onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
400 Yıllık Türk Modernleşmesine Dair Bilinmesi Gereken 13 Madde

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

400 Yıllık Türk Modernleşmesine Dair Bilinmesi Gereken 13 Madde

Kenan Turan
03.02.2015 - 18:00 Son Güncelleme: 05.02.2015 - 00:08

400 yıllık Türk Modernleşmesini yaygın yanılgıları ve doğrularıyla ele aldım. İçerik yine şahsıma ait olan yazıdan derlenmiştir.

Kaynak: http://akademikarastirma.org/turk-mod...
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

1. Modernleşme nedir?

1. Modernleşme nedir?

Modernleşme, az gelişmiş veya gelişmemiş toplumların modern, siyasal, toplumsal ve kültürel bakımdan sanayileşmiş ülkeler modelini benimsemeleri ve onlara benzeme sürecidir. Bir diğer tanıma göre: Bir cemiyetin mevcut nizamını, yani içtimai, maddi ve manevi medeniyetini bir tipten başka bir tipe çeviren bir süreçtir.

(Kaynak: Halil İnalcık, Atatürk ve Demokratik Türkiye (İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2007), s. 78)

Şayet modernleşmenin temeline inersek mod yani kip değiştirmeyi görürüz. En açıklayıcı tabirle modernleşme yaşam tarzını ve görüşünü değiştirmektir. Elbette ki, bu değişim mevcut olan tarz ve usulden daha iyi daha gelişmiş olana doğru ilerler.

(Kaynak: İlber Ortaylı, Tarih Dersleri-Modernleşme, NTV 30 Nisan 2008)

2. Modernleşme = Batılılaşma = Çağdaşlaşma

2. Modernleşme = Batılılaşma = Çağdaşlaşma

Modernleşmeye dair en önemli yanılgı henüz kavramın isminden başlıyor. Modernleşmeyle batılılaşmayı ayrı kefelere koyup tartıyoruz. Aynı anlam ve içeriği ihtiva eden bu iki kavramın, elbette ki, dillerde ve zihinlerde ayrılması kimisi haklı olan bazı sebeplere dayanmaktadır.

İnsanları bu yanılgıya düşüren en önemli sebep, Osmanlı’dan günümüze modernleşme sürecinde sık sık batı taklitçiliği yapılması. Özellikle Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar bazı Batı sembolleri modernleşmenin kaidesi olarak görülür. Piyano çalmak, pipo tüttürmek, Türkçe - Fransızca karması bir dil konuşmak, taşrayı küçümsemek vb. 

Bu taklitçilik hiçbir zaman tam olarak bitmediği gibi ilerleyen yıllarda da Tanzimat dönemindeki gibi yaygınlaştığı görülmemiştir. Batı taklitçiliğinden sıyrılıp Batılılaşma/Modernleşme sürecine güçlü ve temelli bir şekilde girilen 1930’ların ardından geçmişteki batı taklitçiliği Batılılaşma ile ifade olunmaya başlanmış ve sanki batılılaşma, batı taklitçiliği olarak algılanmaya başlanmıştır.

Günümüzde halen batılılaşmanın batı taklitçiliği olarak görülmesinin sebebi bu algı kaymasıdır. Elbette ki, bunda Türk modernleşme sürecinde yapılan sembolik ve kavramsal hataların payı da büyüktür.

3. Modernleşme reformları tepeden inmeci değildir!

3. Modernleşme reformları tepeden inmeci değildir!

Padişahların profilleri Osmanlı modernleşmesinde çok etkilidir tıpkı M.Kemal’in Cumhuriyet modernleşmesinde başat etkiye sahip olduğu gibi. Ancak sanılanın aksine ne Osmanlı’da ne de Cumhuriyette modernleşme amacıyla yapılan düzenlemeler ‘tepeden inmeci’ değildir. Toplum açısından bakıldığından bu ifade doğrudur. Ancak tarih hiçbir zaman anlık kararlar ve uygulamalarla bölünüp farklı zaman kesitleri haline getirilemez. Genç  Cumhuriyetin kanunlarla yaptığı inkılaplar tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde fermanlarla yapılan reformlar gibi topluma tepeden inmeci gibi gözükse de cemiyet hayatı tarafından çoktandır kabul gören ve istenen uygulamalardır. Batılılaşma anlık kararlar doğrultusunda başlamaz ve uygulanmaz. Batılılaşmanın başlangıcı da bir süreçtir.

(Kaynak: İlber Ortaylı, Batılılaşma, TRT 2)

4. Osmanlı’da modernleşme padişahlarla başlamaz!

4. Osmanlı’da modernleşme padişahlarla başlamaz!

Padişahlar modernleşme sürecinde çok etkilidir ancak modernleşmeyi başlatan toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda bazı devlet kurumlarının ta kendisidir. III. Selim ve II. Mahmut gibi padişahların bazı istisnaları hariç çoğu reformu, ordu gibi devlet kurumlarında zaten var olan uygulamaların kanunlaştırılıp tüm devlet kurumlarına yayılmasının sağlamaktır.

5. Türk modernleşmesi orduyla başlar.

5. Türk modernleşmesi orduyla başlar.

Modernleşmenin orduda başlamış olması bir zaruret, devletin hayatta kalma mücadelesinin bir tasavvuru. 1600’lerin başlarında ordu Avrupa’da yapılan savaşların ardından batı mühendisliğinin ve tıbbının gelişmişliğini görüyor ve kendi içerisinde yine kendi kaynaklarıyla modernleşme adımlarını ufaktan atıyor. İşte bu ufak adımlar bir sonraki yüzyılda padişah etkisiyle diğer kurumlara aktarılıyor; ordu modernleşirken devleti de modernleştiriyor. Türk modernleşmesini 19.yy’a kadar askeriye şekillendirmiştir.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

6. Osmanlı modernleşmesiyle cumhuriyet modernleşmesi taban tabana farklıdır.

6. Osmanlı modernleşmesiyle cumhuriyet modernleşmesi taban tabana farklıdır.

Osmanlı’da modernleşme daha çok günü kurtarmaya yöneliktir ve yüzeysel kalmıştır. Cumhuriyette ise daha radikal ve topyekûndur. Osmanlı modernleşmesi duygusal, Cumhuriyet modernleşmesi rasyonel aklın ürünüdür.

Osmanlı modernleşmesi önce orduda başlamış ardından maliyeye uzanmış ve Osmanlı’nın son zamanlarında da idareye yansımıştır. Osmanlı’da modernleşme kurumlar bazında halka halka ilerlerken Cumhuriyette modernleşme, tüm kurumlara aynı anda nüfuz ettirilmeye çalışılmış, kurumlar arasında gelişmişlik olarak uçurumların oluşması engellenmiştir. Bu sayede Cumhuriyette, modernleşme tek tip ilerleyebilmiş; batı taklitçiliğine dönüşmemiştir.

(Bu maddeyle ilgili ileride daha geniş bilgilerin verileceği ayrı bir içerik oluşturulacaktır.)

7. Batılılaşmanın iyi/kötü tarafı, ayrımı.

7. Batılılaşmanın iyi/kötü tarafı, ayrımı.

Zamane Osmanlı aydınları; ‘biz batının bilimini, tekniği alalım; kültürünü, ahlakını, hayat görüşünü almayalım.’ der. Zaten bu konularda üstünüz diye düşünür. Teknoloji bir yere kadar ithal edilebilir ancak teknolojiyi yaratan bilimsel gelenek ithal edilemez. Bilim gelişebileceği özgür bir ortam ister. Her şeyden önce muhafazakâr düşünceler ve tabular bilimi kısıtlamamalıdır. Bilimin gelişmesi için ortam hazırlanırken toplumun muhafazakâr, dini değerlerinde değişimin olmaması imkânsızdır. Muhafazakar değerler –şayet ülkede siyasallaşmış muhafazakar görüşler hâkimse- muhtemelen ülke de bilimi engelleyici, sansürleyici rol oynar.

Dolayısıyla modernleşme süreci tamamlanmak isteniyorsa, Osmanlı’nın yaptığı gibi yüzeysel reformlar değil; toplumun muhafazakar değerlerine kadar inen derinlemesine değişiklikler gereklidir. Modernleşme tek

bir yön ve alan da uygulanırsa başarısız olunur. En basitinden bilim

geliştirilirken ahlak ve kültürde değişimin engellenmesi mümkün değildir. Bu sebeple “bu iyi alalım, bu kötü bırakalım.” İfadesi yanlıştır. Modernleşme bir çorba değil ki, istediğin baharatı atıp istediğini çıkarasın.

8. Batılılaşma ve Ahlak

8. Batılılaşma ve Ahlak

Bir diğer hataya düşülen meselede ahlaktır. Maalesef

ülkemizde dün olduğu gibi bugünde Avrupa’yı ahlaksız olarak gören ve bu sebeple ‘modernleşirsek/batılılaşırsak ahlaksızlaşırız.’ diyen insanların sayısı az değil. İnsanlardaki bu yanılgının sebebi Avrupa’nın geçtiği reform hareketleri sürecinden habersiz olunmasıdır. Modernleşen batının ahlak görüşüyle reform hareketleri öncesi batının ahlak görüşü bir tutulur.

Oysaki reform sürecinden sonra Avrupa dine dayalı ahlak düşüncesinden insana dayalı ahlak düşüncesine geçmiştir. Yani sanıldığının aksine karşımızda 16.yy öncesi her fırsatta haçlı seferine çıkmaya çalışan, İslam düşmanı bir Hristiyan kulübü Avrupa yoktur. Avrupalı yine Hristiyandır ancak Rönesans ve Reform’un ardından sekülerleşmiş ve mistik dünya görüşünü terk etmiştir. Dolayısıyla karşımızda Hristiyan ahlak modeli yoktur.

Ahlaki yozlaşma endişesiyle modernleşmeye yönelmemek ya da yüzeysel olarak modernleşmeyi uygulamak geçmişimizde çokça yapılan hatalardan biridir. Bizim dine dayalı ahlakımızın batının insani değerlere

dayalı ahlakından çok daha üstün görülmesi, yapılan bir diğer yaygın hatadır.

9. Doğu-Batı Ayrımı

9. Doğu-Batı Ayrımı

Sanılanın aksine modernleşmeyle beraber Hristiyan Avrupa ile Hristiyan olmayan diğer ülkeler karşı karşıya gelmez. Batı’ya uyum sağlamaya çalışan doğulu toplumların meselesidir, modernleşme.

Çoğunluğun düşündüğünün aksine Doğu-Batı ayrımı coğrafi bir ayrım değildir. Türkiye’nin batısında kalan ülkeleri modernleşmiş olarak görmek yanlış olduğu gibi Türkiye’nin doğusunda kalanları da çağdışı olarak kategorize etmek zordur. Aksi halde Yunanistan’a modernleşmiş bir ülke dememiz gerekebilirdi ya da Japonya, Güney Kore gibi doğumuzda yer alan ülkeleri hangi sınıfa sokacaktık? Ne Yunanistan modernleşmiş bir ülke ne de Japonya doğulu bir ülke. Doğu-Batı ayrımı coğrafi özellikler taşımaz. Bizlerin Batı’dan kastettiği modernleşmiş ülkelerdir.

10. Batılılaşma sürecinde rasyonel akıl ile duygusal aklın çarpışması.

10. Batılılaşma sürecinde rasyonel akıl ile duygusal aklın çarpışması.

Batı ile Doğu’yu birbirinden ayıran başlıca özellik, batılı insanın insana ve kâinata objektif bir şekilde bakarak rasyonel bir sisteme bağlama çabasıdır. Modern insan devlet hayatından özel yaşayış tarzına kadar her şeyi rasyonel bir şekilde düzenlemeye çalışır. Buna karşı doğulu her şeyi mistik, ilahi bir sebebe bağlar. Onun gözünde Tanrı ile her hadise arasında doğrudan doğruya bir ilişki vardır. Bu sebepten doğulu hadiseleri kontrol iradesini kendinde görmez. Hâlbuki batılı insan tabii ve sosyal çevresini kontrol gücünü kendinde görür. Doğulu insan rasyonel düşünmekten uzaktır. Rasyonel olmayan görüş ilim zihniyetinde yer alamaz.

Batılı ülkeler doğudan farklı olarak duygusal ve mistik düşüncelerden sıyrılıp rasyonel akla yönelebilmiştir. Doğulu ülkeler ise bunu beceremediklerinden ve pek çoğunun bu yönden bir çabası bile olmamasından dolayı modernleşmek bir tarafa yerinde saymış ve hatta gerilemiştir. Dolayısıyla doğu-batı ayrımının temeline rasyonaliteyi koyabiliriz.

Bir tarafta uzun uğraşların sonucunda kadercilikten sıyrılıp akılcılığa ulaşan modernleşmiş batı, bir tarafta ise kaderciliği en temel özelliği haline gelen doğu. Bir tarafta akılcılığın katkısıyla özgürleşmiş birey, diğer tarafta tüm hayatı ve düşünceleri gelenekçi zihniyetle şekillendirilen ve sık sık toplum tarafından baskıya uğrayan birey.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

11. Ekonomik gelişme, modernleşme değildir!

11. Ekonomik gelişme, modernleşme değildir!

Bu ayrıma dair yapılan bir diğer hata da, ekonomik olarak gelişmiş ülkelerin modern ülkeler arasına alınmasıdır. Doğrudur, ekonomik gelişmişlik ve refah devleti modernleşmenin üst yapısını oluşturur. Ancak modernleşmenin altyapısını oluşturan sosyal ve siyasal gelişmişlik olmadan salt ekonomik seviyenin hiçbir değeri ve önemi yoktur. Aksi halde çoğu petrol zengini Arap ülkesine modern demek zorunda kalırdık. Dolayısıyla Doğu Batı ayrımında tıpkı coğrafi konum gibi ekonomik seviyeyi de bir kıstas olarak değerlendiremeyiz.

12. Modernleşmenin yapısı

12. Modernleşmenin yapısı

Modernleşmeyi iki yapıya ayırabiliriz: sosyal ve siyasal gelişmişlikten oluşan alt yapı ve ekonomik gelişmişlikten oluşan üst yapı. Her bir yapının kendi alt kriterleri vardır. Modernleşmenin alt yapısında Avrupa’nın Rönesans ve Reform ile elde ettiği yeni hayat görüşü mevcut. Bu hayat görüşüyle beraber edindiği insana dayalı ahlak, bireycilik, rasyonellik, sosyal hareketlilik, demokrasi, insan hakları, sivil toplum gibi özellikler önemlidir. Modernleşmenin üst yapısında ise yine Batı’nın Sanayi Devrimi ile elde ettiği teknolojik, ekonomik gelişmişlik ve bu doğrultu da oluşan refah devleti önemlidir.

13. Bilim - sanat ve modernleşme

13. Bilim - sanat ve modernleşme

Modern toplumların gereği olan tüm bu kriterler, gelişmemizi yönlendireceğimiz tüm alanlar iki kapıya çıkıyor; Bilim ve Sanat. Modernleşmenin üst yapısı olarak saydığımız teknolojik ve ekonomik gelişme bilim ile doğrudan doğruya bağlantılı. Bilim, aynı zamanda modernleşmenin altyapısında ele aldığımız unsurların toplumda oluşumu için de vazgeçilemez bir katkı sunuyor. Yine sanat, Batı’nın Rönesans ve Reform ile hayat görüşünü değiştirmesinde önemli bir aracıydı. Modernleşmek isteyen toplumlar için gerek alt yapıda gerekse üst yapıda bilim ve sanat hem öncül hem de artçıdır.

Son söz

Son söz

'Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı beraber kullanan toplumlar uçar. Kullanamayan toplumlar tavuk toplum haline gelir. Tavuk toplum önüne konan her yemi gagalarken ardından alınan yumurtalardan habersizdir.' Charles R. Darwin

Tavuk toplum olmaktan vazgeçmemiz dileğiyle…

Kaynakça

Berkes, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002

İnalcık, Halil, Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2007

İnalcık, Halil, Osmanlı ve Modern Türkiye, İstanbul: Timaş Yayınları, 2013

Mardin, Şerif, Türk Modernleşmesi, İstanbul: İletişim Yayıncılık, 2002

Ortaylı, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2008

Ortaylı, İlber, Batılılaşma Yolunda, İstanbul: Turkuvaz, 2007

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
42
8
7
4
2
2
1
Yorumlar Aşağıda
Reklam