Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Aleviler, Yine İyisiniz | Özgür Mumcu | Cumhuriyet
Başbakan Davutoğlu ’nun dün yaptığı bir açıklamayı uzun uzun düşündüm. Şöyle demiş:
“ Ana muhalefetin genel başkanı Diyanet İşleri Başkanı’na ‘nankör’ diyor. Dünyanın neresinde bir siyasi parti başkanı Diyanet İşleri başkanına hakaret eder? Bunu söyleyenden daha nankör birisi olabilir mi ?”
Ana muhalefet genel başkanı Diyanet İşleri Başkanı’na hakaret etti mi, bilmiyorum. Şayet nankör demesi hakaretse, Davutoğlu da Kılıçdaroğlu ’na nankör diyerek hakaret etmiş mi oldu?
Nankör bir hakaret ifadesi midir?
Gerçi Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın art arda açtığı hakaret davalarına bakılırsa kendilerinden mesela “ Ey devletin günüyle rûşen cemâli âlem / Pîrûz tâli’inle ferhundefâl âdem ” diye başlamayan bir yazıda bahsetmek pek tehlikeli.
Nevruz Nasıl Kürt Milli Kimliğinin Parçası Haline Geldi? | Murat Yetkin | Radikal
Bugün Öcalan'ın PKK'ya mesajının Türk hükümeti gözetiminde, ağırlığını PKK'ya sempati duyan seçmenin oy verdiği HDP milletvekilleri tarafından Diyarbakır'da Nevruz ya da Newroz meydanında okunacak olması, Türk devletinin inkar siyasetinin iflası, itirafı ve özeleştirisi gibidir.
Bugün Türkiye'de milyonlarca kişinin dikkati Diyarbakır'da olacak.
Kürt sorununa siyasi çözümün Türkiye'de demokrasi ve birlik ruhunu geliştireceğine inananlar da, PKK ile konuşmanın terörizme taviz ve bölünme anlamına geldiğine inananlar da, hatta bütün bu olan biteni kuşkuyla uzaktan seyredenler de Diyarbakır'dan gelecek sese bakacak ister istemez.
Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan gelen mesajı bugün Diyarbakır'da toplanması beklenen yüz binlere iletilecek.
Nevroz Ve İzleme Heyeti… | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
Bugün önemli bir gün, 2015’in Nevroz’u. Nevroz 2013’ten bu yana siyasi hayatımızın kritik günlerinden birisini oluşturuyor. Her 21 Mart’ta Öcalan, kamuoyu önünde, dolayımsız olarak, Kürt hareketinin ana yörüngesine son şeklini, çözüm süreciyle ilgili Kürt politikalarına son ayarı veriyor.
28 Şubat günü Dolmabahçe’de yapılan toplantı ve açıklama 2015 Nevroz’unu daha da önemli kıldı. Siz bu satırlara göz gezdirirken Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubu da muhtemelen okunmuş ya da okunuyor olacak.
Süpriz olmazsa ya da olmamışsa, bu mektubun çerçeve çizen, istikamet tarif eden, geçen yıla göre bir adım daha ileri bir içerikte olması beklenir. 28 Şubat’ta açılan kapının desteklenmesi, barış ikliminin teyidi, silah bırakma hedefinin tekrarı ve o malum 10 madde etrafında bir perspektif üzerine kurulu bir metin okunacatır Diyarbakır’da.
Çözüm süreci nasıl ilerler?
Vah Davutoğlu Vah | Nazlı Ilıcak | Bugün
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun işi zor… Sürekli istiskal ediliyor ve azarlanıyor. Şeffaflık Yasası hazırlanacaktı, Erdoğan karşı çıkınca vazgeçmek zorunda kaldı. Ardından Hakan Fidan meselesinde önemli bir darbe yedi. Fidan, siyasete veda edip, gene MİT Müsteşarlığı koltuğuna oturdu; Erdoğan’ın dediği oldu.
Barış sürecinde baştan beri konuşulan İzleme Heyeti meselesi var. 3’üncü gözün müzakereleri takip etmesi, Öcalan tarafından talep ediliyor. Böylece konuşulanlar aleniyet kazanacak. Ayrıca, varılan mutabakat da bir metne bağlanmak suretiyle belge haline gelecek.
Şimdi Tayyip Erdoğan çıkmış, sürecin bir parçası olan ve muhtemelen görüşmeleri yürüten MİT tarafından da kabul edilen İzleme Heyeti’ne karşı tavır koyuyor. Hem de alenen. Nedir bu? Seçimlere gidilirken bir siyasi manevra mı? Yoksa samimiyetle böyle düşünüyor da kendisini dinlemeyen hükümete posta mı koyuyor?
İçeride ve Dışarıda | Murat Belge | Taraf
New York Times ’ı okuyorum: “ Türkiye Kararsız Kalınca Cihadîler Suriye’ye Geçiyor ” mealinde bir başlık! Dikkatli yazılmış bir haber. “ Böyle oluyor ” demiyor, “ Böyle olduğunu söyleyenler var ,” diyor. Türk tarafından konuşanların sözlerine de yer verilmiş vb. Öte yandan, “ NATO üyesi Türkiye nasıl böyle davranabilir ” sorusunu soranlar da olduğu belirtiliyor. Suriye’de bu olayların başladığı ve neyin ne olduğunun da pek anlaşılmadığı sıralarda, şimdi IŞİD olarak ortaya çıkmış bu adamlara fiilen yardımcı olunduğu da söyleniyor. Öte yandan, adını vermeyen kaçakçıların bugün de bu trafiğe yardımcı oldukları anlatılıyor. Mustafa adında biri (soyadını vermemiş) şimdiye kadar 200 adam geçirmiş.
Ama bunları, “ böyle böyle oluyormuş ” diye Türkiye’de aktarınca, hareketli bir reddetme ile karşılaşıyorsunuz. Yardımcı olunduğu kesin bir dille reddedilirken, IŞİD’e de birtakım ağır suçlamalar yöneltiliyor.
Devleti İdare Edenler İçin Bir Yemin Metni Taslağı | Ahmet Hakan | Hürriyet
-Herhangi bir hukuki süreç başladığında 'Ben bu davanın savcısıyım' demeyeceğime...
-Adliyemi ve polisimi herhangi bir İslami cemaatin eline teslim etmeyeceğime...
-Herhangi bir cemaate karşı 'Ne isterlerse veririz' yaklaşımında olmayacağıma...
-'Ne güzel, askeri vesayeti geriletiyor çocuklar' diyerek yapılan kumpasları görmezden gelmeyeceğime...
-Uydurulmuş suikast iddialarıyla devletin kozmik odasına girilmesine izin vermeyeceğime...
-Atılan iftiralarla subaylarımızı intihara sürüklemelerine neden olmayacağıma...
-Komutanlarımızın haksız yere cezaevlerinde aylarca sürünmesine göz yummayacağıma...
-Kulaklarımı hep kumpasçılara değil, 'Kumpas var' diyenlere de açacağıma...
-Askere yapılan kumpastan söz edenlerin 'darbeci' diye nitelendirilmelerini sağlayacak bir atmosferi oluşturmayacağıma...
Çözüm Sürecinin Esas Kazananı | Ruşen Çakır | Haber Türk
Çözüm süreciyle çatışmasızlığın teminat altına alınmış olmasının AKP iktidarının epey işine yaradığını biliyoruz. Her şey bir yana, peş peşe yaşanan seçimlerden AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ ın başarıyla çıkmasında çatışmasızlığın belirleyici bir rol oynamış olduğu muhakkak. Hatta sırf bu olgudan hareketle AKP ve Erdoğan karşıtları, Kürt siyasi hareketini (KSH) oyuna gelmekle, hiçbir şey almadan (veya çok az şey alarak) çok şey vermekle itham edebiliyorlar.
KSH’yi ateşkeste, çatışmasızlıkla AKP’nin oyununa gelmekle suçlayanlar savaş kışkırtıcılığı yaptıklarının farkında olmayabilirler mi? Öte yandan KSH’yi bu şekilde eleştirenlerin önemli bir bölümünün aynı zamanda AKP hükümetini de PKK ile mücadelede taviz vermekle suçlamaktan geri kalmadıklarını da biliyoruz.
İzleme Kurulu Bombası | Serpil Çevikcan | Milliyet
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklamasıyla çözüm sürecinin müzakere aşamasının önemli enstrü-manlarından biri olan İzleme Kurulu’na karşı olduğunu söylemesi peşi sıra geldi.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” ifadesiyle İzleme Kurulu’na karşı olduğunu açıkça beyan etmesi; her ikisi de çözümle ilgili olmasına karşın, bağlamı ve sonuçları itibarıyla aynı ağırlıkta değil.
Cumhurbaşkanı’nın, “Kürt sorunu yoktur” derken, “O zaman çözüm sürecine ne gerek var?” diye sorulmasına neden olacak bir içerikle konuşmadığı kesin.
Erdoğan’ın Kürt kökenli vatandaşların bundan 10 yıl önceki sorunlarının büyük ölçüde izole edildiğini kastettiği anlaşılıyor.
Aslında, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu yoktur” derken de İzleme Kurulu’nu doğru bulmadığını açıklarken de, büyük resimde çözüm sürecine karşıtlık içeren bir yaklaşımın taşlarını döşediğini söylemek yanlış olur.
“Aldatıldık” Diyerek Kurtulamazsın… | Bekir Coşkun | Sözcü
Sen hiçbir yılbaşı gecesi, cama vuran kar taneleri birer damla suya dönüşüp aşağı doğru kayarken, ve sokaktan geçen eli paketli babalara bakıp bakıp…
Yanağındaki damlaları elinin tersi ile silip…
Gelemeyeceğini bile bile babanı bekledin mi?
Bir anneyi anlatırlardı kulaktan kulağa…
Her gece 23.00 otobüsünü bekledi…
Oysa oğlunun hapiste olduğunu biliyordu, yine de saat yaklaştığında kalktı, sancılı ayaklarını ovuşturdu, merdivenlerden indi durağa gitti…
Bekledi tam dört sene…
Yalvarmıştı:
“Sevgilim ölüyor, onu son bir kez göreyim…”
Erdoğan mı Askeri Teslim Aldı, Asker mi Erdoğan'ı Teslim Alıyor? | Hasan Cemal | T24
Televizyondan izliyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Harp Akademileri ’nde konuşuyor, daha doğru deyişle askerin önünde günah çıkarıyor:
“Başta ben, tüm ülke aldatıldık.”
Erdoğan’ı dinlerken, yedi yıl öncesini anımsıyorum.
Anayasa Mahkemesi ’nden AKP ’yi kapatma kararının çıkacağına dair beklentinin ağır bastığı günler.
Boğaz’ın Anadolu yakasındaki Otağtepe’de, Can Paker’in evinde Başbakan Erdoğan’la bir akşam yemeğindeyiz.
Bir ara Erdoğan’la başbaşa kaldığımızda kendisine soruyorum:
“Askere teslim olacak mısınız?”
Tek sözcükle yanıtlıyor:
“Hayır.”
Erdoğan’ın Harp Akademileri’ndeki konuşmasını dinlerken o akşam yemeğindeki sohbeti anımsıyorum.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!