Görüş Bildir
Haberler
Müziğin Tarihsel Yolculuğunda Gerçekleşen 18 Dönüm Noktası

Müziğin Tarihsel Yolculuğunda Gerçekleşen 18 Dönüm Noktası

Tarih boyunca yapılan pek çok icat, insanlığın hayatını değiştirirken, ruhumuzun gıdası olan müzik de bu gelişmelerden payına düşeni aldı. İşte müziğin doğuşundan bugüne kadar başından geçenler...

1. Müzik yazısının kullanılmaya başlanması

1. Müzik yazısının kullanılmaya başlanması

İnsanlık, yaklaşık 5000 yıl önce nasıl bedensel ve sözsel anlatımlarını yazısal sembollere dönüştürüp kalıcılaştırdıysa, müzik eseri üretenler de antik Yunan’dan başlayarak, eserlerini belirledikleri semboller aracılığı ile yazıya dökmeye çalışmışlardır. 

Yaklaşık 2500 yıllık müzik yazısı tarihinde bilinen ilk somut çalışmayı Romalı filozof Boethius yapmıştır. “La”dan başlayarak seslerin her birini harflerle sembolize etmiştir. Daha sonra 9.yüzyıla kadar bu yazıya, eserlerin okunuşunda her okuyanın farklı anlamlar çıkarmaması için çeşitli eklemeler (porteye yazmak, sembollerin yanına iniş çıkışları gösteren işaretler koymak v.s.) yapıldı.

2. Tellerin boy oranlarıyla sesler arasındaki ilişkinin bulunuşu

2. Tellerin boy oranlarıyla sesler arasındaki ilişkinin bulunuşu

Pisagor titreşen tellerin boylarıyla, sesleri arasındaki bağıntıyı buldu. Pisagor’un tanımladığı aralıklar doğadaki ilişkilerin benzeridir. 

Pisagor, müzik ile matematiğin ilişkisini keşfetti. Bu ilişkinin keşfiyle başlayan tarihsel yolculuğun ilerleyen dönemlerinde müzik, matematikle ilişkisi açısından bir bilim olarak kabul gördü.

3. Nota isimlerinin konuluşu

3. Nota isimlerinin konuluşu

Günümüzde kullanılan nota isimleri ise keşiş Guido D’Arezzo tarafından konuldu. 1030 yılında konulan bu isimler kilise korosuna kolay ezberletilebilmek için bir ilahinin her bir satırındaki ilk iki harf olarak belirlendi.

Daha sonra 19. yüzyıla kadar önceleri tek çizgi olan portenin çizgi sayısı artırıldı, çizgilere farklı renkler verildi. Ancak 19.yüzyılda bemol, diyez gibi işaretler oluşturuldu ve günümüzde bir insanın zorlanmadan anlayabileceği bir yazım oluşturuldu.

4. Nota basımının yapılması

4. Nota basımının yapılması

İlk nota basımı 1501 yılında Venedik’te Giovanni Petrucci tarafından yapılmıştır. Petrucci 25 yıl içinde 50 ciltlik vokal ve çalgı müziğinin notalarını basar. Önceleri missalar, motetler ve İtalyan frottola şarkılarını basar. Daha sonra şarkı gibi okunan şiirler de basılmaya başlanır. Bu derin aşk şiirlerini seslendirmek için dini motifleri yetersiz bulan müzisyenlerin çalışmaları madrigal (din dışı müzik) biçimi oluşturulmuştur. İçeriği ise dünyevi olgulardır.

Nota basımıyla eserler, önce Avrupa daha sonra tüm dünyaya yayıldı. Müziğin evrensel olma niteliğine katkıda bulunan bir süreç başlamış oldu.

5. Halk konserleri

5. Halk konserleri

İlk halk konseri 1672‘de Londra‘da John Banister adlı İngiliz bir kemancı tarafından düzenlenmiştir. Halk, sanat, kilise ve soyluların tekelinde iken yalnızca düğün, panayır, şenlik gibi törenlerde müzik dinleyebilirdi. Buradaki müzikler halkın beğenisini kazanan müziklerdi.

Halk konserlerinin başlaması ile önceleri yalnızca sarayda ve kilisede seslendirilen sanat müziği halkla buluşmuştu. Fakat sanat müziğiyle halkın geç tanışması, bu müziğin benimsememesini sağladı.

6. Müzikte işlenen konuların zenginleşmesi

6. Müzikte işlenen konuların zenginleşmesi

Bu süreçten sonra şarkılarda işlenen konular zenginleşti ve değişti. Halkın müziğin öznesi olmasıyla, artık burjuvalara düzülen abartılı övgülerin, bireyciliğin yerini daha gerçekçi, toplumcu konular aldı. Aydınlanma ile birlikte anti–feodal yapı müziğe de yansıdı. Dinin yasak saydığı konular da işlenmeye başlandı. Feodal yapıyı kırmak isteyen burjuvazi için gereken ortam oluşmuştu. Bu yapı Fransız burjuva devriminin altyapısını oluşturdu.

7. Tarihteki ilk ses kaydı

7. Tarihteki ilk ses kaydı

Tarihteki ilk ses kaydı 1860 yılında, ses dalgalarının gaz lambasının isiyle karartılmış kâğıda işlenmesiyle oluşturulan bir Fransız halk şarkısıydı.

Müzik kayıt sisteminin en önemli kilometre taşı ise, 1877 yılında Thomas Edison'un ses titreşimlerini, silindire sarılmış ince kalay bir levhaya işleyerek kaydedip, sesleri dinlemek için silindiri ters yönde çevirmesiyle beraber “konuşan makine” adını verdiği fonografı icat etmesiydi.

Ses kaydı ile beraber müziğin kalıcılaşması anlamında büyük bir aşama daha kaydedildi. Salt görülen sembollerle sese aktarılmaya çalışılan eserler bu yenilikle beraber artık duyum olarak da var oldular ve müzik yazısını okurken meydana gelebilecek farklı yorumlama ve çelişkilere pek yer bırakmayan bir belirlilik ortaya çıktı.

8. Gramofon ve taş plak dönemi

8. Gramofon ve taş plak dönemi

Ses kaydında kullanılan silindir, zamanla değişikliğe uğrayarak plak şeklini almış ve 1887’de gramofonun icadıyla birlikte günümüzde hala koleksiyoncuların ilgisini kaybetmemiş taş plak dönemi başlamış oldu.

Thomas Edison'un fonografı icat etmesinin ardından, 1887’de Alman Emile Berliner tarafından gramofonun patentinin alınıp, üretilmesiyle, plak ve gramofon ticareti de başlamış oldu. 

Bizim gramofonla tanışmamız ise 1896-1897 yıllarında Abdülhamit döneminde İstanbul’a gelmesiyle başladı. O dönemin yazılı kaynaklarında, ilk gelen gramofonların İstanbul’un belirli yerlerine konulduğu ve belli bir ücret karşılığında plakların dinlendiği belirtilmiştir. İlerleyen yıllarda plak şirketleri kurulmaya başlamış, gramofon ve plak kullanımı yaygınlaşmıştır.

9. Müziğin kraliçesi radyolar

9. Müziğin kraliçesi radyolar

Müziğin yayınlanmasında en etkili aktörlerden biri olan müziğin kraliçesi radyolardır. Müzik kayıt ve depolama yöntemlerinde dönem dönem değişiklikler yaşanmış, bir kral tahtını diğer krala devrederek sahneyi terk etmiştir. Ancak müzik yayınlama yöntemlerinde tahta öyle bir kraliçe oturdu ki, yıllar yıllar boyu onu koltuğundan kimse indiremedi.

10. Türkiye’deki radyo yayıncılığı

10. Türkiye’deki radyo yayıncılığı

Türkiye'deki radyo yayıncılığı 1927 yılında başlamıştır. İlk radyo yayını Telsiz Telefon Türk A.Ş. tarafından İstanbul ve Ankara’da yapılmıştır. 1936 yılında beklenen başarı sağlanamadığı için çıkarılan bir kararname ile şirket dönemi radyo yayıncılığı kapatılarak, yayınlar devlet kanalıyla devam etmiştir. Türkiye’deki radyoları tek çatı altına toplayacak bir yayın kurumunun oluşturulmasına karar verilmiş ve 1 Mayıs 1964’te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu kurulmuştur.

11. Yeni Kral “kaset”

11. Yeni Kral “kaset”

1960’lara gelindiğinde, manyetik ses kayıt cihazlarıyla beraber Fransızca’dan dilimize geçmiş “küçük kutu” anlamına gelen kasetler ortaya çıktı. Böylece 1960’lardan 1990’lara kadar hükmünü sürecek bir kral tahta oturmuş oldu.

Kaset dönemi beraberinde pek çok ritüeli de yanında getirdi. 45’lik, 60’lık, 90’lık kasetler, kasetçalar, walkman, salonumuzun baş köşesinde duran saat kulesi büyüklüğünde müzik setleri, karışık kaset hazırlayıp satan kişiler, radyoda çalan şarkıyı kasede çekmeye çalışan insanlar çıktı ortaya.

12. Özel radyoların kuruluşu

12. Özel radyoların kuruluşu

1990’lara kadar sadece TRT’nin tekelinde olan radyo yayıncılığı, FM verici sayısının arttırılmasıyla beraber 1992 yılında kurulan iki özel radyo ile çoğalmaya başladı. Çok kısa sürede, şehirde, köyde, mahallede, aşağı sokakta, dört bir yanımızda küçük bir vericiyle yayın yapan özel radyo sayılarındaki artış dikkat çekiciydi. Arabayla köprünün altından geçerken kesilen TRT FM yayını yerine, hiç kesintiye uğramayan özel radyolar dinlenmeye başlandı.

13. Özel radyolar için halk direnişi

13. Özel radyolar için halk direnişi

Türkiye’de radyo yayını yapma hakkı sadece TRT’ye aitti ve bu sebeple 15 Nisan 1992’de korsan radyo olduğu gerekçesiyle, kalbimizi fetheden tüm özel radyolar bir anda kapatıldı. “Radyomu İstiyorum” sloganıyla, arabaların antenlerine siyah kurdele bağlayarak özel radyoların tekrar açılması için kampanya düzenlendi ve siyasi destek de alınınca özel radyolar 1994’te tekrar yayına başladı.

14. Kasetlerin tahtına göz diken “CD”ler

14. Kasetlerin tahtına göz diken “CD”ler

İki önemli dönem arasına sıkışan kasetler, plakları tahtından etse de, CD’ler karşısında aynı başarıyı gösteremedi. 1990’lı yılların sonuna kadar hükmünü süren kaset, tahtından inip yerini CD’ye bıraktı.

“Compact Disk”in kısaltması olarak dilimize geçmiş CD, sesi sayısal bir formatta saklayıp, kasete göre daha fazla müzik depolayabilmemiz anlamına geliyordu müzik dünyasında.

15. Kahraman radyonun mücadelesi

15. Kahraman radyonun mücadelesi

2000’li yıllara doğru, internetin yaygınlaşmasıyla radyo kraliçemizin koltuğu sallanmaya başladı. Çünkü internette istediğimiz şarkıyı anında bulup, dinleyip, istediğimizi bilgisayara kaydetmemizi sağlayan teknolojiler ortaya çıktı. Kablosuz bağlantıların ve mobil aletlerin kullanımı arttıkça insanlar başucumuzda duran radyo yerine, akıllı telefonlarından ya da tablet bilgisayarlarından müziğe erişmeye başladılar. 

Ama koltuğunu seven kraliçemiz hemen teknolojiye ayak uydurup karasal yayından, internet radyo yayınına geçti. Böylece sihirli kutu radyomuzu, zamanımızın büyük çoğunluğunu karşısında geçirdiğimiz bilgisayarımızın içine çekebildik. Akıllı cep telefonları ve mobil cihazlarla gittiğimiz her yerde radyomuzu dinleme şansımız oldu.

16. Gerçek bir fenomen “Mp3”

16. Gerçek bir fenomen “Mp3”

Plaktan kasete geçişte, analog ses kayıtlarının yerini dijital ses kayıtlarına bırakmasıyla kaliteyi ikinci plana atmıştık zaten. Bu yüzden önemli olan ne kadar az yer kapladığı ya da diğer bir deyişle bir CD içine ne kadar fazla şarkı kaydedebildiğimizdi. 

Bu ihtiyacımız, sıkıştırılmış dosya formatıyla ses kalitesini bozmadan, müzik dosyasını 20 kat daha küçük dosya boyutuna çekmesini sağlayan MP3 formatının doğmasına neden oldu. Genişbant internetin yaygınlaşması, paylaşım programları ve müzik indirebilen internet sitelerinin çoğalmasıyla beraber en çok kullanılan müzik formatı MP3 oldu.

17. Daha az yer, daha çok hafıza

17. Daha az yer, daha çok hafıza

CD kullanımımız devam ederken zamanla yerini DVD'ler (Digital Versatile Disc) aldı. Ardından standart DVD’lerin üç katına kadar veri depolayabilen, 25-50 GB’lık ses dosyalarını depolamayı sağlayan “Blue Ray Disc” ve “High Definition DVD” kayıt ortamları kullanılmaya başlandı.

18. Plak, kaset, CD, DVD derken, her dönemin hüküm süren kralları tahtlarından bir bir düştü. Analog kayıt dönemleri tamamen kapandı ve nostaljik oldu.

18. Plak, kaset, CD, DVD derken, her dönemin hüküm süren kralları tahtlarından bir bir düştü. Analog kayıt dönemleri tamamen kapandı ve nostaljik oldu.

Plaktan kasete geçiş yaklaşık 100 yıl, kasetten CD’ye geçiş yaklaşık 30 yıl sürerken, 2000’li yıllarda CD’den sonraki değişimler çok daha kısa sürede ve daha hızlı yaşandı. Günümüzde ise bir yıl kullanılan teknoloji neredeyse bir sonraki yıl yerini yenisine bırakmakta.

Ses ve sessizliğin değişik ölçülerde birleşmesi ile oluşan müzik, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, tadını değiştirmeyecek ve teknolojiyle 8. nota icat edilmeyecektir.

Kaynaklar;

1 2 3 4 5