Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Değerler, ahlaki zaaflara kutsal kitap sayfalarından kılıflar dikmek için kullanılıyor | Özgür Mumcu | Cumhuriyet
… Dini değerden iktidarın anladığı bu. Bu iktidarın çocuklara vereceği değerler eğitimi de herhalde bu anlayışın eseri olacaktır.
Kendi ahlaki açmazlarını cımbızla seçilmiş ayet ve hadislerle izah etmek. Ahlaki zaaflara kutsal kitap sayfalarından kılıflar dikmek. Değerlerin geldiği hal bu.
İktidarın İlahiyatçısı yolsuzlukla hırsızlık aynı şey değildir demek için dini boşuna kullanmadı. Fetvacı böyle dedikten sonra Metiner ne eylesin?
Neredeyse yolsuzlukla torpile Allah’ın emri diyecek insanların yönettiği bir memleketteyiz. Bu insanların değer anlayışı okullarda seminerlerde öğretilecek. Korkudan, kinden ve intikam hissinden düştükleri batakta çırpınanlar boğulmamak için her şeye sarılarak kutsallarını dahi çamurlarına buladılar.
Müezzinoğlu, babalara da haksızlık ediyor | Mehveş Evin | Milliyet
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, kadınların “annelik dışında başka bir kariyeri merkeze almaması gerektiği”ni söylerken, sadece kadınlara değil, erkeklere de haksızlık ediyor…
Birincisi, milyonlarca işsiz ve dar gelirlinin yaşadığı ülkede nüfusun yarısına “çalışma” dediği için… İkincisi, “babalık kariyeri”ni yok saydığı için… Sadece annelerin değil, babaların da çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmek isteyebileceği kimsenin aklına gelmiyor mu?
Mesele ekonomik gerçeklerden, yani paradan da ibaret değil. Bir insanın üretmesi, kendini evin dışında da “işe yarar” hissetmesi, sosyal hayatın bir parçası olması, mesleğinde kendini geliştirmesi, kendine güven kazanmasının çocuklarının gelişimine ve ilişkisine katkısı büyük. Gelişmişliği salt parasal artışla ölçenlerin bunları anlaması zor.
Hayat Tayyip Erdoğan ya da Mehmet Müezzinoğlu’ndan ibaret değil | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet
Siyaset, 15 yıl önce de karmakarışık, pespaye, kakafonik oldu; bugün de öyle. Aslında bu yüzden ben ”Her şey çok kötüye gidiyor” diye değil; “Hiçbir şey değişmiyor” diye üzülüyorum.
Ama üzülmenin, yıpranmanın anlamı yok. Gidin güzel bir kitap okuyun; bir değişiklik yapıp bu ay tiyatroya gidin. Bir ‘kişisel sorumluluk projesi’ olarak gülün, eğlenin. Dostların kapısını çalın, olmadı herkesi eve davet edin bir akşam. Eğer sevdikleriniz yanınızdaysa, bunun değerini hatırlatın kendinize. Bir kadeh kaldırın hayata. Biliyoruz ki mevcut sosyoekonomik realite, siyaset tablosunun uzunca bir süre değişmeyeceğini söylüyor. Ama Allah aşkına, ”uzun” ne ki? 2 yıl mı 4 yıl mı? İnsan ömründe göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısa parantezler bunlar…
Türkiye’nin tehlikeli yolculuğu, Erdoğan’dan kurtuluncaya kadar bitmeyecek | Hasan Cemal | T24
Bir gerçek var. Erdoğan özellikle iki yıldır, Gezi’den beri ‘Türkiye filmi’ni geri sarmaya başladı. Ne miydi bu film? Yüzü Batı’ya dönük… AB rayına oturmuş… ABD ile ilişkilerini geliştiren… İslam’la demokrasi birlikteliği açısından İslam âlemine model olan… Aynı zamanda Doğu’yla da, Rusya’sıyla da, Çin’iyle de ilişkilerini elbette önemseyen… Batı’yı Doğu’nun, Doğu’yu Batı’nın alternatifi hâline getirmeyen bir Türkiye…
Böyle bir Türkiye yok artık. Böyle bir ‘Türkiye filmi’, eski deyişle, tebahur etmiş, buharlaşmış durumda. Tayyip Erdoğan Türkiye’si, bugün, yalnız Batı’da değil Doğu’da da, bir zamanlar çok iddialı olduğu Ortadoğu’da da kendi başına kalmış, tecrit olmuş, fena halde etkisizleşmiş bir ülkedir.
Davutoğlu’nun hem rüştünü ispat etmesi hem de Erdoğan ismini gölgelememesi gerekiyor | Cengiz Çandar | Radikal
AKP, 2002’de iktidara geldiği genel seçimlerden beri ilk kez Tayyip Erdoğan dışında bir genel başkanın altında seçimlere girecek. Yüzde 34’le başladı, 2007’de yüzde 47’yi, 2011’de yüzde 50’yi buldu; Tayyip Erdoğan ile girdiği son seçim, “17-25 Aralık krizi”ni izleyen 2014’teki (30 Mart) yerel seçim idi ve ondan da yüzde 45 dolayında sağlam bir oy çoğunluğuyla çıktı.
Ahmet Davutoğlu, şimdi “siyasi rüştünü ispat” zorunda. Hem Türkiye önünde, hem AKP’ye karşı ve hem de bizzat kendisini eliyle başbakan –daha önce de dışişleri bakanı- yapmış olan Tayyip Erdoğan’a karşısında. Onu elinden tutup oraya getirmiş olan kişinin ondan beklediği, kendi gündemini uygulaması için gerekli bir oy oranı ile AKP’ye zafer getirmesi.
Sivil toplum boyun eğmez | Şahin Alpay | Zaman
Türkiye artık, anayasanın parlamenter sisteme ilişkin bütün amir hükümlerini ve siyaseten tarafsızlık yeminini çiğneyerek yürütme yetkilerini elinde toplayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yönetiliyor.
İktidarını koruma telaşına düşmüş olan Erdoğan, 17/25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en ağır yolsuzluk ve rüşvet iddialarını “milli iradeye Fethullahçı kumpas” ilan ederek çıkardığı yasalarla hukuk devletini kuşa çevirdi, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdı.
TÜSİAD, bir mücrim gibi titreyerek içine kapandı | Ahmet Hakan | Hürriyet
(TÜSİAD) Bir mücrim gibi titreyerek içine kapandı.
“Ne var kardeşim yaptığımız açıklamada” demek yok. “Niye sözlerimizi çarpıtıp alınganlık gösteriyorsunuz ki” demek yok.
“Gelin, söylediğimiz sözleri kelime kelime analiz edelim” demek yok.
Hepsini geçtim. “Sözlerimiz galiba yanlış anlaşıldı” türünden alttan alan minik bir itiraz bile yok.
Sadece ve sadece şu var: Ürkerek, korkarak, çekinerek… Tepki sağanağının dinmesini beklemek var.
Herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? | Mehmet Kamış | Zaman
Meğer bunca yıl demokrasi ve hukuk kahramanı diye görüntü verenler, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kelimelerin kıyısından bile geçmemiş.
Meğer İslam ve Müslümanlık, onlar için sadece birkaç sembolik sözden ibaretmiş. Bunları görebilmemiz için bu süreçlerin yaşanması, onların küçük bir testten geçmesi gerekiyormuş.
Bugün, hiçbir kutsalı olmayan, yeri ve zamanı geldiğinde herkesle ittifak edebilen, her türlü yalan yanlış sözler üzerinden karşısındakine iftira atan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
Karizma tevil kaldırmaz | Nihal Bengisu Karaca | Habertürk
… Garip. Gazete Haluk Dinçer’i ortalıyor, Erdoğan’ın eleştirilmesine ya da Erdoğan’a mesafe alınmasına sıfır tahammülü olan birileri vurdukça vuruyor ve sonuçta Erdoğan’ın tavır almaktan başka şansı kalmıyor.
“Muhatap değilsek davetlere katılmayız” demek zorunda kalıyor. Evet zorunda kalıyor. Çünkü karizma tevil kaldırmaz. Yönetici temsil ettiği makama tavır alındığı konusunda bir algı oluştuğunda, hakikatin tam olarak bu olmadığını bilse bile o algıya göre pozisyon belirlemek zorunda olan kişidir.
Türkiye’nin itibarı da sıfırlanıyor | Abdülhamit Bilici | Zaman
Fatih Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünün ‘Batılı elitler Türkiye’yi nasıl algılıyor?’ konulu araştırmasına katılanların yüzde 55’i, AKP’nin otoriter bir parti olduğu görüşünde.
Yüzde 21’i “muhafazakâr” diye nitelerken, sadece yüzde 1 “liberal demokrat” diye tanımlıyor.
‘Erdoğan’ın siyasi ideolojisi?’ sorusuna verilen cevaplar da çarpıcı: “Yüzde 77, Erdoğan’ı otoriter olarak görüyor. Yüzde 10, “İslamcı”; yüzde 7, “muhafazakâr”, yüzde 1 ise “liberal demokrat”.
Araştırmaya katılanların yüzde 85’ine göre AKP, AB değerlerini benimsemiyor.