TTB'den Akkuyu ÇED Raporu'na Karşı Rapor ve 5 Soru
Aralık 2014’te sunulduktan hemen sonra Rusya Başbakanı Putin’in gelişine denk getirilerek apar topar imzalanan inşaat onayı bile verilen Akkuyu Nükleer Santrali için Çevre Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na karşı gün geçmiyor ki itirazlar bitsin. Hatırlarsanız Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Yeşiller/Özgür İttifak Grubu Eş Başkanı ve Milletvekili anti-nükleer aktivist Rebeca Harms’ın Enerji Bakanı Taner Yıldız’a ÇED onayındaki imza sahteciliğine ve inşaat izninin hemen verilmesine dair sorularını yönelttiği mektup paylaşılmıştı.
12 Şubat 2015 tarihinde de Türk Tabipleri Birliği(TTB) Halk Sağlığı Kolu, Çevre Bakanlığı ve tarafından hemen onaylanmış olan fakat itirazlara yol açmış bulunan Akkuyu ÇED’ine karşı ağırlıklı olarak halk sağlığı alanında çalışan ve halk sağlığı uzmanı unvanına ya da halk sağlığı doktorası derecelerine sahip uzman doktor ve akademisyenlerin katkılarıyla hazırlanan bir karşı rapor sundu.
3000 sayfalık ÇED’in değerlendirmesi de elbette biraz uzun olur lakin, bu rapor ÇED’in içindeki yanlışlıklardan başka hiç göz önüne alınmayan noktalara ışık tuttuyor.
Yeşil Gazete, TTB’nin onaylanan ÇED’i eleştiren raporunun Sonuç ve Öneriler kısmında yer alan 33 maddesinden sadece öne çıkan noktaları kısa ve öz olarak aktardı.
Deniz ekositemi – insan sağlığı ilişkisi yok mu?
Onaylanan ÇED Raporu’nda kaza olmasa dahi hem inşaat hem de işletme aşamasında deniz ekosisteminin de etkileneceği, işletme aşamasında ısıtılan suyun denize deşarjının plankton topluluklarının yapısında ve üreme kapasitesindeki değişikliklerin balıkların besin potansiyelini ortadan kaldıracağı, balık faunasını etkileyeceği belirtilmektedir. Denizde yaşayan canlıların etkilenmesi insanların da etkilenmesini getirmektedir. Balık yetiştiriciliği ve deniz balıkçılığı Mersin’in önemli gelir kaynaklarından biridir. Ancak bu etkiler sistematik olarak ortaya konmamış, neredeyse geçiştirilmiştir.
Radyonüklid salımı olacak, peki önlem?
ÇED Raporu’nda da “nükleer santralin normal işletimi sırasında tıpkı diğer tesislerde olduğu gibi bir radyonüklid salımı gerçekleşeceği belirtilmiştir. Ancak ÇED’de “Bu durum nükleer endüstride meşru sayılan bir uygulamadır” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bu durum, toplum sağlığı açısından riskli olan bir durumun meşru sayılması kabul edilemez bir durumdur.Zira Almanya’da nükleer santrallerin bacalarından 5 km çapındaki mesafeye kadar radyonüklid salımı yapmasına bağlı olarak özellikle 5 yaş altındaki çocuklarda kanser oranında %60, lösemide %117 artış olduğu ve saptanan lösemi sıklığının tüm olduğunu gösteren çalışma bulunmaktadır.
Deniz suyundan başka yeraltı suları da etkilenmeyecek mi?
ÇED’de , gerek endüstriyel amaçlı gerekse de içme ve kullanma amaçlı suyun denizden temin edileceği belirtilmiştir ancak deniz suyuna yakın olan ve köylerin de kullandığı yer altı su kaynakları da potansiyel kaynaklar arasında sayılmıştır. ÇED içerisinde denizden elde edilecek içme ve kullanma suyunun ilgili yönetmelikteki değerlere uygun olacağına dair bir taahhüt verilmemiştir. Ayrıca tesisin yapım ve işletim sürecinde bölgedeki kuyularla yeraltı içme ve kullanma suyu ve sulama suyu elde eden yerleşim yerlerinin sularına etkisi irdelenmemektedir.
Kaza halinde tahliye alanı dar değil mi?
ÇED’de belirtildiğine göre acil koruyucu eylem planlama bölgesi, Akkuyu NGS çevresinde 5,4 km yarıçapındaki bir daireyi temsil eden sınırlı sayıda nüfusun bulunduğu bir bölgedir. Yerel gıda maddesi kısıtlama mesafesi sınırı, başlangıçta Akkuyu NGS çevresindeki 80 km yarıçaplı dairesel alan içerisinde kalan mesafede oluşturulmuştur. ÇED’e göre kaza durumunda bölgede radyoaktif kontaminasyon yoğunlaşmasına neden olabilecek topoğrafik özellikler söz konusudur ve 30 km yarıçapındaki bir alanın tahliyesi gerekecek ve 80 km’lik yarıçaplı bir alandaki tarım faaliyetlerinin tamamen durması söz konusu olabilecektir.Tahliye alanının genişliği yeterli mi?
Oysa Çernobil kazası sonrasında 300 km den daha uzakta olan bölgelerde bile 0-18 yaş grubunda radyasyona bağlı tiroit kanserlerinde belirgin artış olmuştur. Bu kanserler temel olarak radyoaktif iyotla kirlenmiş topraklarda beslenen hayvanların sütünün tüketilmesine bağlanmıştır. Bu tiroit kanserleri kazadan dört yıl sonra, 1990’da ortaya çıkmaya başlamıştır. Çernobil’deki kaza, yakıtta meydana gelen hasar sonrası oluşan bir radyoaktif salınımı takiben açık alanda yetiştirilen sebzelerin, kontamine çayırlarda otlayan hayvanların sütlerinin ve yağmur sularının tüketilmesinin maruz kalmanın en önemli kaynakları olabileceğini göstermiştir. Ayrıca Çernobil’in 400 km uzağında bulunan bir yerleşim yerinde sütün kirlenme düzeyinin standartlarla izin verilen düzeyin 200 katı olduğu belirtilmektedir.
Kanser bir veri, peki ya diğer radyoaktivite kaynaklı hastalıklar?
ÇED’de kaza halinde ortaya çıkacak olan bölgedeki hastalıklar başlığında sadece kanser verileri kullanılmıştır. Bu veriler dışında bağışıklık bozukluğu hastalıkları, mide ülseri ve tiroit, meme, diğer kanser ve tümörleri, hipotroidi, düşük doğum ağırlıklı, prematüre bebek doğumu sayısı vb sağlık sorunlarına ait verilerin değerlendirilmesi sağlık değerlendirmesi açısından gereklidir.
Sonuç: Halk sağlığı düşünülmemiş!
Sonuç olarak Akkuyu NGS ÇED Raporu halk sağlığı açısından birçok yönüyle ciddi sorunlar, eksiklikler ve hatalar içeren bir değerlendirme sunmaktadır. Ayrıntılı olarak incelendiğinde ÇED Raporu’nda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) nükleer santraller için hazırlamış olduğu bir dokümandan (Fundamental Safety Principles) bir özet tercüme yapıldığı görülmektedir. Bu sorun, hata ve eksikliklerle bir nükleer tesisin faaliyete geçirilmesi halk sağlığı açısından felakete davetiye çıkarmak anlamına gelecektir. Sürecin acilen durdurulması ve yeniden gözden geçirilmesi zorunluluktur.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Yeşil Gazete - Türk Tabipler Birliği Halk Sağlığı Kolu
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!