Bilindiği gibi bahsetmek dilsel bir eylemdir. O zaman hiçlikle ilgili sorunsalın nedeni acaba dilin yapısıyla ilgili olabilir mi? Açıklanamamasının nedeni dil yüzünden olabilir mi? Çünkü dil, anlam oluşturma sistemidir. Basit olarak isimlerden oluşur. Bu isimlerle sistemli bir düzenekte kavramlar oluşturup dilsel yapı içerisinde kullanarak iletişim sağlar. İnsan beyni için hiçlik sözcüğü de bir kavrama verilen isimdir. Öyleyse şimdi kavramların oluşmasından çok kısa bahsedeyim:
Fransız antropolog Levi-Strauss, dilbilimin babası sayılan İsviçreli Ferdinand de Saussure gibi bilim adamları, kavramların oluşumunu bilimsel bir temele oturtmuş “ikili karşıtlık” (binary opposition) adını vermişlerdir. Bu karşıtlıklar, anlam üretiminin temeldeki yapısını oluşturur. İkili karşıtlık, düşüncede biri belirdiğinde kaçınılmaz olarak zıddı da anımsanan iç içe geçmiş karşıtlıklardır. Örnek olarak, gece ve gündüz, siyah ve beyaz, var ve yok gibi kavramlar.
Bu kavramlar varlıklarını karşıtına borçludur. Örneğin; dünyanın her tarafı, yirmi dört saat hep gündüz olsaydı, neresine giderseniz gidin hiç gece olmasaydı, o zaman dünya hep aydınlık şeklinde tekil bir durumda olurdu. Tekil durumda ayırım olamayacağı için gündüz veya gece diye bir kavram oluşmazdı. Bu örnekte olduğu gibi ikili karşıtlık da (zıtlık) birinin varlığı, kaçınılmaz biçimde ötekinin yokluğuna işaret eder, ötekinin orada olmadığını anımsatır. Buna da bir örnek vereyim; siz gündüz olmuş bir olayı zaman vermeden söyleyebilirsiniz. Ancak olayın gündüz olduğunu söylerseniz, aynı zamanda olay anında gece olmadığını da belirtmiş, anımsatmış olursunuz. Siz gündüz dediğiniz için karşınızdaki kişinin zihnine otomatikman olayın gece olmadığı gelir. Dolayısıyla insan beyni, hiçliği de değerlendirirken bu yapıdan kurtulamaz ve Var’ı da anımsar.
Peki, hiçliği dilden bağımsız düşündüğünüzde, yani kelimelerle ifade etmeyi bırakıp, yalnızca düşündüğünüzde, mutlak hiçliği tasavvur edebilir miyiz?
Beyin; fizik veya metafizik olsun var kabul ettiği isim verdiği her şeyi imgeleştirir. İçerik yani o vara ilişkin tanımlama yaparak kavramlaştırır. Hiçlik sözcüğü de böyle bir kavramdır. Eğer “hiç”i, ismi veya içerik kavramını düşünmeden yalnızca tasavvur etmeye çalışırsanız, beyniniz siyah bir boşluk imgesi çağrıştıracaktır. Ancak optik yasalara göre siyah; ışığın yansımamasını, ışıksızlığı temsil eder. Yani var olan ışıkla ilgilidir.
Peki, dilin bu özelliğinden yola çıkarsak, hiçliğin ikili karşıtlığının göz ardı edilebildiği veya atlanabildiği ya da olmadığı bir durum, bir kavram var mı?
Tam olmasa da bir kavram var. O da “sıfır” kavramıdır. Gerçekten de sıfır, mutlak hiçliği tanımlamak için en yakın, en uygun kavramdır. Tabi kelimenin tam anlamıyla, dildeki kavram olan sıfırı kastediyorum. Yani matematikte ve diğer çeşitli alanlarda yapılan işlemlerde kullanılan, fonksiyonları olan sıfırdan bahsetmiyorum. Çünkü bazı alanlarda sıfır, nötr durumu, dengeyi, eşitliği, eylemsizliği vs. ifade eder. Örneğin; borcu sıfırladı, sıfır hata, aradaki fark sıfır gibi durumlardır. Bu konumuz dışıdır. Benim burada bahsettiğim, sıfırın yalın değeridir. Matematikten örnek vereyim. Yan yana bir milyon tane sıfır yazsanız, önüne ya da arkasına sayma sayısı denilen bir rakam koymadıkça toplam değeri yine sıfırdır.
Sıfır birçok dilde olduğu gibi dilimizde de “O” içi boş yuvarlak bir simgeyle gösterilir. Ancak beyindeki bu simgenin kendisi vardır ama enteresan bir şekilde mutlak “yok”u çağrıştırır. Öyle hiçlik sözcüğünün imgesi olarak gelen siyah bir boşluk olarak da çağrışım yapmaz. Çünkü bir içeriği yoktur, dahası içeriği, içeriksizliktir ve anımsatacak ikili karşıtlığı yoktur. Yani yalın olarak bu sıfır, var anlamındaki “bir” rakamı dâhil, başka hiçbir rakamı ya da herhangi bir “var”ı anımsatmaz. Dolayısıyla bana göre sıfır; dilsel açıdan mutlak hiçliği, “hiçlik” sözcüğünden daha iyi tanımlamaktadır.
Görünen o ki mutlak manada hiçlik, “var”dan yani varoluştan sonra bu durumunu yitiriyor. En azından mutlak olmaktan çıkıyor ve hiçlik olarak varlığın başlangıç sınırına eşik ya da zemin durumuna geçiyor. Bu şekildeki hiçlik, sıfıra çok benziyor. Bunu tam olmasa da şirin bir örnekle açıklayayım. Bütün çok katlı binalarda, kat numaraları zeminin üstünden başlar. Zeminler kat değildir ve sıfır ile gösterilir. Ancak bütün katlar zemine zorunludur. Bu durum kat’ı olmayan yapılar için de geçerlidir.
Gelecek bölümde, çok katlı evrenimizin özellikle Büyük Patlama öncesi gibi belirsiz, tartışmalı zeminine yani hiçliksiz varoluşa doğru yola çıkacağız. Sonraki bölüm “Evrenin doğumu var ama doğum yeri yok!'
Instagram
Twitter
Facebook
Linkedln
'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'
Yorum Yazın
Hiçliğin tam ortasındayım…..
bende...
Hiçbişey diyen bi cümlenin, ortasına terkedilmiş bi kelimeyim…
peki Nihilizm le bi bağlantısı var mı ?