Dertli Anne-Babalar Toplaşın, 2 Yaş Sendromunun Dibinden Bildiriyorum: Tünelin Sonunda Işık Var!
İki yaş civarı çocuğunuz istediklerini ağlayarak dile getiriyor, ayağını yere vurarak itiraz ediyor ya da aşırı tepkiler gösteriyorsa kulübe hoş geldiniz! Genellikle 1,5 yaşında başlayıp 3,5 yaş civarı sona eren ve ‘terrible two’ denen iki yaş sendromu sizi de vurmuş. Çocuğunuzun birey olduğunu fark ettiği, kişiliğinin oluşmaya ve istediğini nasıl yaptıracağını öğrenmeye başladığı bu dönem biz anne-babalar için şüphesiz ki çok zor. “Çocuğumu tanıyamıyorum” desem, size hiç de yabancı gelmez sanırım.
Bebeklikten çocukluğa geçen biriciğinizin sendromunu sağlıklı bir şekilde atlatabilmesi için ona yardımcı olmak istiyorsanız, bu içerik tam size göre! İşte oğlumla bu dönemde yaptıklarımız…
1. Çocuğunuzun sizinle iyi vakit geçirmesini sağlayın.
2. Çocuğunuzu sevin, ona sarılın ve sevdiğinizi hissettirin.
Bize sanki çok normal gibi gelse de çocukların dünyasında sevgi göstermek önemlidir, öyle ki ilerideki hayatını bile etkiler. Bu nedenle onu sevin, okşayın, koklayın, öpün, ona sarılın ve sevdiğinizi hissettirin. Çocuğunuza iyi tarafınızı gösterin, böylece kriz anlarında derdinizi daha rahat anlatırsınız. Güleryüzlü bir anne-baba ciddileştiğinde işler değişir.
3. Sizden bir şey istediğinde ya da size bir şey söylediğinde çocuğunuzu duyun.
İş hayatının stresi, ev işleri, şehir hayatı ve koşturmaca bir araya gelince kendinizi yorgun hissediyorsunuz, biliyorum. Akşam eve gittiğinizde artık tek bir kelime bile etmek istemediğiniz zamanlar oluyor ama evde sizi merakla bekleyen bir ufaklık var. Sürekli konuştuğunu düşünseniz de ona mutlaka cevap verin ve bir şeyi iki kere söylemesine neden olmayın. Olabildiğince hızlı bir şekilde söylediklerine karşılık verin ki size kendini duyurmak ya da ilginizi çekmek için farklı yollara başvurmasın. Verdiğiniz cevap olumsuz bile olsa güzel güzel anlattığınızda sizi anlayacağını göreceksiniz.
4. Bir yere gidecekseniz ya da farklı bir şey yapacaksanız mutlaka önceden çocuğunuza bunu anlatın.
Yaptığı işi, elindeki oyuncağı ya da izlediği herhangi bir şeyi o an bırakmayı istemeyebilir. Zorla alıp götürmek yerine anlatın ki o andan çıkabilsin. Ayrıca, çocukların bu dönemde gitmeyi hiç istemedikleri doktor randevuları için de bu taktik çok işe yarar. Çocukların rutinden ve düzenden hoşlandığını aklınızdan çıkarmayın. Mümkünse sabah uyandığınızdan itibaren o gün neler yapacağınızı anlatın ki hazırlıklı olsun.
5. Her dediğinizi anladığını unutmayın; inanması zor olsa da sizi gerçekten çok iyi okuduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Küçük olduğu için hiçbir şeyi anlamadığını düşünsek de aslında ufaklıklar her şeyi anlıyor ve hareketlerine de buna göre devam ediyorlar. Kriz anında söylediğiniz her şeyi bir sonraki krizde kullanabileceğini aklınızda tutun. Şartlar ne olursa olsun sözlerinizle çocuğunuzu incitmeyin ya da onun aklını karıştırmayın. Yaramazlık yapmanın, kötü çocuk olmanın ya da inat etmenin ne demek olduğunu çocuklar bilmez; onlara biz öğretiriz.
6. Çocuğunuza örnek olun: Bağırmayın, azarlamayın, vurmayın, kırmayın, dökmeyin.
Çok zor, biliyorum. Bazen insan çığlık çığlığa sokaklarda koşmak istiyor ama sakin kalmaya çalışın. Başlıkta da söylediğim gibi, tünelin sonunda ışık var. Bu günler geçecek ve her şey bitecek. Çocuğunuz öfke kontrolünü yavaş yavaş öğreniyor, dolayısıyla onun yanında iyi örnek olmanız çok önemli. Sonuçta sizi taklit ediyor. Onun yanında kendisi de dahil kimseye bağırmayın, kimsenin kalbini kırmayın, azarlamayın. Uyarmakla azarlama arasındaki ince çizginin farkında olun ve ona göre davranışlarınızı şekillendirin. Hayvanları sevin ki o da onlara iyi davransın. Eşinizle onun yanında tartışmayın, oldu ya tartıştıysanız bile yanında işi tatlıya bağlamaya gayret edin.
7. Çocuğunuzdan şikayet etmeyin, hele ki onun yanında bunu asla yapmayın.
O sizin çocuğunuz, sizin değerliniz. Başkalarına onu satmaya, sürekli övmeye ya da tam aksine şikayet etmeye çalışmayın. Akşamları bir araya geldiğinizde eşinizle konuşurken bile söylediklerinize dikkat edin. Daha önce de söylediğim gibi, sizi anlıyor ve söylediklerinizi beynine kaydediyor. Nasıl bir kişilik sahibi olacağını sizin tavırlarınız ve sözleriniz belirler.
8. En az bir tane çok yakın arkadaşı olmasını sağlayın.
Bu yakın çevrenizden bir arkadaşınızın, komşunuzun çocuğu ya da okul arkadaşı olabilir. Annesiyle ya da babasıyla iyi anlaştığınız bir çocuğun size çok fazla katkısı olacak, aklınızdan çıkarmayın. İnsan sosyal varlıktır en nihayetinde, yakın arkadaş çocuğunuzu sakinleştirir ve düzgün bir iletişimin temellerinin nasıl atılacağını öğretir.
9. İnatlaşmayın.
İşte bunun çok ama çok zor olduğunu biliyorum. Buz gibi havada montunu yerlere atacak, bamya yemeyi reddedecek, bulunduğu yerde kalmayı isteyecek, oyuncaklarını yerlere atacak ve daha niceleri… Hiçbirimiz çelik gibi sinirlere sahip değiliz ama mümkün olduğu kadar çocuğunuzla inatlaşmamaya gayret edin. Bunu bir davranış biçimi olarak yerleştirmeyin. Üşüdüğünde giyer, acıkınca yer, hazır olunca kalkar ve bir gün oyuncaklarını atmaması gerektiğini öğrenir. Sabır bu dönemin anahtar kelimesi, unutmayın.
10. Çocuğunuzun yaşadıklarını önemseyin, başına gelenleri heyecanla anlatıyorken onun bu tatlı anlarını geçiştirmeyin.
Heyecanını kaybetmiş bir yetişkinin ne kadar mutsuz olduğunu çevrenize attığınız ufacık bir bakışla bile fark edebilirsiniz. Etrafımız sadece nefes alan, yaşamayı bir alışkanlık haline getiren ve mutsuzluktan kıvranan insanlarla dolu. Çocuğunuzun yetişkinliğinde böyle bir insan olmasını istemiyorsanız, bu tatlı anlara kulak verin. Dinlediğinizi anlaması açısından ona konuyla ilgili sorular sorun ve mutlaka gülümseyin. Katkısının ne kadar büyük olduğunu hemen değilse bile kısa vadede göreceksiniz. Size derdini anlatamayan miniğiniz sinire kesmeden her şeyi net bir şekilde anladığınızdan emin olun.
11. Olumsuz kelimeler kullanmaktan kaçının; yapma, bağırma, atma, ağlama dediğinizde sizi duymayacağını unutmayın.
Refleks olarak ağzımızdan çıksa da, elinizden geldiği kadar olumsuz tepkiler vermemeye gayret edin. O suyu dökecek, o oyuncakları yerlere atacak, mutlaka tepinecek. Yapma dediğiniz her an bunu yeniden yapacak ve sizinle inatlaşmayı sürdürecek. Değer mi? Bence değmez.
12. Sakinleşmesini bekleyin.
Evet ağlayacak, bağıracak, tepinecek; bu size sanki bir ömürmüş gibi gelecek ama bekleyin. Mutlaka sakinleşecek ve yanınıza gelecek. İşte o anda neler olduğunu güzellikle anlatabilirsiniz.
13. Çocuğunuzun kafasını karıştırmadan ona seçim yapma hakkı tanıyın.
Halk arasındaki tabirle çakallık yapın. Üstünü değiştirmeyi ya da uyku vakti geldiğinde pijama giymeyi istemiyorsa ona seçenekler sunun. Hangi pijamayı giyeceğini, hangi parka gideceğini, akşam ne yiyeceğini kendisi seçsin. Sunacağınız iki seçenek sizin lehinize olsa bile seçim yaptırmak ona kendini çok iyi hissettirecek.
14. Çok yorulduğunuz, artık sizi dinlemediğini hissettiğiniz o kriz anının doruk noktasında çocuğunuza duş aldırın, suyun onu sakinleştirmesini sağlayın.
Duş aldırmak, dışarı çıkarmak, sevdiği bir şeyi sunarak vakit geçirmesini sağlamak kriz anlarını en azından sizin daha kolay atlatmanızı sağlar. Bu dönemde çocuğunuzun bir anı ile diğer anı birbirini tutmuyor, bu nedenle bir an sonra her şeyin geçeceğini hatırlayın ve kendinize alan açmaya çalışın.
BONUS: İki buçuk yaşındaki oğluma bakarak net bir içimde şunu söylüyorum: Tünelin sonunda ışık var!
Zamanın çok hızlı geçtiğini, çocuğunuzun hızla büyüdüğünü ve bu zamanların bir daha gelmeyeceğini aklınızdan çıkarmayın. Sizi çok sevdiğini ve en büyük ihtiyacının sizin sevginiz olduğunu aklınızın bir köşesine yazın ve ihtiyaç duyduğunuzda hemen bunu düşünün. Siz onun en değerli varlığısınız, sendrom yüzünden bunun arada kaynamasına izin vermeyin.
Yorum Yazın