Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Hakan Fidan Başbakan | Nazlı Ilıcak | Bugün
MİT Müsteşarı Hakan Fidan istifa etti. Her şey planlandığı gibi yürüyor. Muhtemelen milletvekili seçildikten sonra, Tayyip Erdoğan onu başbakanlığa getirecek. Sadece bakanlık hesabı yapılsa, dışarıdan da atanabilirdi. Belli ki, başbakanlık koltuğuna oturtulacak.
Ahmet Davutoğlu, bir hakikati yavaş yavaş idrak ediyor mu? İçinize sinmeyen kararları benimser görünmek, boyun eğmek, makamı korumaya yetmiyor. Erdoğan, başarabilirse ya bir anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemini kuracak ya da kendisiyle daha fazla uyum içinde gördüğü Hakan Fidan’ı başbakan olarak atayacak. MİT’ten gelen bir kişinin başbakan yapılması, “muhaberat devletine” doğru gidişi de hızlandıracaktır. Siz bakmayın usulsüz dinlemelerden dolayı polislerin cezaevine atıldığını. Onların çoğu iftira. O tutuklamalar, “Darbe yapıldı”iddiasına zemin oluşturmak üzere yaratılan bir hayali senaryoya hizmet ediyor. Şu anda, herkesin pervasızca dinlendiğine ve fişlendiğine eminim. Fişlemeler zaten gazetelere yansıdı. İstihbari dinlemelerde ise hâlâ bir düzenleme yapılmadı. Oysa 2010 tarihli Devlet Denetleme Kurulu raporunda, bu hususa dikkat çekiliyor ve istihbari dinlemelerde hiçbir sınırlama bulunmadığı belirtiliyordu. Hükümetin gerçek niyeti usulsüzlüğü nihayete erdirmek olsa herhalde işe istihbari dinlemelere çekidüzen vermekle başlardı.
Otoriter iktidarla demokratikleşme olur mu? | Etyen Mahcupyan | Akşam
Aylar önce bir söyleşide “otoriterlik antidemokratiklik anlamına gelmez” şeklinde bir cümle kullanmıştım. Oysa genel kanaat otoriterlik ile demokratlığın birbirinin zıttı olduğuydu ve dolayısıyla demokratlık anti-otoriterlik, otoriterlik de anti-demokratlık olmalıydı. İnsanlar bilgiyi kendi zihinsel dünyaları içinde geliştirir veya benimserler ama çok az insan bu zihinsel düzlemin farkında. Bunda modernliğin de payı var, çünkü analiz derinliğini ideoloji ile sınırladı. Kendi zihniyeti üzerine yoğunlaşan entelektüel akımlar cılız kaldı. Bunun yerine ideolojiler ve onların arasındaki mücadele mutlaklaştı. Bu da iki büyük zaaf oluşturdu…
Tanrı Cumhurbaşkanı’nı korusun! | Mümtaz'er Türköne | Zaman
“Şahsımı, ailemi tehdide başladılar” diyor Bursa’da Erdoğan. Düşünebiliyor musunuz, koskoca Cumhurbaşkanı ve ailesi tehdit ediliyor.
Kocaman bir muhafız alayı, yüzlerce, binlerce özel eğitimden geçmiş polis. Her attığı adım, yediği içtiği her şey defalarca gözden geçiriliyor. Hiç cumhurbaşkanının konvoyuna tesadüf ettiniz mi? Önde arkada koruma araçları, hemen müdahale etmek için bir ambulans ve tepede bir helikopter, kilometrelerce devam eden bir kuyruk. İşte tehdit edilen kişi. Devletin en tepesinde, en mühim, en çok üzerine titrenilen adam. Ak Saray’ın güvenlik sistemi dışında, Cumhurbaşkanı’nın güvenliğini sağlamak için neler neler yapılıyor. Demek yine de yeterli olmuyor. Bu cüreti kim gösteriyor acaba? Diyebilirsiniz ki, koskoca cumhurbaşkanı tehdit edilebildiğine ve bu tehditleri halka şikâyet etme lüzumu hissettiğine göre, sıradan vatandaşların, yani bizim güvenliğimiz ne olacak? Öyle demeyin, böyle bir durumda İngilizler ne derdi? “God save the Quine”.
Siyasi Ahlak | Hayrettin Karaman | Yenişafak
Siyaseti kısaca devleti yönetmek, siyasetçiyi de bu yönetimi üstlenen yönetici diye tarif edersek siyasi ahlakı, siyaset adamlarının ahlaki değerlere sahip olmaları ve yönetimi hukuk ve ahlak kurallarına uyarak icra etmeleri şeklinde anlamamız hatalı olmaz.
Hikmet onu gerektirir ki, bir ülkenin yöneticileri ve yönetme talebinde bulunanları (iktidar ve muhalefet adamları) bu büyük ve ağır emaneti taşıyacak ehliyete sahip olmalıdırlar. Mevzuata bakıldığında seçmek, seçilmek, belli makamlara atanabilmek için belli niteliklerden söz edilir; ama bunların içinde “liyakat şartı olarak güzel ahlak ve sahasında en iyi olmak” yoktur.
Seçim İttifakından Önce Seçim Bildirgesi | Aydın Engin | Cumhuriyet
Seçim hazırlığı besbelli ki iyiden iyiye kızışmaya başladı.
Bu iyi.
Çünkü AKP için “sandıkta yenilmez” yargısını baştan kabullenmiş bir ezberbozulacaksa bu yumurta kapıya gelince olmaz. Eh, seçime beş ay var ve bu, hazırlık için yeterli bir zaman.
Ancak Meclis aritmetiğini köklü bir değişikliğe uğratmak, gücünü sadece kişilerden alan bir milletvekili aday listesi hesapları üstünden yürüyecekse 5 ay değil 105 ay önceden de kollar sıvansa bence nafile çabadır.
1962’den beri seçmenim. Hiçbir seçimde, “Aaaaa, falanca namlı, ünlü, saygın kişiyi listenin seçilebilecek bir sırasına koymuşlar. O benim pek beğendiğim bir siyasetçidir. Hemen ona oy vereyim” demedim. Diyenlerle de dalga geçmeyi yeğledim.
Dahası bu mesleğe girdiğimden beri pek çok seçim yarışı izledim. Çalıştığım gazetelerdeki şefler pek çok seçimde beni “seçmenin nabzını tutma” görevi ile sokağa, yollara, kentlere, kasabalara yolladılar. Partilerin yerel yöneticileri ile buluşup “nabız tutma”nın ne kadar yanıltıcı olduğunu kişisel deneyimlerimle iyi biliyorum.
Davutoğlu’nun davaya feda oluşu | Kadri Gürsel | Milliyet
Ahmet Davutoğlu'nun siyasi geleceği 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nin muhtemel 3 sonucuna göre şekillenecek...
Partisi AKP 330 sandalyeyi geçerse Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği “başkanlık rejimi”ni getirecek olan anayasa yazılacak ve referanduma sunulacak.
“Evet” oyu, Davutoğlu’nun “hükümetin genel siyasetini yürütme” görevini kağıt üzerinde de bitirecek.
Kısacası, Erdoğan’a tek başına mutlak muktedir olma yolunu açan herhangi bir seçim başarısı, Davutoğlu açısından tam tersine, sonunda unvanın da kaybedilmesi anlamına gelecek.
Tersi gerçekleşirse, mesela AKP psikolojik sınır olan “300 sandalye”nin altına düşerek iktidarda kalırsa bu başarısızlığın faturası Davutoğlu’na bir biçimde kesilecek.
Bu bakımdan ilk akla gelen, Erdoğan’ın yeni hükümeti kurma görevini Davutoğlu’ndan başkasına vermesi, yani Davutoğlu’nun unvanını yine kaybetmesidir.
7 Şubat’tan bugüne... | Nihal Bengisu Karaca | Habertürk
7 Şubat’ın sene-i devriyesindeyiz. Üç yıl önce dün, Başbakan Erdoğan’ı, başının üstünde salınacak bir Demokles kılıcına mahkûm etmek için Hakan Fidan’a bir operasyon yapılmaya çalışıldı. Oslo görüşmeleri mazeret edilerek Fidan’ı ifadeye çağıranlar aynı saatlerde Erdoğan’ın ameliyata alınacağını hesaplamışlardı. Hakan Fidan, ifadesinde görüşmeleri Erdoğan’ın emriyle gerçekleştirdiğini söyleyecek, bu durum çözüm sürecini başlamadan bitirecek ve Recep Tayyip Erdoğan’ı terör örgütüyle anlaşma ya da pazarlık yapma ithamlarının konusu haline getirecekti. Fidan ifadeye çağırma işlemi hakkında bilgilendirmek için Erdoğan’ı aradı, ulaşamadı. Ancak bu noktada bir şey oldu, Erdoğan ameliyata giderken birden eski bir dostunu ziyaret etmeye karar verdi, hastane aranarak ameliyat saati bir miktar ertelendi. Bu karar dolayısıyla Fidan’ın ısrarlı aramalarının danışmanları aracılığıyla Erdoğan’a iletilebilmesi mümkün oldu. Erdoğan haberi aldığında Fidan’a şunu söyledi:“Sakın gitme.”
Kıymetlimisss'i Gollum'a benzetirsin ha?! | Kanat Akkaya | Hürriyet
Raporda Gollum şöyle tanıtılıyor: “Gollum eski bir Hobbittir. Gollum bir zamanlar Gladden Düzlükleri’nde doğmuş olan Sméagol adlı bir Kılayak Hobbit idi. Üçüncü Çağın 2463. yılında Sméagol’ün kuzeni Déagol balık tutarken Tek Yüzük’ü buldu ve onu hemen öldüren Sméagol yüzüğü ele geçirdi. Yüzüğün gücü Sméagol’ün yaşam süresini uzattıysa da, onu tanınmaz hale getirdi. Bundan sonra konuşurken çıkardığı çirkin, mideden gelen sesler yüzünden Gollum adıyla tanındı. Işıktan korkan hayaletimsi bir yaratık haline geldi ve pis cinayetler işleyerek ve kirli etler yiyerek yaşadı…”
Vikipedi’den kesmek ve yapıştırmak suretiyle hazırlanan bu faydalı bilgiler ışığında duruma yeniden baktığımızda karşımıza şöyle bir durum çıkıyor…
Sistem tartışmasının boşunalığı | Murat Belge | Taraf
Türkiye’nin bir “siyasî sistem” sorunu varsa, bu, Tayyip Erdoğan ve korosunun iddia ettiği gibi “Başkanlık Sistemi”nin olmaması değil, “parlamenter” olduğu iddia edilen sistemin her düzeyde bir “başkanlık” anlayışı çerçevesinde yürümesidir. “Başkanım” lafından –bunu söyleyen ya da böyle hitap edilen olmaktan– bu kadar tad alan bir toplum hayal etmek zor. Burada herkes doğuştan “başkan” da, hepsine “başkan”ı olacağı kurum bulma güçlüğü çekiliyor.
Bu durumun en net göründüğü düzeylerden biri belediyelerdir. Orada “Başkan”, tam anlamıyla başkandır. O görür, o düşünür, o yapar. Tayyip Erdoğan da belediyecilikten gelen bir politikacı. Şimdi Cumhurbaşkanı olarak, belediye başkanının kendi düzeyinde sahip olduğu yetkileri istiyor herhalde.
Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana… | Yıldıray Oğur | Türkiye
27 Mayıs 2010-7 Şubat 2015. Eski MİT Müsteşarları listesinde Hakan Fidan’ın yanında yazacak görev süresi aralığı. Hikâyenin tamamını bilmeyenler için bile Hakan Fidan ve son 5 yıl hakkında çok şey söylüyor bu iki tarih; 27 Mayıs ve 7 Şubat…
Hakan Fidan, beş yıllık görev süresi boyunca sırasıyla İrancı, Fethullahçı, KCK destekçisi, İran ajanı ve El Kaide/IŞİD destekçisi olmakla suçlandı.
Sırayla başlayalım.
Her şey 1958 yılının 28 Ağustos günü İsrail’in El Al Havayolları’na ait bir uçak teknik arıza nedeniyle Yeşilköy Havalimanı’na inmesiyle başladı. Aslında acil inişin sebebi teknik değil diplomatikti. Uçağın iki yolcusu bir ambulansla Başbakan Menderes’le görüşmek üzere Ankara’ya götürüldü; İsrail Cumhurbaşkanı Ben Gurion ve Dışişleri Bakanı Golda Meir. Ziyaretin arabulucusu İran Şahı’ydı. Ziyareti organize eden 1947’de oturduğu Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanında MOSSAD’ın temellerini atan Reuven Shiloah. 1958’deki bu ziyaret İsrail ve Türkiye istihbaratı arasındaki iş birliğinin başlangıç yılı olarak kabul ediliyor. Aynı yıl, CIA ve MOSSAD’ın teknik desteğiyle Ankara’da Türkiye’nin dinleme üssü Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın (GES Komutanlığı) temelleri atıldı.