CHP'li Böke: ‘Bildirinin İçeriğine Katılmıyorum Ama İmza Atan Meslektaşlarımın Yanındayım’
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, bildiri imzaladığı için eleştirilerin hedefi olan akademisyenlerle ilgili, 'Bildirinin içeriğine katılmıyorum. Ama o bildiriye imza atan tüm meslektaşlarımın yanındayım. Onlar fikirleri için oraya imza attılar' ifadelerini kullandı. 'Beyazıt Öztürk'ün 'Ayşe Öğretmen özrü' neydi sizce?' sorusuna yanıt veren Böke, 'Özür dilemek zorunda hissetmesinden çok üzüntü duyuyorum. üzüntünüzü paylaştığınız için özür dilemek zorunda bırakılıyorsunuz. Buradan Türkiye hiçbir yere gidemez' dedi. Cumhuriyet'e konuşan Böke, Güneydoğu'da yaşananlarla ilgili ise, 'Canımızı Diyarbakır'dan İzmir'e kadar yakan, içimizi dağlayan bu süreçten çıkmak için neden bir masa etrafında gayret gösterilmesin?' dedi ve ekledi: 'Söylediğini beğenmedim, tiksiniyorum' diyen bir anlayışla elbette bir yere varamayız. Çözüm hemen Meclis'te olmalı.
7 Haziran seçimlerinde CHP'nin ekonomik programını hazırlayan Böke, ODTÜ İktisat mezunu. Duke Üniversitesi’nden doktoralı. Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanlığı ve İktisadi ve İdari Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı yaptı. Bentley College’da yardımcı doçent olarak çalıştı. IMF’nin Washington DC ofisinde ekonomist olarak görev aldı. Georgetown Üniversitesi’nde ders verdi.
CHP'nin yeni Merkez Yürütme Kurulu'nda Parti Sözcüsü olarak görev yapacak olan Selin Sayek Böke, Cumhuriyet'ten Selin Ongun'un sorularını yanıtladı.
Böke'nin açıklamalarının bir bölümü şöyle:
- Partiye davet çağrısını nasıl almıştınız?
Eylül ayı, 2014. Gece yarısı bilgisayarım kucağımda, ertesi gün TÜBİTAK Sosyal Bilimler Araştırma Grubu'nda yapacağım sunuma çalışıyordum. Telefonum çaldı. Arayan Sayın Genel Başkan Yardımcımız Tekin Bingöl. Kendisi babamın Hacettepe'den öğrencisidir. “Numaranızı babanızdan aldım. Yarın kurultayımızda PM'nin seçimi var. Sayın Genel Başkanımız sizi kurultaya davet ediyor” dedi. Sunuma öyle konsantre olmuşum ki şaşkınlıktan da olsa gerek, afalladım. Ama benim sunumum var, sonra yakın bir arkadaşımın düğünü için Hatay'a gideceğim, gibi bir şey söyledim!
- O ana kadar hiçbir temasınız yok, öyle mi?
Sayın Sencer Ayata’nın oluşturduğu akademisyenler toplantılarında bulunmuştum. O kadar.
- Ve kurultaydan bir gece önce, üstelik gece yarısı, bu davet telefonu geliyor?
Evet, saat gece birdi. Hemen eşimi uyandırdım. Olayı benden çok daha hızlı içselleştirdi. “Kararın ne olursa olsun yanındayım” dedi. Babamı aradım, o da aynısını söyledi. 10 dakika sonra Tekin Bey'i arayarak, “Yarın kurultaya geliyorum” dedim.
'Yeni görevlere dair endişem yok ama Türkiye'ye dair endişem var'
- Kemal Bey'e 'Kadrajınıza nereden girdim' diye sormadınız mı hiç?
İnanın sormadım. Ben o kadraja girdiğim andan itibaren seçime doğru gidiyorduk ve yazılacak bir seçim bildirgesi vardı.
- Ve parti sözcülüğü... Her an, her soruya karşı partiniz adına becerikli yanıtlar vermeniz gerekecek. Endişeniz olsa gerek?
CHP'de bana verilecek her göreve hazır olarak başladım siyasete. Yeni görevlere dair endişem yok ama Türkiye'ye dair endişem var. Bu da hepimize büyük sorumluluk yüklüyor.
- Kemal Derviş’in ekonomi politikalarından yana mısınız?
Kendim üzerimden yanıtlayacağım sorunuzu. Böylesi doğru olur. Neoliberalizm’de piyasa araç değil amaçtır. Neoliberal görüşe göre piyasa ne yaparsa doğrudur. Bunun sonucunda güvensiz çalışma, taşeronlaşma mı çıkıyor; önemli değildir çünkü bunu piyasa söylemiştir! Ben tüm bunlara karşıyım. Bu nedenle piyasaların iyi denetlenmesi ve düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. 2008-2009 krizi bütün dünyaya bunu anımsattı. Sayın Derviş’in Türkiye'de anıldığı bir politika programı var. Bu programın denetleyici kurumların inşasını sağlayan çok olumlu yanları var. Fakat o program aynı zamanda hak temelli, güçlü sosyal devletin tasarımlarını ihmal etti. Sosyal devletin yükümlülüklerini sonra yaparız diyen yaklaşım da vahşi kapitalizmin sonuçlarını doğurdu.
- Sizin CHP’de önerdiğiniz ekonomik model sosyal demokrat bir model mi?
Yüzde bin beş yüz öyle.
'Bildirinin içeriğine katılmıyorum ama imzalayan meslektaşlarımın yanındayım, fikirleri için imza attılar'
- Okulda olsaydınız akademisyenler bildirisine imza atar mıydınız?
Bildirinin içeriğine katılmıyorum. Ama o bildiriye imza atan tüm meslektaşlarımın yanındayım. Onlar fikirleri için oraya imza attılar. Ben de farklı bir bildiriye imza atarsam, onların da benim yanımda durmalarını beklerim. Fakat ne acı ki birbirimizin gözünün içine bakmaktan bile korkutulmuş bir Türkiye'de yaşıyoruz.
'Özür dilemek zorunda hissetmesinden çok üzüntü duyuyorum'
- Beyazıt Öztürk'ün “Ayşe Öğretmen özrü” neydi sizce?
Özür dilemek zorunda hissetmesinden çok üzüntü duyuyorum. İnsan olarak bir duygu yaşıyorsunuz. Üzüntünüzü paylaşıyorsunuz. Ve üzüntünüzü paylaştığınız için özür dilemek zorunda bırakılıyorsunuz. Buradan Türkiye hiçbir yere gidemez. Bırakın fikir özgürlüğünü şu anda duygu özgürlüğü yok Türkiye'de. İki çocuk annesi olarak bunu kalbimde sızı olarak hissediyorum. Orada okullarda bomba patlamasından rahatsızım. “Çocuklar ölmesin” diyen bir kadının sözleri üzerine üzüntü duyduğunu söyleyen kişinin bundan özür dilemesinden de rahatsızım.
'Bütün resmi görmeden bu mesele konuşulamaz'
- CHP'li kadın vekillerle birlikte Diyarbakır'daydınız. Dönüş yolunda aklınızda en çok ne vardı?
Biz Diyarbakır'da engelli çocuğuna ilaç almak için barikatları aşması gereken bir anne ile de, ne değişti de bunlar oldu diyen babalarla da kucaklaştık. Sur'dan göç eden, bir odada 27 kişi kalan, çocukları ve kendileri için gelecek endişesi yaşayan insanları dinledik. Ertesi gün İzmir'e gittik ve bir şehit cenazesindeydik. Bütün resmi görmeden bu mesele konuşulamaz. Bu sorunun derhal siyasi bir çözüm mekanizmasına ihtiyacı var.
- Bunu nasıl somutlarsınız?
Biz, üçüncü bir yol mümkün, diyoruz. Bu sorunun sadece güvenlikçi bir yaklaşımla çözülemeyeceğini Türkiye zaten gördü. Bu birinci yoldu. İkinci yol, AKP'nin açılım dediği ancak kendi içine kapalı, şeffaf olmayan, içine toplumu almayan, çökeceği baştan belli olan süreçti.
'Çözüm hemen Meclis'te olmalı'
- Sizin üçüncü yol nedir?
Siyasi mekanizma tasarımıyla toplumun bütün kesimlerini sürece dahil edecek, barışı kalıcı kılacak bir yöntem. Bu işin mutlaka Meclis'te çözülmesi için hemen bir komisyon kurmamız gerekiyor. Bu adımın atılmamasını hiç anlamıyorum. Dört partili bir Meclis temsiliyeti ortaya çıkmış. Canımızı Diyarbakır'dan İzmir'e kadar yakan, içimizi dağlayan bu süreçten çıkmak için neden bir masa etrafında gayret gösterilmesin? Bununla birlikte “Tek Türkiye var, bu sorunu hep birlikte çözeceğiz” diyen bir ortak akıl heyeti olacak. Bu heyet AKP sürecinin Akil Adamlar Heyeti gibi reklam unsuru değil, konuya dair bir birikimi olan insanların bakış açılarını yansıtacakları, böylece sürecin toplumsallaşmasına katkı sağlayacak bir mekanizma. Ama akademisyenler, STK'ler tartıştığında “Söylediğini beğenmedim, tiksiniyorum” diyen bir anlayışla elbette bir yere varamayız. Çözüm hemen Meclis'te olmalı.
Röportajın tamamı için buraya tıklayın.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Buradan şu mesaj çıkıyor''Yapılan iş doğru değil ama Tayyip düşmanlığı için vatan hainlerinin yanındayım''
Valla ülkemizin son beş yılının özetini tek cümle ile anlatmışsın. Daha fazla söze gerek yok sanırım.
chp aklındanda bu beklenirdi zaten
Artık chp liler çıkıp Atatürk çüyüz falan demesinler ha ...