilgili dinlemenin sızdırılması üzerine Başbakan birkaç gazeteciyi adres gösterdi. Hükümete göre ulusal güvenlik söz konusu olduğu zaman ABD de çok ileri tedbirler alabiliyor. Wikileaks nedeniyle Bradley Manning’in aldığı ceza ve Snowden’ın durumu malum. Türk hükümeti bu benzetmede haklı değil mi? Mahkeme Bradley Manning’i gizli devlet sırlarına ihanetten suçlu buldu. Müebbet hapis cezasına çarptırıldı ve şu an cezasını çekiyor. Biz suçlunun peşinden gidiyoruz, suçlunun suçu işlemek için kullandığı aracın peşinden değil. Manning bu son derece ciddi suçu işlemek için yasal bir aracı, interneti kullandı. Biz interneti yasaklamadık, Twitter’ı, Facebook’u ya da YouTube’u yasaklamayacağımız gibi. Yayın organını yasaklamanın hiçbir manası yok. Onun yerine biz suçu araştırdık, şüpheliyi yakaladık, mahkeme yargıladı ve suçlu buldu. Manning’in ya da Snowden’ın çalarak yabancı taraflara açık haline getirdiği belgeleri yayınlayan ya da üzerine haber yapan Amerikan ve dünya medyasını yargılamadık ya da kapatmadık. ABD’deki bu iki olayla burada dinlemelerin Twitter ve YouTube üzerinde yayınlanması üzerine yaşanalar arasında büyük fark var. Türk devletinin de her devlet gibi şüpheleri ve suçu araştırıp şüphelileri deliller temelinde yargılama hakkı var. 'Türk ordusunu Suriye krizine sokmak için suni bahane üreteceklerine inanmıyorum' Seçimlerden birkaç gün önce sızdırılan Suriye toplantısıyla ilgili dinleme ABD standartlarında da vatana ihanet midir? Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bu olaya ilişkin kamuoyuna açıkladığı hakikatleri ve anlamını sorgulamak için hiçbir nedenim yok. Ben ne olduğunu bilmiyorum, Dışişleri Bakanı ve sizin yetkilileriniz biliyor. Ama toplantının içeriğini biliyorsunuz değil mi? İddia edilen tartışmalarla ilgili haberleri gördüm. Bunların ne anlama geldiğine ilişkin yorum yapmayacağım. Suriye konusunda Türkiye ile aynı sayfada mısınız? Stratejik hedefler konusunda kesinlikle evet. Ama elbette çok farklı bir perspektifimiz var. 900 kilometrelik bir sınırda zorba radikallerle yaşıyorsunuz, bazıları sizin sınırlarınızdan geçip gidiyor. Suriye’deki top atışlarınızdan sizin topraklarınız etkileniyor. O nedenle de biz sorunu bazen farklı bir şekilde görüyoruz. Bu konuda beraber çalışmak için Washington’dan üst düzey yetkililer sık sık buraya geliyor. Daha geçenlerde özel temsilcimiz Danny Rubinstein buradaydı. Ordularımız arasında günlük bazda diyalog var. ‘Hedefler aynı, yaklaşımlar farklı’ dediniz. Türk hükümetinin yaklaşımının Suriye’deki cihatçıları güçlendirdiği yönünde kaygılarınız oldu mu? Daha önceleri yabancı savaşçıların Türkiye’den geçtiğini gördük. Bu bizi alarma geçirdi. Türk hükümeti de aynı kaygıları paylaştı. Bu sorun karşısında birlikte çalışıyoruz. ABD, Avrupa ya da diğer ülkelerden çıkış yapıp Türkiye üzerinden Suriye’ye geçecek bu tür kişilerin engellenmesi için sadece ikili çerçevede değil uluslararası çerçevede işbirliği yapıyoruz. Bu konularda kolay yanıtlar yok. Ama iki ülkenin de nihayetinde aynı şeyleri istediğini düşünüyorum. İki ülke de Suriye’ye bir askeri müdahale istemiyor. İki ülke de müdahale istemiyor diyorsunuz ama malum ses kaydından anladığımız Türk tarafı bu opsiyonu enine boyuna tartışmış. Hem de yakın zamanda. Elbette bütün hükümetler oradaki korkunç krizin ulusal güvenliğe, bölge barış ve istikrarına yönelttiği tehdidi de bununla nasıl baş edileceğini de tartışıyor. Askeri müdahale noktasında iki ülke arasında belirgin bir fark var mı? Ben o konuda gerçekten de aynı noktada olduğumuzu düşünüyorum. Hepimiz Türkiye’yi, ABD’yi, NATO’yu korumak için uygun araçları bulmanın mücadelesini veriyoruz. Elbette askeri yöntemlere de bakıyoruz ama kimse botlar yere değecek şekilde bir askeri müdahaleye taraftar değil. Türkiye de mi? Kuşkusuz Türkiye de. Dışişleri Bakanlığı da Genelkurmay da bununla ilgili yazılı açıklamalar yaptı. Bunların içeriği itibarıyla bizim bu konuya bakışımıza çok yakın. Türk ordusunu gereksiz bir şekilde Suriye krizine sokmak için Türk hükümetinin suni ya da yanlış bir bahane üreteceğine inanmıyorum. Terazinin bir kefesine Esad’ı, diğer kefesine de ona karşı savaşan cihatçıları koysanız hangisi ABD için daha büyük bir tehdittir? Bu tam bir güzellik yarışması oldu. Bizim hedefimiz de, dualarımız da şunun için; din adı altında adam öldüren köktenci katiller de, kendi halkını öldüren bir rejim de Suriye’nin geleceğini belirleyemesin. Suriye halkının aşırı uçtaki katillerle Esad arasında suni bir tercihle karşı karşıya bırakılmasını kabul etmiyoruz. Suriye için çoğulcu ve demokratik bir vizyonu olan başka bir seçenek olmalı. Bu nedenle de bu vizyonu paylaşan meşru muhalefeti ve savaşçıları destekliyoruz. 'Bu yaz buradayım, yerime isim belirlenmedi' Türkiye’deki görev süreniz bu yıl sona ermiyor mu? Amerikan büyükelçileri için süre sınırlaması yoktur. Başkan yerime birisini atamaya karar verdiğinde Beyaz Saray bunu duyuracaktır. Şu ana kadar yerime bir isim belirlenmiş değil. Yaz için hem çok çalışma, hem de tatil yapma planlarım var. Mavi tur planlıyorum, yine yüzerek Boğaz’ı geçmeyi planlıyorum. Ticareti ve yatırımları arttırmak için çalışmayı planlıyorum. Ve elbette cumhurbaşkanlığı seçimlerinizi büyük bir ilgiyle takip edeceğiz. O halde en azından cumhurbaşkanlığı seçimi tamamlanana kadar burada olduğunuz anlıyorum. Doğru mu? Size bir tarih vermeyeceğim. Benim belli bir görev sürem yok. Başkanın emrinde çalışıyorum. Burada olmaktan çok mutluyum. 'Barış süreci için Kürt liderleri cesaretlendiriyoruz' ABD’nin Türk hükümetinin geçen sene başlattığı barış süreci konusundaki turumu nedir? Kürtlerin demokratik özerklik hedefini destekliyor musunuz? Biz kesinlikle Türkiye’nin birliğini ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Aynı zamanda -Kürtler, diğer etnik ve dini gruplar da dahil olmak üzere- herkesin ayrımcılığa uğramadan eşit ve birinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü hak ve özgürlükleri de destekliyoruz. Hangi sebeple olursa terörist şiddetine karşı Türk hükümetinin ve Türkiye vatandaşlarının yanındayız. Kuşkusuz o kadar yıl dökülen kandan sonra barış sürecinin parlak vizyonunu gerçekleştirmek büyük erdem ve irade gerektirecek. Bu tarihi vazifenin tamamlanması için Türk hükümetini ve Kürt liderleri hem cesaretlendiriyor, hem de destekliyoruz. Bu yolda kendilerine başarı diliyoruz. 'Yeteri kadar düşmanınız var, dostlarınızı düşman ilan etmeyin' ‘Amerikan Büyükelçisi olarak arzum Türkiye’nin yüzde 100’ünün Amerika’yı kendi aileniz içinde hiddetli bir kavga sürerken şu ya da bu tarafı tutan bir dış güç olarak değil, dostunuz ve güçlü, değerli bir ortağınız olarak görmesi. Komşularınız arasında gerçek tehditler var. Hepimizin yeteri kadar gerçek düşmanı var, dostlarımızı düşman ilan etmeye ihtiyacımız yok.’T24
Kılıçdaroğlu: 'Silah Sevkiyatını Belgelerle Açıklayacağız'
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 'Bölgeye silah göndermeyin dedik şimdi oraya silahı nasıl gönderiyorlar belgeleriyle kamuoyuyla paylaşacağız.' dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuşuyor. Gündeme dair açıklamalar yapan Kılıçdaroğlu, 'Bölgeye silah sevk ediyorlar. Her şeyi önümüzdeki günlerde belgelerle açıklayacağız. Biri birini öldürecek insanların eline Türkiye Cumhuriyeti silah tutuşturmasın dedik. O bölgede barış olursa bizim ülkemizde de barış olur. Şimdi IŞİD ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan ona terör örgütü diyemiyor, sırtını sıvazlamaya devam ediyor. Her şeyi belgelerle açıklayacağız.' dedi. 'ORADAKİ TÜRKLER İÇİN BM'Yİ HAREKETE GEÇİRİN' Kemal Kılıçdaroğlu, 'Buradan hükümete çağrıda bulunuyorum merkezi Irak yönetimi ve bölgesel Kürt yönetimi ile görüşün. Oradaki Türklerin güvenliği için BM'yi harekete geçirin. Oradaki insanlarımıza yardım etmeliyiz. Silah değil. Uluslar arası kuruluşları harekete geçirmeliyiz.' şeklinde konuştu. 'BELGELERLE SİLAH SEVKİYATINI AÇIKLAYACAĞIZ' Kılıçdaroğlu, 'Türkmenleri korumak için gerekirse kuzeyde Kürt yönetimiyle görüşülmeli ve onların da desteğiyle koruma sağlanmalıdır. Bölgeyi korumamız lazım. Bölgede huzursuzluk hepimizi için huzursuzluktur. Düne kadar söyledik 'Bölgeye silah göndermeyin' diye. Yüzlerce TIR gitti silah dolu. Önümüzdeki günlerde silahı nasıl gönderiyorlar bütün ayrıntılarını belgeleriyle kamuoyuyla paylaşacağız.' dedi. İşte Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısındaki açıklamalarından satırbaşları 'IŞİD ÇİĞ ÇİĞ KALP YİYOR, ERDOĞAN SIRTLARINI SIVAZLIYOR' 'Türkiye'nin durumunu biliyoruz. Ortadoğu da malum. Kan gövdeyi götürüyor. Yazık günahtır dedik. Bölgeye silah sevketmeyin dedik. Türkiye Cumhuriyeti ellerine silah tutuşturmasın dedik. O bölgede huzur olursa bizim ülkemizde de olur. Kardeşlikten hiçbir toplum zarar görmez. Ama kavga her zaman zarar verir. şimdi IŞİD çıktı. Şu Allah'ın hikmetine bakın Erdoğan bu bir terör örgütüdür diyemiyor. insanları yatırıyor göğsünü çıkarıyor kalbini çiğ çiğ yiyor ama o sırtlarını sıvazlıyor. bunu anlamıyorum. İnsan olarak anlamıyorum. Bırakın siyasetçiyi. İnsana zulmeden insanı öldüren bir kişiye siz nasıl sempati duyabilirsiniz? 'SİLAH DEĞİL İNSANİ YARDIM YAPMALIYIZ' Yüze yakın Türk Musulda tutsak. Rehin alındı. Güvence altında oldukları söyleniyor. Ama Türkiye'ye getirilemediler. Türkmenler de var. Telafer'den 300 bine yakın TÜrkmenin çıktığını biliyoruz. Türkiye'den yardım ve destek bekliyorlar. Erdoğan'ın bir şey yaptığını duydunuz mu? Vicdan sorgulaması yapıyor mu? Onun derdi başka. Onun derdi yeşil para da değil yeşil dolarlar. Aile boyu bu planın içindeler. Türkiye'nin ortadoğudaki gücü iflas etti. Buradan hükümete çağrı yapıyorum. Merkezi Irak yönetimiyle görüşün. Bölgesel kürt yönetimiyle görüşün. Oradaki Türklerin güvencesi için her türlü çabayı gösterin. BM'yi harekete geçirin. İnsani yardım için Zaho'da merkez kurun. O insanlara bir şekilde bizim elimiz ulaşmalı. Silah değil. İnsani yardım yapmalıyız. Uluslararası kuruluşları harekete geçirmeliyiz. Irak yönetiminin Şiiler için kutsal mekanları korumak için askeri yığınak yaptığını biliyoruz. Türkmenleri de korumak için Kürt yönetiminin de desteği alınarak güven sağlanmalı. 'SİLAH SEVKİYATINI BELGELERLE AÇIKLAYACAĞIZ' Bölgeyi korumamız lazım. Bölgede huzursuzluk hepimizin için tehlikelidir. Fatura ağır çıkarsa bunun tek sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. Düne kadar söyledik bölgeye silah göndermeyin. Yüzlerce tır gitti. Hepsinin içi silah dolu. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir dosyayı arkadaşımız açacak. Göreceksiniz. Silahı nasıl sevk ediyorlar. Bütün ayrıntıları kamuoyu ile paylaşacağız. Türkiye'nin itibarını ayaklar altına almaya Erdoğan'ın hakkı yoktur. Cumhuriyetin birikimlerini özgürlük birikimlerini bir seferde ayaklar altına almaya hakkı ve yetkisi yoktur. Takipçisi biz olacağız. 'KİMSENİN BURNU KANAMASIN İSTİYORUZ' Diyarbakır'a gittim. Büyük bir zevkle gittik. Bir grup milletvekili arkadaşımız da vardı. Onlara önce cumhurbaşkanlığı seçimlerini dikkatle izlemelerini ve oy kullanmalarını söyledik. Bizim yaptıklarımızı bölgede AKP şöyle anlatıyor. Biz bu sorunu çözeceğiz CHP engel oluyor diyorlar. Onlara bizim bu sorunun çözümüne yönelik yaptığımız bütün çalışmaları anlattım. Demokrasi bir bütündür dedik. Doğuda da batıda da demokrasi olacak. Bütün ayrıntıları anlattım. Beraber tartıştık. Sonuç şu. Biz samimi olarak bu sorunun çözülmesini isteyen partiyiz. Düşüncelerimizi samimi ifade ediyoruz. Adres olarka TBMM'yi gösterdik. En başından itibaren böyle yaptık. Orada da adresi gösterdim. Çünkü biz kimsenin burnu kanamasın istiyoruz. Ülkede barış ve huzur olsun. Böyle bir Türkiye arzuluyoruz. Sonunda şu sonuca vardık. Sorunu çözmek istemeyen Adalet ve Kalkınma Partisidir. Onlar sorunu çözmek değil sorunu yönetmek istiyor. BALYOZ YORUMU AYM balyoz davasıyla ilgili önemli bir karar verdi. Karar oy birliğiyle alındı. Ankara'da hakimler var dedirtti. Avrupa İnsan Hakları mahkemesine başvurmadan oraya gitmeden bu ülkenin yargıçları kendi özgür iradeleriyle en temel bir soruna çözüm geldi. Bu üç nokta çok önemlidir. Ankara'da hakimler var dedirten Anayasa Mahkemesi'ne şükranlarımı sunuyorum. Dava konusunda yıllarca haksızlık yapılıyor dedik. İnsanlar boşuna zindanlarda bekliyor dedik. Hastalarla ilgilenilmiyor dedik. Deliller sahtedir dedik. Biz bunları dedik onlar bize siz de Ergenekoncusunuz darbecisiniz dediler. Oysa darbelerden en çok mağdur olan biziz. Bizim genelbaşkanlarımız hapse girdi. Onlar hapse girmedi. Bizim gençler öldürüldü onların gençlerine bir şey olmadı. Ama biz darbeci onlar özgürlükçü oluyormuşuz. Anayasa mahkemesi bunu ters yüz etti. 325 sanık yargılanıyordu. Bir toplantıda sözde darbe kararı alıyor. Fakat gerçek şu 275'i hiç bu toplantılara katılmamış. Ben katılmadım diyor. Hiç önemli değil. Bütün bunlar yaşandı. Sadece bu mu? Dijital veriler mahkumiyete gerekçe. Şu ana kadar dijital verilerin hangi bilgisayarda üretildiğini kimse bilmiyor. Ama bir gerçek var bütün veriler TSK bilgisayarında üretilmemiştir. Gölcük'te 5 numaralı hard disk bulundu. Samsung marka. 6 yıl sonra imal ediliyor. 6 yıl önce siz kullandınız diyor. Dünyada yok. Ama siz kullandınız diyorlar. Böyle bir buluşları olsa dünyaya söylerlerdi. Bu da önlerine konuldu ama dinlemediler. Siz mahkum olacaksınız dediler. 'SEVİNÇLERİN ARKASINDAKİ HÜZNÜ GÖRMEK ZORUNDAYIZ' Delillerin sahteliği konusunda çok sayıda bilirkişi raporu konuldu. Biz sizi mahkum edeceğiz dediler. Savunmaları sınırladılar. Kendileirni savunurken sizi mahkum edeceğiz dediler. En sert tepkiyi biz gösterdik. Toplama kampıdır dedik. Burada adalet yoktur dedik. Gene dönüp bize siz Ergenekoncusunuz dediler. İnsanlar dışarı çıktılar bir sevinç dalgası var toplumda. Ama bunun arkasındaki hüznü hepimiz görmek zorundayız. İnsanlar öldüler. Yazık günah değil mi o insanlara. Düşünün intihar edenler oldu. Ölenler oldu. Acı ve gözyaşı vardı. Yıllarca aileler beklediler. Eşlerini beklediler. Biz bunu unutacak mıyız? Bu unutulacak mı? Mahkeme bu kararı verdi diye sorgulamayacak mıyız? Bunu yapmak zorundayız. Adalet gelecekse adaletsizliğe yol açanların da hesap vermesi gerek. Bu olmazsa olmazdır. 'MİZAH GİBİ OLACAK AMA ERDOĞAN...' Biraz mizah gibi olacak ama anlatacağım. 15 Temmuz 2008. Erdoğan kendi grubunda konuşuyor. Diyor ki, 'Bir anlamda savcılık ise evet ben bu davaların savcısıyım' diyor. Gittiğim her yerde eleştirdim. Senin ne işin var savcılıkta yargıya müdahale ediyorsun. Özel yetkili mahkemelerin adalet dağıtmadığını söyledim. Sonra aradan bir süre geçti. 3 yıl geçti. 2011... Söylediği şu: 'İkide bir benimle ilgili bir şey söylüyor. Benim savcı olduğumdan bahsediyor. Hiçbir yerde bu ifadeyi kullanmış değilim. Ben milletin avukatıyım demiştim'. Zaytungcular bunu kullanır heralde. Emin olun hayatımda bu kadar yalan söyleyen ikinci bir adamla karşılaşmadım. Emin olun samimi söylüyorum. Bu davalar dolayısıyla sadece bu konuşmadı. Örnek vereyim. 3 Temmuz 2008. Bülent Arınç hükümet sözcüsü. Türkiye bağırsaklarını temizliyor diyor. Sahte delillerle adamları mahkum et aileleri perişan et neymiş Türkiye hukuk devletine gidiyormuş. 'KENDİ ORDUSUNU KÜÇÜMSEDİ' 11 Mart 2009'da... Allaha şükrediyorum ki Türkiye savaşa girmemiş yoksa savaşacak halleri yok demiş. Kendi ordusunu bu kadar küçümseyen biri olamaz. Yeri gelince peygamber ocağı derler. Hepsini asacağız keseceğiz diyorlardı. 2013 yine Bülent Arınç: 'Allah o savcılardan razı olsun ki korkmadan soruşturmaları güzel bir şekilde yaptılar. Mahkemede inceleme yaptı yargı kararını verdi. Hükümet sadece siyasi olarak bu işin arkasında durdu' Siyasi sorumluyu gösteriyor. Şimdi AYM kararından sonra siyasi sorumlu çıktı ortaya. Siz hükümet olarak bunun arkasında durdunuz mu? Sahte delilleri görmezden geldiniz mi? Aileler sessiz çığlık eylemi yaparken duydunuz mu? O aileleri kendi dramlarıyla başbaşa bıraktınız. Erdoğan'ın da bir sürü lafı var. Diyor ki: 'Türkiye değişmek zorunda, zincirlerinden kurtulmak zorunda' diyor. 'SAHTE DELİLLERLE İÇERİ ATTILAR' Sahte delillerle at içeri prangalarda kurtulacakmış. Bu gerçeği ne zaman gördüler? 17 Aralık operasyonundan sonra gördüler. 17 Aralık en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla karşı karşıya kalınca uyandılar. Ülkede bir şey mi oluyor dediler. Bakanların çocuklarının evleri basılmış. Korkarak oğluna telefon ediyor. Oğlum paraları sıfırladın mı diye. İiçişleri bakanı Başbakanlık müsteşarı sürekli devreye giriyor. Yönlendirmeye çalşıyor. Bu işten nasıl kurtarırız diyor. Bizim diktatör bozuntusunun aklı 17 Aralık'ta başına geldi. 4 Ocak 2014'te diyor ki. Yeniden yargılama haktır diyor. Uyandı. Yeniden yargılama yapılabilir diyor. Sonra 5 Ocak'ta 'Yeniden yargılama konusuna olumlu bakıyoruz' diyor. Günaydın. Bu konuda hiçbir çalışma yapmadılar. Bir tek parti bu çalışmayı yaptı. Yasa teklifini de parlamentoya verdi. O partinin adı halkın partisi CHP'dir. 'BALYOZ'UN BAŞ AKTÖRÜ SEN DEĞİL MİSİN?' Malatya mitinginden sonra gazetecilere diyor ki: 'Balyoz davasını alelacele hallettiler. Ergenekonda hala gerekçeli karar hazırlanmadı. Katakulli olduğu gerçek' Sen bu katakullinin baş aktörü değil misin? Şimdi hangi yüzle bunları söylüyor inanamıyorum. Bir kaç defa okudum. Gerçekten Erdoğan mı söylüyor diye. Bütün bu davalarda intikam hissiyle hareket edildi diyor. Sen o intikam hissiyle hareket ettin. Sen orduyu aşağıladın. Sen değil miydin? Başka birisi mi yönetiyor bu ülkeyi. Günah çıkarmaya çalışıyor. 'SEN ONLARDAN ÖZÜR DİLEYECEKSİN' En son 22 Haziran'da diyor ki: 'Onlardan teşekkür de beklemiyoruz. Ama bu ülkede hukuk mücadelesini kimlerin verdiğini bilsinler o yeter' diyor. E pes ya. Vallahi pes. Sen onlardan özür dileyeceksin özür. Özür dileyeceksin sen onlardan. O aileler sürekli sokaktaydı. Sessiz çığlık eylemi yapıyorlardı. Adalet istiyorlardı. Sen adlaet mi sağladın. Teşekkür de beklemiyormuş beyefendi. Önce adam gibi özür dile. İnsan olanlar özür diler. Ama o erdemden nasibi olmayan birinin böyle bir şansı yoktur. Onun için buna diktatör bozuntusu diyoruz. Dün ne diyordu bugün tam tersini söylüyor. 'İTİBARLARI İADE EDİLMELİ' Biz bununla da yetinmiyoruz. O insanların itibarları iade edilmeli. Hiçbir tereddütümüz yok. Grup başkanvekili arkadaşlarıma söyledim kanun teklifini hazırlayın Meclis'e verin. O insanların itibarları iade edilmeli. Eğer biz bunu yapabilirsek sorunu çözmüş oluruz. Ama arkada kalan acılar hüzünler unutulmayacak. O acılar maalesef kalıcı acılar. Ama sonuçta acıyı bal eylemesini de hep beraber bileceğiz. Türkiye'yi demokrasi ve özgürlüğe kavuşturmak için... 12 Eylül darbecilerinden hayatta kalan iki kişi mahkum oldu. Yine onun üzerinden demokratlık çıkarıyor. Biz demokrasiyi getirdik diyor. Mahkumiyetler tamamen göstermelik. Hiçbir zaman hapsede girmeyecekler. Ama sen gerçekten demokratsan özgürlükçüysen darbe hukukunu değiştireceksin. 12 Eylül'ün siyasi yönüyle yüzleşeceksin. Değiştirmiyorsan sen de kusura bakma apoletsiz Kenan Evren'sin. 12 Eylülcülerin elinde sopa vardı sıkı yönetim mahkemeleri vardı. Bunun elinde de sopa var. Özel yetkili mahkemeleri var mıydı? O iktidarın sopası mıydı? Toplumu dizayna çalışıyorlar mıydı? Evet. 12 Eylül darbecilerini mahkum ettim diyorsun sen 12 Eylül darbe hukukunun yarattığı adamsın. Onunla yüzleşirsen eyvallah. Yüzde 10 seçim barajını kaldır. Kaldırmaz. Onu Kenan Evren getirdi, Erdoğan ve arkadaşları savunuyor. Birinin apoleti var diğerinin yok. YÖK'ü kaldır. Üniversitelere özerklik gelsin. Kaldırır mı? Kaldırmaz. Getiren Kenan Evren ve arkadaşları sürdüren de Erdoğan ve arkadaşları. Siyasi partiler kanununu demokratikleştir. Yapmaz. Getiren Evren ve arkadaşları arkasında duran Erdoğan ve arkadaşları. EVREN'İN DİYEMEDİĞİNİ DEDİ Yasama Yürütme ve Yargıyı güçler ayrılığında konumlandır. Ne diyor? Yasama ve Yargı ayak bağıdır diyor. Emin olun Kenan Evren bile bunu diyemedi. Bu ondan bir adım ileri gitti. Basının üzerindeki sansürü kaldır. Bunun yerine havuz medyası oluşturdu. Emin olun Kenan Evren ve arkadaşlarının aklına havuz medyası oluşturmak gelmemiştir. Şeytanın aklına gelmeyen bunların aklına geliyor. Sokakta gençleri öldüren de bunlar. İkisi de diktatör. EVREN BİLE ERDOĞAN'IN GERİSİNDE KALDI Sendikal hakları getirebilyior musun? Toplantı ve gösteri hakkı.. Kenan Evren'in anayasasında bile yapılabilir diyor. Bu ise izin almadan yapamazsın diyor. Evren'in bile gerisinde. İnsanları TOMA'yla copla dağıtıyor. Kenan Evren'den daha ilerde bir diktatör. Faili meçhulleri o da savunuyordu bu da savunuyor. 12 Eylül darbe hukuku ile yüzleşirsen sorunumuz kalmaz. Ama sen hala Kenan Evren ve arkadaşlarının getirdiği yasaları savunmakla ömrünü tüketiyorsun. Senin demokratlığın su götürür. 17 Aralık rüşvet operasyonundan sonra bizim ilk işimiz dört bakanla ilgili soruşturma komisyonu kurmaktı. Önergemizi verdik. 19 Mart 2014'te. AKP de bir önerge verdi. Ama onların önergesinde rüşvetten bahsetmiyordu. Usulen bir önerge. Cemil Çiçek o önergeyi içtüzüğe aykırı olarak işleme koydu. Onlar eski önergelerini çektiler seçimden sonra. 24 Nisan'da yeni önerge verdiler. Görüşmeler 5 Mayıs 2014'te başladı. Cemil Çiçek pazartesine denk getirdi. TV'de vatandaşlar dinlemesin diye. Cemil Çiçek. TBMM başkanı AKP'nin hamisi ve koruyucusu. Görüşmeleri vatandaş duymasın işitmesin diye gizli yapalım dedi. Kuruldu komisyon. 12 Mayıs'ta bütün gruplara yazı yazıldı. Komisyon için üye bildirin denildi. Biz 15 Mayıs'ta 12 üye bildirdik. Cevap yok. 21 Mayıs'ta tekrar yazı yazdık. Tık yok. 29 Mayıs'ta bir daha yazı yazdık. Ne oldu bu komisyon. Yine tık yok. 2 Haziran'da bize bir yazı. Efendim sizin 9 üyeniz daha önce düşünce açıkladıkları için görev alamazlar değiştirin. Eyvallah. Amacımız kurulması. Yeni üye bildirdik. Bugün 24 Haziran arkadaşlar. Aradan tam 51 gün geçti hala komisyon kurulmuş değil. Şimdi ben Cemil Çiçek'e sormak zorundayım. Sen o koltukta neden oturuyorsun? TBMM'de dört bakanın rüşvet aldığı iddiası varken sen parlamentonun itibarını korumak görevini üstlenmen gerekirken parlamentonun itibarını ayaklar altına almaya hakkın var mıdır=? Onlar üye belirtmese de sen CHP'nin bildirdiği üyeleri seçeceksin. Biz de fezlekelere bakacağız. Fezlekeler 28 Şubat 2014'te geldi. Kimse göremedi. Sayın Cemil Çiçek soyadını değiştirsin. Cemil Biat yapsın. Ya da Cemil Akbiat yapsın. Çıksın açık açık söylesin. Ben meclis başkanı değilim AK Parti grubunu temsil ediyorum de. Eğer bunlar olmazsa yolsuzlukları örtmenin sorumlularından birisi de Cemil Çiçek olacaktır. Bu ağır itham onun çocuklarına miras olarak kalacaktır. Yolsuzlukları örten başkan olarak... 'AKP'DE DOĞRU SÖYLEYEN BİRİ VAR' Arada bir biliyorsunuz doğru söyleyen biri var. AKP'de. Adı Bülent Arınç. 2 Haziran'da gazeteciler soruyor. 'Ne oldu AKP üye bildirdi mi?' Cevabı şu: 'Zannediyorum ki bu hafta içinde üyeleri mutlaka bildirmiş olacaktır. Bildirmezse o zaman kasıtlı bir gecikmeden bahsedilebilir. Bunun sorumlusu AK Parti grubu olur'. Emin olun Cemil Çiçek'ten daha cesur. Hiç değilse bunda biraz vicdan var. Bildirmezse sorumlusu AK Parti olur diyor. Bu kadar büyük bir ayıpla karşı karşıya Cemil Çiçek. Erdoğan herşeyi Pensilvanya'ya bağlıyor. Soruşturma komisyonunun kurulmasını da Pensilvanya engelliyor heralde. '2 HAVUZU VAR BUNLARIN' Şimdi Cumhurbaşkanlığına soyunuyor. Malı daha büyük götürmek için. 17 Aralık bir gerçeği ortaya çıkardı. Medya havuzu. Bir de rüşvet havuzu vardı. 2 Havuz var. Biri medya malum paralar geldi Binali onun koordinatörüydü adına Milyon Ali dedik. Milyon dolarla oynuyor çünkü. Arkasından bir de rüşvet havuzu vardı. Nüfuz ticaretiyle para aktarılıyor. Onun yeri de başbakanın çocuklarının yer aldığı TÜRGEV vakfı. Bakanlar kurulu bunlara vergi muafiyeti vermiş. Rüşvet havuzuna bakanlar kurulu kararıyla vergi muafiyeti. 'MALI GÖTÜRDÜ SESİ ÇIKMIYOR' Böyle birinin Başbakanlık koltuğunda oturması bu ülke için büyük bir ayıptır. Her siyasi görüşe saygım var ama kimse kusura bakmasın hırsızlara kul hakkı yiyene saygım yoktur. Bu Sıtkı bey, Wikileaks'te adı geçen Sıtkı Ayan. O belgelerde bir gerçek daha vardı. Erdoğan'ın İsviçre bankalarında iki ayrı kanaldan çek edilmiş 8 ayrı hesap olduğu söyleniyordu. Ben dün de çağrı yaptım. Avukatını görevlendir bir dilekçe versin yazı alsın. Dilekçe nasıl hazırlanır diye merak ediyorsan sayın Baykal'ın avukatı nasıl yazmışsa aynısını verirsin aklanırsın. Parayı çok sevdiği için belki avukata para vermek istemiyorsa vallahi avukatın parasını ben ödeyeceğim dedim. Dilekçeyi versin. Ben sandım ki bugün diyecek ki. Ne demek ben senin parana muhtaç mıyım avukatı görevlendireceğim diyecek. Dedi mi? Tık yok. Neden? Malı götürdü de onun için. Sen nasıl kendini aklamazsın. İsviçre gibi demokratik bir ülke. Verirsin dilekçeyi senin ve çocuklarının hesabı vardır veya yoktur. Sana verecekler belgeyi sen de diyeceksin ki bu Wikileaks belgeleri sahtedir hesabım yoktur. Ama diyemiyor. Tam dut yemiş bülbül gibi. 'MAHKEME KARARLARINI YERİNE GETİRMEMEK SUÇ OLMAKTAN ÇIKIYOR ' Anayasanın 138. maddesi diyorki mahkeme kararlarının yerine getirilmesi geciktirilemez. Siz 2 yıllık bir süre öngörüyorsunuz. Nasıl bir hukuk anlayışıdır bu. Aynı maddede şunu öngörüyorlar. Eğer bir kamu görevlisi mahkeme kararına uymadı yerine getirmediyse, ne olacak? Bugünkü yasaya göre ilgili kişi haksızlığa uğradığı için suç duyurusu yapacak. Yeni düzenlemeyle mahkeme kararlarını yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında ceza soruşturması yapamaz. Yani ne istersen yap. Mahkeme kararını uygulama. Bu mu hukuk devleti. Hukuk fakültelerine sesleniyorum. Barolar... Nerdesiniz siz? Yarın haksız olarak görevden alınırsanız nereye başvuracaksınız? Mahkemelere değil mi? Gidip bir diktatör bozuntusunun önünde diz çöküp ona mı yalvaracaksınız? Bunun adı hukuk mu? CHP herşeye itiraz ediyormuş. Peki buna itiraz etmeyip de neye itiraz edeceğiz? Neden siz çıkıp sesinizi yükseltmiyorsunuz. Bu üniversiteler nasıl üniversitedir. Hukuk devletini savunmuyorsanız neden o fakülteri kapatmıyorsunuz? Nasıl olsa bir kişinin dediği olacak. 'ÖZELLEŞTİRME YASASINI DEĞİŞTİRİYORLAR' Bununla bitmiyor değerli arkadaşlar. Özelleştirme yasasını da değiştiriyorlar. Özelleşitirmeler hakkındaki yargı kararlarıyla ilgili olarka sözleşmede belirtilen haller dışında bu kuruluşların geri alınması yönünde işlem yapılamaz. Özelleştirilen kuruluş nedir? Vergilerle bir şirket kurulmuş insanlar çalışıyor. Bunu alıyorsunuz yandaşlara peşkeş çekiyorsunuz. Beşte bir fiyatına satılan yerler var. Sonra ne oluyor? Bir kaç namuslu adam mahkemeye başvuruyor. Haksılzık var diyor. Mahkeme de karar veriyor. Bunlar devlete iade edilecek diyor. Şimdiki düzenlemeyle bunlar geri verilemez diyor. Yani mahkeme kararını işlemden kaldırıyor. Anayasanın 138. maddesi ne diyordu. Mahkeme kararı geciktirilemez. Bırakın geciktirmeyi bunlar uygulatmıyor bile! Soruşturmalar gizli yapılır biliyorsunuz. Kimse müdahale edemez. Ama bunlar müdahale ettiler. Dosyaları kapattılar. Şimdi yeni düzenlemeyle soruşturmalara doğrudan müdahaleyi suç olmaktan çıkarıyorlar. Hangi hukuk devletinden söz ediyoruz biz? Hangi demokrasiden söz ediyoruz? Ben merak ediyorum. Bu havuz medyasında yazı yazan kalemlerin vicdanı var mı acaba? Halkın arasına çıktıkları zaman nasıl bir davranış içindeler? Türkiye tarihinde ülkeyi bu konuma getiren başka bir iktidar var mı acaba? Demokrasi ve özgürlükten söz ediyorsunuz, saydam devletten sözediyorsunuz peki nedir bunlar? Elinizi vicdanınıza koyarak bu konuda kalem oynatıyor musunuz? O halde o kalemler satılık kalemdir. Bütün havuz medyası bütün desteklere rağmen gazetesini satamıyor. Bu ayıp onlara yeter. Devletten besleniyorlar. İhalelerden para alıyorlar. O nedenle adları havuz medyası oluyor. O medyanın bu ülkeye vereceği hiç bir şey yok. Namuslu kalem olan birisinin de o havuzda yazmaması lazım.'haberler.com
"Roj TV'nin Kapatılmasını ABD İstedi"
Wikileaks’in belgelerine göre, Anders Fogh Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne Türkiye'den onay alması için, ABD, ROJ TV'nin kapatılması önerisinde bulunmuş Wikileaks’in açıkladığı son belgelere göre Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Danimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’ in NATO Genel Sekreterliği’ne Türkiye’nin onayını alabilmesi için Danimarka hükümetine Roj TV’yi kapatma yönünde “öneriler”de bulundu. bianet’in haberine göre, kapatılan Roj TV’nin editörlerinden Amed Dicle daha dava açılmadan ABD’li yetkililerin kendilerinden kanalı kapatmalarını istediklerini söylüyor. Roj TV'nin kapatılması için yaratıcı öneriler WikiLeaks’in belgelerine göre ABD Maslahatgüzarı Terence McCulley ’nin 2009 tarihli diplomatik telgrafında “Danimarkalıların Roj TV’ye karşı harekete geçip bu durumdan sonsuza dek kurtulmaya sıcak bakıyor' ifadesi yer alıyor. McCulley, telgrafında ayrıca televizyon kanalının PKK ile bir bağlantısının bulunmadığı belirtilerek “Danimarkalılar kanalın kapatılması ya da engellenmesi yönünde yaratıcı yöntemler düşünmeye teşvik edilmeli’ önerisinde bulunuyor. 'ABD kanalı kapatmamızı istedi' Roj TV eski editörlerinden Amed Dicle, telgrafın gönderildiği tarih olan 2009 yılında, henüz haklarında dava açılmadan önce ABD Büyükelçiliği yetkililerinin kendileri ile bir görüşme yaparak kanalı kapatmalarını istediklerini söyledi. Dicle, şunları söyledi: 'Danimarkalılar, Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğini veto etmemek için Türkiye’nin talep ettiği Roj TV karşıtı çabaları yoğunlaştırma sözü verdi. Hem kanal hakkındaki soruşturma yoğunlaşırken, hem de al gülüm ver gülüm (üst düzey görev karşılığı ifade özgürlüğünün feda edilmesi) çok belli olmasın diye üst düzey yetkililer dikkatli davranıyor.’’ “Roj TV’ye henüz bir dava açılmamıştı. Bizimle iki saatlik bir görüşme yaptılar. Türkiye’de ilerlemeler yaşandığını, kanalı kapatıp TRT Şeş’e dahil olabileceğimizi söylediler. Bizse yayın yaptığımız ülkelerin yasalarına göre hareket ettiğimiz ve bizi ancak bir mahkeme kararıyla kapatabilecekleri oldu.' 'Danimarka kıskaca girdi' “Daha sonra dönemin Danimarka Adalet Bakanı bizzat aynı şeyi bize söyledi ve ABD’nin gönderdiği 11 dosyayı göstererek çok zor durumda kaldıklarını. Bunları ilk defa açıklıyoruz çünkü uzun süredir Danimarka’dan yayın yapıyoruz ve onların da zor durumda kaldıklarını biliyoruz. NATO Genel Sekreterliği meselesiyle ile birlikte de kıskaca girdiler.” Amed; Roj TV, Nuçe TV ve MMC’nin kapatılmasıyla ilgili yargı sürecinin tıkandığını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmaya hazırlandıklarını söyledi. Nasıl kapatılmıştı? Kopenhag Mahkemesi Temmuz 2013 yılında “örgütle organik ilişkisi olduğu” gerekçesiyle Mezapotamya Broadcasting'e ait Roj TV, Nuçe TV ve MMC hakkında beş milyon Danimarka kronu para cezası vermiş, kanal iflasını açıklamıştı. T24
Almanya, Türkiye'yi Nasıl Dinledi?
Almanya’nın Türkiye’yi dinlemesi Berlin Ankara hattında gerilime neden olurken, Radikal yazarı Serdar Kuzuloğlu , dinlemenin nasıl gerçekleştiğini yazdı. Kuzuloğlu, ABD’nin Almanya’yı dinlediğinin ortaya çıkmasını hatırlatarak, “Berlin’deki ABD Büyükelçiği’nin çatısında çalışan gizli bir ekip Almanya Meclisi’ndeki bütün iletişimi senelerce takip etmişti. Ülkeyi neredeyse cep telefonundan yöneten Başbakan Merkel’den toplanan bilginin boyutları açıklanmadı. Fakat iki ülke arasında kırmızı alarm verdiren bir diplomatik krize yol açtı” dedi. Sedar Kuzuloğlu yazısında, “Almanya’nın kendi istihbarat teşkilatıyla Türkiye’yi benzer şekilde izlediğini öğrenince talkını ele verirken salkımı hamuduyla kendi yuttuğunu öğrendik” ifadesine yer verdi. Serdar Kuzuloğlu'nun Radikal'de yayınlanan 'Elektronik casusluğun ürperten boyutları' başlıklı yazısı şöyle: Doksanlı yıllarda internetten tanışıp evlenenlerin haberlerini yapardık. Bugün internetin bir yerinden dokunmadığı evlilik; hatta ilişki var mıdır bilmiyorum. İnternet yüzünden boşananların haberleri bile fazlasıyla sıradan artık. Doymak bilmez bir iştahla içinde yüzdüğümüz bu elektronik denizin paralel evren olduğu dönem hissettirmeden son buldu. Milyonlar için ekranlardaki bu hayat gerçeğin ta kendisi. Biz kullanıcıların içini dolduran heves ve heyecanın misliyle fazlasını pek de akla gelmeyen bir zümrenin yaşadığını Edward Snowden adlı Amerikalı bir sistem yöneticisinden öğrendik. ABD’nin yurtdışı istihbaratını yürüten kurum NSA’in altın çocuklarından Snowden’ın vicdanı içinde çalıştığı kozmik derecede gizli projenin yükünü taşıyamayınca yıllar boyu bir komplo teorisi olarak dilden dile dolaşan iddianın gerçekliği anlaşıldı: ABD (neredeyse) herkesi, her ortamda -yasadışı yöntemleri de kullanarak- takip ediyor. Snowden dünya istihbarat tarihinin en büyük ihbarının bedelini güç bela sığındığı Rusya’daki sürgün hayatıyla ödüyor. Akıbeti belirsiz. Anavatanında devlet bilgilerini çalma, casusluk yapma ve ulusal güvenliği ilgilendiren belgeleri sızdırma suçlamasıyla en az 10 yıl hapis istemiyle -gıyaben- yargılıyor. Ülkesine dönüp mahkemeye katılmama gerekçesi casusluk davalarının halka kapalı, savunma imkanı vermeyen ve jürisiz görülmesi. ABD ise suikast seçeneği dahil bütün yöntemleri kullanarak sürek avına devam ediyor. Ele geçirdiği ABD’nin diplomatik istihbarat arşivini sızdırarak gündeme bomba gibi düşen (ve ilginç bir şekilde hızla unutulan) Julian Assange ve Wikileaks meselesini de eminim az-çok hatırlıyorsunuzdur. Assange’ın ekibiyle açığa çıkardığı bilgi ve belgelerin ödülü ise Londra’da sığındığı Ekvador Büyükelçiliği’nde 2 yıldır süren ev hapsi oldu. 5 gün önce verdiği bir röportajda ilerleyen kalp rahatsızlığının tedavisi için büyükelçiliği terk edeceğini açıkladıysa da bunun kolay olmayacağının gayet farkında. İngiltere kaçma riskine karşı elçiliğin etrafında resmi / sivil polisler ve istihbarat ajanlarından oluşan bir duvar örmüş durumda. 24 saat aralıksız süren bu gözetimin ülkeye maliyeti 2 milyon paundu aşıyor. Snowden ya da Assange’ın kişisel durumları elbette önemli ama ortaya çıkardıkları bilgiler çok daha büyük öneme sahip. Şu ana kadar sızan bilgiler ışığında NSA’in elektronik casuslukla yapabildiklerini hızlıca özetlediğimde eminim siz de hak vereceksiniz: NSA, en az 10 yıldır kriptolama / şifreleme sistemlerine kolayca sızabilmek için arka kapılar (Truva atları) yerleştiriyor. Chat, eposta ve web ziyaretlerinin tamamını takip ederek arşivliyor. Online oyunlardaki sesli ve yazılı iletişimi gözlüyor. Blackberry, iPhone ve Android tabanlı tüm akıllı cep telefonlarındaki bilgilere erişebiliyor. Yüklü uygulamalara kadar sızma yeteneğine sahip. Günde 200 milyon SMS’i arşivliyor ve inceliyor. Cep telefonu operatörlerinin abonelerine ait bütün bilgilere sahip. Google, Facebook, Microsoft ve Apple başta olmak üzere bütün büyük teknoloji şirketlerinin sistemlerine sızarak bütün bilgilere erişebiliyor (profilimize kim bakmış sorsak mı acaba?). Sosyal ağlarda yarattığı sahte profillerle hedeflediği kişilerin hayatına sızabiliyor. Web kameraları üstünden haberiniz olmadan fotoğraf ve video kaydı yapabiliyor. Online otel rezervasyonlarının tamamını takip ediyor. Ağ donanımları (router, switch, vs) ve yazılımlarına erişip bilgi çekebiliyor. Takip edilen kurumlar arasında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Komisyonu başta olmak üzere ülke liderlerinden gazetecilere kadar sonu gelmeyen bir liste var (uluslararası katılımın olacağı etkinliklerde bilgi toplama amacıyla içine casus yazılım yerleştirilmiş bilgisayarlardan oluşan sahte internet kafeler açmak, bağlandığı telefondaki bilgileri emen ücretsiz şarj istasyonları yerleştirmek gibi kadar akla hayale gelmedik yöntemler kullanılmış). Sahte wifi erişim noktaları ve baz istasyonları yaratarak bağlanan cihazların bilgilerini emebiliyor. NSA dijital takip için akıllara durgunluk veren çeşitlilikte özel donanımlar üretmiş. USB kablosundan birkaç milimetre boyutunda devrelere kadar uzayan bir listeden söz ediyoruz. ABD Deniz Kuvvetleri’ne bağlı denizaltılarla yürütülen gizli operasyonlarda okyanus altından geçen ve kıtaları birbirine bağlayan fiber internet hatlarına saplama yapan NSA bütün iletişimi takip edebilir hale gelmiş. Radyo dalgaları aracılığıyla internete bağlı olmayan bilgisayarlara dahi sızılmış. Bu yöntemle dünya genelinde 100 binden fazla bilgisayara yerleşmiş durumdalar. Banka hesaplarını ve kredi kartıyla yapılan işlemleri takip edebiliyor. Bilgi sızdırılan ülkelerin bir kısmını bizzat NSA’in özel sayfasından takip etmek mümkün (NSA bunun için Boundless Informant adlı özel bir büyük veri işleme yazılımı kullanıyor). Takip yeteneklerini genişletmek için kimi ülkelerin istihbarat kurumlarına yüz milyonlar değerinde bağışlar yaparak altyapı kurdurmuş. Geriye yönelik yürütülen bir soruştumada NSA personelinin sadece 2012’de toplam 2 bin 776 kere yasadışı / izinsiz dinleme yaptığı ortaya çıktı. NSA’in bu yapıyı kurmak için harcadığı para 52,6 milyar doları geçiyor! CIA, FBI gibi ABD kökenli diğer istihbarat kuruluşlarını da hesaba katarsak elektronik takip aşkı neredeyse Ay’a ulaşmak kadar heyecan vermiş anlayacağınız. Bu öyle bir hırs ki 35 dünya lideri bu kurum tarafından bizzat, hedef gözeterek takip edilmiş. En çok ses getireniyse Almanya Başbakanı Angela Merkel olmuştu hatırlarsınız. Berlin’deki ABD Büyükelçiği’nin çatısında çalışan gizli bir ekip Almanya Meclisi’ndeki bütün iletişimi senelerce takip etmişti. Ülkeyi neredeyse cep telefonundan yöneten Başbakan Merkel’den toplanan bilginin boyutları açıklanmadı. Fakat iki ülke arasında kırmızı alarm verdiren bir diplomatik krize yol açtı. Almanya’nın kendi istihbarat teşkilatıyla Türkiye’yi benzer şekilde izlediğini öğrenince talkını ele verirken salkımı hamuduyla kendi yuttuğunu öğrendik (takip edilenler arasında ABD’li bakanlar John Kerry ve Hillary Clinton da var ama Alman yetkililer onun ‘kazara’ olduğunu söylüyor. Yersen...) Almanya’nın mükemmel bir diplomatik perdelemeyle kabullendiği bu elektronik takibin neyi, kimi kapsadığı henüz muamma. Fakat Oslo görüşmelerinden 17 ve 25 Aralık süreçlerinde sızan kayıtların kaynağı konusunda bir şüpheli daha yarattığı kesin. Türkiye’nin bu elektronik istihbarat yarışındaki çaba ve konumuna da başka bir yazıda bakarız.T24
Snowden'dan Gezi'ye ve Sansür Karşıtlarına Dayanışma Mesajı
Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın (NSA) dünya çapındaki dinleme-gözleme bilgilerini ifşa eden eski CIA analisti Edward Snowden, Gezi eylemcileri ve sansüre karşı mücadele edenlere destek mesajı yayınladı.Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın davetiyle 2-5 Eylül arasında İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler İnternet Yönetişimi Forumu’na alternatif olarak toplanan ‘bağımsız‘ ‘Internet Ungovernance Forum’a teknik aksaklık nedeniyle bağlanamayan Snowden yazılı bir açıklama yaptı.Son dakikada yaşanan bir sorun nedeniyle foruma bağlanamadığını söyleyip katılımcılardan özür dileyen Snowden, Türkiye’deki internet sansürüne dikkat çekerek, “Hükümetler kendi vatandaşlarına internet konusunda sansür uyguladıklarında, sadece insan haklarını ihmal etmiyor. Aynı zamanda diğer ülke hükümetlerinin Türkiye’deki iletişim ağlarına daha kolay ulaşmalarını sağlıyor” dedi.Snowden bu sayede ülkelerin bilgi ve belgelerinin daha kolay hedef haline geldiğini vurgulayarak, “İdeal dünyada hükümetlerin, vatandaşların ifade özgürlüğü hakkına saygı duyması ve internet için hiçbir filtre kullanmaması beklenir. Ne yazık ki şu an o dünyada yaşamıyoruz” ifadelerini kullandı.Edward Snowden açıklamalarını “Gezi Parkı için mücadele edenler ve bugün Internet Ungovernance Forum’da yer alanlara desteklerinden ve dayanışma mesajlarından dolayı teşekkür ederim. Ben de sizi destekliyor ve size dayanışma mesajlarımı yolluyorum” sözleriyle bitirdi.ABD tarihindeki en büyük ‘sızıntıya‘ imza attığı belirtilen Snowden, NSA’in gizli belgelerini ve Pentagon evraklarını ifşa etmişti. Snowden, casusluk ve hırsızlıkla suçlanıyor.Eski CIA analistinin son sızdırdığı belgelerde, Türkiye’ye ilişkin önemli detaylar yer almış ve Der Spiegel dergisine haber olan bilgilere Türkiye’nin Alman ve İngiliz istihbaratları tarafından uzun süredir dinlendiği ortaya çıkmıştı.Öte yandan foruma Snowden’ın yerine Amerikalı diplomatların gizli yazışmalarını yayımlayan WikiLeaks sitesinin kurucusu Julian Assange telekonferansla bağlandı.Bianet’ten Elif Akgül’ün haberine göre Assange, “Türkiye’de hapis gazeteciler ve gazeteciliğin suç haline getirilmesi devam eden bir durum. Kürt hareketine ve Ermeni Soykırımı’na ilşikin sansür aynı zamanda gözetimle birlikte işliyor. Arkamda gördüğünüz belgede Danimarka eski Başbakanı Rasmussen, Obama ve Türkiye’nin yozlaşmış ilişkilerini görüyoruz. Bu belgeye göre Danimarka en geniş Kürtçe yayın yapan ROJ TV’nin faaliyetlerini durdurmak için ABD ve Türkiye ile işbirliği yapıyor” diye konuştu.Assange hala İngiltere’de siyasi sığınmacı olarak yer aldığı Ekvador Konsolosluğu’nda yaşıyor.Diken
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
CHP’de kurultaylar biter, tartışmalar bitmez...“Altı Ok ve CHP” yazıma çok sayıda yorum aldım...Anlaşılıyor ki konuyu biraz daha derinliğine incelemek gerekiyor!Gazetedeki köşem böyle bir konuyu derinliğine tartışmak için, yer sınırlaması yüzünden, çok uygun değil...Ama elimden geldiğince özetleyerek yazmaya çalışacağım...Merak edenler “Altı Ok” konusunu özellikle ele alıp çözümlemeye çalıştığım “ Toplumbilim ve Devrim Kuramları Açısından Atatürk ” ve “ 21. Yüzyılda Türkiye ” adlı kitaplarımın ilgili bölümlerine bakabilir.
Wikileaks 'Gözetleme Yazılımı' Kullanan Ülkeleri Açıkladı
Wikileaks, Spy Files adını verdiği kampanyada en son olarak Alman FinFisher firmasının geliştirdiği gözetleme yazılımını kullanan ülkelerin bilgilerini verdi. Wikileaks, casus yazılımın kopyalarını da sundu.Wikileaks, hukuki yaptırım firmalarına pazarlanan gözetleme yazılımı üreticisi FinFisher şirketinin müşterilerine ait bilgi içeren listeyi açıkladı. FinFisher hakkındaki bilgiler, Ağustos ayında adı açıklanmayan bir hacker tarafından elde edilmişti.FinFisher tarafından geliştirilen yazılım, casusluk yapılmak istenen kişinin bilgisayar ve cep telefonundan tüm bilgileri elde etmeye yarıyor. Bu bilgiler arasında Skype, Viber görüşmeleri, e-postalar ve mesajlaşmalar da yer alıyor. FinFisher, ilk olarak 2011'de Mısır'da yaşanan isyan sürecinde adını duyurmuş ve dönemin Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek yönetiminin ürünlerini kullandığı ortaya çıkarılmıştı. FinFisher'ın ayrıca, birçok başka ülkeye de ürün sattığı belirlenmiş ve Batılı firmaların baskıcı rejimlere destek verdiği yönünde tartışmalar başlamıştı.Wikileaks, Spy Files belgeleri kapsamında dün yaptığı sızıntıda FinFisher'ın hükümetlere sattığı yazılımın gerçek kopyalarını da yayımladı. Amacın, güvenlik uzmanlarının yazılımı inceleyerek savunma amaçlı önlem geliştirmesi olarak açıklandı. Wikileaks kurucusu Julian Assange, belgelerin açıklanmasıyla ilgili açıklamasında, 'Açıklanan tam veriler FinFisher'ın kumanda ve kontrol merkezlerine uzanan bir takip sağlayarak insanların korunmasını sağlayacak' dedi.Mashable'ın haberine göre, FinFisher hükümetlere sattığı ürünlerin sadece yasal hukuki amaçlar için kullanıldığını savundu. Ancak Toronto Üniversitesi'nin Citizen Lab tarafından yapılan araştırmada, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil olmak üzere FinFisher ürünlerinin Nisan 2013 itibariyle 36 ülkede kullanılıyor olabileceği tespit edilmişti.FinFisher, Mahable'a açıklama yapmayı reddederken, Wikileaks en az 17 ülkede çeşitli kurumların yazılımları kullandığını tespit ettiğini duyurdu. Bu ülkeler Avustralya, Bahreyn, Bangladeş, Belçika, Bosna-Hersek, Estonya, Macaristan, İtalya, Moğolistan, Nijerya, Hollanda, Pakistan, Singapur, Slovakya, Katar, Güney Afrika ve Vietnam.Kaynak: Al Jazeera
Assange'den Google'a Ağır Suçlama
Wikileaks'in kurucusu Julian Assange, Google'ın ulusal istihbarat kuruluşları ile kullanıcıların kişisel bilgileri paylaştığını iddia ettiWikileaks'in kurucusu Julian Assange, Google'ın ulusal istihbarat kuruluşları ile kullanıcıların kişisel bilgileri paylaştığını ileri sürdü.Son iki yılını geçirdiği Ekvador'un Londra Büyükelçiliğinde İngiliz yayın kuruluşu BBC ve SkyNews'e iki özel röportaj veren Asssange, 'Google yasa dışı bir şekilde değil, yasal olarak insanların mümkün olduğunca kişisel bilgilerini topluyor, bunları depoluyor, tasnif ediyor ve davranışlar üzerine kredi profilleri oluşturuyor. Sonra da bunları Reklam verenlere ve başkalarına satıyor. Aynı prosedür uluslararası istihbarat örgütleri ile de yapıyor' iddiasında bulundu.Google'la ABD arasında istihbarat paylaşımı olduğunu belirten Assange, 'Google bu duruma sonradan geldi ama 2002 yılından beri bu duruma müdahil oldular. 2009 yılından itibaren itibaren mevcut bilgileri uluslararası istihbarat teşkilatları ile paylaşıyor. İnsanlar Google'ın ne olduğunu bilmiyor' iddiasına yer verdi.İki yıldır Ekvador'un Londra Büyükelçiliğinde kalan Assange, 'Burada kalmak kolay bir şey değil. Gecenin bir yarısı kapımızı çalanlar oluyor' sözleriyle zor zamanlar yaşadığını anlattı.Wikileaks'te, Irak ve Afganistan savaşlarına dair belgeler ve ABD Dışişleri Bakanlığının yazışmaları da dahil 700 binden fazla belgeyi sızdırmaktan dolayı 35 yıl hapis cezasına çarptırılan Bradley Manning'i örnek gösteren Assange, 'Ben daha zor durumda olanlar da var' ifadesini kullandı.Assange özellikle ailesinin geçen süre içerisinde zorlandığını, kendisine dair suçlamalar bulunmasına rağmen hiçbiriyle ilgili henüz herhangi bir sorgulamanın yapılmamış olmasına dikkati çekti.Assange, şunları kaydetti:'Ben bu süreçten aklanmamın yaklaşık 5-6 yıl sürebileceğini daha önceden tahmin etmiştim. Başından beri aynısını söylüyorum. Ben soruları cevaplamaya hazırım. Beni telefon ya da video konferans üstünden buradayken sorgulayabilirlerdi. Bu Avrupa hukukunda olan bir durum.'Assange yakın zamanda 2011'de Google'ın İcra Kurulu Başkanı Eric Schmidt görüşmeler yaptığını, bu görüşmelerin içeriğini 'Google Wikileaks'le Buluşunca' adlı bir kitapta toplayarak yayınladı.Milliyet
Julian Assange Google'ı NSA'e Çalışmakla Suçladı
Dünya çapında ses getiren gizli dökümanları yayınlayan WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange, 'When Google met Wikileaks' isimli kitabının tanıtımı için düzenlenen Manhattan'daki etkinliğe telekonferans ile bağlanarak Google'ı adeta 'özelleştirilmiş bir NSA' olmakla suçladı. NSA, eski çalışanı Edward Snowden'in hakkında vatandaşlar üzerinde haksız bilgi toplayarak adeta casusluk faaliyetleri içinde bulunduğunun belgelerini sızdırdığı Amerika'nın Ulusal Güvenlikten sorumlu devlet birimiydi. Assange, Google'ın devlet içindeki pek çok birim ve askeriyle temasta olduğunu vurgulayarak 'Google kullananlar ürünün ta kendisidir' yorumunu yaptı. Google ve Android'in özelliklerini hatırlatan Assange 'sürekli konumunuzu raporluyor.. Kişilerinizi, e-postalarınızı, neleri aradığınızı.. Tüm bilgilerinizi topluyorlar' diye konuştu.Assange, 2006 yılında uluslararası çapta gizli belgelerin sızdırıldığı WikiLeaks sitesini kurmuş, ve 2012 yılında İngiltere'nin hakkında yakalama emri çıkarmasıyla İngilteredeki Ekvator büyükelçiliğie sığınmıştı.