Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
'Bu Hayat Böyle Geçmez' Diyen Beyaz Yakalılar İçin 13 Maddede 'Fabrika Ayarlarına Dönmek!'
En bilinen yöntemdir; bir şey tıkandı mı? Çalışmıyor mu artık? Aç, kapat. Resetle. Ve eğer mümkünse; fabrika ayarlarına geri dön!
Tüm beyaz yakalıların çok büyük bir keyifle okuyacağını düşündüğümüz bir kitaptan bahsedelim size. Yüce Zerey imzalı kitap; beyaz yakalılar ve benzeri dünyaların mensupları için bir kendine dönme, özünü hatırlama, özlediklerini hatırlama kılavuzu. Yüce Zerey bir akademisyen, köşe yazarı ve Türkiye'deki pazarlama sektörünün en başarılı isimlerinden. Kitap, beyaz yakalıların illallah ettiği bir çok durumu 18 güzel öyküyle anlatmış. Bize de neden artık iyice bir silkelenip, fabrika ayarlarımıza dönmemiz gerektiğini anlatmak kalıyor.
1. Öncelikle; ne ola ki bu fabrika ayarları? Kendini kötü, en kötü ve baya çaresiz zamanlarda nasıl hissettiğini düşün; işte tam o anda yapman gereken şey!
2. 'Call'lar ve 'meeting'ler arasında geçen koskocaman bir 'concern'ler silsilesi!
Kariyer yapmaya plazaların şaşaalı dünyasından başlamış, sonra da 'şansı' yaver gidip de bu dünyada kendine yer edinebilmişlerin dünyası aslında. 'Ticket'ındaki tüm parayı ay ortasında bitirip, akşamları köfte ekmek yiyen bir güruh bu. Ve gün boyu kendilerini en iyi, en gerçek hissettikleri an o köfteyi yedikleri an aslında.
3. Paranla rezil olmanın en gerçek hali: Beyaz yakalılık.
Kuralları keskin; iş arkadaşlarının göbek adının rekabet, patronların göbek adının ise mobbing olduğu bir garip dünya çünkü burası!
4. Bir de şöyle anlatalım; farz edin ki kendinizi dilini ve kültürünü hiç bilmediğiniz bir kabilenin içinde buldunuz. Yaşadığınız yalpalama ve adapte olduktan sonraki başkalaşımı düşünün...
Sizden çok önce oluşturulmuş bu sözlü kurallar aleminde ilişkiler en büyük aktör. Her şeyi belirleyen insan ilişkileri, daha doğrusu insanların birbirleri üzerindeki etkileri ve bu sebeple kazanıp kaybettikleri.
5. Önemli olan, bir 'şanslı doğan'ın bunu ne zaman fark edeceğidir ve bunun olması için 'şanslı'nın diğer ölümlülerle yüzleşmesi gerekir.
'Şanslı' doğanlarla kendi çabalarıyla o plazaların asansörlerini aşındırma şerefine nail olmuş insanların, aynı kahve zincirinde benliklerini unutup, takım ruhuyla ve huşu içinde kendilerini inkar etmelerinin de hikayesi bu.
6. "Doğuştan kazanan olmamak, doğuştan kaybeden olmayı gerektirmez."
'Yağmur, İstanbul'un her yerine gelir seviyesi, pozisyon ve bordro ayırmadan yağıyor.'
Sıkışmışlık hissiyatının hiç insan ayırmadığını görürsek, bu mesele özelinde söylenecek pek bir şey kalmıyor esasen.
7. Ha derseniz bu plazaların içinde ne menem bi'şey var da insanlar bu kadar beziyor; şöyle diyelim: Saf çalışma azminden kötü niyetli fırsatçılara, iki yüzlü iş arkadaşlarına, kötü patronlara kadar her şey...
Kitaptaki öyküler bu insanları iş hayatının hiyerarşisi karşısındaki çaresizlikleri, birbirlerini kandıran çiftlerin yüzleşmeleri, kökleriyle bağları kopmuş insanların çırpınışlarını anlatıyor.
8. Mobbing mesela...
'Güzel bir eğitim almışsın, güzel işler yapmışsın ama hala öğrenmen gereken çok şey var.'
'Toplantı için bana davetiye gönderdin mi? Herkesi gördüm bir kendimi göremedim de. Yanlış baktım herhalde, neyse sıkıntı yok.'
'Üç boyutlu origami ile eşek yapma konusunu ne yaptık? Bir türlü statü alamadım da ondan soruyorum, yanlış anlama!'
9. Ama fabrika ayarlarının tılsımı tam da burada! Ne kadar kendinizi sıkışmış hissetseniz de bir çıkış yolu vardır.
Aslında tüm mesele gerçekle temas etmek. Ve o gerçek mecbur kaldığımızdan çok farklı bir şey, en başta da belki bunu görmek gerekiyor.
10. Laf buraya kadar gelmişken soralım: Tamam da nasıl?
'Söyleyecek tek bir kelime bile bulamıyorlar... Oysa ağızlarından tek bir kelimenin çıkmıyor olmasının nedeni, yaşadıkları talihsiz suç üstü durum değil; üç senedir birlikte yaşamalarına rağmen, bir kez bile ruhlarının konuşmamış olması. Ruh ölünce, beden de kendini teslim ediyor.'
Tamam da nasıl sorusuna güzel bir cevap: Konuşarak. Ruhun ve benliğinle konuşarak.
11. Creative direktörlüğü bırakıp çocukluk kahramanıyla manav dükkanı açmak da bir seçenek! Olamaz mı, olabilir.
Olabilir; ve kitapta çok da tatlı bir hikayeyle oluyor.
12. Çünkü intikam; hem kendinden hem başkalarından alınan bir mevhum ve gerektiğinde sıcakken de yenilebilecek bir yemektir.
Kitaptaki öykülerin tamamının aslında bir 'intikam' güzellemesi olduğunu söylemek yanlış kaçmaz. Ama başlıkta da dedim ya; insanın bir gün kendine yeter ulan deyip alıp başını gitmesi de bir intikamdır aslında. Alın size fabrika ayarlarının dibi!
13. "Umudunu kaybetme, seni fabrika ayarlarına döndürecek o motivasyon bir gün gelecek!"
'Geceleri evine ekmek götürmek için to-do-list'lerin üzerinde uyuyakalanları o kurtaracak.
Her gün aynı ruhsuz mesaiyi geçiren insanlara, bir tane hayatları olduğunu o hatırlatacak!
İşte o, bize yeniden nefes almayı, yaşamayı öğretecek!'
Excel hücrelerine hapsolmuş, benliğini iş tanımlarına gömmüş, hüzünlerini to-do'larına meze etmiş tüm profesyonellere ithaf edilmiştir...
Kitabı edinmek için linke tıklayabilirsiniz.
Yorum Yazın
Adam irdelemiş işte. Neticede herkes farklı yollardan yürümek isteyip cesaret edemiyor. Bu tür kitapların faydası var, adam işin içinden yazmış hayat gurusu ... Devamını Gör
Çok fazla ılımlı yaklaşmış bu kitabın yazarı. Acaba ne kadar çalışmış beyazyakalı olarak? Ayrıca bırakıp gidemeyeceği engelleri olmamış mı? Herkes her iste... Devamını Gör
Diğer kitabıyla beraber on numara yazmış bunu da ayrca ilk soruna hitaben bunu buraya bırakıyorum. https://tr.linkedin.com/in/yucezerey
amk sanki manav açınca o yavşak arkadaşların gitmeyecek. ibne yan komşu elmanın kilosunu senden ucuza verip müşterini kapınca görürüm ben seni.