Nermin Erol Yazio: %1'in Cenneti %99'un Cehenneminden %100'ün Cahilliğiyle Doğar
Hep suçladığınız, günahkârladığınız ve yalanlar, komplolar düzdüğünüz Lilith'ler, Havva'lar, Pandora'lar, Hypatia'lar, güç bende artık diyen Şira'lar* adına konuşuyorum:
Çünkü neydi? Toplumlar hak ettikleri gibi yönetilir idi.
Bir sistem olarak oluşturulmuş bir kurgu olan yoksulluk ve yoksulluğun sebep olduğu açlık, barınamama, yetersiz sağlık hizmetleri, eğitimsizlik, ayrımcılık, eşitsizlik, savaşlar, tacizler, tecavüzler ve psikolojik şiddet dahil her türlü şiddet, yani tüm temel yaşam haklarından yoksunluk içinde, gittikçe öfkesi büyüyen ve varlıklı kesime doğru dönem dönem yönlenen bu kinin önünü alabilmek için, arada böyle milyarlarca belgenin açıklanması ile ve tüm mal varlıklarını yine kendi kurdukları vakıflara, derneklere yahut şirketlere aktardıklarını söyleyen Bill Gates (Bill Gates’e göre, 2035 yılına kadar Dünya’da hemen hemen hiç fakir ülke olmayacak), sadece geçen 1 hafta içinde 10 milyar dolar daha servetine ekleyen Elon Musk gibi bir kaç milyarder mi, milyarlarca aç mide içindeki öfke dolu yüreklere bir süreliğine su serpecekti? Küresel vergi yasalarıyla mı hızla artan milyarderler ve yoksulların önüne geçilecekti? Yoksa her zamanki gibi son yasa bükücüler yine yasaları kendilerine göre mi uyarlayacaktı?
En iyi öğüt örnek olmak iken ve vergi kaçakçılığı, kara para aklama ve yasal biçimde vergiden kaçınma şeklinde üç benzeşik ticari tutumun sonucunda aynı döngüye sahip; bundan önce Panama Papers, OffShore Leaks, Bahama Leaks ve Paradise Papers*** olarak çıkmış 785 bin kayıtlı belgenin üzerinden sadece bir kaç sene geçmişken, zenginler yeni zenginlere daha da zengin olma yolları mı öğretiyordu? Sanki pandemiyle bastıkları paraların, coin dünyasına aktarılıp, değerlerinin piyasada düşmemesini sağlayan, coin borsası popülerliğini fişekleyen haberler ve twitler attıkları, usul, yol yordam öğretme dönemlerindeki gibi ha?
Çünkü aralarında üniversiteler, hukuk firmaları dahil ünlüler, sporcular, bankalar, dünya liderleri, siyasetçiler, en varlıklı şirketler ve sahipleri ile akrabalarının, kısacası dünyanın en zengin insanlarının, sanki sözleşmişçesine bir arada toplandığı başka bir oluşumun daha örneği yok. Umarım bu kolektif bilinci tüm insanlık ve evren hayrına birleştirdikleri empati yüklü bir sistemi, bir gün görebiliriz... (İnsanlık yok olmadan.)
İskenderiye Üniversitesi ve kütüphanesinde kadın olduğu için taşa tutulup, çırıl çıplak soyulup, parçalara ayrılıp yakılan, matematikçi, gökbilimci, filozof Hypatia MS 400'lerde demiş ki: “Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla; tüm insanlar eşittir, kardeştir...” Aydınlıkla karanlığın savaşında bir dönemeç kabul edilen Hypatia'nın katlinden önce, insanlığa büyük bir dersi daha vardı; tüm karanlığa inat ‘Göğe bakalım...’
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ)'na göre dünyada off-shore sistemi yani ülkeleri fakirleştiren bu “legal” sistem ile vergi cennetlerinde bulunan paranın miktarı 50 trilyon dolara varıyor ancak tabi bu rakamı net olarak bilmek mümkün değil. IMF de vergi cennetlerinin kullanımının dünya çapında hükümetler için her yıl 600 milyar dolardan fazla vergi kaybına mal olduğunu belirtiyor.
Dünyada 2016’da ortaya çıkan Panama Papers’tan sonra siyasetçilere off-shore sistemini zorlaştırmaya yönelik düzenlemeler yapılması çağrısında bulunulmuştu fakat Pandora belgelerinden elde edilen bilgiler, off-shore sistemini sona erdirebilecek olan dünya liderleri, siyasetçiler ve şirket sahiplerinin hala bundan gani gani faydalandığını gösteriyor. İş bu hal vergi sisteminden bu denli kaçan yasa düzenleyicilerin, vergi sistemini, tüm insanlık için, neden değiştirmediklerini kendileriyle artık ısrarla ve devamlı konuşmamız gerekiyor çünkü kişisel gelir ve kurumlar vergisinde dibe doğru çıktıkları bu yarış, yoksulluk sorununun en büyük bölümünü oluşturuyor.
Zengin ve fakir arasındaki uçurum her yıl olağanca vahşetiyle büyüyor ve yaşam koşullarında dehşet farklılıklara yol açıyor. Ve bu; cinsiyet, coğrafya, etnik köken, ırk, kast veya dine dayalı olan alanlar gibi tüm alanlarda mevcut eşitsizlikleri şiddetlendirir, ekonomilerimize zarar verir, dünya çapında halkın öfkesini körükler ve küresel yoksulluğu ortadan kaldırmanın önünde durur. Kamu hizmetleri, kronik yetersiz finansman ve fonlanmadan muzdaripken ve özel şirketlere taşeron olarak yaptırılırken ise Türkiye dahil birçok hükümet, şirketlere ve varlıklı bireylere düşük vergi vererek, vergilerini silerek, halkına, doğaya, okullara, hastanelere ve yollara yatırılabilecek önemli miktarda parayı kaybediyor. Kurumlar vergisinden kaçmak, yoksul ülkelere her yıl en az 100 milyar dolara mal oluyor.
Bugün: Ekonomimiz bozuk. Sistemimiz berbat.
8 milyar olan dünya nüfusunun en zengin %1 dilimi, geri kalan %99 dilimdeki insanın 10 katından fazla servete sahip. En zengin 15 kişinin toplam serveti dünya nüfusunun yarısının servetinden fazla. Buna rağmen her 1 dolar vergi gelirinin sadece 4 senti, servet vergilerinden geliyor.
Ekonomik piramidin en tepesinde, serveti ve gücü katlanarak büyüyen, çoğunluğu erkeklerden oluşan çok küçük bir grup insanın elinde trilyonlarca dolarlık servet var. Milyarderler artık dünya nüfusunun yüzde 60'ını oluşturan toplam 5 milyar insanın servetinden daha fazla servete sahip.
Süper zenginler vergi yükümlülüklerinin %40'ını kaçırıyor. Bu arada, yaklaşık 735 milyon insan hala aşırı yoksulluk içinde yaşıyor.
109 ülkede, 2 milyar insan çok boyutlu yoksul. 1.2 milyarı yani yarısından çoğu, 18 yaşın altındaki çocuklar, %10'u sağlık harcamasına en çok ihtiyacı olan 65 yaş ve üstü.
Pandemi, 2020 ve 2021'de 200 milyon insanın daha yoksulluk içinde kalmasına neden oldu. Bu azaltılmış tahmin bile, küresel yoksullukta tarihsel olarak eşi görülmemiş bir artışı temsil ediyor. Ve yoksulluk; açlık, sağlıksızlık, eğitimsizlik, şiddet, savaş ve ölüm demek.
Dünya nüfusunun yarısı olan 4 milyar insan günde 5,50 doların altında bir gelirle yaşarken; özel jet ve mega yatlar için 1 yılda harcanan para, dünyadaki açlık ve yoksulluğu bitirebiliyor...
En zenginler, hızla yükselen kişisel servetlerinin keyfini sürmeye devam ederken, tıpkı sahip oldukları şirketler gibi, tarihin en düşük vergi seviyelerinin de keyfini çıkarıyorlar. Bunun yerine aşırı yüklü vergiler, orantısız bir şekilde çalışan insanlara düşürtülüyor. Hükümetler, zenginleri aşırı düşük vergilendirmeyi tercih ettikçe; sağlık ve eğitim gibi hayati hizmetler için daha az para kalıyor, bu da kadınların ve kızların omuzlarına düşen bakım işlerinin (çünkü erkek cinsi hala; yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi gündelik ev hanesi işlerini yapmayıp, hepsini kadına yıkıyor) miktarını artırıyor. Kadınların, ücretsiz bakım işlerinin yılda 11 Trilyon Dolar olduğu hesaplanıyor. Bu: Teknoloji Endüstrisinin tam üç katı!
En zengin 20 erkek, Afrika'daki tüm kadınlardan daha fazla servete sahip. Küresel olarak, kadınlar erkeklerden % 25 daha az kazanıyor ve % 50'si daha az servete sahip.
Yetersiz finanse edilen kamu hizmetleri yüzünden, pek çok ülkede, iyi bir eğitim ve kaliteli sağlık hizmeti, yalnızca zenginlerin karşılayabileceği bir lüks haline geldi. Gelişmekte olan ülkelerde, fakir bir aileden gelen bir çocuğun beş yaşından önce ölme olasılığı, zengin bir aileden gelen bir çocuğa göre iki kat daha fazla.
Her yıl dünya çapında 130 milyon insan sağlık hizmetleri için ceplerinden ödeme yapmak zorunda oldukları için aşırı yoksulluğa itiliyor. Her gün 10.000 kişi uygun fiyatlı sağlık hizmetine erişemediği için ölüyor.
Bugün 300 milyon çocuk yani her 4 çocuktan biri yoksulluk yüzünden okula gidemeyecek.
2 milyar üstü kişi katı pişirme yakıtlarına, yetersiz sanitasyona ve standart altı barınmalara maruz kalıyor. 800 milyon insan, en az bir yetersiz beslenen kişinin bulunduğu bir evde yaşıyor. 30 dakikalık yürüyüş mesafesinde 600 milyon kişi iyileştirilmiş içme suyundan yoksun. 700 milyon elektriksiz.
550 milyon kişi sekiz varlıktan en az yedisine sahip değil ve arabası yok (radyo, televizyon, telefon, bilgisayar, hayvan arabası, bisiklet, motosiklet veya buzdolabı).
2 milyar insanın güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişimi yokken; en zengin olan %1 dilimdekilerin serveti geriye kalan % 99 insanın servetinden hala misliyle daha fazla.
Oysa ki %1'lik dilimdeki, kişisel serveti geçtiğimiz 1 haftada 10 milyar dolar artıp (!!!), şu anda 230 milyar dolara yükselmesiyle ilk sırada olan Elon Musk gibilerin, ülkelerdeki askeri darbeleri istediklerinde kendilerinin çıkarttıklarını -eskiden gizli saklı yapsalar da artık çok dürüst (?) oldukları için ulu orta- söyleyebildikleri**** kadar normalleştirdikleri bu arsız, çürük ve acımasız sistemde; kişisel servetleri toplam 1 trilyon doları aşan dünyanın en zengin 5 insanının yıllık geliri, küresel yoksulluğu en az 5 kere sona erdirebilir.
Birleşmiş Milletler'e göre bu eşitsizlik düzeyi, hem küçük bir grup insanın elinde aşırı güç yatırımı yaparak ekonomileri çarpıtıyor, hem de yoksulluk koşullarını büyük çapta kötüleştiriyor.
Aşırı eşitsizlik kaçınılmaz veya tesadüfi değildir. Kasıtlı siyasi ve ekonomik seçimlerin sonucudur ve tersine çevrilebilir.
Seçilen (!) hükümetler, sonsuz ve gaddar bir kâr arayışını körüklemek yerine, toplum için gerçekten önemli olan şeylere değer veren, insani bir ekonomi inşa etmek için şimdi, acilen harekete geçmelidir. Sadece bir avuç acımasız azınlık için değil, herkes için çalışan bir ekonomi.
Hak, hukuk, yasalar, ahlaki, etik ve insani değerler gibi sonradan oluşturulup bizlere öğretilmiş örfler, gelenekler ve mitler de aslında çoğunluğa: 'bakın siz uslu uslu durun ki biz dünya nimetlerinden sonsuzlukmuşçasına yararlanırken; siz işçilerimize, elemanlarımıza, personellerimize inşaatlar, elektronikler, fabrikalar yani maddeleri hak ettiğiniz ölçüde kısıtlı ama fazla fazla sunarken işimizi zorlaştırıp, pastadan pay istemeyin ki en çoğu bizdeyken, sizleri kısıtlıda tutarak, aslında dünyaya biz o en çoğu veriyoruz' kandırmasından ibaret miydi?
Eşitsizliği ve yoksulluğu kökten yok etmenin zamanı çoktan geldi!
Göz yummuyor, susmuyor, konuşuyor, yazıyorum çünkü görünüşe göre kimse, paranın nasıl bir oyun dünyası olduğu göstere göstere oynanmasına rağmen, bu bir avuç milyarderle hala oynamak istemiyor. Bunu tıpkı toplumun gıda fiyatlarından şikayet ederken, hayatında hiç bir zaman yediği bir meyvenin çekirdeğini dahi apartmanının etrafına dikip, yetiştirmemesiyle (o sosyal medyalarda ultrapopüler avokado çekirdeklerini köklendirmeler ne oldu? hani hala bir tane bile avokado ağacı göremiyorum?) ya da bir gıdanın ya da satın aldığı herhangi bir maddenin ne koşullarda, ne zorluklarla ve yeryüzünde neleri tüketip de önüne konduğunun dahi farkında olmayıp, sürekli aldıklarını çöpe atmasıyla benzeştiriyorum. (burada kaydırmalı link var, kaydırın ve yazıyı tekrar baştan okuyun.)
Şu an dünya çapında hesaplanabilen (!) 820 milyon insanın açlık çektiğini ve 45 milyon kişinin açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve dünyada her gün 15 bin çocuğun açlıktan öldüğünü bilip, düşündüğümüzde; nasıl hala beslenme biçimimizle, dünya genelinde her yıl toplam 931 milyon ton gıdanın, yani üretilen tüm gıdanın üçte birinin israf edilmesine yol açabiliyoruz? Üstelik sadece Türkiye'de bir yılda toplanan 33 milyon ton çöpün yarısı gıda. Küresel çapta; sebze ve meyvelerin %45'i, hayvansal ürünlerin %20'si israf edilirken, perakende satış noktaları, evler ve restoranlarda tüketime hazır gıdanın yüzde 17'sinin doğrudan çöpe gidiyor oluşunun ve küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 10'unun israf edilen gıdalardan kaynaklanışının önüne her yıl sadece raporlar yayınlayarak değil, bu bilgi ve teknoloji dünyasında insanların algı, farkındalık ve empati düzeyini her daim açık tutarak önleyebileceğimizi hepimiz biliyoruz. Aç ve sağlıksız bırakılan bir insanın asla bunları düşünemeyeceğini de.
Biz küçükken yemek yemediğimizde bir leydi edasındaki annemin her zaman bize 'Somali'dekileri, Afrikadakileri düşün' dediğinde, o minnak beyinlerimize kodladığı empati yeteneği, her israf görüşümde beynimde yankılanıyor. Babamın bizi her fırsatta Petkim'in o lale devri yaşadığımız ve her şeye anında ulaşabildiğimiz site dünyasından çıkarıp, kendi çiftçi akrabalarının yanına köye götürmesiyle ve bizleri o nezih İzmir'den çıkartıp Türkiye'nin diğer kültürlerini gezdirerek öğretmesiyle, farklı yaşamları yaşayarak gözlemlemeyi ve her yerde anında adapte olabilmeyi öğrendiğim, bunun gibi ufak ama tüm yaşam boyunca oldukça etkili olan bu tür eğitim adımları, neden çocuklar henüz yetiştirilirken küresel çapta öğretilip, uygulanmak yerine hala toplumu körü körüne tüketime yönlendiren, ayrıştıran, gaddar sistemden bir türlü vazgeçemiyoruz? İlla o yüzde 1 dilimdeki bir avuç insanın mı bizleri yönlendirip, bizlere izin vermesi gerekiyor?
Seneca'nın "Az şeye sahip olan insan değil, asıl çok şeyin özlemini çeken insan fakirdir / Aza sahip olan değil, sürekli daha fazlasını isteyen fakirdir." sözünü burada size anımsatmam gerekir çünkü en zengin yüzde 1'in üyeleri, ortalama bir ABD vatandaşından bile 10.000 kat daha fazla karbon kullanıyor. Dünyanın en zengin %1'inin karbon ayak izi, insanların en yoksul %50'sinin karbon ayakizinin iki katı.
Forbes listesindeki milyarder kişiler tarafından temsil edilen ve vergi yükümlülüklerinin %40'ını kaçırıp, vergileri silinip, teşvik verilen şirketlerin çoğu, çok büyük ölçekli bir çevresel bozulmaya neden oldu.
Uzay yolculuğu yapma yarışındaki milyarderler 10 dakikalık eğlenceleri içinde 75 tondan fazla carbon salıyor. Her yıl 400 uzay uçuşu sunacağını söyleyen firmalar, bir uçuşta Birleşik Krallık'taki en büyük termik santral olan Drax'tan 4 ila 10 kat daha fazla nitrojen oksit yayıyor. NASA'ya göre 2020'nin tamamında dünyada 114 yörünge fırlatma girişimi oldu. Bir uzay uçuşundaki dört ya da daha fazla turist için CO2 emisyonları, uzun mesafeli bir uçak uçuşunda yolcu başına üretilen bir ila üç ton emisyondan 50 ila 100 kat daha fazla. Tipik roketler ise fırlatma sırasında 300 metrik ton karbondioksit salıyor ve uzay turizminde çıkan su buharı, kimyasallar, gazlar ve parçacıkların atmosfer, strosfer, mezosfer, iyonosfer ve troposfer üzerinde 3 yıl süre kalıyor ve ozon tabakasını tüketen kimyasal reaksiyonları tetiklemesiyle birçok olumsuz etkisi var.
Sadece bir beyaz tişört için 2700 litre su harcanırken, 1 litre süt için 800 litre, 1 kg buğday için 1100, 1 kg pirinç için 2300, 1 kg mısır için 900 litre su gerekiyor. Bunların yanında bir kilo biftek üretimi için 22 ton su harcanıyor vb. Dünyanın gelişmekte olan birçok bölgesinde ise kadınlar ve çocuklar evlerine su taşımak için her gün 15 kilometre yürümek zorunda. 2020'de sanayi sektörü, toplam ABD nihai enerji tüketiminin %36'sını ve toplam ABD enerji tüketiminin %33'ünü oluşturduğu hesaplanırken, 'aman evlerimizde bir saat ışık söndürüyoruz, aman elimizde yine plastik poşetlerle sahillerde %80'i plastik olan çöpleri topluyoruz' gibi, yine bir ticari oluşum olan bir derneğe mi markaya mı yoksa doğaya mı (!) neye hizmet ettiği belli olmayan küçücük çaplı, anlık ve göstermelik sosyal sorumluluk kampanyalarından ziyade, bu denli para içinde yüzen bu firmaların, vergilerini silmek ve vergi kaçırmalarına izin vermek yerine; endüstriyel sahada; ekolojik ve geri dönüştürülebilir/sürdürülebilir teknoloji ve enerjilerin kullanılması küresel yasalarla zorunlu hale getirilmediği sürece yok edici yeryüzü talanının ve aşırı tüketimin gayet de son sürat devam ettiğini açıkça görüyor olmalıyız.
“Asıl acınılacak yoksulluk, maddi yoksulluk değil; düşüncede ve bilgideki yoksulluktur.” -Victor Hugo
160 milyon kişinin evsiz ve dünya çapında 3 milyar insanın “yetersiz barınaklarda” yaşadığı tahmin edilen dünyamızda, eşit olmayan gelir dağılımlarının aralığı büyüdükçe, açlığın bir cinayetten farkı olmadığını bilmemize rağmen, tüm bunlara ses çıkarıp dur demek yerine, medyanın topluma durduraksız sunduğu, vahşet ve katliam haberleri, ayrımcı cinsiyet rolleri biçen dizileri ve şovları ile harmanlanan paranoya dünyasını izleyip, her gün beynini robotlaştırarak, korku dünyasına kodlanmayı daha çok tercih edip (evet korkaklık da aydınlanma gibi bir tercihtir), madde köleliği ile çürük sisteme daha çok borçlanmayı tercih ederek, bunu çıkmaz bir döngüye çevirirken ve yahut insanlar kendilerine sunulan, yoksullukla kurgulanan bir sistemi, bir oluşumu üstünde hiç düşünmeksizin kabul ederken gelenekselleştirir ve yaşam biçimlerine dönüştürürken; aslında neler kaybedip, kaçırdıklarını, benliklerini asla bulamayan aç bir sürüye döndüklerini hala göremiyorsak yine bilimsel araştırmalara bakalım:
Rensselaer Politeknik Enstitüsü'ndeki bilimciler, nüfusun sadece yüzde 10'unun sarsılmaz bir inancı olduğunda, inançlarının her zaman toplumun çoğunluğu tarafından benimseneceğini bulmuşlar. Yani yeniliklerin yayılmasından, siyasi ideallerin hareketine kadar uzanan toplumsal etkileşimler incelenip ve çıkarımlara bakıldığında, kanaat sahibi kişi sayısı yüzde 10'un altına düştüğünde, fikirlerin yayılmasında gözle görülür bir ilerleme olmuyor. Ancak bu sayı yüzde 10'un üzerine çıktığında, fikir alev gibi yayılıyor. Tunus ve Mısır'da devam eden olaylar benzer bir süreç sergiliyor gibi görünüyor.
'Bu ülkelerde onlarca yıldır iktidarda olan diktatörler sadece birkaç hafta içinde aniden devrildi.' Bir toplumu etkilemek için gereken kararlı kanaat sahiplerinin yüzdesi, bu fikrin toplumda nasıl ve nerede başlayıp, nerede yayıldığına bakılmaksızın, yaklaşık yüzde 10 olsa bile yeterli olduğu gözlemlendi. Bu bilimsel projede gerçek inananlar, geleneksel inanç sistemine sahip olanlarla sohbet etmeye başladıkça, gelgitler yavaş yavaş ve sonra çok aniden değişmeye başladı. SCNARC Research Associate ve ilgili makale yazarı Sameet Sreenivasan “Genel olarak, insanlar popüler olmayan bir görüşe sahip olmaktan hoşlanmazlar ve her zaman yerel olarak fikir birliğine varmaya çalışırlar. Modellerimizin her birinde bu dinamiği kurduk” diyor. 'Bunu başarmak için, modellerdeki bireylerin her biri kendi fikirleri hakkında birbirleriyle konuştu. Dinleyici, konuşmacı ile aynı fikirlere sahipse, dinleyicinin inancını pekiştirdi. Görüş farklıysa, dinleyici bunu düşündü ve başka biriyle konuşmaya devam etti. Eğer o kişi de bu yeni inanca sahipse, dinleyici o inancı benimsedi.' Sreenivasan, 'Değişim ajanları giderek daha fazla insanı ikna etmeye başladıkça durum da hızla değişmeye başlıyor' dedi. “İnsanlar önce kendi görüşlerini sorgulamaya başlıyor ve daha sonra onu daha da yaygınlaştırmak için yeni görüşü tamamen benimsiyorlar. Gerçek inananlar sadece komşularını etkileseydi, bu, yüzde 10'un altında gördüğümüz gibi, daha büyük sistem içinde hiçbir şeyi değiştirmezdi.”
Yani La Bruyere'nin de dediği gibi “suçların anası yoksulluksa, babası da kafa yoksulluğudur.”
Bilimsel analiz kanıtlarından ziyade, kendimize anlattığımız hikayeler etrafımızdaki dünyayı nasıl yorumladığımızı belirler. Sosyopatlarla şekillenen kapitalizmin kaderi ise tarihler boyunca zamanı ve karakterlerin isimleri değişse de, bu masalları yöneten kahramanların ve kötü karakterlerin, etik ve ahlaki yoksunlukları ve çabaları ile kapitalizm sistemi iyice somutlaşıp, belirginleşir. Zamanla tüm ticari çekişmeler, endüstriyel ilerlemenin temel aracı olarak bireysel kişisel çıkarı canlandırmaya hizmet etmeye yönlenir.
Bazen “istihdam sağlamak, ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve kirliliği önlemek” gibi arzu edilen 'sosyal' amaçları teşvik eder gibi görünerek aslında 'saf ve katıksız sosyalizmi vaat eden' ve kendilerini serbest piyasaları ve özgür bir toplumu baltalayan 'entelektüel güçlerin farkında olmadan kuklaları' yapar gibi gözüken, dönek kapitalizm duruşu ise; popüler zihinlerde, kapitalizmin rekabetçi ve hırs yüklü doğasını yeniden şekillendirerek, onu esasen işbirlikçi bir faaliyetten, bozulma içinde gelişen ve nezaketle toplumda ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunduğunu iddia ederek, geleneklere neşeyle burnunu sokmaya daha meyilli olan bu ticari işlemlerde; rekabet ve işbirliğini, ahlaki veya sosyal öneme sahip, dinamik bir ekonomiyi sürdüren bir mücadele olarak sunuyor gibi gösterir.
Kişisel ve ahlaki çıkarın pratik garantisine ikna edilmiş biri, dönek kapitalizmin duygusal etkisi altında, 'gönüllü ve bilgilendirilmiş' olsa bile, genellikle hiç de hoş olmayan bir şeyden zevk alıp, kazanç sağlayan ticari işlemlerin pençesinde kalır. İster havaalanındaki 25 liralık bir su, isterse aşırı yüksek faizli bir kredi olsun, acil ve ihtiyaç içindeki durumlarını, ticari kazanç için istismar eden herhangi biri için, körü körüne kâr hırsı tarafından yönlendirilen acımasız rakipler dünyası pek de iyi bir şey değildir. Kapitalizmde; ister bireyleri, ister bağımsız ulusları içeren herhangi bir anlaşmada, yalnızca bir taraf kazanabilir. Bireylere ve şirketlerin tekellerine yönlenen bu aşırı zenginlik; ekonomik olarak verimsiz, politik olarak yıpratıcı, sosyal olarak bölücü ve çevresel olarak yıkıcıdır. Ekonomik faaliyeti baskılar ve özellikle ekonomik merdivenin en altındakiler olmak üzere, herkes için, yaşamı ölümcül bir biçimde zorlaştırır.
Neticede vergi cennetlerinin kapatılması, ek vergi gelirlerinde 118 milyar sterlinlik ek bir getiri sağlayabildiği bilinirken, %1 dilimdekiler hariç tüm insanlığı daha geriletici vergilendirme biçimlerine yönelik eğilim tersine çevrilmelidir.
Endüstriyel şirketlerin vergilerini silmekten ziyade dünyayı daha çok kıtlığa ve kirliliğe sürükleyen üretimlerinin, küresel yasalarla engellenmesine başlanmalıdır. Küresel bir asgari kurumlar vergisi oranı acilen getirilmeli ve hali hazırda servet içerisindeki sermayenin elde edebileceği getirilere kıyasla, %99 dilimdeki insanların güvenli ve sağlıklı yaşamsal koşulları için ödenen ücretleri yeterli düzeylere çekmek için acil önlemler alınmalıdır. Vergi cennetlerinde ve bankalarda saklanan trilyonları barındıran mali gizliliği sona erdirerek, daha adil ve yoksullardan yana vergilendirme politikaları acilen getirilmelidir.
Sınırlar olmaksızın küresel çapta her yeni doğmuş birey için yeterli beslenme, barınma ve sağlık gibi temel yaşam hakları ile ücretsiz kamu hizmetlerine ve insanların güven içerisinde yaşayabildikleri koşullara acilen daha fazla yatırım yapılmalıdır. Hatta çok gerekiyorsa %1 dilimdekilere dünyadaki yoksulluğu bitirme dayatması ve yasaları getirilmelidir. Yoksulluğun ve eşitsizliğin kökünü kazıyan gezegen sistemi acilen uygulanmaya başlanmalı. Umuyorum ki insanlık bilgeleşerek hep birlikte artık evrensel yaşamı daha iyiye kanalize edebilir.
“Adalet, doğru ile yanlış arasında tarafsız kalmaktan değil, doğruyu bulmaktan ve nerede bulunursa bulunsun yanlışa karşı onu savunmaktan ibarettir.” -Theodore Roosevelt
Notlar
* Pandora'nın Kutusu, Antik Yunan efsanelerinde geçen ve içinde kötülüklerin bulunduğuna inanılan sihirli kutudur. MÖ 700 yılında Yunan didaktik şair Hesiod, 'Tüm Hediyeler' anlamına gelen ilk kadın Pandora ile ilgili hikayeyi İşler ve Günler adında Prometheus efsanesiyle birleştiren bir şiirde kardeşi için yazar. Pandora'nın kutusu' şiirde aslında bir kutu değil, Pandora'nın kavanozuydu. On altıncı yüzyılda, Hollandalı bilgin Erasmus antik Yunanca πίθος veya pithos ('kavanoz-küp') kelimesini yanlış çevirdiğinde bir kutu haline geldi; Erasmus bunu başka bir Yunanca πυξίς veya pyxis ('kutu') kelimesiyle karıştırdı.
Efsanenin en son haline göre; Prometheus Tanrı Zeus'tan gizlice ateşi çalmış ve insanlığa vermiş. Bu duruma çok öfkelenen Zeus, Prometheus'u o zamanlar kimsenin yaşamadığı Kafkas Dağlarında zincire vurdurup yanına bir kartal bırakır. Bu kartal her gün Prometheus'un ciğerini yer ve her seferinde Prometheus'un ciğeri tekrar oluşur. Bu şekilde Prometheus'a her gün işkence edilir. Prometheus sonra Herkül tarafından kurtarılır. Zeus bu duruma bir şey demez ancak zincir halkalarının Prometheus'un ayağında kalmasını sağlar. Böylece Prometheus sonsuza kadar cezalandırılmış olur. Zeus ise insanlardan da intikam almak istediği için Hephaistos’a emir vererek balçıktan bir kadın figürü yapmasını ister ve ardından Pandora'yı yaratır. Pandora Antik Yunan'da ilk kadın olarak kabul edilir (Hıristiyanlık ve İslamiyette geçen Havva gibi). Zeus, Tanrıçalar gibi güzel olan Pandora’yı, Prometheus’un ikizi olan Epimetheus‘a bir kutuyla/küple gönderir. Kapıyı çalan Pandora’nın güzelliğinden büyülenmiş olan Epimetheus, onu evine alır ve ertesi gün onunla evlenir. Söz konusu kutuyu/küpü açmasını Pandora’nın kulağına fısıldayan Zeus’un, artık insanlıktan intikam alma zamanı gelmiştir. Zeus sayesinde kutuyu/küpü (Pandora’nın kutusunu) açan Pandora, insanlık arasına mutsuzluğu salıvermiştir. Böylece tüm kötülükler dünyaya ve insanlığa yayıldığını gören Pandora kutuyu kapatır ve kutuda sadece umut kalır.
Pandora'nın kavanozu açmasıyla tüm kötülükleri salıverip dünyaya yayarken, umudu da serbest bırakması daha mantıklı olurdu. Çünkü umudu kavanozda kilitli tutmak, atmosfere ölümcül bir virüs bulaştırmaya ve panzehiri bir yerde kilitlemeye benzer. Ancak bu bariz tutarsızlığı çözmenin bir başka bakış açısı olarak; kavanozun insanlığın bir şeyler üzerindeki kontrolünü temsil ettiğini ve dünyaya bir kez bırakıldıklarında, dünyanın kötülüklerini kontrol edemeseler de, umudu içlerinde canlı tutabileceklerini söyleyebiliriz. Çünkü umudu da serbest bırakmak, onun da dağıldığını ve havaya karıştığını görmek olurdu.
Fakat gerçekten de Pandora'nın kutusunda kalan son şey 'umut' muydu? Hesiod'un kullandığı kelime Elpis'tir (Ἔλπις). İki kelimenin benzer anlamlarına rağmen, sonuçta bunlar kesin olarak eşanlamlı değiller ve bu yüzden kavanozda kalan son şey 'umut' yerine 'beklenti' olduğu da söyleniyor.
**
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ)'nun sitesinden de inceleyebileceğiniz yasal yollarla vergi kaçıran dünya liderleri, ünlüler, şirket sahipleri, politikacılar, akrabaları ve ortaklarına ulaşabileceğiniz 785bin kayıtlı belge, Panama Papers, OffShore Leaks, Bahama Leaks ve Paradise Papers 80 yıllık ve 200 ülkeden isimlerden oluşuyor.
Vergi kaçırma için, uyuşturucu ticareti, silah ticareti, yolsuzluk gibi yasadışı alanlardan elde edilen paraların da yasal zemine taşınması için kullanılan Virgin Adaları, Monako, Cayman Adaları, Panama, Bahama, Jersey Adası, Cook Adaları, Seyşel Adaları gibi bilinen vergi cennetlerinde sadece ismi olan ve vergileri yasal yolla kaçırmak için kullanılan paravan şirketler kurdukları ortaya çıktı. Avrupa Birliği kara para aklamaya elverişli olan ülkelerin ‘gri devlet’ olarak tanımlandığını ve Türkiye’nin de bu devletlerden olduğunu söylüyor. Hollanda, İrlanda, Singapur, Hong Kong, Malta, Lüksemburg, Bahamalar, Bermuda, British Virgin Islands, Cayman Islands, Man Adası, Luxembourg, Mauritius, Monaco, Panama, Switzerland ve ABD’nin bazı eyaletleri Delaware ve Nevada bile vergi cenneti olabiliyor.
Şimdi ise Gazeteciler Konsorsiyumu dünya genelinde 11.9 milyondan fazla dosyadaki verilere dayanarak, 3 Ekim 2021’den beri Pandora Belgeleri adı altında yaklaşık 100 ülkeden binlerce zenginin servetlerini hangi yollardan ülke dışına çıkardıklarını yayınlamaya başladı. Vergi cennetlerinde offshore danışmanlığı yapan 14 hukuk firmasından sızan, 'Pandora Papers' adı verilen ve şimdiye dek yapılmış en büyük ortak çalışmaya dayalı gazetecilik örneği olma özelliğine sahip olan belgeler, 11 milyon 900 bini aşkın belgeyi 117 ülkeden 600'den fazla gazeteci tarafından yaklaşık 2 yıl boyunca incelendi ve nihayet yayınlandı.
Bazı isimler, söz konusu belgelerde kendileriyle ilgili yazılan bilgilerin asılsız olduğunu öne sürerken, kimileri de farklı ülkelerde taşınmaz mal, nakit ya da yatırıma sahip olmanın yasalara aykırı bir durum teşkil etmediğini söyledi. Adı geçen geçen bazı isim ve kuruluşlar tüm işlemlerin yasal olduğunu savunsa da kamuoyunun büyük tepkisini çekti. Uzmanlar söz konusu işlemler sebebiyle kaçırılan vergilerin daha iyi bir amaca hizmet edebilecek mali program ve projelerde kullanılabilecekken, bu yolla sadece şahıs ve özel kurumlara yarar sağladığını ifade ediyor.
Verginin daha yüksek olduğu ülkelerde kazanılıp vergi oranlarının çok daha düşük olduğu vergi cennetlerine aktarılan yıllık para miktarının kesin olarak ne kadar olduğu bilinmiyor. Fakat Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2020 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, en az 11,3 trilyon ABD doları offshore sisteminde tutuluyor. Berkeley Üniversitesi’nde “Vergi Kaçakçılığı ve Eşitsizlik” konusunda çalışan akademisyen Gabriel Zucman’a göre ise dünya ekonomisinin yüzde 10’u offshore sisteminde bulunuyor. Offshore sisteminin karmaşıklığı ve gizliliği nedeniyle, bu servetin ne kadarının vergi kaçakçılığı ve diğer suçlarla bağlantılı olduğunu veya ne kadarının yetkili makamlara rapor edildiğini bilmek ise mümkün değil.
Dünyanın her yerinden 35 ülke lideri, 336 politikacı ve yüksek kamu görevlisi ile Türkiye'den “yerli ve milli duruş” yinelemesindeki Erdoğan’a yakın isimler dahil 220'den fazla isim yer alıyor. Bildiğimiz ve tekrar tekrar gördüğümüz gibi sermayenin ve servetin de milliyeti yoktur. Çıkar nerede yüksekse oraya yönelir. Kazandıkları topraklardaki mevcut koşullara güven duymamaktan ötürü servet sahiplerinin servetlerini yurtdışında değerlendirmek istemeleri elbette yasaları da kendileri yönettikleri için hala yasal. Ancak bu güvenlik gerekçesi, Kral Abdullah’ın durumunda olduğu gibi, halkının açlıktan nefesi kokarken kendisi milyonluk malvarlığı sahibi olan iktidarlarda gündeme geliyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Devlet başkanı İlham Aliyev, Eski İngiltere Başbakanı Minister Tony Blair, Ürdün Kralı Abdullah, Pakistan Başbakanı İmran Han, Çekya Başbakanı Andrej Babis, Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis, Eski IMF Başkanı Strauss-Kahn, Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy, Fas Prensesi Lalla Hasna, Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı, Dubai Emiri Muhammed bin Raşid el-Mektum, Katar Emiri Temim bin Hamed es-Sani, Ekvator Devlet Başkanı Guillermo Lasso Mendoza, Kenya Cumhurbaşkanı Uhuru Kenyatta, Şili Devlet Başkanı Sebastian Pinera'nın çocuğu, Hollanda Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, Brezilya Maliye Bakanı Paulo Guedes, Pakistan Maliye Bakanı Shaukat Rarin, ünlü şarkıcılar Shakira, Elton John, Ringo Starr, Julio Iglesias, Alman süper model Claudia Schiffer gibi isimlerin dahil olduğu paravan şirketler ile bağlantılı vergi kaçıran hesaplar ortaya çıktı.
Pandora Belgeleri, “Saray Müteahhidi” olarak tanınan, son beş yılda 16 milyar liralık kamu ihalesi almış, şehir hastanelerini işleten, saraylar inşa eden vs. Rönesans Holding'in sahibi ve 4 milyar 400 milyon dolar kişisel serveti olduğunu bildiğimiz Erman Ilıcak’ın, annesi adına iki off shore şirket kurulduğunu ve bu şirketlere 210 milyon dolar para transfer edildiğini gösteriyor. Cengiz İnşaatın sahibi son 10 yılda 30 defa vergi indirimi yapılan Mehmet Cengiz, dünyada en çok kamu ihalesi verilen müteahhitler sıralamasında yer alıyor. Sonra tekstil, enerji, finans ve inşaat gibi alanlarda öne çıkan Çalık Holding’in sahibi Ahmet Çalık, Rixos Hotels Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince, Revna ve Tayfun Demirören, Ciner Grubu’nun kurucusu Turgay Ciner, FİBA Grubu’nun kurucusu ve onursal başkanı Hüsnü Özyeğin, BJK Başkanı Ahmet Nur Çebi ve Eşi Berna Çebi, Nazlı Ilıcak’ın oğlu ve bir dönemin medya patronu Mehmet Ali Ilcak, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) eski başkanlarından Halis Komili ile ablası Ayşe Lütfiye Komili, Kibar Holding Yönetim Kurulu Üyesi Aysun Kibar, Narin Tekstil’in kurucusu Halit Narin, Global Yatırım Holding’in kurucu ortaklarından Mehmet Kutman, Hattat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat, Gülermak AŞ’nin sahipleri Kemal Tahir Güleryüz ve annesi Vildan Güleryüz , Esas Holding kurucularından Erhan Kamışlı , MARS Entertainment Group’un eski ortağı, yapımcı Muzaffer Yıldırım, Erler Film’in kurucusu Türker İnanoğlu da kızı Zeynep İlkay İnanoğlu, FETÖ soruşturması kapsamında tutuklu eski AK Parti Milletvekili İlhan İşbilen'in eşi Mehtap Eğitim Vakfı'nın kurucularından Evyap Holding'in eski sahiplerinden Nebahat Evyap İşbilen, son olarak Sedat Peker’in iddialarına konu olan İnan Kıraç gibi isimlerin çoğu Erdoğan’a yakın iş insanları. Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın damadı ve Doğan Medya’nın eski CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ, CHP’li Onur Öymen’in oğlu Burak Öymen, Zeki Türkkan, Eski Turizm bakanı ve Adalet Partisi’nden üç dönem milletvekili seçilen Erol Yılmaz Akçal (Mesut Yılmaz'ın kuzeni), Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ahmet Kocabıyık, eski eşi Ayşe Zeynep Kocabıyık, kız kardeşi Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Hamedi, Diler Holding’in sahibi Fatma Tuba Yazıcı ile sunucu Reha Muhtar da dahil.
***
Panama Belgeleri (İngilizce: Panama Papers), Panama menşeli Mossack Fonseca adlı kurum tarafından 214 binden çok off-shore kurum için düzenlenmiş olan 11.5 milyon gizli belgeyi tanımlar. Belgelerde bu kurumların ortakları ve yöneticilerinin de isimleri geçiyor. Adı geçen isimler arasında yine çok sayıda ülkenin en varlıklı kişileri ve siyasetçileri yer alıyor. 1970'li yıllardan bu yana tutulan kayıtlar 2.6 Terabayt büyüklüğünde olan belgeler Almanya'nın Süddeutsche Zeitung gazetesine ve ABD merkezli Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'na iletildi. Belgelere dair ilk haberler 3 Nisan 2016 tarihinde yayınlandı. Mossack Fonseca, offshore şirketlere hukuki danışmanlık hizmeti sunan en büyük dördüncü şirket. Bugüne kadar 300 binden fazla şirketi farklı düzeylerde temsil etmiş durumda. Temsil edilen şirketlerin yarısından fazlası vergi cenneti olarak nitelenen ülkelerde kayıtlı şirketler.
Arjantin Devlet Başkanı Mauricio Macri, Birleşik Arap Emirlikleri'nden Halife bin Zayid El Nahyan, Ukrayna'dan Petro Poroşenko, Suudi Arabistan kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud, İzlanda Başbakanı Sigmundur Davíð Gunnlaugsson ve ailesi, İzlanda Maliye Bakanı Bjarni Benediktsson, Gürcistan Başbakanı Bidzina Ivanishvili, Irak Başbakanı Ayad Allawi, Ürdün Başbakanı Ali Abu al-Ragheb, Katar Başbakanı Hamad bin Jassim bin Jaber Al Thani, Ukrayna Başbakanı Pavlo Lazarenko, Sudan Cumhurbaşkanı Ahmed al-Mirghani ve Katar Emiri Hamad bin Casim bin Cabir El Tani, FIFA Etik Komitesi üyeleriyle FIFA eski Başkan Yardımcısı Eugenio Figueredo, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve ailesi, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve ailesi, eski Çin Devlet Başkanı Li Peng ve ailesi, İspanya Sanayi, Enerji ve Turizm Bakanı José Manuel Soria, İspanya'nın yolsuzlukla mücadeleden sorumlu savcısı Manuel Moix, eski İspanya Kralı I. Juan Carlos ve ailesi, Avrupa Birliği İklim Eylemi ve Enerji Komiseri Miguel Arias Cañete ve ailesi, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ve ailesi, Pakistan Maliye Bakanı İshak Dar, İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar ve ailesi, Barcelona'nın Arjantinli yıldızı Messi, Sinema oyuncusu Jackie Chan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in en yakın arkadaşlarından müzisyen viyolonselist Sergi Roldugin ve başka...
Türkiye'den 101 offshore kuruluş, 684 kişi ve 21 aracının isimleri bulunuyor. Öne çıkan isimler arasında Doğan Holding Yönetim Kurulu Üyesi Vuslat Doğan Sabancı, Sabancı Holding'in eski yönetim kurulu başkanvekili ve Densa Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyeleri Mehmet Emre Zorlu ve Olgun Zorlu, Altınbaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Vakkas Altınbaş ve Yönetim Kurulu Üyeleri Hüseyin Altınbaş ve İmam Altınbaş, Nurol Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Çarmıklı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcıları Erol Çarmıklı ve M. Oğuz Çarmıklı, Galatasaray Spor Kulübü eski başkanı ve Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, Hattat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hattat, Gürmen Group Yönetim Kurulu Başkanı Remzi Gür, Beşiktaş Spor Kulübü'nün eski başkanı ve Bilgili Holding Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Bilgili, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu CEO'su Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu, Rixos Hotels'in sahibi Fettah Tamince, Ata Yatırım Portföy A.Ş., Çalık Enerji A.Ş., Enka Teknik Genel Müteahhitlik Bakım İşletme Sevk ve İdare A.Ş., Guardhealth Securities Limited, Kares Karadeniz Enerji Servisleri ve Makine Ticaret A.Ş. Koç Holding, Mermeden Limited, Sharecorp Limited, TML İnşaat Sanayi Ticaret ve Turizm A.Ş. ve UNG Universal Hospital Group, Ayşe Mina Bezmen, Erol Sevimlisoy, Eser Tümen, Fettah Tamince, Hatice Cemre Birand, İbrahim Betil, İnan Kıraç, İmre Barmanbek, Mehmet Ali Birand, Mustafa Necdet Bezmen, Rüşdü Saracoğlu,Abdülhamit Yurt, Abdülkerim Merdan Araz Adan Tuncer Adem Aykurt Adil Kuralı Adil Nazmi Özden Adnan Polat Ahmet Akyol Ahmet Ali Ağaoğlu Ahmet Fahri Yiğitbaşı Ahmet Kibar Ahmet M. Aydın Ahmet Rasim Tükek Ahmet Soybaş Ahmet Toksöz Ahmet Ünver Ahmet Vefik Gözüm Ahmet Yasin Çiftçi Akbal Gündüz Alaeddin Taman Alain A. Danon Ali Akman Ali Altınbaş Ali Can Verdi Ali Cavit Akşehirlioğlu Ali Cingillioğlu Ali Fuat Ekşi Ali İpeker Ali Levent Orhun Ali Öcal Ali polat Ali Somal Ali Sulyak Ali Ulvi Orhan Alisdair G. Dündaş Alon Ovadya Alp Bülent Bulut Alp Şenbay Andre James Mullin Arı Aslan Birol Arif Kenenci Arif Mehmet Madenci Arif Özozan Aslı Çetinceviz Asuman Uygur Atilla K. Köksal Ayhan Karaosmanoğlu Ayhan Mızrakçı Ayhan Özdemir Aykan Erdoğan Semizer Ayşe Melis Börtcene Ayşe Mina Bezmen Aytek Savkan Bahadır Teker Barış Yiğit Baysan Pamay Behçet Kerem Ertan Bekir Güreş Benzat Yıldırımer Beyazıt Özgan Beyza Durmaz Bilal Balcı Birgül Akşehirlioğlu Boris Gelman Brad Langford Buğra Kavuncu Burak Başlılar Burak Orucu Burak Uygur Bülent Dandin Bülent Ferdağ Acar Bülent Hakan Dülge Bülent Karani Can Ergenekon Can Kadıköy Can Senem Gürün Caner Cevdet Akçalı Cebrail Nakkaş Celal Kölük Cem Akçalı Cem Şenbay Cemal Metin Şekirden Cenap Oğan Şengel Cengiz Erdoğan Cenk Küçük Cihangir Vatandost Cumhur Güzelçiftçi Cumhur Kemal Turam Cüneyd Yuzak Cüneyt Özgümüş Cüneyt Zencirci Çalış Köroğlu Çem Şirin Daria Yurdaer David Meen Değer Şahbaz Demir Birmek Demir Girmek Dezi Torel Diloy Gülün Kılıç Dupont Janti Ece Özgümüş Elif Güney Elif Mirza Elif Yakut Eliza Nataşa İsrailyan Emin Bitlis Emine Bilge Baysal Emine Neslihan Örnekal Emir Ethem Ünsal Emir Evirgen Emre Baysal Emre Gürsel Emre Kurttepeli Emre Paksoy Emre Yıldırım Enver Eren Veral Ercüment Gündem Erdal Bastiyalı Erdem Mirza Erdi Bastiyalı Eren Günhan Ulusoy Erkan Erkek Erkan Genç Erkan Özmen Erkut Mirza Erkut Yücaoğlu Erol Çarmıklı Erol Kalkan Erol Lodrik Erol Sevimlisoy Erol Tim Şahin Erol Toksöz Esat Kemal Denizeri Esat Koray Eser Tümen Esin Günay Esra Acar Fatih Naci Yalçın Fatma Tusgül Feray Alpay Ferhat Pazarbaşı Fettah Tamince Feyyaz Piroğlu Fırat Tüzün Fikret Has Firuz Barbaros Bağlıkaya Frithjof Mathias Fuchs Fuat Yalvaç Geissler Cruz Graca Gonca Yaprak Özdemir Gökçen Adıgüzel Gökhan Özdemir Gökhan Şıkrak Gül Delemen Güldem Kurttepeli Gülgün Akdağ Gülsevin Çıtlak Güneş Biray Güray Zora Gürsel Burak Öymen Hakan Gönüllü Hakan Murat Öztürk Hakan Yabaş Halis Demir Halit Güran Hamdi Karabulut Harun Bayramoğlu Hasan Burak Kaleli Hasan Cansız Hasan Özdemir Hasan Semih Çıdam Hasan Serdar Akçalı Hasan Uçan Hatem Duru Hatice Cemre Birand Hezi Darsa Hüeyin Ayduk Hünkar Karakaşlar Hüseyin Başaran Hüseyin Eden Mısırlı Hüseyin Ersin Takla Ian Connor Indira Cruz Graca İbrahim Betil İbrahim Çelik İbrahim Karakaş İbrahim Kölük İbrahim Romani İbrahim Seyfettinoğlu İbrahim Yetginler İdil Yiğitbaşı İdris Halil İbre İhsan Çetinceviz İhsan Metin İlhan Kamış İlhan Nejat Akdağ İmre Barmanbek İnan Altınbaş İnan Kıraç İpek Barbaros İsmail Enes Algan İsmail Erman Erdoğan İsmail Öncel İsmail Özek İsmail Yalçın Delemen İsmet Mura İzak Alaluf İzak Koenkaş Jane Carolyn Robson Jean-Marie Jegoux Jeki Levi Jose Luis Suares Montano Joseph Saso Kadir Onur Lüleci Kadir Surui Drin Kazım Recai Ayanoğlu Kemal Güleryüz Kemal Tahir Güleryüz Kenan Özkazım Kerim Erben Kerim Eren Kerim Kumla Kimmo Tapio Haapa Kirkor Murat İsrailyan Kora Haver Korhan Akkok Kurt Korkut Jolker Levent Koper Liya Düvenyaz Lusintak Tüzün Lütfü Küçük Mahir Zra Malatya Kohen Maria de Lourdes Rodrigues Mazariegos Marina Niermann Matilde Venturi Mazlum Hüseyin Utabay Mehmet Ali Birand Mehmet Ali Fincan Mehmet Ali Kantar Mehmet Aydın Mehmet Aydınlıoğlu Mehmet Burak Vardan Mehmet Cem Bodur Mehmet Dilber Mehmet Duru Mehmet Emre Zorlu Mehmet Erden Kışlal Mehmet Erkan Erkek Mehmet Esat Uluveren Mehmet Hattat Mehmet Levent Küçük Mehmet Necati Yağcı Mehmet Satuk Mehmet Sepil Mehmet Serhan Ünsal Mehmet Tarkan Karakaya Mehmet Tolga Güney Mehmet Turgut Ebrem Mehmet Uğur Esin Mehmet Yeşildere Mehmet Yeşildere Mahmut Levent Merve Harzadin Saha Mesut Sandıkçı Mete Gürsel Mete Kerimoğlu İlyas Murat Mine Ekal Mine Kaya Mordo Damon Moris Algazi Mualla Özdemir Muharrem Turmuş Murat Asal Murat Barış Tansever Murat Başer Murat Doğan Erden Murat Esen Murat Koray Murat Saner Murat Saner Murat Simaylı Murat Sungur Bursa Murat Türel Murat Türel Murat Tüzün Musa Yahya Mustafa Akgün Mustafa Alp Mustafa Arhan Kayar Mustafa Doruk Yılmaz Mustafa Ersan Sevdisan Mustafa Ertan Sevdisan Mustafa Halidun Pasin Mustafa Lebib Mısırlı Mustafa Mehmet Günyeli Mustafa Mirze Mustafa Necati Abacoğlu Mustafa Necdet Bezmen Mustafa Tatlıcı Mustafa Tuna Mustafa Uğur Demirci Muzaffer Sumru Akçalı Mükremin Altuntaş Müslüm Fincan Naci Pırlanta Naime Kohen Nazmi Canbaz Neal Lindsey Necmettin Mehmet Ürgüplü Necmi Alper Sümer Nelson Kent Nevzat Balkır Nevzat Balkır Nihat Cem Ertem Nihat Yalvaç Nilay Alpaslan Nilüfer Sayder Nur Delemen Nurcan Yılmaz Nurettin Baykara Nurettin Çarmıklı Nurettin Eroğlu Nuri Güzel Nuri Osman Akgül Nusret Altınbaş Oğuz Çarmıklı Okan Bahşiş Okan Yücel Oktay Bıçakçıoğlu Oktay Leblebici Olgun Zorlu Olivia Emanuelle Dara Thong Onur Sait Aksu Orhan Çelikkol Orhan Eşref Çelikkol Orhan Remzi Karadeniz Orkun Özek Osman Soybaş Ömer Çelik Ömer Sabancı Ömer Tuğrul Bilhan Öner Mahmut Tezcan Özcan İşsever Özcan Tahincioğlu Özgecan Kızıldağ Özkan Taman Özlü Yalaza Pakize Oya Narin Prodromos Kürükoğlu Raim Tabakoğlu Refik Arif Reful Saso Remzi Gür Rıfat Emre Sönmez Rıza KaanFeratoğlu Rıza Kutlu Işık Rıza Oğuz Bozkurt Rıza Kutlu Işık Robert Bell Ronald Cruz Graca Rüksan Ürgüplü Rüşdü Saracoğlu Sabahattin Su Sadık Burak Yahşi Salahattin Bastıyalı Salahattin Baysal Sami Herman Sarkis Semerciyan Sebahattin Somal Sebahattin Somal Seda Gengörü Sedat Uyar Sedef Betil Sedef Güven Gevrekyan Sedef Öztürk Selçuk Ilgaz Selim Koray Selim Salamon Koen Semih Özsoy Semra Turgut Senan İdin Serdar Bilgili Serdar Şaşman Sermet Kolçak Sermet Kolçak Sibel Güler Sibel Pensoy Sinan Tülün Sitare Leyla Acar Sitare Leyla Eren Sitare Önür Sofu Altınbaş Soner Yalvaç Steven Chappell Suat Çoban Susanne Pape Süha Bilal Süleyman Bacalan Süleyman Behiç Akerman Sümer Tarhan Süreyya Sarp Onataslan Şahin Sezgin Şerif Adıyaman Taha Altaylı Tijen Çıdam Tolga Çayırlı Tolga Işık Tolga Moral Tufan Aytekin Gültekin Tuna İpekkan Tuna İpekkan Tuncay Özilhan Tuncer Adnan Tülay Ulusoy Ufuk Koç Uğur Sarıgülle Uğur Türkmen Uğur Yenal Uruz Ersözoğlu Ülker Mirza Ümit Aykut Taftalı Ümit Sandıkçı Ümit Sandıkçı Ümit Yener Vakkas Altınbaş Vasıf Uçular Vedat Anjel Vedat Güven Vildan Güleryük Vildan Güleryüz Virna Ender Levi Virna Levi Vitali Antebi Volkan Coşkun Vuslat Doğan Sabancı Yanni Simanto Yasin Aydın Yasin Vural Yervan Tüzün Yervan Tüzün Yıldız Gül Yılmaz Hakan Karadayı Yiğit Güler Yusuf Çağlar Gözüaçık Yusuf Önder Eren Yusuf Ziya Çubukçu Yusuf Ziya Kabaoğlu Yüksel Tiryakioğlu Zafer Tangil Zahit Kırkan Zeynep Berna Akgöze Zeynep Sema Üçer Zübeyir Akyol Zübeyit Akyol bulunuyor.
Paradise Belgeleri veya Cennet Belgeleri (İngilizce: Paradise Papers), Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung'a sızdırılan offshore yatırımlarla ilgili yaklaşık 13,4 milyon gizli elektronik belgeler bütünüdür. Gazete, belgeleri Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu ile paylaştı ve bazı ayrıntılar 5 Kasım 2017'de kamuoyuna açıklandı. Offshore hukuk firması Appleby, kurumsal hizmet sağlayıcıları Estera ile Asiaciti Trust ve 19 vergi bölgesindeki işletme kayıtlarından kaynaklanan belgelerde Kraliçe II. Elizabeth, Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, Nicole Kidman, Shakira, Bono, Julio İglesias, Avril Lavigne, Madonna, Justin Timberlake, Martha Stewart, Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Bakanı Wilbur Ross, Başbakan Binali Yıldırım'ın oğulları Erkam ve Bülent Yıldırım ve Jeffrey Epstein dahil 120.000'den fazla kişi ve şirketin adı geçiyor. Boston Consulting Group'a göre, belgelerde 10 trilyon dolardan daha fazlasından söz ediliyor. Allianz, Bayer, Deutsche Bank, Siemens, Wirecard, Barclays, Shell, GazProm, Amazon, Apple, Baker McKenzie, United States Bank of Utah, Disney, Facebook, Goldman Sachs, McDonald's, Nike, The Blackstone Group, Twitter, Uber, Walmart, Whirlpool Corporation, Wynn Resorts, Yahoo! gibi dünyanın en varlıklı şirketleri ve bankalarıyla, Oxford, Cambridge, Toronto, Columbia, Princeton, Stanford, Yale vb köklü üniversitelerinin de adı geçiyor.
****
Latin Amerika'nın çok zengin yer altı kaynaklarına sahip ülkesi Bolivya'da geçen yıl Devlet Başkanı Evo Morales'i deviren ABD destekli askeri darbe ile Tesla, Space X gibi teknoloji şirketlerinin CEO'su Elon Musk arasında bağlantı olduğu iddia edilmişti. Sosyal medyada Tesla'nın ürettiği elektrikli araçlarda kullanılan lityum iyon pilinin ham maddesinin tedarik edildiği Bolivya'daki 'Lityum darbesiyle' bağlantısının sorgulanması üzerine Musk 2020'de iddiaları teyit eden bir yanıt verdi. ABD'de koronavirüs nedeniyle yeni bir ekonomik destek paketi hazırlanmasıyla ilgili Twitter'dan 'Bir başka hükümet teşvik paketi halkın çıkarına değil' ifadelerini kullanan Musk'a bir kullanıcı şu yanıtı gönderdi:
'Halkın çıkarına olmayan neydi biliyor musun? ABD yönetiminin sen lityum alabilesin diye Bolivya'da Evo Morales'e darbeyi organize etmesi.'
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın