Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
10 Milyon Evrakın Sırrı | Tolga Şardan | Milliyet
İçişleri müfettişleri, ‘Askeri Casusluk Soruşturması’nın merkezinde yer alan Pandora veri tabanındaki belgelerin bakanlıktan sızdırıldığını tespit etti...
Soruşturma döneminde Bilgi İşlem Dairesi’nin başkanı olan İlhan Uran’ın sistem odasından makam odasına özel hat Apple-tab-span' style='white-space:pre'> çektirdiği, Bakan dahil herkesin bilgisayarlarını açıkken görebildiği ortaya çıktı...
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, “Askeri Casusluk soruşturmasında ‘kumpas’ kurulduğu” iddiasıyla başlattığı adli soruşturmanın ilk aşaması için düğmeye bastı.
Operasyonun ilk dalgası, dönemin İzmir Emniyeti ile İçişleri Bakanlığı’nı vurdu.
Askeri casusluk soruşturmasına esas olan soruşturma raporlarını hazırlayan Mülkiye Teftiş Kurulu’nda görevli iki başmüfettişin yanısıra bakanlık Bilgi İşlem Dairesi’nin eski yöneticileri gözaltına alındı.
Kumpas iddiasının araştırıldığı soruşturmadaki diğer önemli bölüm ise casusluk iddiasının merkezindeki Pandora veri tabanında yer aldığı ifade edilen bilgi ve belgelerin kaynağının araştırılması oldu.
Soros'un Macar Rapsodisi | Uğur Gürses | Hürriyet
Açık Toplum Vakıflar ağının kurucusu, yatırımcı George Soros hafta sonu İstanbul'daydı.
Türkiye’ye geliş nedeni, vakfın Türkiye kurucusu İshak Alaton’un 88. doğum gününü kutlamak olduğunu anlattı. 85 yaşındaki Soros, gazetecilerle bir araya geldiği toplantıda dünya ekonomisine dair sorular gibi başka hiçbir soruya yanıt vermezken, asıl geliş nedeninin Suriyeli sığınmacılar konusundaki önerilerini Türkiye’de üst düzeyde siyasetçilere anlatmak olduğu anlaşılıyor. İshak Alaton, Soros’un çabalarını “kendisi de göçmen olduğu için, bu konuyu derinden hissediyor” diyerek açıklıyordu. Soros’un ‘yangın çıkan sinemada çıkışın görülememesi’ örneğini vermesi anlamlı.
Soros’un önerilerinin kendi anayurdu olan Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban tarafından sert biçimde suçlanarak ters yüz edilmesi de, bu konudaki azmini artırmış olmalı.
Suriye Kokteyli | Ceyda Karan | Cumhuriyet
Memleket ahalisinin savaş korkusunu körükleyip otoriter tek parti rejimini sağlama aldıran tekrar seçimin, dış politikadaki tezahürleri de iç açıcı değil. En başta silaha bürünmüş siyasal İslamcılıktan mustarip olup, Türkiye’de seküler damarın başarısını arzulayan Suriyeliler açısından…
Tebriklere bakın göreceksiniz... Rusya’nın denkleme girmesiyle sersemlemiş cihatçı Selefilerin ezici çoğunlukta olduğu silahlı gruplar, AKP zaferinden pek memnun. Moralleri tavan yapmış, tebrik beyanatlarını esirgememişler. Kimlerden oluştuğu meçhul cılız ÖSO, Nusra ve ideolojik açıdan farksız Ahrar üş Şam’ın başını çektiği Fetih Ordusu ile Suriye İhvan’ı dahil 15 grup, Erdoğan ve AKP hükümetinin “Suriye devrimine desteğinden hiç ödün vermediğini” belirterek, seçim başarısıyla güçlenerek bölgeye “istikrar taşıyacağı” kehanetinde bulunmuşlar. Aksi “nankörlük” olurdu...
***
“Ne menem bir devrim”, “ne menem bir demokrasi” sorusu abes elbette. İki ay önce “ılımlı yok” diyen Batı medyası, işe Rusya ile küresel/bölgesel rekabet girdiğinden beri “isyancı” tanımına jet hızıyla döndü.
Avrupa'nın Aylan Acısı 40 Gün Sürdü: Afrika'ya Kara Teklif | Ali Kayalar | Radikal
Şimdi sen bu parayı al, senin bir maden işi vardı, onu da hallederiz ama şu mültecileri denize salma, karadan yollama, uçağa bindirme.
Eritre, bak sen de bu yıl 140 bin mülteci yolladın, sen de al şu parayı, sınırlara dikkat et biraz.
Ey sen, 18,000 mülteci yollayan Nijerya, sana da söylüyorum.
Sudan, saklanma arkalara, sen de 8,000 kişi gönderdin, biliyorum.
Yarınki zirvede Avrupa Birliği liderleri, Afrikalı liderlerle buluştuklarında yukarıdaki içeriği olabilecek en “Avrupai,” en “kibar,” en diplomatik ve muhtemelen en tehditkar biçimlerle iletecek.
“İşbirliği karşılığında milyonlarca euro yardım” önerecekler yani…
Türkiye’ye de size ”para verelim” demişlerdi, yüksek perdeden “olmaz” yanıtı geldi ama şu AB İlerleme Raporu’nun nasıl da sürüncemede kaldığına bakılırsa bir pazarlığın sürdüğünden şüphelenmemek elde değil.
Büyük Operasyon Geliyor | Abdülkadir Selvi | Yeni Şafak
İlk işareti Cumhurbaşkanı Erdoğan vermişti.
29 Ekim resepsiyonundan sonra sorularımızı cevaplandıran Cumhurbaşkanı, PYD konusunda ABD'nin kafasında bazı soru işaretlerinin oluşmaya başladığını söylemişti.
PYD ile ilgili uyarılar ABD'nin tavrında bir değişikliğe yol açtı mı sorusu üzerine Cumhurbaşkanı, ”Şu anda onlarda soru işaretleri belirmeye başladı” demişti.
Ardından ABD'den, ”Artık YPG'ye silah ve mühimmat vermeyeceğiz” açıklaması geldi. Dışişleri sözcüsü
Tanju Bilgiç, ABD'nin
bu tavrının Türkiye'de memnuniyetle karşılandığını belirten bir açıklama yaptı.
Oysa bu açıklamadan kısa bir süre önce ABD'nin 50 ton silah ve mühimmat yardımının PYD'nin eline geçtiği ortaya çıkmıştı. Salih Müslim, ”Silahlar bize geldi. Cerablus'a gireriz” diye açıklama yapmak suretiyle, silah yardımını doğrulamış ve meydan okumuştu. Bu vesile ile Başbakan Davutoğlu'nun, ”O silahlar Türkiye'ye sokulursa PYD'yi yok ederiz” diye uyardığını da kayıtlara geçirmeliyim.
Neden Bütün Firmalar Cep Telefonuna Yöneliyor? | Füsun Nebil | T24
Mobil haberleşme cihazları (telefon ve tabletler) çağımızın en önemli aletleri. Sonbahara girdiğimizden bu yana, 2-3 haftada bir, yeni mobil telefonlar ya da versiyon değişiklikleri duyuruluyor. Oysa pazarın büyük bir kısmını bir tanesi iPhone olan 2-3 telefon oluşturuyor. O zaman neden her gün yeni bir telefon markası ya da versiyonu çıkıyor?
Bu gelişmenin arkasında, sadece mobil cihaz üreticileri değil, Steve Jobs’ın bir fiskesiyle dağılan bilişim devleri de var. Tabi ki onların dağılmaları tek başına Jobs’ın işi değildi. Asıl neden internet teknolojilerinin gelişmesi oldu. Bu gelişmeler sonucunda dünyanın bilmemkaç yıllık devleri, --internetin gelişimini izlediğimiz-- son 15-20 yılda ya Nortel, Digital, Compaq vs gibi düştüler ya da IBM, HP, Microsoft gibi sendelemeye başladılar. Ayakta durmak için çeşitli stratejiler geliştirmeye çalışıyorlar. Masaüstü ve laptopları ile tanıdığımız HP, Dell, Lenovo, Asus ve diğer bilgisayar devlerinin gelirleri düştükçe, faaliyet alanları bulut ve/veya mobil cihaz üretimi oluyor. Firmalar bulut ve/veya mobil cihaza yönelmezler ise yolun sonu demek oluyor.
Başkanlık Sistemine Dair Doğru Sanılan Yedi Yanlış | Levent Köker | Diken
AK Parti’nin 1 Kasım seçimlerindeki ‘sürpriz’ zaferinden ardından TBMM’ye referandumla Anayasa değiştirmek için gereken 330 milletvekilinin biraz altında kalarak girmesi, başkanlık sistemi tartışmalarını yeniden gündemin en ön sırasına yerleştirmiş bulunuyor. Bu yazı, siyaset bilimi ve kamu (anayasa) hukuku konularında uzun bir süredir çalışan bir yurttaşın, konuyla ilgili yanlışları kamuoyuna bir kez daha duyurmayı görev bilmesinin sonucudur.
Yazıda yanlışlar üzerinde durulacak olması, başkanlıkla ilgili hiçbir ‘doğru’nun olmadığı anlamına gelmez. Bununla birlikte, Türkiye kamuoyunda başkanlıkla ilgili bilinen tek doğrunun, adına başkanlık denilen hükûmet sisteminin demokratik sistemler içinde yer alan bir alternatif olmasından ibâret.
Bir diğer deyişle, evet, başkanlık sistemi, parlâmenter sistem gibi, çağdaş demokratik ülkelerde görülen bir hükûmet sistemi. Ancak başkanlıkla ilgili olarak, bu doğrunun dışında kalan diğer hususlarda ise Türkiye kamuoyunda bir dizi yanlış, ‘doğru’zannedilmekte. Sırayla gidelim.
MHP'nin Ontolojik Açmazı | A. Turan Alkan | Zaman
MHP'yi destekleyen bir gazetenin manşetindeki cümle, her şeye rağmen MHP'ye oy veren veya verebileceği halde kahırla başka partilere yönelen MHP'yi seçmenin duygularını birebir yansıtıyor: “Tepki MHP'ye değil Bahçeli'ye”
Şöyle düşünüyorlar: ‘MHP, diğer partilerden biri değildir; Türklüğün tarih içinde devamlılığını şimdiki zamanlarda temsil eden en yüksek fikir, en temiz semboldür. Müessesenin kendisi doğru, fakat yöneten kişi yetersiz...' Tam da bu gerekçeyle, her şeye rağmen yine de partisine sadık kalan veya eli titreye titreye başka birilerine oy veren insanlar tanıyorum. Tam da böyle düşünüyorlar ve bu yüzden MHP'ye oy verenler arasında bile Bahçeli'ye kızan, yetersiz bulan çok insan var.
MHP'yi, sanki devletin ta kendisi gibi görüyorlar. Devletinizden memnun olmayabilir, eleştirebilirsiniz fakat devletsiz bir durum tasavvur edemezsiniz; öyle bir şey.
Saatin Ne Suçu Var! | Necati Doğru | Sözcü
Seçime bir hafta vardı. Koca 7 gün. Türk insanı “kış saatine geçme uyumunu” yapamaz, sandığa gitmeyi şaşırır, gitse de oyunun yüzde 49.5’unu iktidar partisine atmayı unutur diye mi korkuldu.
Çok acı ama gerçek!
Halk alık yerine kondu.
Ses çıkaran da olmadı.
Türkiye’de halkın “saat değişikliğine ayak uyduramayacağı” gerekçesiyle dünya ülkelerinden 2 hafta geciktirilmesi bana bir araştırmayı hatırlattı.Tesadüf. 14 yıl önce yapılmış.Yayınlanmıştı. Kesip saklamıştım.
***
Araştırma; Türk halkının neden “Cumhuriyeti Doğru Algılayamadığı” üzerine yapılmıştı.
Araştırma sonucu çarpıcıydı:
Toplumun yüzde 50’si:
Sorunu göremiyor.
Sebep sonuç bağı kuramıyor.
Toplumun yüzde 30’u:
Sorunu görüyor.
Faşizmin Normalleşmesi! | Ayşenur Arslan | BirGün
Yazmak için oturunca fark ettim. Sadece bir hafta geçmiş!
Bir önceki yazının üzerinden sadece bir hafta geçmiş!
Kasım 2015 seçiminin üzerinden sadece bir hafta geçmiş!
Ankara’da bombalar patlayalı.. 100’den fazla insanımız hayatını kaybedeli.. Ankara Garı’nın önüne boynu bükük karanfiller bırakılalı.. 9 yaşındaki Veysel’i toprağa vereli de sadece 1 ay olmuş!
Hele Suruç, sanki bir başka çağda yaşanmış gibi.
Hatta sanki toptan aklımızı kaçırmışız gibi.
+ + +
Bir önceki yazımda.. Yani seçimin hemen öncesinde iki seçenekten söz etmiştim: Eğer AKP seçimi tek başına kazanırsa.. Ve eğer AKP’siz bir koalisyon mümkün olmazsa..
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!