Rakıya Ekmek Doğrayan Adam: Neyzen Tevfik! Hiç'liğin Peşinde Alemleri Gezen Bir Ömür
Rakıya Ekmek Doğrayan Adam: Neyzen Tevfik! Hiç'liğin Peşinde Alemleri Gezen Bir Ömür
Akıl hastanesinde bir deli, meyhanede bir veli, mezhepte bir Bektaşi, dergahta Mevlevi, padişaha karşı bir küfürbaz, Atatürk'ün sofrasında bir Diyojen, sokaklarda bir serseri, han odasında bir derbeder, pir yolunda talip, zor yolunda anarşist. 'Hiç'liğin Hükümdarı' Neyzen Tevfik, 139 yaşında...
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Rakıya ekmek doğrayıp bir çırpıda yediği doğrudur. Hem de Atatürk'ün sofrasında. Bu muhteşem hikayeye birazdan geleceğiz. Önce rakı denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Neyzen Tevfik'i biraz tanıyalım.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Aslında bütün alkolleri çok severmiş ama rakıyı su gibi içermiş. Onu tanıyanlar ayık gezmediğini söyler. Öyle ki şimdi hemen her şehirde en az 1 tane Neyzen meyhanesi bulunur. Usta'ya saygılar...
Bodrum'daki ünlü Neyzen Tevfik Caddesi'ni bilirsiniz. Bu caddeye isminin verilme sebebi Neyzen'in Bodrum doğumlu olması. İyi ki de burada doğmuş. Çünkü onu hayata bağlayan en büyük şeylerden biri Ege Denizi'ymiş.
Bir gün babasıyla kahvehaneye gider, henüz 7 yaşındadır. "İşte o gün kafamdan bir tahta eksildi." dediği 'ney' sesini hayatında ilk kez duyar ve kelimenin tam anlamıyla büyülenir.
Yine çocukken Neyzen'in kendi tabiriyle kafasındaki birkaç tahtayı eksilttiği diğer olay gerçekleşir. Çarşıda eşkıyaların kesik başlarını sarığa dikilmiş şekilde gezdirilirken görür. Bu olaydan sonra hayatı boyunca sara nöbetleriyle uğraşacaktır. Hatta kendi dengesizliğini biraz da bununla açıklar.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bu hadiseden sonra okula devam etmez ve kendini tümüyle 'ney'e verir. İzmir Mevlevihanesi'ne gider, burada hiciv ustası Şair Eşref ile tanışır. Bu tanışma ona bambaşka bir dünyanın kapısını açar. Hiciv sanatı...
Nüktedanlığı ve söz parlatmayı seven, mizahi yönü ve dil zekası muazzam seviyede olan bu adam hiciv sanatını o kadar iyi icra eder ki Nef'i ve Şair Eşref'ten sonra en iyi heccav (hicveden) olarak anılır.
Öyle ki bize küfürü, argoyu, laf sokmayı çerçeveletip duvara astıran tek adamdır :)
19 yaşında bir delikanlı olduğunda babası onu İstanbul'daki Fethiye Medresesi'ne gönderir. Burada ise hayatındaki bir diğer dönüm noktası olan Mehmet Akif Ersoy'la tanışır.
Mehmet Akif'in şiirlerinden çok etkilenir ve bir anlaşma yaparlar. Neyzen Mehmet Akif'e ney üflemeyi öğretir, ünlü şair de ona Farsça ve Fransızca dersi verir. Ne güzel bir dostluk değil mi?
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Yine Mehmet Akif'in yardımıyla dönemin seçkin sanatçılarıyla tanışır. Artık saray, köşk, yalı ve konaklara çağrılan meşhur bir 'neyzen'dir.
Bir gün cüppe ve şalvar giyilen medresede Akif'in verdiği setre pantolonunu giyince medreseden dışlanır. Mevlevilikten kopar, Bektaşi dervişi olur. Şeyh Mümin Paşa’dan 'nasip' alarak 'melamet hırkası' giyer.
Sonra bir dönem Şair Eşref'le Mısır'a gider. İki kafadar heccav burada da rahat durmaz. Neyzen, bir olaya karışır ve 6 ay hapse mahkum olur. Bir yandan da Abdülhamit'e yazdığı hiciv dolu bir şiir yüzünden gıyabında idam kararı çıkar. Neyzen bu işte, dilinin kemiği yok ki...
Ağzı bozuk, lafını esirgemeyen, padişah, devletli demeden istediği gibi herkesi eleştiren Neyzen hakkında, yaşamı boyunca pek çok kez tutuklama kararı çıkartılır. Ama edindiği çevre sayesinde hepsinden de paçayı sıyırır.
Meşrutiyet dönemi İstanbul'a döner ve 1919 yılında, ilk kitabı olan “Hiç” kitabını yayınlar. Hatta boynunda hiç yazılı bir yazıyla gezer sokaklarda.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
1927 yılında sara nöbetleri çoğalmış, alkol tüketimi de bir o kadar artmıştır. Tedavi görmeye başlar. Hatta 1940'ta Bakırköy Akıl Hastanesi'nde ona özel bir oda tahsil edilir. Arada bir benim vaktim geldi deyip burada dinlenirmiş.
Hayatı boyunca sistemi, devleti, yobazlığı eleştiren Neyzen; halkın içinde yaşamış, milletin dertlerini, sıkıntılarını kendine dert edinerek dile getirmiştir.
Cumhuriyet, yobazlara karşı duran bir sistem olduğu için çok benimser. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili methiyeler düzer. Tabii yine kendi usulüyle...
Atatürk demişken gelelim onun Atatürk'le olan meşhur rakı sofrası hikayesine. 1926'da Atatürk'le tanışan Neyzen bir gün Ata'nın isteği üzerine birlikte rakı masasına otururlar...
Neyzen 1953'te vefat etti. Şimdi öyle bir cenaze düşünün ki her cemiyetten insan var. Bir yanda dönemin valisi, profesörler, devlet memurları. Bir yanda bu büyük zatların yanında kendine çeki düzen vermeye çalışan sarhoşlar, sokak serserilerinden oluşan büyük bir kalabalık...
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Geriye ne kaldı? Hayatı; saraylar/yıkıntılar, zengin sofralar/açlık, ünlü insanlar/salaş meyhaneler arasında geçmiş bir garip neyzen. Geriye kalan uçsuz bucaksız, yere göğe sığmayan, ölümsüz bir 'HİÇ'...
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
Yorum Yazın
Adamdır gibi adamdır. Götü başı ayrı oynayan şair bozmalarına taş çıkarır ayrıca Şener Şen'in unutulmaz aşk filmleri yönetmeni filminde rakıyı böyle içmesine... Devamını Gör
Be Hey Dürzü diye yazilan siir Neyzen Teyfik'in degildir. Siirin yazari Mutlu Celik'tir. Siirin adi da "Cevaben"dir.
ne guzel uydurmussun mk