Görüş Bildir

Mithat Sancar Haberleri

Mithat Sancar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Mithat Sancar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Polislere 'Casusluk' Suçlaması
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı emniyette yürütülen operasyonun gerekçesini casusluk ve Başbakan, bakanlar ve MİT Müsteşarı'nın dinlenmesi olarak açıkladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı açıkladı: Tevhid - Selam (Kudüs Örgütü) soruşturmasında 251 kişiye takipsizlik kararı çıktı. Söz konusu soruşturmada 76 emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı talimatı verildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu sabah düzenlenen operasyonlara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Soruşturmaya 2010 yılında başlandığı, Başbakan ve bakanların dinlediğinin tespit edildiği belirtilerek, amaçlarının 'casusluk' olduğu iddia edilen 76 emniyet görevlisi hakkında gözaltı kararı olduğu ifade edildi. 'BAŞBAKAN, BAKANLAR VE MİT MÜSTEŞARI ÖRGÜT ÜYESİ OLARAK DİNLENDİ' İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Emniyet'te yürütülen operasyon hakkında açıklama yaptı. Açıklamaya göre ortada terör örgütü (Selam Tevhid) olmadığı halde bir kurgu oluşturarak soruşturma başlatıldı. Selam -Tevhid soruşturmasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı ve bakanlarının diğer ülke yetkilileri ile olan görüşmeleri kaydedildi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan örgüt üyesi olarak dinlenip, kaydedildi. '3 YIL SÜREYLE 2280 KİŞİ DİNLENDİ' Soruşturmada 3 yıl süreyle 251'i hedef kişi, toplam 2280 kişi dinlendi. Emniyet İstihbarat Şubesi'nde görevli 39 şüpheli hakkında 21 Temmuz tarihli arama yakalama gözaltı talimatı verildi. Şu ana kadar 15 kişi gözaltına alındı. İstanbul istihbarat şubesinde görevli 39 şüpheli hakkında verilen arama, yakalama ve gözaltı talimatının gerekçesi çok sayıda kişinin özel amaçla dinlenip kayda alındığı iddiası. Gerçek amaçlarının casusluk olduğu belirlenen 76 Emniyet görevlisi hakkında yakalama ve gözaltı talimatı verildi. 52 şüpheli gözaltına alındı, diğer şahıslarla ilgili uygulamalar devam ediyor. 'SELAM TERÖR ÖRGÜTÜ' 2011'de dört sayfalık bir ihbar mektubu üzerine başlayan Selam Terör Örgütü soruşturması eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen'in talimatıyla hayata geçti. Soruşturmayı daha sonra TMK Savcısı Adnan Özcan sürdürdü. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın açıklamasına göre 2280 kişi soruşturma kapsamında dinlendi. Efkan Ala, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Numan Kurtulmuş, Yalçın Akdoğan gibi isimlerin yanı sıra Mithat Sancar, Mehmet Bekaroğlu, Temel Kotil, İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Ahmet İnsel, Hakan Çelik, Ali Bayramoğlu, Ertuğrul Özkök, Nihal Bengisu Karaca, İsmail Küçükkaya gibi toplumun farklı kesimlerinden gazeteci, STK temsilcisi, akademisyenin de dinlendiği öne sürülüyor. ÖRGÜTÜN CEPHANELİĞİNE VE YÖNETİCİ KADROSUNA ULAŞILDI Kudüs Ordusu (Tevhid - Selam) adlı şeriatçı örgütün adına, 2000 yılında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü şekilde yakalandığı baskında ele geçirilen dijital belgeler üzerinde yapılan inceleme sonrası ulaşıldı. Bu bilgileri sonrasında Ankara'da yapılan baskınlarda örgütün cephaneliğine ve yönetici kadrosuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Arif Tarı’nın 1993 yılında gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastinin de failleri olduğu ileri sürüldü. Aynı zamanda bu örgütün Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı saldırıları yaptığı da iddia edildi. Uğur Mumcu Davası iddianamesinde yer verilen bilgilere göre bu örgüt, iki ayaktan oluşuyordu. İlki, 1979’da İran’da Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Kudüs Ordusu’ydu. Bu grup, İran Devrimi’nden etkilenen Türkiye ’deki kimi İslamcıları İran’da eğitip geri göndermişti. Sonra bu grup, Türkiye’de örgütlenmeye başladı ve silahlı eylemler gerçekleştirdi. Fakat hiçbir eylemini üstlenmedi. Grubun bir diğer ayağı, 1985’te Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal ve onu izleyen Şahadet dergileri ile 1989’da yayınlanan Tevhid dergilerinin birleşmesiyle oluştu. İran tarafından finanse edildiği ileri sürülen grup, 1993’ten itibaren Selam gazetesini çıkardı. Bir yıl sonra da Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı’nı kurdu. Daha sonra grup ‘Selam’ adıyla anılmaya başlandı. Bu yayıncılık faaliyeti 1990’ların sonlarına kadar sürdü. Grubun yasadışı Hizbullah’ın İlim ve Menzil gruplarıyla ilişki kurduğu, üniversite gençliği arasında oluşturulan gruplarla başörtüsü eylemleri yaptığı ifade edildi. 251 KİŞİYE TAKİPSİZLİK Açıklamada ayrıca 'Sözde Selam-Tevhid örgütü kurulduğu iddiasıyla 251 kişi hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili yapılan inceleme ve araştırma tamamlanmış olup, sonuç olarak 251 kişi hakkında da takipsizlik kararı verilmiştir' denildi. ADALET BAKANI: BEN DE MEDYADAN TAKİP EDİYORUM Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, emniyette'paralel yapı' operasyonu ile ilgili 'Bende bir bilgi yok. Ben de medyadan takip ediyorum' dedi. Bozdağ, TBMM'ye gelişinde gazetecilerin emniyette sürdürülen 'paralel yapı' operasyonu ile ilgili sorular üzerine, 'Bende bir bilgi yok. Ben de medyadan takip ediyorum' karşılığını verdi. haberler.com
"Çocuklarım, Arkadaşlarına 'Anne Babanıza Söyleyin Babama Oy Vermesinler' Diyor"
HDP Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş , 'Evde fazla kalamadığım zaman birkaç saatliğine uğrayıp çıkmak zorunda kaldığım zaman çocuklarımın belli eleştirileri oluyor. Şimdi de sınıfta bütün öğrencilere ‘Anne babanıza söyleyin babama oy vermesinler’ diye karşı örgütleme yapıyormuş' dedi. Demirtaş, Gezi sürecinde yaptığı “Gezi direnişiyle değil, bu halk hareketini askeri darbeye kadar götürebilir miyiz diyenlerle aramıza mesafe koyduk” açıklamaya ilişkin ise, 'Bir partinin eş genel başkanı olarak mesajımın maniple edilmeyeceği bir formatta konuşmalıydım. Bu yönüyle geriye dönüp baktığımda evet, çarpıtmaya alan açtım ve çarpıttılar' ifadesini kullandı. Evrensel'den Fatih Polat 'a konuşan Demirtaş'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle: Palu’dan göç edip Diyarbakır’a gelmiş muhafazakar ve yoksul bir ailede büyüdünüz. Babanız işçi, anneniz ev hanımı. 7 kardeşsiniz. En büyüğünüz sizden önce Kürt siyasetinde eş başkanlık yapan Nurettin ağabeyiniz. O işletme okudu. Sizden küçük kız kardeşiniz öğretmen, ondan küçük kız kardeşiniz avukat, erkek kardeşiniz tekstil mühendisi. En küçük iki kız kardeşlerinizden biri öğretmen diğeri tasarımcı. Siz de önce İzmir’de işletme sonra da Ankara Üniversitesinde hukuk okudunuz.Yoksul bir ailede 7 çocuğun 7’sinin de bu düzeyde okuyabilmesi nasıl mümkün olabildi? Anne ve babanızın özel bir hassasiyeti oldu mutlaka... Olmaz mı, bütün yoksul ailelerde, emekçi ailelerinde aynı kaygı vardır. İmkanları içerisinde iyi bir eğitim vermek için bütün aileler anne babalar fedakarlık yapıyorlar. Bizim ailemizde de öyleydi. Annem örneğin dikiş dikerdi. Ev hanımıydı ama terzilik de yapardı aynı zamanda evin bütçesine ve çocukların okul masraflarına yetişebilmek için. Biz küçüklük yaşlarından sonra çalışmaya başladık. Ne iş olsa, ne iş bulsak yapmaya başladık. Amcamların, dayımların fırınında, babamın dükkanında çalıştık... Ayakkabı boyacılığı da yaptık, çekirdek de sattık. Tatlı da sattık, su da sattık. Diyarbakır koşullarında çocukların gençlerin yapabileceği ne iş varsa, biz de onlarla uğraştık. Aile bütçesine katkı sunmaya çalıştık. O zor kıt kanat zamanlar içerisinde üniversite okuyabildik. Öğrenciyken de çok para harcayan, aileye külfet olan bir şeyimiz olmadı. Hiçbir kardeşimin de böyle olmadı. Annemizin babamızın ne zorluklarla bize para gönderdiğini biliyorduk. Babamın annemin çok desteği oldu. İkisi de okumamışlığın ne demek olduğunu biliyordu. İkisi de okul okuyamamışlar. Ve o ezikliği hep yaşamışlar. Onu bize yaşatmak istemediler herhalde. Her şeyi göze aldılar okuyabilmemiz için. Çocukluğunuzda evde Kürtçe konuşuluyordu herhalde? Kürtçenin Zazaca lehçesi konuşuluyordu. Annem babam daha çok onu kendi aralarında konuşuyorlardı. Ama ikisi de çat pat bildikleri Türkçeyi bize de öğretmişler. Yani siz okula başlamadan önce kullandığınız dil Türkçe miydi? Tükçeydi. Annemiz babamız Kürtlüğün o ağır yükünü de yaşatmamak adına kendi bakış açılarıyla bize iyilik yapma adına bize Türkçe öğretmişler. Bu devlet içerisinde başarılı olalım, iyi yerlere gelebilelim, eğitimde başarılı olalım, diye. Ben onları çok da suçlamıyorum. Çünkü 1980 darbesi olmuş. Bizler işte o sırada beş altı yaşındayız. Onlar çok politik olmayan bir aile ve köyden yeni göç etmişler. Muhafazakar bir aile. Devletin korkulacak bir şey olduğunu biliyorlar. Çünkü Şeyh Sait’in yakınları değiliz ama biliyoruz, o ailelere yakınız. Çocukluğunuzda herhangi bir mesleğe ilişkin bir özleminiz olmuş muydu? Evet yani ben iyi hatırlıyorum. İlkokul son veya ortaokul dönemleri olabilir. Astsubay bir komşumuz vardı ve çocuklarıyla arkadaştık. Onun babasına hep özenirdim. Ben de astsubay olmak istiyordum. Hatta astsubaylık sınavlarıyla ilgili araştırma yapıp form alma gibi girişimlerim de olmuştu. Ama sonra ailede 12 eylül döneminde cezaevinde de yatmış bir devrimci abimiz vardı. O dönem ben çok işin bilincinde değilim tabii astsubay olmak ne demektir falan. Benim için arkadaşımın babasının güzel bir mesleği var. Bende öyle olabilirim diye düşündüm. Şüphesiz haksızlık yapmak istemiyorum astsubaylara fakat benim geldiğim gelenek ve aile geçmişimiz itibariyle çok bana uygun, aileme uygun bir meslek değilmiş aslında. Devrimci abimiz beni vazgeçirmişti. İlk gençlik yıllarınız Kürt siyasi hareketinin etkisinin hissedildiği yıllara denk geliyor. Siyasetle ilişkiniz nasıl başladı? Vedat Aydın cinayeti benim jenerasyonumun çok etkilendiği bir olaydır. Politikaya ilgim ilk olarak bu cinayetle oldu. Ama asıl üniversite yıllarımda daha aktif öğrenci hareketlerinde bulunmaya başladım. İnsan hakları mücadelesinde de yer aldınız. O dönemde siyasette bu düzeyde görev almak hiç aklınızdan geçiyor muydu? Hayır yani ben samimiyetle söyleyeyim. Hiçbir zaman şu noktaya geleyim diye bir yaklaşımım olmadı. Hani İHD’nin yönetimine girerken kısa bir süreliğine insan hakları mücadelesine katkı sunmak istedim ve avukatlığa devam edecektim... Şimdi de ‘Cumhurbaşkanı adayı olmalısın’ dediler. Yani hep sürüklendim. Türkiye’de sizi en çok etkileyen edebiyatçılar, romancılar kimler oldu? Şüphesiz herhalde Yaşar Kemal demeden geçmemek lazım. Yaşar Kemal’in bu topraklara dair yazıp çizdikleri bizim açımızdan sadece okur olarak değil, siyasetçi olarak da çok büyük bir değerdir. Çünkü siyaseten anlatmayı başaramadığınız, çözmeyi başaramadığınız toplumsal sorunları o kadar görkemli bir şekilde anlatıyor ki! Şiirle ilgili de çok şairimiz var. Hem yaşayan hem de geçmişte şiirlerini bizlerle paylaşmış olan. Ama Özdemir Asaf benim açımdan çok etkilidir şiir itibariyle. Kürtçede de Ehmedê Xanî, hem döneminin hem bugünün edebiyatçısıdır. Tarihe not düşmüştür ve Kürtler açısından gerçekten büyük bir kıymettir. Halihazırda da genç Kürt edebiyatçıları şairleri çok büyük üretimler yapıyorlar. Hiç birinin hakkını yemeyeyim. Hepsi büyük katkı sundu. Birde cumhurbaşkanlığı meselesinde konu sanattan, sanatçıdan edebiyattan açılmışken, biliyorsunuz cumhurbaşkanı her yıl devlet sanatçısı ödülü veriyor. Bence bunun kaldırılması lazım. Bunu hak eden halk sanatçılarına halk sanatçısı ödülü verilmeli, devlet sanatçısı ödülü değil. Cumhurbaşkanlığının imkanları özellikle edebiyatçıların, sanatçıların desteklenmesi konusunda kullanılmalı. Onların projeleri desteklenmeli. Siz seçilirseniz böyle bir şey olmayacak o zaman? Evet ben seçilirsem devlet sanatçısı olmayacak. Devlet sanatçısı ve ödülü kalkacak. Onun yerine halk sanatçısı ve ödülü gelecek. Peki dünya edebiyatında sizi en çok etkileyen romancı kim? İlk okuduğum Gorki’nin Ana’sıdır. Hâlâ hepimizin aklındadır herhalde. Onu okumadan devrimci olunmuyor bir defa. Özellikle Rus klasiklerinin hepsini okumuşumdur herhalde. Dostoyevski? Buhranlı olduğunuz dönemlerde özellikle ilaç gibi geliyor. Buradan bir siyasetçi olarak sizi en çok etkileyen kuramcılara geçsek... Sol literatüre dair, sosyalist kavram tartışmalarına dair birçok yayınevinin kitaplarını okudum. Öğrencilik yıllarımda da okudum. Fakat bütün bunlardan arta kalan beni etkileyen, bana çok daha çarpıcı gelen Gramsci’dir. Yani pratikleştirme konusunda, pratikte geliştirme ve pratikte dönüştürme konusunda... Ali Şeriati de beni etkileyen bir başka isimdir. Özellikle dine yaklaşımı, dinler tarihi, inancın sınıf üzerindeki etkisini iyi irdelemiş, iyi tartışmıştır. Bu yönüyle beni etkilemiştir. Ve tabii ki ideolojik olarak da beslendiğim, hem kendisinin pratik çözümleri hem teorik eleştirisi, özeleştirisiyle bize büyük bir güç kattığını düşündüğüm Sayın Öcalan. Bu konuda çok çalışması, çabası vardır. Çok değerlidir yazıp çizdikleri. Çünkü bütün bu sol sosyalist Marksist felsefeden çözüm arayışından yola çıkarak Ortadoğu Coğrafyasına, Anadolu’ya Kürdistan’a, Türkiye’ye modeller gösterme konusunda cesaret göstermiştir. Eşinizle Başak hanımla nasıl tanıştınız? O 12- 13 yaşında, ben de 14-15 yaşında falandım. Aynı mahallede, birbirine bitişik binalarda oturuyorduk. Oradan ilk çocukluğumuz tanışıklıkla geçti. Komşuyduk aile olarak iç içeydik. Annem annesiyle, babam babasıyla biz de çocuklar olarak hep iyi komşuluk ilişkileri geliştirdik. O zamandan beri tanışıyoruz. Sonradan bir birimize karşı duygusal olarak da bağlılığımız gelişti ve evliliğe vardı. 12 -13 yıldır evli olarak sürdürüyoruz ilişkimizi. Peki çocuklarınız siyasetin içinde bu kadar aktif olmanızı nasıl karşılıyor? Siyasette çok yoğun mesai harcayan arkadaşlarımızın çocukları siyasete tepkisellikle büyüdüler hep. Bunu gözlemledim. Çünkü babalarını ve annelerini elinden alan bir olgu gibi kaldı hep akıllarında. Hani ben çocuklarımda o gelişsin istemedim ve dikkat etme gayreti içerisinde oldum. Fakat zaman zaman gerilim yaşıyoruz. Evde fazla kalamadığım zaman birkaç saatliğine uğrayıp çıkmak zorunda kaldığım zaman belli eleştirileri oluyor. Hatta küçüğü bazen eve gittiğimde ‘Baba bu akşam biz de kalacak mısın?’ diyordu. Çünkü algılayamıyordu onlarda kalmadığımı herhalde düşünüyordu çok az eve gidebildiğim için. Şimdi de sınıfta bütün öğrencilere ‘Anne babanıza söyleyin babama oy vermesinler’ diye karşı örgütleme yapıyormuş. 1994’ten itibaren Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğiniz başladı. Sizi en çok etkileyen hangi hocanız oldu? Aslında kendisinden doğrudan ders almadım. Bitişik sınıfta hocalığımızı yapıyordu ben de bazı derslerine girdim. Resmi hocam olmasa da fiili hocamdır Mithat Sancar. Mithat Hoca o dönem insan hakları, kamu hukuku gibi derslere giriyordu. Düşünceleriyle tartışmalarıyla bizi etkileyen hocalardandı. Bir de ben ve amcamın oğlu aynı sınıftaydık. Sedat’la birlikte hukuk fakültesini okuduk. Mithat Hoca onu insan hakları dersinden iki yıl üst üste sınıfta bıraktı ve okulu uzattı. O yüzden Mithat Hoca’yı ben de unutmuyorum, oda unutmuyor. Bağlama çalıyorsunuz, söylüyorsunuz. Müziğe merakınız ne zaman başladı? Ve sizi bu açıdan en çok kim etkiledi? Lise yıllarında bir arkadaşımın bağlama çalmasına tanık olduktan sonra merakım oluştu. Çok hoşuma gitti ve ben de öğrenmeliyim dedim. O günden bu güne uğraşıyorum. Çok profesyonel bir eğitim alamadım. Ama kendi halimde biraz ilerletmeye çalıştım. Çok seviyorum bağlama çalmayı. Bizim ilk gençlik yıllarında müzikle tanışıklığımız, Kürtçe müzikte Şivan Perwer’dir. Türkçe müzikte Grup Yorum, Grup Munzur... Daha sonraları Koma Berxwedan, Koma Amed, Koma Denge Azadi gibi grupların ortaya çıkmasıyla birlikte hepsinin müziğinden etkilendik. Tabii ki Alevi Bektaşi müziği de özellikle bağlamayı öne çıkaran o müzik tarzı da benim açımdan çok etkileyiciydi. Lise yıllarında Arif Sağ’ı çok dinlediğimi hatırlarım. Son dönemlerde Erdal Erzincan. Hem bağlamasıyla hem sözüyle hem duruşuyla. Sosyal medya ile de ilgilisiniz. Twitter’da sempatik mesajlar veriyorsunuz. Bu röportajdan önce 3 adayın da twitter hesaplarına baktım. Erdoğan’ın 4 milyon 417 bin 722 takipçisi var. Kendisi 1 kişiyi bile takip etmiyor. Bilal’i bile takip etmiyor, o derece. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 267 bin 234 takipçisi var. Kendisi 15 kişiyi takip ediyor. Sizin 354 bin 365 takip çiniz var. 926 kişiyi takip ediyorsunuz. Herhalde bu bile dediğiniz gibi, halkın içinden çıkıp bir yerlere gitmediğinizin, hâlâ halkın içinde olduğunuzun bir göstergesi sayılabilir... Takipçi sayısı itibariyle Başbakanın takipçilerinin bir kısmının hakiki takipçi olmadığını da görmek lazım. Fakat doğru, sosyal medyada Twitter’ı ben doğrudan kendim kullanıyorum. Daha çok politik bir olay olduğu anda, o esnada özellikle refleksleri ölçme açından takipçilerimin düşüncesini çok önemsiyorum. Çünkü her düşünceden kişi var benim takip ettiklerim arasında. Yani bir anda toplumun genelinin ağırlıklı düşüncesinin ne olduğunu yarım saat bir saat içerisinde öğrenme şansına sahip oluyorsunuz. Sıcağı sıcağına onu anlama fırsatınız oluyor. O açıdan çok değerli ve hakiki bir ortam. Tabii yönlendirme yapmak isteyen, provokasyon yapmak isteyen sahte bir sürü hesap da vardır. Tabii ki onlara da dikkat ediyorum. Gezi sürecine dair de bir soru sormak istiyorum. 31 Temmuz 2013 günü Twitter’da “Gezi direnişiyle değil, bu halk hareketini askeri darbeye kadar götürebilir miyiz diyenlerle aramıza mesafe koyduk.” diye yazdınız. Bu daha önceki bir açıklamanıza gösterilen bazı tepkilere dairdi. Cumhurbaşkanlığı tutum belgenizi açıklarken de Gezi’ye özel bir vurgu yaptınız. Kimileri bunu olumlu karşılarken, kimileri bunun Gezi sürecindeki duruşunuzla çelişkili olduğunu öne sürdü. Hiç, tartışma konusu olan açıklamanıza dair olarak, öyle değil de aslında cümleyi şöyle kursaydım daha doğru olurdu, dediğiniz oluyor mu? Tabii, doğrudur. Çok daha net bir biçimde anlaşılacak şekilde ifade etmeliydim. Ben bir siyasetçiyim sonuçta. Bir partinin eş genel başkanı olarak mesajımın maniple edilmeyeceği bir formatta konuşmalıydım. Bu yönüyle geriye dönüp baktığımda evet, çarpıtmaya alan açtım ve çarpıttılar. Bu konuda benim böyle bir eksikliğim olabilir ama bu konuyu burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Gezi direnişinin 3. gününde Diyarbakır’da bir basın toplantısıyla Gezi direnişini neden desteklediğimizi açıkladım. Ve ‘BDP İstanbul İl Örgütü ile birlikte biz de yarın Taksim’de olacağız’ dedim. Bir gazeteci şunu sordu ‘Siz Taksim’de olacağız diyorsunuz ama İstanbul’da dün birileri bildiri dağıttı’. O birileri dediği de şu Türk Solu dedikleri yapının gençlik örgütleri falan olsa gerek. Ve bildiri de şu deniyor: ‘Apo Erdoğan görüşmesine karşı.’ Hem orduyu göreve davet eden, hem de ırkçı söylemler içeren bir bildiriyle herkesi Taksim’e davet ettiler. Siz de Taksim’e davet ediyorsunuz insanlar bu bir çelişki değil mi, dediler. “Biz Taksim’de olacağız ama o darbeci, ırkçı, faşist, çevrelerle yan yana durmayız. Benim arkadaşlarım yarın Taksim’de olacak ve göreceksiniz yan yana olmayacağız. Onlarla bizim aynı amaç için Taksim’e çıktığımız söylenemez. Dolayısıyla biz onlarla aramıza kesinlikle mesafe koyduk, bu güne kadar. Gezi direnişinde de meydana gelirlerse çıkarlarsa yine aramıza mesafe koyarız” dedim. Ve o cümlem cımbızlandı, “Biz Taksim’de darbecilerle yan yana olmayız” dendi. Defalarca izah etmeye çalışmama rağmen de bir türlü anlaşılmak istenmedi. Şimdi bunu özellikle çarpıtmak isteyen belli bir çevre var, onları bir kenara bırakalım. Ben ne söylersem söyleyeyim, meseleye buradan bakmak isteyen bir çevre var. Bir de “Gezi’den biz bir ders çıkardık, medya insanların dediğini çarpıtıyormuş” diyen bir çevre var, onlara da anlatamadım, o beni üzüyor. Gezi direnişine ben darbe demedim hiçbir zaman. Gezi bir darbe değildi, Gezi bir direnişti ve Hükümeti devirebilirdi de. Onu da söyledim. Gezi vesilesiyle Hükümet devrilebilir, bu son derece meşrudur ve doğrudur. Benim karşı olduğum bir askeri girişimle devrilmesidir. Efendim, böyle bir tehlike yokken siz niye böyle söylediniz, ama soruyu böyle sordu gazeteci. Mevzu budur. Sadece Kürtlerin adayı değilsiniz. Ama sonuçta ilk kez kimliğine de sahip çıkan Kürt cumhurbaşkanı adayısınız ve Kürt meselesine mesafeli duran çevrelerden de size dair pozitif mesajlar geliyor. Yarattığınız bu etkiye dair olarak da sevgili dostum Ahmet Tulgar, “Demirtaş ve insansiyaset” diye bir yazı yazdı. Otoriter ve kaba siyaset ile zehirlenmiş topluma sizin üslubunuzun bir panzehir gibi geldiğini söyledi. Belki zor bir soru ama siz kendinize dönüp baktığınızda hangi özelliklerinizin bu algıyı oluşturduğunu düşünüyorsunuz? Bu duyguyu çok iyi anlıyorum. Çünkü ben de bu duyguya hasretim. Kendini iyi hissetme ve ezilenlerin bir arada durarak sisteme meydan okumasının bana da moral verdiğini söylemem gerekir. Ben de bundan moral alıyorum. Ahmet Tulgar’a da bu güzel yazısından ötürü teşekkür etmek istiyorum. Evet bir Kürt’üm. Kürt mücadelesinin içinden geldim ve halen de Kürt mücadelesinin bir parçasıyım. Fakat bu mücadeleyi Türkiye’deki bütün kimliklerle bir ortak mücadeleye dönüştürmek isteyen bir mücadeleyi de sürdürüyorum aynı zamanda. Bence hor görülen, inkar edilen ve bunun mücadelesini veren bir kimliğin; bugün çıkıp bütün ezilen halklar adına bunu ifade etmesi hakikilik katıyor. Kürt kimliği burada bir etnisiteden çok bir direniş sembolü olarak ifade edilebilir. Bülent Arınç’ın kadınlara kahkaha ambargosu koyan açıklamasına karşı Maçka Parkı’nda kadınlarla bir araya geldiniz ve birlikte kahkaha attınız. Oradaki konuşmanızda, ‘Kadın özgürlük mücadelesinin görünürlüğünden güç alıyoruz’ dediniz. Kadınların sizin kampanyanızda etkin bir güç olduğunu biliyoruz. Biraz bunu da konuşalım. Bizim geleneğimizde de, HDK içinde bulunan hareketlerin geleneğinde de kadın çizgisi çok güçlü. Bunun benim cumhurbaşkanlığı seçim sürecime yansıması son derece normaldir. Ve bunun üzerine benim kadınların taleplerini savunmamam ters olurdu. Kadın özgürlük mücadelesinden çok beslendim, o sadece kadını özgürleştirmeye, kurtarmaya yönelik bir mücadele değildir. Tanıdığım tanımadığım yüz binlerce kadın şimdi bu kampanya için çalışma yürütüyor. Standımızı açıyor, afişimizi yapıştırıyor. Şöyle devam edersek, 3 aday var ve üçü de erkek. Ve sanıyorum kadın aday eksikliğini sizin kadar da dert edinen yok. Evet hep dile getiriyorum ve bir erkeğin bunu dile getirmesi de pozitif bir durumdur. Ama yine de kadın özgürlük mücadelesini bir kadın temsil etmelidir. Burada kadının adaylığının olmadığı bir durumda üç erkekle kadının hakkının yenildiği ortadadır. Bunu ben hep ifade ediyorum. Bu seçim sürecinde çeşitli işçi kesimleriyle de temas ettiniz. Örneğin Soma’ya gittiniz, yaşamını yitiren işçilerin ailelerine konuk oldunuz. Neler hissettiniz, size neler anlattılar? Soma’nın ilk günlerindeki şaşkınlık, çaresizlik, giderek yerini bir bilince ve örgütlü tepkiye bırakmış. Şimdi işçi aileleri fotoğrafı daha net görüyorlar ve bizim bu kampanyada anlattıklarımızın da kendi dertlerini, onların çözümlerini ifade ettiğini çok iyi görüyorlar. O yüzden ziyaretimiz orada bir dostluk ve dayanışmayla karşılandı. Bu bizi de memnun etti. Bütün bu kampanya içinde anlattığımız kimlikleri birbirine yakınlaştırma, gerilimi ortadan kaldırma durumu, emek mücadelesine zemin sunmak içindir. Biz ayrı durdukça ne Kürt ana dil sorununu çözüyor, ne Ermeni soykırımı meselesi tartışılıyor, ne Alevi’nin sorunu tartışılıyor, ne kadın hakları, ne çevre hakları tartışılabiliyor. En çok da işçi, emekçi bundan zarar görüyor. Emek sömürüsü katmerleşiyor. Bu yakınlaşma emek mücadelesini büyütecek bir mücadeledir. Asıl budur bizim temel arayışımız. TRT’nin size çok az yer vermesini eleştirdiniz ve TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de, eğer bir daha eleştirirseniz canlı yayında keseceklerini söyledi. Hem bunu hem de genel olarak medyada yer alma biçiminizi, oranınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizi verme oranları çok düşük tabii. TRT 244 dakika beni vermiş. Genel Müdür de açıkladı, ama Tayyip Erdoğan’ı kaç dakika verdiklerini açıklamadı. Onu da ben açıklayayım. 7 bin 200 dakika. Medyanın beni çok vermeyişi bana dönük kişisel bir tavır değil. Biz sisteme meydan oluyoruz. Merkez medya bu sistemin bir parçasıdır, oradan besleniyor. Ama benim ezilenler adına, onların sesini duyurma hakkım var, bunu kısıtladıkları için onları kınıyorum. Kampanyanızda sizi en çok etkileyen olay? Dün Hakkari’deydim. Çocuklar size bayram harçlıklarını verdiler... Evet ve kesinlikle mizansen değildi. Onun bilinmesi lazım. Gerçekten çocuklar bir araya gelmiş, harçlıklarını toplamışlar. Bu kampanyanın ne demek olduğunu bence en iyi anlatan karelerden biriydi. Son emniyet operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir güç savaşı olarak yürüdü ve öyle de devam ediyor Cemaat-AKP çatışması. Daha önce biliyorsunuz Ergenekon operasyonu yapıldığında da tutuklanan bazı Ergenekon sanıkları köy yakmalar, faili meçhul cinayetler ve işkencelerden sorumluydu, onları hiç sormadılar. Sadece Tayyip Erdoğan’a yapılan darbe girişimi soruldu. Şimdi yine işkence, haksız gözaltıyla bilinen isimlere bunlar sorulmuyor, sadece Erdoğan’ı dinleme soruları soruluyor. Buradan baktığınız da Tayyip Erdoğan’a dokunan yanıyor. Bize de ille iki taraftan birini tutma dayatması yapılıyor. Biz de diyoruz ki; suçlusunuz, Cemaat-AKP iş birliği içinde çok suç işlediniz. Ve bugün biz ne Cemaat polisleri tutuklanıyor diye sevinebiliriz, ne de onlar suç işlememiştir, serbest bırakın diyebiliriz. Bazı AKP’lilerin de o operasyonlara dahil edilip sorgulanması lazım, Başbakan da dahil olmak üzere. Savcının Başbakanı da çağırıp sorması lazım: “Kardeşim bu polisler görevdeyken KCK ile Ergenekon ile ilgili operasyon yaptılar. Haksız dinleme yaptılar. Suç oluşturan delil müdahaleleri yaptılar. Sahte deliller dosyaya sundular. Bizzat hakimlere baskı yaptılar. Sen bunların emrini verdin. Sen de suçlusun”. Diyemiyorlar, diyemezler. O nedenle biz iki suçlu arasında tercih yapmak zorunda değiliz ama soruşturmada yapılan adaletsizlikleri de görmezden gelmememiz lazım. Çünkü bu bizim için ilkesel bir durum. Bize yapıldı diye, onlara da yapılsın burunlarından gelsin diyemeyiz. Olacaksa adil bir yargılama olsun. Hukuksuzluk yapılmasın diyebiliriz. Seçilirseniz önem vereceğiniz temel kriterler ne olacak? Darbe anayasası kalkmalı, yeni anayasa yapılmalı. Milli Güvenlik Kurulu benim Cumhurbaşkanı olduğum dönemde, benim başkanlığımda toplanıp karar almaz. Milli Güvenlik Kurulunu çalıştırmam bir defa. Kalkana kadar da aktif kılmam. Çünkü benim bir darbe kurumuna başkanlık yapıp, oradan karar almam savunduğum ilkelere ve bana oy veren insanlara hakaret olur. YÖK’ün kaldırılması için uğraşırım, kesinlikle yeni anayasa da YÖK olmamalı. Diyanet İşleri Başkanlığı olmamalı. Din olmamalı demiyorum bunu hep çarpıtıyorlar. Tekçi, mezhepçi devlet dini olmamalı. KPSS kalkmalı mesela. Engellilerle, kadınlarla, gençlerle, çevreyle ilgili meclisler oluşturacağız. En acil olarak bunları yaparım. Roboskî ve Soma dosyalarının kapanmaması için, Hrant Dink ve Gezi katliamları davalarının kapanmaması için uğraşırım. Son soru. Tutum belgenizi açıkladığınız toplantıda Murat Yetkin size şöyle sormuştu, “Eğer seçilirseniz ve Erdoğan da başbakanlık görevine devam ederse, aranızda nasıl bir ilişki olur?” Siz de ona ‘O zaman Allah onun yardımcısı olsun’ demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız? Ona ne yapmayı düşünüyorsunuz? Benim derdim cumhurbaşkanı olayım da AKP’yi çalıştırmayayım, burnundan getireyim değil. İlkelerimiz var ve bu ilkelerimizi Hükümete dayatırız cumhurbaşkanı olduğumuzda. Bir defa çok kültürlü, çok inançlı bir ülkede başbakanlık yaptığını sürekli hatırlatırım ona. Parlamentonun çıkardığı yasalar eğer bu kriterlere uygun değilse kesinlikle veto eder, geri gönderirim. Kendisi bir defa parmak sallayabileceği, istediğini yaptırabileceği bir cumhurbaşkanı karşısında görmeyeceği için zorlanacaktır. Çünkü alışık olduğu bir durum değil. Yani farklı düşüncelere açık bir yapısı yok. Düşünün hiç haz etmediği biri onun da kararlarını denetleyen bir cumhurbaşkanı olmuş, ya buna alışacak. Buna alışması demek aslında bütün o kimliklere, inançlara alışması demektir, iyi bir şeydir. Onu da geliştirir, diyorsunuz... Geliştirir tabii. Alışamazsa da Allah ona yardımcı olsun. Çünkü boyun eğecek bir kişiliğim ve yapım da yok. Savunduğum ilkeler de bana güç veriyor. Arkamda böyle bir destekle de Çankaya’ya çıkarsam kimseye de boyun eğmem.T24
Mithat Sancar'a Canlı Yayında Sansür mü Geldi?
Akil İnsanlar Heyeti üyesi, Prof. Dr. Mithat Sancar, Habertürk televizyonunda yayınlanan Balçiçek İlter’in sunduğu ‘Akşam Raporu’ adlı programda ‘teknik arıza’ gerekçesiyle yayından alındı.Sancar, AKP hükümetinin Kobanê eylemlerinden sonra polislerin yetkilerini daha da artırmaya yönelik çalışması ile ilgili soruyu yanıtlarken, İlter, yayını reklam arası verilmesi gerektiğini söyleyerek reklama gitti. Reklam arasının ardından program Sancar olmadan devam etti.‘Mithat Sancar’ın başına gelenler sansür mü?’ sorusuna da yanıt yine Sancar’ın kendisinden geldi. Mithat Sancar “Bu akşam HaberturkTV'de canlı yayındayken program birden kesildi. Gerekçe yok, açıklama yok. Özetle rezillikte ve saygısızlıkta sınır yok” dedi. MİTHAT SANCAR: YAYIN YÖNETMENİNDEN TALİMAT GELMİŞ!Sansür iddiasını Radikal'e değerlendiren Mithat Sancar durumla ilgili olarak kanalın yayın yönetmenininden 'yayını kesin' şeklinde talimat geldiğini dair duyum geldiğini söyledi. Balçıçek İlter'le de konuştuğunu ifade eden Sancar, İlter'e de yayın sonuna kadar bir açıklama yapılmadığını sadece teknik aksaklıkla ilgili bir bilgi verildiğine ama durumun teknik aksaklık olmadığının açık olduğunu söyledi. Kendisine de bir açıklama yapılmadığını kaydeden Mithat Sancar,'Bir süre sonra stüdyoyu terk edeceğini söyleyip oradan ayrıldım dedi. SANCAR  YAYINDA NE DEMİŞTİ?Mithat Sancar yayından alınmadan önce, 'mevcut yasaların polisin hiçbir sorun yaşamadan her türlü olaya müdahale edebilmesine olanak sağladığını, özellikle 2006 yılında çıkarılan 'Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu'ndan sonra gerektiğinde silahını kullandığını, hatta bunun pek çok 'yargısız infaz' olarak adlandırılacak olaylara neden olduğunu' ifade etti; 'Gezi Direnişi'nde polisin pek çok genci direk hedef alarak öldürdüğünü' belirtti. 'Terörle Mücadele Yasası'nın da bu anlamda olumsuz sonuçlar doğurduğuna' dikkat çeken Sancar, 'toplumda 13-14 yaşındaki çocukların 'taş atan çocuklar' olarak tanımlanarak cezaevlerine konulduğunu ve polisin yetkilerinin daha da artırılmasının daha da olumsuz sonuçlara yol açacağını' söylerken, yayından alındı.Evrensel  ve Radikal
10 Saatlik Akil İnsanlar Toplantısı
Başbakan Davutoğlu'nun Âkil İnsanlar Heyeti'yle toplantısında heyet üyeleri, Öcalan'ın mesajlarının doğrudan kamuoyuna iletilmesinin sağlanmasını istedi; Davutoğlu ise 'Kamu düzeni sağlanmadan, normalleşme olmadan Âkil İnsanlar Heyeti'nin Öcalan'la görüşmesi mümkün olmaz' dedi.Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Kürt sorununa çözüm süreci kapsamında Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde biraraya geldiği Âkil İnsanlar Heyeti'yle toplantısı saat 12.30'da başladı, bittiğinde saat 23.00'e yaklaşmıştı. Heyet üyelerinin dile getirdiği konuların başında, Abdullah Öcalan'ın görüşlerinin aracılar üzerinden değil de doğrudan doğruya, süzgeçten geçirilmeden kamuoyuna iletilmesinin sağlaması geldi. Bazı üyeler Akil İnsanlar Heyeti'nin İmralı'ya gitmesini önerdi.'Öcalan’ın mesajlarının doğrudan ulaştırılması konusunda hükümetin yaklaşımı nedir?' sorusuna Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun verdiği yanıtı çıkışta toplantı katılımcılarından Fuat Keyman gazetecilere şöyle aktardı:'Şu anda kamu düzeni sağlanmadan belli bir normalleşme sağlanmadan bu tür konularda adımlar atılmayacağı vurgulandı. Eğer kamu düzeni sağlanırsa normalleşme olursa Âkil İnsanlar Grubu'nun farklı oluşumlar içinde çözüme katkı verecekleri bu tür toplantıları tekrar yapacakları söylendi. Ama şu anda direkt temasların olmayacağı vurgulandı. Kamu düzeni sağlanmadan, normalleşme sağlanmadan Âkil İnsanlar Grubu olarak da İmralı ile görüşme gibi konularda devletin bu konudaki iradesinde bir zayıflama gibi görüleceği için şu anda mümkün görünmüyor.'Keyman, bugüne kadar olduğu süreçteki esas aktörlerin görüşmelere devam edeceğini söyledi. Keyman, 'Çözüm sürecinde hükümetin iradesi devam ediyor. Fakat kamu düzeninin sağlanması, 6-7 Ekim olaylarının önemi, bu tür olayların olmaması kamu düzeninin sağlanmasının önemi de vurgulandı. Burada kamu düzeni dendiği zaman devlet otoritesi olmadığı kamu düzeninden; sokaklarda esnafın, insanların kahvelerde şehirlerde güvenliği ile ilgili bir anlayış olduğu' ifadesini kullandı.Can Paker: Hükümet'in görüşü önce kamu düzeni'Çok açık konuşuldu. Tabii ki Akil İnsanların hepsi aynı fikirde değil. Herkes sürecin başarılı olmasını sonuca gelmesini istiyor. Toplantılar yapacağız yine bu bir sivil inisiyatif olacağı için herkesin gelmesini bekleyeceğiz. Bütün siyasi aktörler ile tabii ki Abdullah Öcalan ile de konuşmalı. Ancak Başbakan'ın hükümetin görüşü önce kamu düzeninin sağlanması, üçüncü göz olarak ifade ediyorlar. Ama şu an bizden bekledikleri bireysel olarak objektif fikirlerimizi paylaşmak. Çalışma tarzı da tartışıldı ancak hükümet bu konuda hiçbir adım atmayacak kamu düzeni sağlanana kadar. Yakın bir tarihte toplantı görünmüyor. Anladığım kadarıyla hükümet önce saldırıların önlenmesi, kamu düzenin sağlanması ondan sonra barış görüşmesi... Akil İnsanlar görevini bitirmiş bir şey. Biz aslında tecrübe kazanmış insanlarız. Toplumun sürece katılması akil insanlarla sınırlı kalamaz. Kamu düzeninin sağlanmasından kasıt ise çatışma ve saldırganlık olmaması, 6-7 Ekim olaylarının bir daha akla gelmemesi.'Sürecin sacayaklarıToplantının başında da konuşan Davutoğlu sürecin üç sacayağını açıkladı. 'Birincisi çözüm süreci her halükarda devam ediyor. İkincisi çözüm süreci kamu düzeninin alternatifi değildir. Üçüncü ve en önemli mesele konjonktürel değildir' dedi.Kaynak: Al Jazeera
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Şunu geçen hafta Başbakan Davutoğlu söyledi: “İmar Dairesi’ne ‘Kesinlikle rant üzerinden bu şehrin dokusunun bozulmasına izin vermeyeceksiniz’ dedim. Elimizden geleni yapacağız.”İçinize su serpildi değil mi?İmar Dairesi’nde bir hareket. Amirler memurlara sesleniyor, memurlar arı gibi klavyelerini şakırdatıyor, dosyalar raflardan indirilip didik didik ediliyor. Başbakan talimatı bu, başka işe benzemez.Elbette bu açıklamaya alınanlar da olmuştu. “Başbakan neden sanki rant üzerinden şehrin dokusu bozuluyormuş gibi konuştu ki” diye gönül koyanlar, işten eve buruk dönüp, küskün ayakları terliklerinin içinde dertli, evde televizyon karşısında somurtarak oturanlar da muhakkak bunlara dahildir. Çalışma hevesi kırılmış, süngüsü düşmüş, özgüveni sarsılmış memurlarla bir dünya devleti yönetilemez.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Kemal Kılıçdaroğlu hükümetin uygulamaları üstüne doğru bir tesbitte bulundu (tabii “hükümetin” demek çok doğru olmuyor. Cumhurbaşkanı varken başka kimse “uygulayamıyor”): devletin siyasîleştiğini söyledi. Evet, binlerce insanı kapsayan tayinler, sürgünlerle adalet ve güvenlik mekanizmalarında iktidar açıkça “benden olanlar/ benden olmayanlar” ölçütü üstünden yürüyen bir “yeniden- yapılandırma” sürecine girdi. İş, adalet ve güvenlik mekanizmalarından başladı ama devletin başka kurumlarında da benzer bir tutumun işlediğine dair birçok haber geliyor.Bugün Cumhurbaşkanı’nın HSYK’ya seçtiği kişilerin haberi çıktı, örneğin: aralarında doğrudan doğruya parti üyesi olanları var. “Bu yaptığımız aşırı partizanlık olmuyor mu?” türünden bir kaygı duyulmadığı besbelli.
İzleme Kurulu Belli Oldu
Kobani krizini aşan süreç kaldığı yerden devam ediyor. Sekretarya ve ‘üçüncü göz’ olarak tarif edilen İzleme Kurulu hayata geçiriliyor. Kurulda yer alacak isimler belirlendi.Kobani eylemleriyle sekteye uğrayan çözüm süreci yeniden normal seyrine döndü. Süreçte bundan sonra atılacak adımlar, oluşturulan heyetler ve isimler belirlendi. Beklenti, tarafların mutabık kaldığı konuların bir an önce hayata geçirilmesi.Al Jazeera Türk’ten Burhan Ekinci'nin haberine göre, sürecin yeni döneminde tarafların daha önce mutabık kaldığı 'İzleme Kurulu' ve İmralı’da sekretarya çalışmaları başlayacak. 'İzleme Kurulu' 14 kişiden oluşacak. Kurulda yer alacak 11 kişi, Kürt sorununun çözümü için Türkiye’nin yedi bölgesinde saha çalışması yürüten Âkil İnsanlar Heyeti’nden. Diğer üç isim ise heyetin dışındakilerinden seçilecek.Hafta sonu İmralı’ya sunulabilir'İzleme Kurulu' için belirlenen isimler; Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in hafta sonu gerçekleştirmeleri beklenen İmralı ziyaretinde Öcalan’a sunulacak. Öcalan’ın da onaylamasının ardından hükümet son kararını verecek ve 'İzleme Kurulu’nun çalışması ve yer alacak kişiler kamuoyunu açıklanacak.Kurul ‘üçüncü göz’ olacak'İzleme Kurulu’ndakiler herhangi bir siyasi parti mensubu olmayacak. “Tarafsız” davranacak, sürecin “üçüncü gözü” olacak ve taraflar arasında tanıklık edecek, İmralı’daki görüşmelere katılacak. Al Jazeera Türk’ün edindiği bilgilere göre, kuruldaki isimlerin çoğu Âkil İnsanlar Heyeti'nin başkanları.Bu kişilerin de kabul etmesi halinde kurulda yer alacak isimler şunlar:Âkil İnsanlar Akdeniz Bölgesi Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ,Doğu Anadolu Bölgesi Başkanı Can Paker,Ege Bölgesi Başkanı Tarhan Erdem (Sağlık koşulları izin verirse)Güneydoğu Anadolu Bölgesi Başkanı Yılmaz Ensaroğlu ,İç Anadolu Bölgesi Başkanı Ahmet Taşgetiren ,Marmara Bölgesi Başkanı Deniz Ülke Arıboğan ,Karadeniz Bölgesi Başkanı Yusuf Şevki Hakyemez .Heyet başkanlarının yanı sıra aktör Kadir İnanır , Prof. Dr. Mithat Sancar , İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan , Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal da kurulda olacak.Kadir İnanır ile Öztürk Türkdoğan Âkil İnsanlar Heyeti’nin Akdeniz, Mithat Sancar Marmara, Ahmet Faruk Ünsal ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde çalışmalar yürütmüştü.Sekretarya çalışmaya başlıyorÇözüm süreci kapsamında Öcalan’ın isteği olan İmralı’da bir sekretaryanın oluşturulması da hayata geçiriliyor. Sekretaryanın kısa süre içinde çalışmalarına başlaması bekleniyor. Sekretaryadaki iki isim de belirlendi. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı eski DEP milletvekili Hatip Dicle ile Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nden (DÖKH) Ceylan Bağrıyanık.Âkil İnsanlar Heyeti 2013’te kurulduÂkil İnsanlar Heyeti, Kürt sorununun çözümü için yürütülen çözüm süreci kapsamında Nisan 2013’te kuruldu. Heyet 62 kişiden oluştu; Türkiye’nin altı bölgesinde dokuz, Ege Bölgesi'nde ise sekiz kişi heyette yer aldı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ilk olarak 4 Nisan 2013’te heyetle görüştü. Heyet, 26 Haziran 2013’te yeniden Erdoğan ile Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde bir araya gelerek, 7 bölüm ve 38 sayfadan oluşan raporunu sundu. Raporda çözüm sürecine desteğin giderek arttığı, sivil anayasa beklentisi, silahsız ortamın önemi ve sürecin kesintiye uğramasından endişe duyulduğu vurgulandı.Âkil İnsanlar Heyeti son olarak 19 Ekim 2014’te Başbakan Ahmet Davutoğlu ile buluştu. Başbakan ile heyet üyelerinin çözüm sürecinde gelinen noktayı değerlendirdiği toplantı 10 saat sürmüştü.Kaynak: Al Jazeera
Fırat HDP'den Aday Adayı
AK Parti'den geçtiğimiz yıl istifa eden Dengir Mir Mehmet Fırat Haziran 2015 seçimlerine HDP'den milletvekili adayı olarak girmeye hazırlanıyor.HDP'den yapılan açıklamada, partiden aday adayı olacak Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Çarşamba günü yapacağı başvuruyu HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın alacağı belirtildi. Profesör Doktor Mithat Sancar da Fırat'la birlikte HDP'ye aday adaylığı başvurusu yapacak.Genel Başkan Yardımcılığı görevindeydi1943 doğumlu Fırat, Hukuk Fakültesi mezunu. AK Parti Kurucular Kurulu üyeleri arasında bulunan Dengir Mir Mehmet Fırat 21.Dönem Adıyaman, 22.Dönem Mersin Milletvekili olarak görev yaptı.AK Parti kurucularından olan Kürt kökenli Dengir Mir Mehmet Fırat 8 Kasım 2008'de AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı ile birlikte hem Merkez Yürütme Kurulu (MYK) hem de Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYM) görevlerinden istifa etti.2011 seçimlerine kadar milletvekilliği görevini yürüten Fırat 2014 yılının Temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen önce partisinden istifa ettiğini duyurdu. 'Bugüne kadar AK Parti'de üyeliğim devam ettiği için siyasi etiğe uyarak bazı gerçekleri ifadeden hep kaçınmıştım' diyen Fırat istifa açıklamasında 'Ancak bugünkü şartlardan dolayı bu manevi sorumluluğun ağır vebali olduğu kanısına vardım. Bu nedenle,daha sonra detaylı gerekçesini açıklamak üzere, kurucuları arasında bulunduğum AK Parti üyeliğinden istifa ediyorum.' ifadelerini kullandı. Fırat, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş'a oy vereceğini de açıkladı.İstifa gerekçesiFırat, AK Parti'den istifasının ardından T24 internet sitesinin gerekçesine ilişkin sorusuna o dönem Başbakanlık görevini yürüten Tayyip Erdoğan'la yaşadığı diyaloğu anlatarak yanıtlamıştı:'Birinci yanıt şuydu: 'Kürtlerin devleti mi var ki dili olsun!' İkinci yanıt da: Ben bu kadar gezdim Doğu'yu, Güneydoğu'yu, dil konusunda böyle bir taleple karşılaşmadım. Tabii benim de buna bir cevabım oldu: 'Birincisi, Kürtlerin bir devleti var, o da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Siz de bu devletin Başbakanısınız. Kürtler de burada oy kullanıyor ve siz Başbakan olarak herkesi temsil ediyorsunuz. İkincisi, dil ile devlet arasında bir ilişki yoktur. Bunun en güzel misali 150-160 devlet olmasına rağmen 500 bin küsur dil olmasıdır. Üçüncüsü, şurada Atatürk'ün de kurmuş olduğu bir Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi vardır, burada Sümer, Eti gibi ölü diller birer bölümdür ve oraya öğrenciler gider, bu dilleri öğrenir.' Herkes düşüncesinde özgürdür ama böyle bir fikri yapıyı kabullenmem mümkün olmadığı için istifa edeceğimi ilettim. Aramızda bazı özel konuşmalar geçtikten sonra da istifa ettim. 2011'de de milletvekilliğim de sona erdi.'Çözüm sürecine bakışFırat, Erbil merkezli BasHaber'e verdiği demeçte de çözüm sürecini durdurabilmenin mümkün olmadığını belirtmişti. Fırat, 'Burada sürecin hızı önemlidir. Yani biraz daha cesaretli olunursa birkaç adım daha atılırsa Kürt sorunu büyük oranda çözülmüş olur' diye konuştu.Fırat, 'Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı seçildikten sonra nereye gideceği bilinmez ama bunun çok iyi bir sonuç doğuracağını düşünmüyorum.' dediği açıklamasında Selahattin Demirtaş'a oy vereceğini söylemişti:'Hepimiz oy versek bile Selahattin Demirtaş’ın seçilmesi mümkün değil ama Türkiye’de yüzde 20 bir Kürt varlığı söz konusu ve bu seçim bu varlığı gösterme konusunda çok önemli. İlk defa böyle bir fırsat doğuyor ve ben bir Kürt olarak her ne kadar farklı bir düşüncem olsa da oyum Selahattin Bey’den yana olacak.'Kaynak: HDP, T24
'İzleme Kurulu' Bilmecesi: HDP, '16 Kişilik İmralı Heyeti Hazır’ Dedi, AKP Yalanladı
Çözüm sürecinde ‘üçüncü göz’ olarak tarif edilen İzleme Kurulu’nun önümüzdeki günlerde hayata geçirileceği dair HDP’den gelen açıklama Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan tarafından yalanlandı.Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan Meclis’te HDP’li Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile görüştü. Görüşmeden sonra HDP’li Pervin Buldan, çözüm sürecine ilişkin 16 kişilik izleme heyeti oluşturulduğunu ve bu heyette akil insanlarla birlikte bölge başkanlarının yer alacağını söyledi.Buldan, HDP’lilerin bu heyetle birlikte İmralı’ya gideceğini belirtti.