Görüş Bildir
Haberler
Mahalleden Ülkeye: Futbolumuzun Ahvalinin Nedeni Olan 8 Husus

Mahalleden Ülkeye: Futbolumuzun Ahvalinin Nedeni Olan 8 Husus

01.11.2015 - 22:02

Bu listede, Kâh Avrupa’da fırtınalar estiren kâh

Makedonyalara, Estonyalara, Tromsö’lere yenik düşen ülke futbolumuzun niye bu

hâlde olduğunu yarı-mizahi bir dille anlatmaya çalışacağım.  Yorumlarım,  mahalle futbolundan “millî seciyemize” değin birçok

ögeyi futbol içinde harmanlamış ve “Futbol, sadece futbol değildir” özdeyişine de

fena hâlde dayanmıştır.

Biraz önemli not: Bu çalışma, hem eleştiriye hem de

katkıya açıktır.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Karambolcü/Kaotik Futbolumuz

1. Karambolcü/Kaotik Futbolumuz

Bugünkü izlediğimiz futbolcuların çoğunluğu 80’lerin ortalarından sonra doğanlardan oluşuyor. Bu da demek oluyor ki bu topçular genelde mahallede, sokakta futbolu öğrenmiş ve  Avrupa’ya göre disipliner futbolla çok geç tanışmışlardır.  Bu realite esnek bir futbol anlayışının yanında biraz da  kaytarmacı insanların çıkmasına neden oluyor. Eğitim sistemi kimin, nereye, ne şekilde gireceği konusunda bilinmezliklerle dolu bir ülkede yaşıyoruz. Hangi bölümden sonra ne yaptığın filan çok önemli değil. Eğitim o kadar keşmekeş ki belli olması daha büyük sıkıntı demek. Çünkü çoğu insan 25 yaşına kadar ne yaptığının ayırdında bile olmayabiliyor (Örn. Ben). Otobüs sırası beklerken çoğu şehirde hangi tarafın önce bineceği bile meçhulse burada hayatta kalanlar, zeki ve yetkin olanlar değil kurnazlar olur.

Futbola gelirsek… Hiçbir zaman tik-tak oynadığımız vaki değildir.  İşini zamanında yapmayanların ülkesinde pozisyon almaktan, doğru yere koşmaktan imtina eden futbolcuların çıkması normal değil mi? Son 5 dakikada ceza alanına yığılan futbolcularımız, o eforu %10’unu neden 85 dakika yapmaz? Yani geldik şu son dakika mefhumuna…

2. “Son Dakika! Hurraaa!”

2. “Son Dakika! Hurraaa!”

Tabii bu iş sadece millî kurnazlığımızla açıklanamaz. Olayın sempatik, insani bir hikâyesi de var. 80’lerin çocukları akşam ezanında maçlarını bitirirdi. Şahsen ben o “5’te devre, 10’da biter” kuralının hiç işlediğini görmedim. Maç 10’a 5 iken bile ezan başlayınca “atan kazanır” kuralına geçilirdi. Haliyle bu da o son dakika ‘hurraa’larının olmasına vesile oluyordu. Güzel de oluyordu.

İşin bir de kaytarmacı kimliğimizle de bağlantısı olsa gerek. Deadline’larını sevdiğimin insanları hiçbir zaman uzun vadeye yayılmış işlerde istikrarlı olamamıştır. Bu satırları yazan da en yerlisinden ve en millîsinden öyledir.  Hâl böyle olunca Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Senegal maçlarımızın bir açıklaması da bu olmalı, değil mi? Letonya’yı yenemeyip, ilk maçlarda galibiyet yüzü görmeden son maçlarda talihin de yardımıyla gruptan direkt çıkmanın bir anlamı olmalı.

3. Ata Sporumuzun Etkisi

3. Ata Sporumuzun Etkisi

Bazı pozisyonlarda öyle görüntüler çıkıyor ki 22 adamın bir topun peşinde koştuğu spor olarak tanımlanan futbol maçından metrekarede 5 tane serbest güreş müsabakasına nasıl geçtiğimizi düşünmek zorunda kalıyoruz. Tamam, ata sporumuzun genlerimizdeki yeri duruyor olabilir ama tek açıklaması bu olmasa gerek.

4. "Atan Getirir"

4. "Atan Getirir"

Yine o sıcak ve samimi mahallelerimize bir flashback yapacağım. Sokakta, metruk bir arsada, okul bahçesinde top oynayan bizler için en  zor görevlerden birisi de yokuş aşağı giden o mikasa veya plastik  topları getirmekti. Bu güzide  görev şutçuların aleyhine işliyordu. Zaten bu memlekette iyi bir şey ne zaman cezasız kalmıştır ki? :) Mesela  “abanma yok” gibi yaygın bir laf vardı. Bir de arabanın altına giren  topu almak için şekilden şekle girmemiz vardı ki hiç o konuya girmeyelim. Sanırım bizim topçuların bu travmayı atlatması da uzun sürdü ki biz yıllarca şöyle Lampard gibi, Gerrard gibi şutçulardan mahrum  kaldık. O zamandan beri çalımlayarak topu yavaşça kaleye bırakmak hep ideal olanı oldu. Nitekim “Almancı” topçularımız hayvan gibi “abanırken”  bizim Hasan Şaş’lar, Arda’lar yedek kulübesini bile çalımlayacak bir motivasyonla oynadılar :) Bu travmanın Sabri üzerindeki etkisi biraz  daha ağır olmuş olabilir. Bilemiyoruz…

5. İzafi ve Mecazi Futbol... Futbolumuz...

5. İzafi ve Mecazi Futbol... Futbolumuz...

Kale direklerimiz hayali idi: Taşla kurulan kale direğinde pozisyon tekrarı gibi bir imkân yokken “direkten içeri girdi” diye göreceli tartışmanın nirvanasını yaşardık. Zaten milletçe izafi ve mecazi aşklara pek düşkünüzdür :) Bir yandan olayın çok naif bir adaleti de vardı. Üst direk olmadığından kale direklerini kalecinin boyuna göre tahayyül ederdik. Olanak ve koşullara göre “üç korner = bir penaltı”, adam sayısına göre güçsüz olanın devre arasında diğer takıma geçmesi gibi esnek teamüller de vardı.  

Bu aşırı elastikiyet mahalle maçlarımız için güzel ve hoş şeylerdi. Ama bütün dünyada aynı kuralla oynanan bir oyun, bu esnekliği kaldırır mı? Kaldırmıyor da. Takımlarımız, çoğu zaman ne yaptığını bilmeyen bir sürü adamdan  müteşekkil. Bu kadarı da fazla değil mi? Ayrıca mankenden oyuncu, mühendisten sunucu, türkücüden yönetmen, memurdan reklamcı devşiren pek esnek sistemimiz buna yol açıyor olamaz mı?

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. “Adamın Faul Diyor”

Mahalle maçlarının kendine has teamülleri hep kötü şeylere vesile olmuyor elbette. “Adamın faul diyor”, “adamın gol diyor”, “adamın devam diyor” gibi klişeleşmiş cümleler fair-play’i elden bırakmayan o dürüst insanların her zaman çıkabildiğini gösteriyor bize.

7. Torpilsiz Olur mu Hiç?

7. Torpilsiz Olur mu Hiç?

Memur olurken, özel işe girerken, iş yapmaya çalışırken, albüm çıkarırken hep karşımıza çıkan torpil -pardon referans-  müessesi, içinde olmayanlar pek bilmez ama futbolda da epeyce var. Yöneticilerin yeğenleri, rüşvetçiler altyapıda kendi torpillilerini  oynatmak için bir sürü yol denerler. Dayın yoksa futbol işi de yaş olabilir yani…

8. İşte Hep O Oligarşi…

8. İşte Hep O Oligarşi…

Mahalle takımlarındaki adil, naif oyunumuzun bir istisnası vardı: Topun sahibi. Eğer topun sahibi istemezse kaleye  geçmez, o dilediği takdirde maç biterdi. Avrupa’da her kentin  kitlesel takım(lar)ı varken, bizde sadece 3+1 büyüğün düdüğü ötüyorsa, kimse altyapıdan futbolcu çıkarmakla ilgilenmiyorsa,  Anadolu takımlarına “benim olacak fıstık, binicem üstüne,  vurucam kırbacı, vurucam kırbazı!” tarzındaki İstanbul bakışı  değişmiyorsa mahalledeki o basit istisnadan çok daha büyük sorunlar var demektir.

Ekonomik gelişmişlik olarak Avrupa’da 6. sırada olan memleket futbolu, başarıda 16. sıradaysa inovasyon, verimlilik filan da Hak getire!

Tabii ki Futbol Candır!

Tabii ki Futbol Candır!

Belki de kalitesiz futbola, e-bilete rağmen hepimizi bağlayan da bu son dakika adrenalinleri, belirsizlik ve kaos; kim bilir! Derbilerin, millî maçların heyecanının dorukta olması bu nedenledir. Anadolu’da kıt kanaat geçinen kulüplerin varolma mücadeleleridir belki cazip yapan. Sebebi her ne ise çok sevdiğimiz ve vazgeçemediğimiz kesin. Futbol candır!

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
0
0
0
0
0
0