Görüş Bildir

Reform Haberleri

Reform ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Reform ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

'Türkiye Raportörüyseniz Bir Anınız Bile Sıkıcı Geçmez'
Ria Oomen-Ruijten: Türkiye'yi reforme edeceklerini umuyoruz çünkü refah içinde bir devlet istiyorlarsa reform gerekirAvrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten , “Türkiye raportörüyseniz bir anınızın bile sıkıcı geçmesi ihtimal dahilinde değil” dedi. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raportörü Hollandalı Ria Oomen-Ruijten’in Türkiye hakkında yaptığı ilginç bir yorum ortaya çıktı. Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda yapılan görüşmeleri yansıtan EUObserver adlı online gazete, Oomen-Ruijten’in Türkiye ile ilgili olarak yapılan bir oylamanın ardından, “Türkiye raportörü iseniz bir anınız bile sıkıcı geçmez” dediğini yazdı. ‘Türkiye’den reformlar bekliyoruz’ Oomen-Ruijten’inn ayrıca Türkiye için, “Ülkeyi reforme edeceklerini umuyoruz çünkü refah içinde bir devlet istiyorlarsa reform gerekir” dediği belirtildi. EUObserver ayrıca, Hollandalı liberal parlamenter Marietje Schaake ’nin, “Türkiye’deki kriz, hukuk üstünlüğünü istikrarsızlaştırıyor ve durum giderek kötüleşiyor” sözlerine yer verdi. Komisyonda oylanan rapor, 8 ‘hayır’ ve 5 çekimsere karşı 36 ‘evet’ ile kabul edilirken imtiyazlı ortaklık önerisi destek bulmamıştı. Oylamada kabul edilen değişiklik önergeleriyle yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının önemine atıf yapılırken reform sürecinde Türkiye ve AB arasında yakın diyalog ve işbirliğinin devam etmesi gerektiği vurgulanmıştı. Oomen-Ruijten de, Türkiye’nin AB üyelik yolunda yeni reformlara ihtiyaç duyduğunu ve bu süreçte AB’nin Türkiye’ye adil ve şeffaf olması gerektiğini belirtmişti. Türkiye raporunun önümüzdeki günlerde AP Genel Kurulu’nda görüşülmesi bekleniyor.T24
"Referandum Sonucunu Tanımayacağız"
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Kırım'da yapılacak referandumun sonucunu tanımayacaklarını söyledi. LONDRA Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İngiltere'nin başkenti Londra'da bir araya geldi. ABD'nin Londra Büyükelçiliği rezidansındaki görüşmenin ardından Kerry basın toplantısı düzenledi. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Kırım'da yapılacak referandumun sonucunu tanımayacaklarını söyledi. Lavrov ise düzenlediği basın toplantısında, 'Ukrayna'nın yabancı ortakları tarafından alınacak önlemler konusunda ABD ile ortak bir vizyonunun olmadığını, farklılıkların bulunduğunu' belirterek, ancak diyaloğun ve müzakerelerin yapıcı ve yararlı olduğunu belirtti. Görüşmede Kırım'daki durumun da ele alındığını dile getiren Lavrov, 'Rusya Devlet Başkanı tarafından da ifade edilen pozisyonumuzu yineledik. Kırım halkının referandumdaki isteğine saygı duyacağız' dedi. Ukrayna konusunda bir temas grubunun oluşturulmasını 'yanlış bir yaklaşım' olarak tanımlayan Lavrov, uluslararası toplumun Ukrayna'da anayasal reform yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini dile getirdi. 'Rusya hükümetinin, Ukrayna'nın doğusuna askeri müdahale planı yok' diyen Lavrov, ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin Rusya'ya yönelik yaptırımlarla ilgili sözlerinin anımsatılması üzerine, 'Kerry, Rusya'ya karşı bir tehditte bulunmadı' yanıtını verdi. Obama'dan açıklama ABD Başkanı Barack Obama da, Beyaz Saray'da İrlanda Başbakanı Enda Kenny ile görüşmesinin ardından gazetecilere açıklamasında, Ukrayna'daki gelişmelerle ilgili de konuştu. Krize diplomatik bir çözüm bulunmasını ümit etmeye devam ettiklerini belirten Obama, 'Ancak ABD ve Avrupa, sadece Ukrayna'nın egemenliğine yönelik mesajlarında değil, bu egemenliğin ihlal edilmeye devam etmesi halinde bunun neticeleri olacağı noktasında da birlikte duruyorlar' dedi.
Türkiye Çok Köklü Reformlar Yaptı
KOPENHAG Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Danimarka ve Türkiye arasındaki 1,8 milyar dolarlık ticaret hacminin çok düşük olduğunu belirterek 'Her iki ülkenin de büyük potansiyeli var ama bu potansiyelin tam farkında değil gibiyiz' dedi. Kopenhag Vesterbrogade'deki Danimarka Sanayi Odasında düzenlenen Danimarka-Türkiye Ticaret ve Yatırım Forumu'na katılan Cumhurbaşkanı Gül, burada yaptığı konuşmada, Türkiye ile Danimarka arasındaki ilişkilerin aslında çok eski olduğunu ve ticaretle başlayan bir ilişki olduğunu belirtti. Osmanlı devleti döneminde, 1756 yılına kadar giden bu ilişkinin dostluk ve ticaret anlaşması imzalanmasıyla 258 yıl önce başladığını ifade eden Gül, 'Dostluğumuz hep ebedi olsun, dostluğumuz o günden bugüne güçlü bir şekilde devam ediyor. Biz NATO'nun en eski iki üyesiyiz dolayısıyla en zor dönemlerde hür dünyayı beraber savunduk' diye konuştu. Danimarka ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin bu siyasi ilişkilere paral şekilde yeterince gelişmediğini gördüğünü dile getiren Gül, şunları söyledi: 'Şu bir gerçek ki: Danimarka ve Türkiye dost iki ülkedir. Ayrıca Türkiye'nin AB üyeliği konusunda Danimarka çok güçlü bir destekçimiz. Biraz önce sayın bakan söyledi, bu vesileyle şunu da paylaşmak isterim: Danimarka'ya ilk ziyaretimi 2002 yılında bugünkü hükümetin ilk başbakanı olarak gerçekleştirdim. O ziyaret AB zirvesi vesilesiyleydi, o zirve bizim için önemliydi. Çünkü Türkiye ile müzakerelere başlama konusundaki ilk karar ve açıklama o zirvede gerçekleşti. Bu süre içinde de Danimarka daima bizi destekledi. İnanıyorum ki bu destek devam edecektir.' '1,8 milyar dolarlık ticaret aslında hiçbir şey' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, toplam ticaret hacimlerine kıyasla iki ülke arasındaki 1,8 milyar dolarlık ticaret miktarının çok düşük olduğunu kaydetti. İki ülke arasındaki dostluğa rağmen ticaret düzeyinin çok düşük kaldığını gördüklerini ve bu toplantıyı Danimarkalı iş adamları ile daha çok ticaret yapmaya teşvik için yaptıklarını belirten Gül, 'Ticaret hacimleri bu kadar yüksek iki ülkenin bu ticareti hiçbir şey. Danimarka gelişmiş ve kişi başına 40 bin doların üstünde geliri olan en gelişmiş ülkelerden birisi' değerlendirmesini yaptı. Gül, ülkelerin büyük şirketlerinin iş yapacağı yerlere ihtiyacı olduğunu, ülkelerin büyümelerini sürdürebilmek için bu şirketlerin büyümesi gerektiğine değinerek sözlerini şöyle sürdürdü: 'İşte Türkiye sizin için büyük bir potansiyele sahip. Türkiye yatırım yapılabilir bir ülke mi değil mi bakanımız ortaya koydu. Türkiye her şeyden önce 1996 yılından bu yana gümrük birliği içinde olan bir ülke. Yani sizle aramızda gümrük duvarı yok. AB üyeliğine tam üye olmadan gümrük birliğine tam üye olan bir ülkeyiz, bundan da memnunuz. Çünkü Avrupa'nın tüm ülkeleriyle rekabete girerek daha rekabetçi ve güçlü bir hale gelmişiz. Ayrıca müzakere sürecine başladığımız için bazı şartları peşinen yerine getirmiş vaziyetteyiz. Bunlar siyasi kararlar yani Kopenhag Kriterleri, ikincisi Mastricht Kriterleri, bu kriterleri yerine getirmiş, 80 milyona yaklaşmış bir nüfusu olan çok büyük bir coğrafyası olan bir ülkenin cazibesini mutlaka Danimarka iş adamlarının görmesi gerekir. Türkiye'yi sadece kendi potansiyeli olarak da görmemek gerekir. Türkiye hinterlandı çok geniş bir ülke. Orta Asya ülkelerine giderseniz gözünüzü kamaştıracak neredeyse tüm modern şehirlerin yüzde 70'ini Türk müteahhitleri inşa etmiştir. Bunu şunun için söylüyorum: Türk ve Danimarka şirketleri üçüncü ülkelerde beraberce iş yapabilirler. Bunun çok büyük bir fırsat olduğunu görmek gerekir. Kafkasya, Balkanlar, Kuzey Afrika gibi bütün buralarda Türk ve Danimarka şirketleri beraber iş yapabilirler ancak Türkiye başlı başına bir potansiyel. Milli hasılasıyla AB'nin 6. dünyanın da 16. büyük ekonomisi. G-20'nin bir üyesi, bu anlamda uluslararası ekonomik gelişmeleri tabii ki yakından takip ediyoruz.' 'Türkiye çok köklü reformlar yaptı' Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yatırımcıların bir yere gittiğinde ilk olarak yapacağı işin getirisine sonra da güvene yani başı sıkıştığında mahkemeler ve hukuk düzeni varmı ona baktığını söyledi. Bu anlamda Türkiye'nin özellikle son 10-12 yılda çok köklü reformlar yaptığına işaret eden Gül, 'Bu reformlar demokratik reformlar ve özellikle hukuk reformları. Bu reformlar yerli yabancı ayrımını tamamen ortadan kaldırdı. Türkiye'de herhangi bir şekilde mahkemeye gittiğinizde Danimarka ya da Türk şirketi diye bakmazlar, kim haklı kim haksız buna bakarlar. Hukukumuz bu noktaya geldi onun için Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığımızı söylerken buradan hareket ederek söylüyoruz. Bu tabii ki size güven verecektir. Belki çok daha karlı piyasalar olabilir ama hukuku AB ile mukayese edilemeyen bir hukuk sistemi içinde riskiniz de şüphesiz ki ona göre büyük olacaktır' dedi. Türkiye'nin finans ve bankacılık sektöründe de çok güçlü reformlar yaptığını, bugün AB'nin en sağlam bankacılık sistemlerinden birisinin Türkiye'de olduğunu bildiren Gül, 2008 yılındaki büyük finans krizi yaşandığında hiçbir Türk bankasına bir sent bile yardım etme ihtiyacı duymadıklarını söyledi. 'Türkiye içeriden ve dışarıdan gelecek şoklara karşı hazır' Gül, Türkiye'nin bu şartlar altında hem içeriden hem dışarıdan gelecek ekonomik şoklara karşı kendini hazırlamış durumda olduğunu ifade etti. 'Şüphesiz ki çoğulculuk demokrasinin temel prensibidir. Bu çoğulculuk içerisinde zaman zaman çok sert tartışmalar çıkabilir ama bütün bunlar yerleşmiş bir demokrasi, seçim sistemi, yerleşmiş kurallar çerçevesi içinde mecrasını bulacaktır' diyen Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: '2 hafta sonra yerel seçimler olacak. Seçimden sonra bugünkü yüksek politik tansiyon normal seyrini alacaktır. Önemli olan temel kriterler bir ülkede geçerli mi geçerli değil mi? Bir şey daha söylemek isterim: Noksanlıklarımızın farkında olan bir ülkeyiz, önemli olan bu. Ekonomide siyasi hayatta başka konularda yapmanız gerekenlerin farkında ve ileri taşıma azmindeyseniz bu çok takdir edilecek bir konudur o bakımdan Türkiye'de reform süreci çok güçlü bir şekilde devam edecektir. Bu da Türkiye'yi çok güçlü bir hale getirecektir hem Türk şirketlerini hem de Türkiye'de iş yapan firmaları güçlü hale getirecektir. Dolayısıyla Danimarka'da global çapta iş yapan büyük şirketler var. Bunların mutlaka uzmanları en detaylı analizleri yapıyorlardır. Benim söylemek istediğim şu: Her iki ülkenin de büyük potansiyeli var ama bu potansiyelin tam farkında değil gibiyiz. Buna dikkat çekmek istiyorum özellikle de Danimarkalı şirketlerin bu potansiyeli yakalaması gerekir. avantajları her tarafın müteşebbisleri yakalarsa sonunda ülkelerimize en iyi şekilde hizmet etmiş olacağız dolayısıyla kazan kazan ilkesi çerçevesinde yapılabilecek çok şey var. Siyasi ilişkilerimiz gayet mükemmeldir ama ticari ve ekonomik ilişkileri daha ileri taşıyabileceğimiz bir boşluk var bu boşluğu doldurduğumuzda her iki taraf da bundan çok kazançlı çıkacaktır.' Foruma Veliaht Prens Frederik, Ekonomi ve İçişlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Margrethe Vestager, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve iş adamları katıldı. Muhabir: İrfan Cemiloğlu
"Başbakan Mahkeme Kararıyla Dinlenemez"
Başbakan Erdoğan, bir ülkenin başbakanının, cumhurbaşkanının, genelkurmay başkanının mahkeme kararıyla dinlenemeyeceğini belirterek, 'Bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır' dedi.AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, mahkemelerin cumhurbaşkanı, başbakan ya da Genelkurmay başkanını dinleme kararı veremeyeceğini belirterek 'Bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Ondan sonra kalkıp bize İslami ahkam kesme, bunun merci neresi olursa olsun, böyle bir şeyi anlamak, anlatabilmek mümkün mü?' dedi. Erdoğan, Kanal 7 televizyonunda katıldığı 'İskele Sancak' programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bugün ilk olarak Manisa'da AK Parti'nin düzenlediği mitinge katıldığını ve orada bugüne kadarki siyasi hayatında, Manisa'da gördüğü en büyük katılıma şahit olduğunu belirten Erdoğan, o motivasyonla İzmir'e geldiklerini, burada da aynı coşku, heyecanı gördüklerini, özellikle de kadınların coşkusunun Manisa, İzmir ve tüm yurtta çok yüksek olduğunu söyledi. İzmir mitingine ilişkin emniyetin katılım rakamını 180 bin olarak belirttiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, Manisa ve İzmir'de mülki sınırlar içerisindeki tüm ilçelerin büyükşehir için oy kullanacağını, bunun da çok büyük bir yerel hizmet alanı oluşturacağını ve bu yüzden buralarda bir değişim, dönüşümün gerekli olduğunu vurguladı. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, 'Bu değişim, dönüşüm İzmir'in güzelliği için lazım, İzmir şu andaki verilen hizmete hakikaten layık değil, yanlış bir uygulama var. Belediyecilikte ne ararsanız İzmir'de bu yok, İzmir bunu hak etmiyor, İzmir'e yerel yönetim açısından çok büyük haksızlık var, bu haksızlığın başında da maalesef beceriksiz, başarısız bir CHP belediyeciliği var' değerlendirmesinde bulundu. CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın Başbakan Erdoğan, 'Projelerinizle İzmir'de hizmete talipsiniz ancak İzmirlinin yıllardır yaşam tarzlarına müdahale endişesinden söz edilir. 11 yıldır iktidardasınız kimin hangi yaşam tarzına müdahale ettiniz, neden bu algı oluşmuş' sorusuna da şöyle yanıt verdi: 'Bunu anlamak çok zor. CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın. Bunu söyleyenlerin acaba yaşam tarzlarından ne değişti? Giyim, kuşamları mı değişti, böyle bir dayatma mı oldu, bir yasal düzenleme mi yaptık, veyahut ne yeyip, ne içtiğine mi baktık, bu konuda müdahale mi ettik, ne var? Bugün miting yaptığımız yerde herkes orada istediği gibi içiyor, istediği gibi yiyor. Kimsenin kimseye müdahalesi söz konusu değil. Bu iftiraları ben İstanbul'da belediye başkanıyken de bana yaptılar, 'Otobüsleri ayıracak', 'Kadın-erkek ayrı olacak', 'Alkol vesaire yasaklayacak' dediler. Bizim Anayasa'nın gençliğin korunması, ailenin korunması gibi amir hükümleri vardır. Siz, burada devlete Anayasa'nın yüklediği bu yükü yerine getirirsiniz, o ayrı bir konu, ama bunu devlet olarak yaparsınız. Kalkıp da özel sektör böyle bir şey yapıyor, özel sektöre sadece oranın bütün sıhhi şartları uygun mudur, değil midir? Temizliğinden, bütün mutfaktaki temizliğine varıncaya kadar gerekli olan tedbirleri alırsınız, bunu aldıktan sonra mesele bitmiştir, yapılan iş de budur.' Olumsuzluğun zirvesi Başbakan Erdoğan, siyasi hayatında yaşadığı en zorlu dönemin ne olduğu sorusu üzerine, 'Bir: özellikle partimin kapatılmasına yönelik atılan adım gerçekten çok çok talihsiz bir adımdı. İki: partimiz kuruldu, seçimlere giriyoruz, orada da seçime giremeyişime yönelik bir tezgah, oyun vardı. Fakat en son gelinen nokta, yani paralel yapı olayı, bu kumpasta, tezgahta zirve diyebilirim, olumsuzluğun zirvesi' yanıtını verdi. Geçmişten bugüne iyi niyetle bakan kişilerin kurulan tezgahın, kumpasın içinde yer almasının daha büyük bir felaket olduğunu söleyen Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biz, bu insanlara, bunların içinde ortak dostlarımız var, hep iyi niyetle baktık ama maalesef bu iyi niyet çok çok yanlışmış, çok ters tepti. Bunlara bu süreç içerisinde yaptığımız uyarıların, bir araya gelip yaptığımız ikazların haddi hesabı yok. Bir anda bunlar olmadı, uzun zamandır 'bakın şunlar şunlar oluyor, bunlar yakışmıyor, biz bazı şeylere şu anda tahammül ediyoruz, sabrediyoruz ama lütfen bu konularda hassasiyetiniz olsun'... Dershane meselesinin mazisi 1 sene, 2 sene değil, bu Hüseyin Bey'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde başlayan bir süreçtir. Bu sürecin başlamasında en önemli sebebi şudur: Ben Anadolu'ya gittiğim zaman, ben siyasetçiyim Ankara'da genel merkezde oturup siyaset yapan birisi değilim. Orada anneler, babalar şunu söylüyorlar: 'Başbakanım, biz madem ki dershaneye verecektik, bu okullar niye. Ben fakir, fukarayım, evde davarımı sattım, çocuğumu dershaneye gönderdim, üniversiteye yine giremedi.' Yaşananların sadece dershaneyle ilgisi bulunmadığını, dershanecilikte çok ciddi bir rant, rakam söz konusu olduğunu belirten Erdoğan, 'Bu rakamı terk etmek, böyle bir mamayı kaybetmek kolay bir iş değil, işin şeyi oradan başlıyor' dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Okullar var, anlatıldığı gibi 500 lira, bin lira öyle bir şey yok. Nerede! Bunun asgarisi bin 500, 2 bin liradan başlar, 20, 22 bin liraya kadar çıkar, böyle bir yapı. Bunların içinde kolejlerine, özel okullarına gidip özel okullardan sonra bu dershanelere gidenler var, bunlar da yaşandı. Bu bir defa ayrıca bir zannediyorum ciddi bir ters tepme oldu. Asıl bizi sıkıntıya düşüren, rahatsız eden şey şudur: Yasal veya yasal olmayan, bir ülkenin başbakanı nasıl dinlenir. Başbakanın dinlenmesinde mahkeme kararı diye bir şey olamaz, dinleyemezsin, mahkeme bununla ilgili karar veremez, cumhurbaşkanıyla ilgili veremez, Genelkurmayla ilgili veremez. Bunlar bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Ondan sonra kalkıp bize İslami ahkam kesme, bunun merci neresi olursa olsun, böyle bir şeyi anlamak, anlatabilmek mümkün mü? Benim uluslararası ilişkilerimi adeta izleyeceksin, dinleyeceksin, hatta hatta görüntüleyeceksin. Ben mesela enerji bakanımla görüşüyorum, görüşmemde devlet sırları var, uluslararası tahkime gidilecek bunları konuşuyoruz. Nereden konuşuyoruz? Güvenli hattan konuşuyoruz, yani kriptolu hattan konuşuyoruz. Bunlar kriptolu hattı, güvenli hattı bile dinleyecek kadar izanını, her şeyini kaybetmiş insanlar. Ne yapmışlar? Devletin kurumlarına yerleşmiş, oradan güya devletin üst kademelerine güvenli telefon, kriptolu telefon veriyor. Bunun bizim dinimizde, İslam'da, insanlıkta yeri var mı? Amerika-Almanya arasında bile bu sıkıntıya neden oldu, İngiltere'de yaşandı.' Erdoğan, gazeteci Turgay Güner'in 'Zannediyorum kriptolu telefonları rahatça konuşun kumpası için yapmışlar' sözleri üzerine de 'Onların düşüncesi öyle. Bizim bir sabit kriptolularımız var, bir de seyyarı var ama bunlar seyyarı da sabiti de hepsini dinler duruma gelmişler' dedi. 'Bir kısım yargıyı bunlar ele geçirdiler' Dinlemeler, izlemeler, siyasiler ve başka pek çok örgütsel faaliyetlerle ilgili bir yasal takibat sürecine gidilip gidilmediği ve bunun bir soruşturmaya dönüşüp dönüşmediğine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, 'Bunların şu ana kadar en önemli attıkları adım, bir defa tabi yargı, bir kısım yargı, bütününü buna katamam, bir kısım yargıyı bunlar tabi ele geçirdiler. Bunun içinde savcısı var, hakimi var. Yargıtay'ın hakeza öyle, Danıştay'ın hakeza öyle' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, 'Orada kilitleniyor anlamında mı söylüyorsunuz?' şeklindeki soruya, şu yanıtı verdi: 'Tabii şimdi ilk derece mahkemede icabında mesela çok enteresandır, belli bir süre içerisinde bana yapılan birçok hakaretler var. Bu hakaretlerde ilk derece mahkeme lehime karar verirken, üst yani Yargıtay'da lehime karar veriyordu. Ama şu olaylardan sonra çok manidardır şimdi ilk derece mahkeme lehime karar veriyor, bakıyorsunuz Yargıtay bozuyor. Hakaret çok açık net hakaret. Ben birçok hukukçularla da konuyu görüşüyorum, 'Tartışılmaz' diyorlar. Öyle bitsin diyorum arkadaşlara, çünkü kendim şeye girmek istemiyorum yani özellikle diyelim ki Kılıçdaroğlu'yla ,Bahçeli'yle böyle bir atışmanın içerisine girmek istemiyorum. Adam bakıyorsun ölmüş annemle ilgili, çocuklarımla ilgili iftira üstüne iftiralar yapıyor. Şimdi bu konuda eğer bir aceleye bu işi getirecek olursak, buradan olumlu bir netice çıkamayabilir. Onun için de tabi burada bu kurumların yeniden bir elden geçirilmesi, dizaynı gerekiyor. Biz HSYK olayında niye bu adımı attık? HSYK olayında bile oradaki belli isimler 'Biz Başbakan'a bunun hesabını soracağız' diyor, düşünebiliyor musun? 'Başbakan'a bunun hesabını soracağız' diyor. Kim bu adam? Yargı mensubu. Sen bunu nasıl söylersin ya? Çünkü adamların belli yerlerde, belli zamanlarda içerisinde tabi bir araya gelişleri var, ama bilmiyorlar ki yani kendi kurdukları tuzağın üzerinde bir tuzak var, bu da Allah'ın tuzağıdır. Orada işte bir insaf sahibi olan, bakıyorsun geliyor ondan sonra böyle bir durumu anlatıyor size. Yani bu yargıdaki vesayetin yeni bir türü. Bununla karşı karşıya kalındı. Fakat bunlar tabii aşılmaz işler değil, bunları aşacağız, çünkü hep söylüyorum, bu devleti biz sokakta bulmadık. Ve şu anda millet de bizden ne istiyor 'Devletime sahip çık' diyor. İşte bugün ve şu ana kadar yaptığım bütün mitinglerde, eğer meydanlar böyle kilitlenmişse, böyle lebaleb doluyorsa bu coşku, bu heyecan varsa, bakın daha kelimeyi ortaya atıyorsun alan kaynıyor. Niye, işte bundan, görüyorlar bunu ve ister istemez tabi bunun hesabını verecekler. Tehditler şunlar bunlar benim için hepsi hikaye. Ben ta baştan beri söyledim, ben vatanım için, milletim için kefeni yola, yani giyerek çıkmış bir insanım. Benimle beraber bu işe soyunmuş arkadaşlarım, kardeşlerim var. Biz burada gereği neyse bunu yapacağız. Öyle kalk sen Pensilvanya'dan bu ülkeyi karıştır, kusura bakmasın buna müsaade edemeyiz. Neymiş sıfatı 'kainatın imamıymış'. Nerenin imamı olursan ol, bu ülkeyi karıştıramazsın.' 'Bu bir örgüt buna cemaat, memaat denmez' 'Bu tahkikatın içinde o da var mı' şeklindeki soru üzerine Başbakan Erdoğan, 'Ne demek canım tabii olacak. Daha ne oluyor ki herşey dökülüyor ortaya. İşte görüyorsunuz yanında yıllar yılı beraber olmuş arkadaşı, öğrencisi Latif Bey neler anlatıyor ya adamcağız. Anlattığı şeyleri görünce ürpermeyecek misin? 15 yıl onu takip ettirmiş. 'Hocam takip ettirdin mi beni?' diyor, 'Takip ettirdim' diyor. Niye, 'E ne yapıyorsun, ne ediyorsun bileceğim' diyor. Arkadaşlar böyle bir hocalık, böyle bir imamlık olabilir mi? Ben bir de imam hatip mezunuyum, bana hocalarım hiç böyle bir şey öğretmediler. Bir çete, bu bir örgüt buna cemaat, memaat denmez. Pırlanta gibi cemaatler var, bunlarla hiç alakası yok. Sonra o kadar enteresan bir şey ki bakıyorsun işte alufte. Yok bilmem işte bir siyasi böyle bir alufteyle şey olacakmış da bilmem neymiş de filan falan, 'hemen' diyor 'geceyarısı haber verdirdim' diyor, 'aman ha bu tuzağa düşmesin', şuna bak. Böyle bir şeye, tabi, sen bu işleri mi takip ediyorsun. Sen alim, ilim erbabı bir zat mısın, yoksa bu işleri takip eden bir istihbarat elemanı mısın? Anlaşılır bir şey değil. Herşey var' ifadelerini kullandı. Erdoğan, daha önceki açıklamalarında 'Hesap soracağız' şeklindeki ifadesi hatırlatılarak, bu ifadenin içini dolduracak somut suç üstü verilerin elde edilip edilmediğine ilişkin soru üzerine de şunları söyledi: 'Bu konuda zannediyorum şu cevabım herşeyi halleder, İstanbul Başsavcısının yaptığı açıklama manidardır. Bakın ne diyor, daha 3 binde filan olduğu zaman, hani sanatçısı, bilim adamı şusu, busu herkesin dinlenmesi olayı, gazetecisi vesairesi filan falan, 'Daha bir çok klasörlerin geleceği anlaşılıyor' diyor. Şimdi burası ilginç. Şu anda bir defa tabi emniyetle yargı arasında, tabi burada da yine ben emniyetteki tertemiz olan insanlar var onları tenzih ederim, yargıda da hakeza, bir defa burada paralel yapı her iki tarafta koordine olmuş vaziyette. O koordine olmuş haliyle birisi kalkıyor, paslaşarak, orayla da işi koordine ederek oradan gidiyor icabında dinlemeyi, arama emrini herşeyini alıyor ve aldıktan sonra emniyet hemen müdahalesini yapıyor. Bakın yukarıya üstüne haber vermeden ve utanmadan, sıkılmadan birileri diyor ki bakıyorsun televizyonda zaman zaman dinliyoruz onların kendi kanallarında da bana özet bilgiler geliyor, yani bunlarda utanma filan kalmadı. Bunlarda ar, mar, haya hiçbir şey yok. Diyor ki; 'Üstüne haber verecekmiş' diyor. 'Üstüne haber verdiği zaman üstü ona müsaade eder mi?' diyor. Lafa bak, ya bunun sorumlusu kim? Vali. Bunun sorumlusu kim? Emniyet müdürü. Altında böyle bir şey olacak, bundan haberi olmayacak. Olur mu, nasıl böyle bir şey olur? Yani eğer üstünün izin vermeyeceği veyahutta 'evet' demeyeceği bir şeyse, demekki burada bir suistimal var sen bu suistimali gördüğün için altta o anlaştığın paralel yapının emniyet tarafındaki ayağıyla bu işi hemen bir oldu bittiyle çözelim, apar topar sabah 5'te 6'da evinden alalım herkesi, hop götürüp içeri atalım. Ve tabi bunu yaparken de hemen bunun öncesinde ne yapıyorsun? Yine paralel medya var. Paralel medya ile de ayağı kuruyorsun, çok gizli, gizli kaydı olan evrakları da anında onlara servis ediyorsun. Arkadaşlar inanın bu kadar alçaklık, bu kadar adilik olmaz ya, olmaz. Düşünün bunların işadamı olduğunu düşünün şimdi birçoğu işadamları var ki bu işadamlarının içerisinde tanıdığımız insanlar var. Bu insanlar, bu kamuya teşhir edildiği zaman bu insanların onuru ne olacak. Bu insanların kredibilitesi ne olacak. Kalkıyor adam mesela orada bir tane arkadaşlardan yine, ben yine gururla söylüyorum mesela daha önce buna Cumhuriyet gazetesi takmıştı bir zamanlar. Yasin El Kadı'yla ilgili şimdi bunlar taktı ve bunu o kadar ileri gidiyorlar ki bu da terbiyesizliğin daniskası diyor ki 'El Kaide'ye destek veren, onun yardımcısı, finansörü olan' Allah cezanızı vermesin ya. Ben bu adamı tanımasam, bu insanı tanımasam ben de yutacağım.' 'El Kaide'ye de karşı olan ve Türkiye hayranı olan, bu ülkeye hayran olan bir insan' diyen Başbakan Erdoğan, Yasin El Kadı Türkiye'de yatırım yapmaya hazırlanırken söz konusu gelişmelerin yaşandığına işaret etti. 'El Kaide Türkiye'ye yerleşemedi, yerleşme gayretleri var' 'Bu El Kaide lafını çok duyduk, MİT tırlarında duyduk, sayın Yasin El Kadı da duyduk, İHH baskınlarında duyduk. El Kaide ile ilgili daha uluslararası, daha büyük ölçekli bir hazırlık olduğundan mı şüpheleniyorsunuz?' şeklinde bir soruya karşılık Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biliyorsunuz, El Kaide Türkiye'ye yerleşemedi, yerleşme gayretleri var. Biz tabi buna karşı tedbirlerimizi alıyoruz. Bu konuda benimle ilgili El Kaide'nin yaptığı çok ciddi biliyorsunuz açıklamalar var, olumsuz açıklamalar var. Ama bunu da onlar bildiği halde, işlerine gelmiyor. Şimdi yani bu paralel yapı, bu Pensilvanya değil mi Marmara gemisiyle ilgili olumsuz, aleyhte açıklamalar yapan. Yani 'Bu hükümetin onlara müsaade etmemesi gerekirdi' diyor. Kılıçdaroğlu aynı şeyi söylemiyor muydu, 'Biz olsak etmezdik' diyor. Aynı paralele düşüyorlar. Aynı şekilde bakıyorsunuz yine Mısır olaylarında aynı yere düşüyorlar. Suriye olaylarında Pensilvanya'nın bir tane oradaki mazlum, mağdur insanlarla ilgili bir açıklamasını duydunuz mu? Gazetelerinin, yayın organlarının bir ciddi anlamda bir açıklaması var mı? Soruyorum. İşin içindesiniz, yok. Başka yere hizmet ediyorlar, hizmet farklı.' Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, 'Paralel yapı ne istiyorlar. 'Siz gelip geçicisiniz, devleti biz yönetelim mi' diyorlar' şeklindeki sorusu üzerine, 'Bir defa bunların, dikkat ederseniz, bu proje yaklaşık 35 yıllık proje. 35 yıldır çalışıyorlar. Şimdi Pensilvanya'daki zat, aslında emekli olmuş bir zat değil. İstifaen, Diyanetten ayrılmış ve ondan sonra da kendisine, zaten tahsil itibarıyla da ilkokul mezunu bir zat, yeşil pasaport uydurmuşlar, bu yeşil pasaportla 1999'da biliyorsunuz Amerika'ya kaçmış bir zat. Tabii oraya yerleşti' yanıtını verdi. 'Vatanını çok sever, milletini çok sever, vatanını da çok sevdiği için de 15 yıldır vatan hasretiyle yanıyor. Ben tabii hakkımızda dedikodular üretilmeye başlayınca, 'yani ben güya Türkiye'ye dönmesini istemiyormuşum. Bunları duyunca 2 yıl, 3 yıl önce bir çağrı yaptım. Olimpiyatlarda, yani dönün dedim' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: 'Tabii o zaman, böyle bir yani bir tezgahların döndüğünden haberimiz yok. İşte samimi görüşüyoruz ya ve gidiyoruz bunların olimpiyatlarında konuşuyoruz, yurt dışında okullarına davet ediyorlar, gidiyoruz. Bakan arkadaşlarım gidiyor. Yani biz refere oluyoruz. Onların, o ülkelerin devlet başkanlarına, hükümet başkalarına refere olduk. Şimdi bütün bunlar oldu, bütün bunlar yaşandı ve tabii bizim o çağrımıza, o davetimize oradan tabii hep bakıyorsunuz böyle çok farklı, her tarafa gelebilecek şekilde cevaplar. Neymiş, 'bizim burada huzurlu bir yönetim, buna herhangi bir sıkıntı düşmesin diye, gelmeyi düşünmediği, onun için orada bir müddet daha kalmasının faydalı olacağı' gibi cevaplarla iş geçiştiriliyordu. Tabii bugüne kadar gelmedi, kaç oldu, 15 yıl oldu, gelmedi. Kolay kolay da gelmez.' Savaş Ay'ın bir programında, siyasetle ilgili sorusu üzerine verilen cevaba dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu: 'İşte Hazreti Cebrail gelse siyasi parti kursa ona da oy vermem, diyor. 'Kusura bakma derim', diyor. Bakın öyle bir benzetme ki hani teşbihte hata olmaz denir, orada bir yanlış anlaşılma vardır, asıl anlamı teşbih hata kabul etmez. Yani öyle bir teşbih yap ki burada hata olmasın ama sen şimdi kalkıp Hazreti Cebrail'in bir melek olarak işi bellidir, kalkıp gelecek siyasi parti kuracak, ee sen ona oy vermeyeceksin. Bir defa itikadi noktada bir sıkıntı meydana getirir.' Başbakan Erdoğan, '2010 referandumunda nasıl siyaset yaptılar' şeklindeki soruya da 'İşte orada yargıyla ilgili tezgah, yargıyla ilgili beklenti. O noktadaki hazırlıklardı ve o operasyonu da başarılı yaptılar' diye yanıt verdi. 'Bunları ben hiç kale almıyorum' Erdoğan, başka bir gazetecinin, '17 Aralık süreci sonrası, ana hedef sizsiniz. bu artık belli. Pek alışık olmadığımız, sizin de alışık olmadığınız türden yeni şeylerle karılaştık. Kriptolu telefonlarınızın dinlenmesi, yasa dışı kayıtlar, bütün bu 17 Aralık'tan bu yana 3 aylık süreç içerisinde sizi, şahsınızı özellikle hedef alan konularda siz ne düşünüyorsunuz? Bir yerde bir şey çıktığında tepkiniz ne olur. Bir de içiniz rahat mı? Bu anlamda müsterih misiniz, şahsınıza yöneltilen suçlamalar konusunda' sorusunu da şöyle yanıtladı: 'Bir defa bunları ben hiç kal almıyorum. Çünkü burası artık benim şahsımı filan tamamen aşmış bir şey. Burada ulusal güvenliğe tehdit var. Bu ulusal güvenliği tehdide karşı biz her türlü tedbiri alırız. Şahsımın burada feda olması gerekiyorsa ben zaten fedayıcan etmişim. Her zaman bir lafım var biliyorsunuz: Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz. Rahatım. Adam kalkıyor, Kılıçdaroğlu, ona gönderilen montajlarla şunlarla bunlarla konuşuyor. Ondan sonra yok bilmem şu kadar milyar dolar. Ya bunlar para saymayı da bilmiyor. Bir odanın içerisine sığmayacak kadar parayı götürüyorsunuz, nasıl götürüyorsunuz bunu. Bu kadar aklın, mantığın alamayacağı şeyler.' Başbakan Erdoğan, bütün bunlara karşı devletin bekası için atılması gereken adımları attıklarını vurgulayarak 'Zaten başladık ama seçim sonrası bu süreci hızlandırma zorunluluğumuz var ve bunu yapacağız ve Bu süreç içerisinde şimdi her şey meydana çıkmaya başladı' ifadesini kullandı. 'Lütfen aklınızı kiraya vermeyin' 'Eğer bir yerde CHP güçlüyse AK Parti'ye oy verme, CHP'ye oy ver. Eğer, MHP orada güçlü CHP değilse AK Parti'ye oy yok, MHP'ye oy verin' denildiğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: 'Siirt'te mesela, Mardin'de oralarda da BDP'ye yani, daha da ileri gidiyor, 'Cebrail'e oy yok, CHP, MHP, BDP'ye oy var.' Şimdi Allah aşkına 'Kainatının imamının' içtihatlarını görüyorsunuz, fetvasını görüyorsunuz. Şimdi bu fetvaya inanlara sesleniyorum ben: Ah benim canım kardeşlerim, lütfen aklınızı kiraya vermeyin. İradenizi kiraya vermeyin.' 'Bizim inancımızda, kula kulluk yoktur' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle dedi: 'Faniye kulluk yoktur. Baki olan ise sadece Allah'tır. Allah'tan başka kimseye bizim kulluğumuz olamaz. Sen Pensilvanya'daki zatın kulu musun ya? O yanlış yapamaz mı? 'Efendim o söylediyse onda bir hikmet vardır.' Hikmet arayışını bırak, Allah'ın emrine bak, Resulünün sünnetine bak. Ama öyle uygulamalar var ki kişiyi ubudiyet noktasında sıkıntıya düşürür. Kulluk noktasında sıkıntıya düşürür.' 'Gerçek alimlere bir haksızlıktır' Erdoğan, bir televizyon dizisinde yayınlanan sahneyle ilgili eleştirilerini de dile getirirken, şöyle konuştu: 'İşte ne diyor, Miraçtan Peygamber Efendimiz iniyor, kamyonete bindiriliyor ve böylece arkasında işte salatüselamlar geliyor, birisi önüne yatıyor, bilmem ne yapıyor. Maalesef son katıldığım olimpiyatlarda yaptığı açıklamada, Peygamber Efendimiz'in orada olduğunu, söylüyor. Peygamber Efendimiz gelmiş, o folklorik gösterileri seyretmiş yani. Bu kadar enteresan şeyler. Bu tabii gerçek alimlere bir haksızlıktır. Bu hakikaten üzücüdür. Onun için çok saf temiz kardeşlerimizin ben hala olduğuna inanıyorum. Yani o evlerde, yurtlarda filan saf temiz çocukları aldatan, kandıran ablaları kastetmiyorum, onların da kendilerini çek etmeleri lazım. Onlara şahsımla ilgili beddua seansları yapıyorlar. Bakan arkadaşlarımla ilgili beddua seansları yapıyor. Bu beddualar bumerang gibi döner, kendilerine vurur. Bunu iyi düşünmeleri lazım.' 'Kayış attı' 'Şu ülkede ben çok açık net bir şey söylemem lazım. Düşünebiliyor musunuz, 28 Şubat'ta Pensilvanya'daki zatın başörtüsüyle ilgili vermiş olduğu fetva var, bir de daha önce ondan 15 20 sene önce yine vermiş olduğu fetva var. İkisi birbirine tamamıyla zıttır' ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Orada itikadi olduğunu söyler, öncekinde ve 'Kuran'ın ayetlerine terstir, açamaz, şudur budur' filan derken, 28 Şubat sürecinde açma noktasında bu defa açıklamalar yapıyor. Nerelerden nereye. Akşam başka sabah başka. Olur mu böyle şey. Şu beddua olayında da 5 ay önce ne söyledi, 5 ay sonra ne söyledi? Buyurun! Yani orada, densizlik, diyordu, 5 ay sonra meşru oldu. Niye? Kayış attı.' 'Ameliyatımdan bugüne her şey çok daha güzel gelişti' Erdoğan, 'İki yıl önce 6 Mart'ta paralel bir gazetenin manşetinde 'Başbakan Erdoğan'ın iki yıl ömrü kaldı' diye bir haber yayınlandı. İki yıl tamamlandı, siyaseten mi acaba iki yıl ömür biçilmişti' sorusu üzerine, 'Siyasi olamaz çünkü seçim yok. Şimdi başka türlü götürme noktasında haberleri aldık. Onları duyduk ettik' yanıtını verdi. Allah'ın verdiği ömrü bir an öne, bir an sona kimsenin erteleme veya gereğini yapma yetkisi olmadığını ifade eden Erdoğan, 'Onun için biz ya Hafız deriz, ona sığınırız. Tedbirlerimizi alırız, yolumuza öyle devam ederiz. Onlar varsın böyle devam etsin. Ya Şafi dedik, şifanın en büyük vereni O'dur. Ve elhamdülillah ameliyatımdan bugüne her şey çok daha güzel gelişti. Şu anda bu maratonu ilk günlerimiz aratmayacak kadar götürüyoruz. Siyaseten meydandayız. Biz 'Müslümanım' diyenden bir şeyi bekleriz, Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden Müslümanlar emindir, salimdir. Şimdi bakıyorsunuz beddualar var. Müslüman, bırakın Müslümana beddua etmeyi diğer insanlara bile beddua edemez, onun nezaketi bunu gerektirir. Ama bunlar çığırından çıkmış vaziyette' diye konuştu. 4 eski bakanla ilgili fezlekeler Erdoğan, '17 Aralık operasyonunda ismi geçen 4 eski bakanla ilgili Meclis'e gelen fezlekeler konusundaki tutumunun' sorulması üzerine de 'Ayın 19'unda arkadaşlarımız orada bulunacaklar' bilgisini verdi. Aynı gün kendisinin mitingleri olduğunu, mitinglerde bulunacağını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: 'Arkadaşlarımıza gerekli çağrılar yapıldı, arkadaşlarımız orada bulunacaklar. Fakat dikkat edilirse şu ana kadar anamuhalefet partisi bir soruşturmaya yönelik adım atmadı. Sadece bu toplantının yapılmasını istiyor. Tamam da niye soruşturmaya yönelik bir adım atmıyorsun? Burada dert başka. Dert: 'Acaba son 10 güne girerken bazı bir şeyler yakalar da belgeler, bilgiler filan yakalar da bunu biz kamuoyunda paylaşabilir miyiz?' Bunlar hukuk mukuk da anlamazlar, bunlar daha siyaseti öğrenemediler, çok acemisi bu işin. İşte onun için Anayasa Mahkemesinden birkaç kez döndüler, veto yediler. Güya hukukçuları da var, bir işe de yaramıyorlar. Bu olayda da soruşturmaya yanaşmıyorlar. Şimdi de o gün toplantı yeter sayısını 184 bulabilecekler mi bilemiyorum. Komisyonda da çoğunluk bizde oluyor. Yani bizim o komisyona 9 üye verme hakkımız var, 4 tane CHP'nin, bir diğerlerinin. Bu şekilde oluşan bir komisyon var. Dolayısıyla bu komisyonda, eğer böyle bir şeyin kurulması söz konusu olursa ki o da zannediyorum ayın 19'undan sonraki bir dönemde böyle bir adım atılacak olursa o zaten nisan ayı içerisinde olabilecek bir şey. Ama böyle bir noktada bunlar böyle bir adımı şu ana kadar atmadılar. Bunlarda böyle bir cesaret yok. Burada çok farklı gelişmeler olabilir. Benim 4 milletvekili arkadaşım asla bu şeylerden çekinmek gibi bir dertleri yok.' Başbakan Erdoğan, 'dört eski bakanın yargılanmak isteyip istememesiyle' ilgili soru üzerine de şunları kaydetti: 'Ortada herhangi bir suç unsuru yoksa, suç sabit değilse niçin böyle bir şeyi istesin? Bunlar gazete haberleriyle, gazete kupürleriyle... Bunlar bizim partimizi de biliyorsunuz o şekilde kapatma yoluna gittiler. Ve biz ki yola çıkarken bir şey söyledik. Ne dedik? '3Y' dedik. Yolsuzlukla yasaklarla yoksullukla mücadele. Biz bu mücadeleyi vermemiş olsaydık Türkiye'nin milli geliri 230 milyar dolardan 820 milyar dolara çıkabilir miydi? Biz bu mücadeleyi başarılı bir şekilde verememiş olsaydık eğitimde cumhuriyet tarihinin yapmış olduğu derslik sayısının yarıdan fazlasını... 205 bin derslik biz yaptık. Yollara bakıyoruz, bölünmüş yollarda 79 senede bunların yaptığı bölünmüş yol 6 bin 100 kilometre, biz şurada 17 bin kilometre bölünmüş yol yapmışız. Yolsuzlukların olduğu bir ülke bunu yapabilir mi? 23,5 milyar dolar IMF'e olan borç MHP'nin borcu, o getirdi, CHP'nin yavrusu DSP ile birilikte. Bize bunu bıraktılar. Bunu biz ödedik, biz bitirdik. 'Milliyetçiyiz' diyenler 27.5 milyar dolar Merkez Bankamızın döviz rezervi vardı, şu anda 128 milyar dolar döviz rezervi var. Yolsuzlukların olduğu bir ülkede buraya gelebilir misiniz? Sağlıkta zaten devasa bir patlama var. Çok enteresan, bu olaylarda gelen bir nokta var. Üçüncü havalimanı ile ilgili olarak yapılan ihale 46 milyar dolar, oranın müteahhitlerini bile bunlar yemeye kalktı.' Erdoğan, üçüncü havalimanının yapımının neden engellenmek istendiğiyle ilgili bir soruya, 'Oradaki müteahhit firmalardan herhalde mama almadılar bunlar. Bunlar biliyorsunuz, paralel yargıyı da kullanmak suretiyle bazı şeyleri haraca bağlıyorlar. Neyle? Şantajlarla. Şimdi burada bunlar çok çok önemli. Aynı zamanda uluslararası bir casusluk da. Bir savaşa, Allah göstermesin, girecek olsak düşman nereyi vurur? Ya gelir havaalanlarını vurur, ya köprüleri vurur' diye cevap verdi. '17 Aralık'tan sonra Ergenekon davasına bakışınız değişti mi' sorusunu Erdoğan, '17 Aralık öncesinde zaten intikam timleri kurulmuş. Bir kısım yargı mensupları adeta intikal timi gibi hareket ediyor. Bunu yerel mahkemede de üst mahkemede de görüyorsunuz. 'Ben bunu burada ne kadar daha fazla yatırırsam, o kadar kardır' diyor. Böyle bir adalet olur mu? Ne kadar erken karar verilirse o kadar adil davranmış olursunuz. Bunların böyle bir derdi yok ki. 'Ne kadar fazla yatarsa ben bundan intikamımı o kadar almış olacağım', mantık bu' yanıtını verdi. 'Bazı medya gruplarının attıkları başlıklara dikkat edin' Erdoğan, '28 Şubat mahkemelerinin yargılamaları veya haksız kararlarıyla ilgili bir şey yapılması gerektiğine inanıyor musunuz' sorusu üzerine de bu konularla ilgili çalışmalar olduğunu belirtti. 28 Şubat ile ilgili yalnızca Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) muvazzaf veya emekli mensuplarının yargılanmasının doğru olduğuna inanmadığını, bunu daha önce de söylediğini dile getirdi. 'Bir kısım sermaye bir kısım medya, bunlar o dönemin çok ciddi şakşakçılarıydı' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Dolayısıyla bunlar neden dinlenmiyor da sadece TSK'nın mensupları dinleniyor çünkü o arada o işin içerisinde bizzat yer alanlar var. Sivil kanat. Bu konuyla ilgili bu süreç içerisinde sivil kanada da bu iş uzanabilir, yeni düzenlemelerle birlikte. O paralel yapıyla ilgili olarak, paralel yargı diyelim, yine tenzih ediyorum iyilerini, bu işin dışarıda pazarlamacıları, komisyoncuları var. Bu komisyoncularla beraber bu işler götürülüyor. Çok açık, net ortada. Bundan dolayı seçim kampanyasında bazı medya gruplarının mesajlarına, attıkları başlıklara dikkat edin. Bu başlıklara baktığınız zaman buralarla bağlantılı olan tiplerdir, bunun endişesini taşıyarak o başlıkları atıyor, ona göre köşelerini yazıyorlar. Bunların hepsi buradan kaynaklanıyor.' 'Paralel yapı ülkenin karışmasını istiyor' 'Çözüm süreci hangi aşamada ve paralel yapının buraya müdahalesi ne noktada' sorusuna karşılık da Erdoğan, TBMM tatile girmeden yeni Demokratikleşme Paketi'nin Genel Kuruldan geçtiğini, paketin sürece yönelik çok ciddi adımlar içerdiğini anımsattı. Özellikle bölgeyi rahatlatacak bir hava oluştuğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: 'Bu 'paralel yapı' dediğimiz fenomen burayı da hedef alıyor. Çünkü onlar ülkenin karışmasını istiyorlar. Ülkeyi karıştırmaya muktedir olamayınca bundan rahatsız oluyorlar. Çünkü onlar da buradan nemalanıyordu. Ama şimdi ülke sükut bulursa... Ne diyorlardı? 'Güneydoğu'daki sükuneti biz sağladık' diyorlardı. Neyle oralardaki dershaneleriyle sağlamışlar. Tamam, şu anda dershaneleriniz yine var. Siz eğer bu sükuneti sağlamak gibi bir idealiniz varsa bu işte 2015'in Eylül'üne kadar devam edeceksiniz.' Yeni düzenlemeyle bir partinin devlet yardımı alabilmesi sınırını yüzde 7'den yüzde 3'e düşürdüklerini ifade eden Erdoğan, şunları belirtti: 'Seçim barajı' konusunda ise bir anlaşma sağlayamadıklarını söyledi. Erdoğan, 'Bütün bunlarla bugüne kadar bizim tespit ettiğimiz talepleri, çözüm sürecine oturttuk ve yasal düzenlemesini de ona göre yaptık. Hiçbir yasal düzenleme veya hukuk o gün koyduğunuz noktayla bitmez. Tekamül denilen bir olay var. Bunu zaman içerisinde güncellemek durumundasınız. Bugün hala 30, 40, 50 yıl öncesinin yasalarıyla idare ettiğimiz bazı düzenlemeler var. Artık burada kalmak gibi bir şey söz konusu olamaz. Bunun sürekli güncellenerek o günün şartları neyse ona göre ayarlamamız gerekiyor.' AK Parti kurulurken güneydoğu illerini dolaştığında kendisine 'Sadece olağanüstü hali kaldırın, biz sizden başka bir şey istemiyoruz' denildiğini aktaran Erdoğan, iktidara geldiklerinde 'olağanüstü hal' uygulamasını hemen kaldırdıklarını anımsattı. Erdoğan, 'O dönemde kaldırmamıza rağmen ondan sonra çıkardığımız maddelerin sayısı 50, 60, 100'ü buldu. Durmadık. 'Silah sussun, siyaset kazansın' dedik, yok. Samimi davranmadılar hala da davranmıyorlar. Öyle olmasına rağmen, onlar istedi diye değil o bölgedeki insanımız neye layıksa onu yapalım, Batıda ne varsa doğuda, güneydoğuda da o olsun, ülkemizin 780 bin kilometrekaresinde vatandaşlarımız hepsi aynı hak ve hukuka sahip olsunlar.' 'Birinci Gezi kalkışması, ikinci Gezi kalkışması... Sokakları yakıyorlar, yıkıyorlar, yağmalıyorlar, ateşe veriyorlar, öldürüyorlar... Tüm bunlar oluyor, fakat hiçbir şey olmuyor. Ne hakimi ne savcısı kimse hesap sormuyor. Siyasi parti genel başkanları, medya patronları, iş adamları bu kalkışmalara, yağmalara, yakmalara, yıkmalara destek veriyor. Toplum bundan sıkıldı. Bu konularda nasıl önlem alacaksınız?' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi: 'Ukrayna-Türkiye benzetmesi veya farklı ülkelerle benzetmeler uygun değil bana göre çünkü Türkiye başka, o ülkeler başka. Koşullar başka, örf, adet bunlar bambaşka. Meclisimiz bizim öyle zannediyorum bu son 19'undaki olay sebebiyle nisanın ilk haftasını da tatil kararı alabilir ve nisanın birinci haftasından sonra da çalışmaya başlar. Bizim öncelikli görüşeceğimiz bazı yasa düzenlemeleri var, bunlara devam edeceğiz. Gerek yerel mahkemeler noktasında gerek güvenlik, gerek üst mahkemeler noktasında bu düzenlemeler tam manasıyla yapılmadıktan sonra, buraya çözüm getirmek mümkün değil. Önce bunun çözülmesi lazım. Çünkü bir kısım paralel yargı inanın artık adil karar vermiyor. Maalesef tamamıyla ön kabullerle ön yargılarla kararlar veriyor. Bunu görüyoruz. Bunu şahsımda yaşıyorum. Çünkü etrafımdaki birçok yargı mensubuyla hukukçu arkadaşlarımızla oturuyoruz, konuşuyoruz. Şimdi adam kalkıyor, 'hırsız başbakan' diyor. Bunu diyen kim? Anamuhalefetin başındaki adam diyor. Yargıda birisine 'hırsız hakim, savcı' deseler acaba kabul görür mü? Ne diyor? 'Ağır eleştiriye girer, sen siyasetçisin' diyor. Dikkat et, 'hırsız Tayyip' desen bunu bir yere uydurursun ama 'hırsız başbakan' diyorsun. Bu ülkenin başbakanına sen bu şekilde bir yakıştırma yapıyorsun. Yani bunun olmadığı bir yapı, kesinlikle reforme edilmesi lazım. İşte onun için önümüzde bir reform süreci var. Onun üzerine de yoğun bir şekilde gideceğiz. Buradan süratle bir neticeye varmamız lazım ki burada paralel vesayete de inşallah son verelim.' 'Sizin anketlerde son durum nedir? 30 Mart sonrası, cumhurbaşkanlığına aday olacak mı olmayacak mı Sayın Erdoğan' sorusuna, Erdoğan, 'Ben sizin kadar meraklı değilim o konuda' karşılığını verdi. 'Bütün bunlar Erdoğan, cumhurbaşkanı olmasın oluyor şeklinde yaygın bir görüş var. Aday olmazsanız, bu hesapları yapanların, hesapları tutmuş olmayacak mı?' sorusuna, Erdoğan, 'Şunu peşinen tekrar söyleyeyim: Benim şu anda her şeyim 30 Mart. Arkadaşlarımla hep buna kilitlendik. Çünkü 30 Mart'ta bizim birinci parti olarak çıkmamız lazım. Yapılan kamuoyu araştırmaları falan, bu konuda iyi çalışan bir partiyiz, gösteriyor ki biz şu anda birinci partiyiz' cevabını verdi. 'Onlar için koltuk önemli'- AK Parti genel başkanı olarak, 3 genel, 2 yerel, 2 tane de referandum geçirdiğini hatırlatan Erdoğan, 7 seçimde de AK Parti'nin kazandığını söyledi. 'Siyaset niye yapılır?' diye soran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: Eğer Kılıçdaroğlu bir liderse ki böyle bir özelliği yok, ancak genel müdür. Sen niye bu işe soyundun? Yani partiyi birinci parti yapmak için değil mi, iktidara taşımak için değil mi? Şu 4 yıl içinde 3 seçime girdi, 3'ünde de arkadan nal topladı. Sayın Bahçeli bildim bileli partisinin başında. O, bizim ilk kazandığımız seçimde de parlamentoya da girememişti, biz CHP ile ikimiz girmiştik. O giremedi, 2002. Fakat hiç umurunda değil. onlar için koltuk önemli, koltuğun sıcaklığından vazgeçemiyor. Ben de diyorum ki bu seçimde AK Parti birinci parti olmazsa ben çekilmeye varım, genel başkanlıktan çekilirim. Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan çekilebilir mi? Bahçeli genel başkanlıktan çekilebilir mi? İkisi de çekilemez. Niye? Çünkü onlarda böyle bir ideal, böyle bir aşk yok. Onlar için tek şey şu koltuk kaybolmasın. Zaten birisi kasetle geldi herhalde kasetle gideceği günü bekliyor. Öbürünün de zaten hiç umurunda değil, tamamen bir ideoloji, o şekilde yürütüyor. Diyorum ki buraya gönül veren vatandaşlarım, CHP'ye, MHP'ye gönül veren kardeşlerim, gelin bu işi yeniden bir kantara çıkarın. Olay, vatan millet meselesiyse o zaman burada el ele vermek suretiyle 'Beni madem temsil ediyorsun, iktidara taşıyamayacaksan ben senin arkandan niye geleyim?' Bu soruyu bir sorun.' 'Onların hepsi lehte netice veriyor'- 'Güçlü bir muhalefet olsaydı böyle darbe teşebbüsleri, 17 Aralık, 25 Aralık'taki operasyonlar olmazdı diye düşünüyor musunuz' sorusuna Erdoğan, 'Güçlü bir muhalefet olsa güçlü bir demokrasi olur zaten' yanıtını verdi. 'Daha keyifli olmaz mıydı' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Güçlü bir muhalefet olmadığı için biz iktidarız hem muhalefetiz, bizim durumumuz bu. Onlar sandıktan çıkamayacaklarını gördükleri, anladıkları için bundan dolayı da sandık dışı yollara başvuruyorlar. Bakın DHKP-C diyor ki: 'Ben, yaptım bu işi.' Adam diyor ki: 'Hava kararmıştı dolayısıyla elektrikleri kestiler, hükümet bu elektriği kim kesti onu bulsun' diyor ve diyor 'Katilini bulsun.' Yahu adam üstleniyor bu işi zaten. İşin bir bu boyutu var. İki: burada sebep netice ilişkisine bak. Nerede oluyor bu olay ve bu olayın olduğu yerin gittiği bölge neresi? Benim muhitim orası, büyüdüğüm yer, çok iyi bilirim oraları. Ama kendi önüne bir şey veriyorlar. Biliyorsunuz kılavuzu malum olanın işte böylece neticesi de bu oluyor. Bizim şu anda kamuoyu araştırmalarında, hamdolsun görünen o ki 45-50 bandında bir netice' dedi. 'Bu yasa dışı ses kayıtlarının bir etkisi olmamış o zaman' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Onların hepsi lehte netice veriyor' ifadesini kullandı. Şu anda büyükşehir mitinglerini yaptıklarını, seçime kadar 30 büyükşehirin tamamına gideceğini belirten Erdoğan, söz konusu şehirlerin seçmenin yüzde 75'ini oluşturduğunu vurguladı. Bu nedenle büyükşehir mitinglerini önemsediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, 'Temenni ederim ki bunlar daha da olumlu bir netice inşallah versin' diye konuştu. Kırım'da yaşanan olaylar- '27 Nisan bildirisinden sonra da yaşanmıştı, sizin şahsınıza ya da partinize yönelik tüm saldırılardan sonra oyunuz artıyor. İnsanlar etrafınızda kenetleniyor. Sonra bunun oya yansımasının ardından birileri çıkıp diyor ki o gün 27 Nisan bildirisini savunanlar, sonra anlaşma vardı diyorlar. Bu seçimde de oyunuzu artırırsanız, paralel yapı 'Erdoğan'ın kumpası' der mi?' sorusunu Başbakan Erdoğan, 'Onu 31 Mart'tan sonra konuşalım' diye yanıtladı. 'Kırımlı Tatarların lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu ile yayından önce görüşme yaptınız. Hem oradaki referandum hem gidişat... Böyle bir soğuk savaşa mı gidiyor? Hem de Kırımlı Tatarların Türkiye'den beklentileri... Sizin bu görüşmede onlara verdiğiniz mesaj nedir' sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi: 'Şu anda gerçekten Kırım'daki kardeşlerimizin durumu iç açıcı değil. Şimdi Mustafa Cemil kardeşimizle bunları konuştuk. Konuyla ilgili olarak gerek Dışişleri Bakanımız Davutoğlu gerekse ben belli girişimlerde bulundum. Sayın Davutoğlu'nu zaten daha önce bir Ukrayna'ya gönderdim. Ukrayna'da hem merkezi yönetimle hem de Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde görüşmeler yaptı. Tabii bütün bu görüşmelerden sonra bir hasıla elimizde var. Daha sonra Roma'da bir toplantı oldu bu konularla ilgili. Orada Lavrov'la, Kerry ile görüşmeler yaptılar. Ayrıca ben gerek Sayın Putin ile gerek Sayın Merkel'le bu konuyla ilgili görüşme yaptık. Bu konuyla ilgili yaptığımız görüşmelerde hep şunu söylüyorlar: 'Kırım'ın toprak bütünlüğünü, işte Tatarlar, Ukraynalılar ve Ruslar olarak bir birlik beraberlik içerisinde biz de korumaktan yanayız, aynen sizin gibi düşünüyoruz.' Tabii bu ne derece güven vericidir ayrı bir konu. Çünkü şu anda yaklaşımlar, Sayın Kırımoğlu'nun ifadesine göre bizi pek tatmin etmiyor. Böyle bir sıkıntı var. Merkezi yönetimde yapıyı olumlu karşılıyor. Ama tabii mali noktada tabii şu anda merkezi yönetim ciddi bir sıkıntı içerisinde. Gerçi Avrupa Birliği'nin şu anda bir 16 milyar avro gibi bir yardımı söz konusu ama bu tabii ne zaman gelir, nasıl gelir, acaba böyle bir geçiş hükümetine böyle bir parayı verirler mi vermezler mi bunlar da ayrı bir konu. Biz öyle de olsa böyle de olsa Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin yanındayız, onların hakkını hukukuna korumak için her zeminde gerek Rusya ile görüşmelerimizi devam ettireceğiz, Almanya ile öyle zannediyorum şu önümüzdeki gün içerisinde Şansölye ile bir görüşmem olacak, o da öyle bir şey arzu ediyor. Bu arada Azerbaycan, Kazakistan ile bazı görüşmeler yapacağım. Bu görüşmelerle birlikte tabii Rusya'da yapacağım görüşmeyle Ukrayna'yı ve Kırım Özerk Cumhuriyeti üzerindeki bizim olumlu istikamette alınabilecek bir netice için baskılarımızı artıralım istiyoruz.' 'İzmir, böyle bir belediyeyle yönetilmeyi hak etmiyor'- İstanbul'daki ilçeler dahil 36'ncı mitingi yaptıklarını ifade eden Erdoğan, bugünkü programına ilişkin de bilgi verdi. İlk olarak Adnan Menderes Havalimanı'nın yeni yapılan bölümünün açılışına ardından Aydın ve Kahramanmaraş mitinglerine katılacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: 'Aydın da büyükşehir oldu ilk defa. Orada inşallah 30 Mart'ta büyükşehir statüsünü almış olacak. Fakat çok enteresandır, bunların büyükşehir olmasına bu CHP karşı çıkmıştır, MHP, BDP karşı çıkmıştır. Çünkü bunlar büyükşehir nedir, bunları bilmiyorlar. Ben de vatandaşıma diyorum ki: Ey vatandaşım, ey sevgili kardeşim, bunlar sizin büyükşehir olmanıza karşı çıktılar. Sizin büyükşehir olmanızı istemeyen bu insanlar sizden gelip de hangi yüzle oy isteyecekler? Bunlar büyükşehir nedir bunu bilmezler, anlamazlar. Bunlara niye oy veriyorsunuz? Bak ben belediyecilikten geliyorum, üstelik İstanbul gibi bir ilin büyükşehir belediye başkanlığını yaptım. Bu nedir, bu ne değildir bunun çilesini çektim, bilirim. Ama şimdi burada AK Parti olarak istiyoruz ki bu şehirlerimiz çok daha farklı bir güzelliğe kavuşsun.' Başbakan Erdoğan, merkezi yönetim olarak Aydın, İzmir ve Manisa'da verdikleri hizmetin haddi hesabı olmadığını dile getirdi. 'Antalya'da son yerel seçimin ardından alınan netice sizi üzmüştü. İzmir'de de görüyoruz ki hükümet olarak ciddi yatırımlar yaptınız. İzmir'i kaybetme ihtimali sizi üzer mi' sorusu üzerine Erdoğan, 'Üzer tabii niye üzmesin' diye konuştu. İzmir'i ülkenin önemli bir parçası olarak gördüğünü vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: 'İzmir, böyle bir belediyeyle yönetilmeyi hak etmiyor. Yani bundan, bunu kurtarmamız lazım. Ben İzmir gibi bir ilde kanalizasyonların aktığını veyahut da bu çirkin yapılaşmaların olduğunu görmek, doğrusu beni kahrediyor. AK Partili belediyelerin olduğu büyükşehirlere bir gidin, oraların güzelliklerini görün. Onun için de biz AK Parti mutlu şehirler diye çıktık yola. Büyük medeniyet yolunda insan, demokrasi, şehir dedik. Her şeyde bir anlam var neyi nereye yüklüyoruz. Bizim de tabii İzmir'de istediğimiz işte burası da daha mutlu, daha müreffeh olsun, 'ben nasıl güzel bir şehirde yaşıyorum' bunun tadına varsın, istediğimiz, arzu ettiğimiz bu. Şimdi havadan geldiğiniz zaman Adnan Menderes'e indiğinizde orada AK Parti'nin şehircilik anlayışını görüyorsunuz. Çevre yollarına girdiğiniz zaman AK Parti'nin şehircilik anlayışını görüyorsunuz, tünellere girdiğiniz zaman bizi görüyorsunuz. Şimdi İstanbul-İzmir bu otoban yapılacak burada bizim ufkumuzu görüyorsunuz. Şurada bir belediye olarak su yok, su. O suyu da biz getirdik. Burada Gördes Barajı'nı yaptık su getirdik buraya, nasıl belediyesin sen ya?' Muhabir: Kadir Karakuş- Enes Kaplan- Kurbani Geyik-Halil Şahin- Eda Ünlü Özen | AA
Fatih Terim '3H' Formülünü Açıkladı
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan Milli Takımlar Futbol Direktörü Fatih Terim, Hayatında 3 H’ye çok önem verdiğini ifade ederek, “Bunlar hazır, Hızır ve huzurdur. Hazır olursanız Hızır yetişir, huzur bulursunuz' dedi.“FUTBOL SADECE TEKNİK DEĞİL, İDARİ VE EKONOMİKTİR” “Yeni dönemde liderlik” oturumunda konuşan Fatih Terim, “Liderlikle ilgili 10 senedir konuşmalara gidiyorum. Avrupa şampiyonu olunca daha rahat gidiyorsunuz. İtalya’dan sonra da daha kolay oldu. Ben ekonomiye nasıl bakıyorum? 1996 yılında ben şu cümleyi sarf ettim: ‘Ben yönetime girmek isterim ve bana istediğinizi sorabilirsiniz. ‘Futbol sadece teknik değil, idari ve ekonomiktir. Yönetim, transfer kararı idaridir. Buna rakam biçilince, bunu ekonomik ve teknik olarak kime soracaksın? En azından benim olduğum takımlarda bana soracaktır. Benim işe karışmak ya da kendime ait bir erki daha güçlendirmek gibi niyetim yok. Sadece doğru kararı birlikte verelim. Madem bir kuruluşuz, benim kararım iyi, kötü, eksik, fazla, direk ilintili. Bu yüzden ekonomi zirvesini bir futbol adamı hak ediyor” şeklinde konuştu. “OTORİTER DEĞİLİM” Futbol hayatında çok az takımda çalışmasının aidiyet duygusunun çok gelişmiş olmasından kaynaklandığını kaydeden Terim, uzak bir yaklaşımın çok samimi olmadığını düşündüğünü anlatarak, “Hiçbir zaman emir-komuta zinciri ile çalışmadım. Muhakkak ki bir mesafe olacak ama ben göründüğüm gibi otoriter değilim. O kendiliğinden oluşunca güzeldir. Duygusal bir bağın olmasından yanayım. Mekanik olmamalı. Duygulara hitap etmeli. Her oyuncum benimle her şeyi konuşabilir. Saatin hiç önemi yok, evim de buna dahildir” dedi. “PANSUMAN YAPARAK HİÇ ÇALIŞMADIM” Her zaman, pansuman yaparak değil ameliyat ederek meseleyi kökten çözmek için çalıştığını kaydeden Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben pansuman yaparak hiç çalışmadım. Ameliyat etmeye, sıkıntıyı kökten çözmeye reform olarak yaklaştım. Ben tarihin en kabiliyetli futbolcularıyla oynadım. Biz mağlubiyetlere engel olamadık. Zaten yeniliyorduk. Söylenmeyecek şeyleri söylemeye başladık. Ben hiçbir zaman risk almadan hiçbir şey kazanılmayacağını düşünüyorum. Herkesin futbolu bir değil, bazılarının hobi, bazılarının oyuncak olarak kullandığı bu oyunda herkes bir teknik adam olarak gereğini yapar. Eğir siz başarıyı iyi ifade ediyorsanız, nezaket olarak eleştiriye hakkınız vardır. Risk almadan başarı olmaz. Hayallerinizi gerçeğe çevirmek için, o statükoyu koruma adına bu ülke bir asrını vermiş. Ben farklı olmaya çalışmıyor, fark oluşturmaya çalışıyorum.” “GALATASARAY’IN BAZI DEĞERLERİ VAR, TAKIM ONA GÖRE OYNAR” İnsanların rüya ve hülya görmeden bir yerlere varamadığını kaydeden Terim, “Ben herkese, yaptıkları işin çok önemli olduğunu her zaman anlattım. Türkiye’de bazen böyle davrandığınız zaman işinizden de olabiliyorsunuz. Real Madrid maçı sonrası ne kadar prim istediğimi sordu. Ona maçtan sonra bakarız. Galatasaray’ın bazı değerleri var, takım ona göre oynar. Ekonomisiz de çok şey halledebilirsiniz. Para vererek bir şeyi kaybedersiniz ama manaya geçirerek çok şey kazanabilirsiniz. Kendinizle birlikte çalışan insanları takdir etmekten geri kalmayın. Liderlikteki en önemli şey kriz yönetimidir. Bizim gibi hep fiziğe, hep psikolojiye dayalı durumlarda, her an bir karışıklık, başkası için kaos olabilecek bir çok hadise oluyor. Bunların içinde bence boğulup kalmamak lazımdır” diye konuştu. “HAYATIMDA ÜÇ H’YE ÇOK ÖNEM VERDİM” Hayatında 3 H’ye çok önem verdiğini ifade eden Fatih Terim, “Bunlar hazır, Hızır ve huzurdur. Hazır olursanız Hızır yetişir, huzur bulursunuz. Hazır olmak için elinizden geleni yapın. Hızır nasıl olsa yardımınıza koşar. Hazır olmadan Hızır’ın gelmesini beklemeyin. Herşeye hazır olmak lazım. Bırakın 24 saati, bir dakikada bile gündem değişti soluklanayım demeye bile kimsenin vakti yokken, böyle bir şeye hep hazır olmalısınız. Güven çok önemli. Benim kasamda bugün 20-25 futbolcunun boş kağıda güvenerek imzaladığı mukaveleleri vardır” şeklinde konuştu. “BİR TÜRK GENCİNİN HER ŞEYİ YAPACAK KAPASİTESİ VARDIR” Terim sözlerini şöyle sürdürdü: “Başarısız olduk mu ‘ben’, başarılı oldu mu en yukarıdan saymaya başlarlar; böyle tuhaf bir iş yapıyorum ben. Futbol sadece bir hobi, oyuncak değildir. Çok pahalı bir oyuncak da zarar verir. Herkesi bu kadar ilgilendiren, bir ülkenin hayatını değiştiren, bir ülkenin barış ve savaşında önemli yer edinen sektörden konuşuyoruz. Söylenen her şey, atılan her adım önemlidir. Ben 25 yıl önce, ‘Bir Türk gencinin her şeyi yapacak kapasitesi vardır’ sözünü, laf olsun diye söylemedim. İşte bulunduğumuz yer ortada.” “İŞİMİN DIŞINDA BİR İŞ DENEMEDİM” Gündemi de takip ettiğini kaydeden Terim, “Bulunduğunuz yere şükrederken, hep bir üstü için de çalışmalısınız. Birçok dal var, bizde sorun değil. Hele hele gazete ve TV programı yapmak için hiç sahada stres yapmaya gerek yok. Ama ben işimin dışında bir iş denemedim. Hiçbir zaman. Paranın amaç değil, araç olacağı güzel günler diliyorum” dedi.Kazandığı paraları nereye yatırdığının sorulması üzerine Terim, her futbolcunun yaptığı gibi gayrimenkul aldığını söyledi. Terim sözlerinin sonunda, liderlikte oturulan sandalyede insanın güç vermesi gerektiğine değinerek, “Eğer mümkünse sandalyeye siz güç vermelisiniz. Ben hayatımda oturduğum sandalyeye güvenerek hiçbir zaman iş yapmadım' dedi.Skorer
Gül: 'Sorunlar Çatışmasız Ortamda Çözülür'
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Danimarka gezisinin son gününde ve Nevruz arifesinde İmralı ve BDP’yi uyardı. Gül'ün Danimarka gezisini izleyen gazetecilerden Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, son gün izlenimlerini yazdı. İşte o haber: “Tehdit içeren ve silahlı mücadeleyi hatırlatan laflar duyuyoruz. Bunların kimseye faydası olmaz, barış süreci için herkesin dikkatli olması lazım” diyen Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin en önemli meselesi çözüm sürecidir. Kürt meselesinde yanlış yapılmaması lazım. Sorunlar Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü içinde daha yüksek demokrasi standartları içinde çözülür.” Abdullah Gül, “Bu uyarınız silahtan söz edenlere değil mi?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Evet, coğrafyanın ortaya çıkardığı durumları suiistimal etmemeleri lazım. Suriye’de, Irak’ta olup bitenler fırsat olarak görülmemeli. Türkiye’de demokratik ve eşit vatandaşlığa dayalı süreçte sorunlar çözülmeli. Çatışmanın olmadığı ortamda sorunlar teker teker çözülüyor. Mesela geçen hafta yasalaşan pakette çok önemli adımlar vardı, yerleşim yerlerinin adları, siyasi propagandada meramını anlatmada en iyi bildiği dili kullanma gibi. Ama algı ortamı kötü olunca kıymet-i harbiyesi olmuyor.” BAŞKASI SÖYLEMEDEN TELAFİSİ GEREKİR Danimarka temasları sırasında ev sahibi başbakanın Türkiye’de yaşanan son gelişmelere değindiğini bir soru üzerine açıklayan Cumhurbaşkanı, şöyle devam etti: “Ben açıkçası bu kadar detaylı takip edeceklerini düşünmüyordum. İnternet düzenlemelerini sordular, yanlıştan dönüldüğünü anlattım. Medya özgürlüğü ve diğer özgürlüklerde ne kadar hassas olduklarını anlattılar. Ben açıkçası eksikliklerin, başkası söylemeden farkına varılması ve telafisi, kapatılması gerektiğini düşünen bir siyasetçi ve devlet adamıyım. O yüzden seçim sonrasında sonuç ne olursa olsun reform süreci başlamalı. Son yaşananlar biraz da kuralların yeterince açık ve net olmamasından kaynaklandı.” ASKERİ RADARLARDA İNCELEME BBP Lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasını güncel bir havacılık olayı ile kıyaslayan Gül, “Merhum çok sevdiğim, güvendiğim bir isimdi. Ülke sınırları içinde bir helikopter kazasından söz ediyoruz, Malezya uçağı gibi okyanuslarda aranmadı” dedi. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporu ve ertesinde gelen ihbarları da hatırlatan Cumhurbaşkanı, “Maalesef mahkeme çok süratli çalışmadı. DDK raporu bazı soruların yanıtsız kaldığını ve araştırılmadığını gösterdi. Mesela Genelkurmay ve askeri radarlarda inceleme daha yeni yapıldı, gecikme yaşandı. Tabii ki bu DDK’nın yetkisinde değil, savcılığın işi. Oralarda uçuş yapıldı mı, helikopter kazası bu yüzden mi yaşandı” diye konuştu. TÜRK OKULLARINI KARIŞTIRMAMALI Cumhurbaşkanı Gül, bir gazetecinin “Son olaylardan sonra yurtdışındaki Türk okullarına ev sahipliği eden ülkelerin bakışı değişti mi?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Yurtdışındaki okulları karıştırmamalı. Yurtdışında bazılarının açılışına gittim. Güzel faaliyetleri var, bu işe karıştırmamak lazım. O ülkeler de mutlaka daha dikkatli bakacak bu okullara. Sonuçta o ülkelerin kanunlarına uymaları lazım.” Finans Gündem
Avrupa Ekonomisi Krizi Atlatamadı
LONDRA — Avrupa Birliği, ekonomik büyüme tahminlerini olumlu yönde değiştirdi. AB, bu kararı, Yunanistan’ın bütçede artıya geçmesiyle ekonomik kurtarma paketinin yeni bir dilimini daha garantilemesi üzerine aldı. İtalya’daysa yeni hükümet durgun ekonomiyi canlandırma sözü verdi. Peki bu müjdeli haberler, euro krizinin geride kalacağının göstergesi mi? Birçok uzman, bu soruya olumsuz yanıt veriyor. Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası’nın oluşturduğu uluslararası kredi troykasının denetçileri, Atina’da hiç de hoş karşılanmadı. Yunanistan’ın 12 milyar 8 milyon dolarlık Mayıs ayı ödemelerini karşılaması için ekonomik kurtarma paketinin yeni taksidine ihtiyacı var. Yunanistan’ın çalışma reformlarını ağırdan aldığı gerekçesiyle görüşmeler aylardır yapılamıyor. Protestocular ‘insanların hayatı sözkonusuyken siz kar-zarar hesabı yapıyorsunuz’ diyerek denetçilere tepki gösterdi. Yunanistan ekonomisi 2008‘den bu yana yüzde 25 oranında küçüldü. İşsizlik oranıysa yüzde 28. Kemer sıkma politikalarından sonra bütçede ilk kez gayri safi milli hasılanın yüzde bir buçuğu oranında artıya geçildi. Ancak Londra’daki Avrupa Reform Merkezi’nden Simon Tilford’a göre Yunanistan’ın önünde daha çok uzun bir yol var: ”Hiçbir gelişmiş ülke ya da ikinci dünya ülkesi, Yunanistan’ın başardığı oranda bir mali ayarlama yapmayı başaramadı. Ancak Yunanistan’ın borç yükünden kurtulması için bütçede çok daha yüksek oranda fazlaya ihtiyaç var.” Avrupa Birliği, kısa süre önce büyüme tahminlerinde değişiklik yaptı. Buna göre euro bölgesi bu yıl yüzde 1,2, 2015’te de yüzde 1,8 oranında büyüyecek. Olli Rehn, AB Ekonomi ve Mali İşler Sorumlusu: ”Ekonomik iyileşme, hala mütevazi ölçülerde de olsa Avrupa Birliği ülkelerinde hızla yayılıyor. Ekonomik faaliyetlerin en zor durumdaki ülkelerde de artış göstermesi, çok iyi haber.” Bu ülkelerden biri de İtalya. Floransa’nın eski belediye başkanı 39 yaşındaki Matteo Renzi, ülkenin en genç başbakanı oldu. 22 Şubat’ta göreve başlayan Renzi, hükümet harcamalarını ve vergileri azaltma sözü verdi, İtalyan ekonomisinde devrim yapacağını söyledi. ”Bu parlamentonun dışında hiç kimse, siyasetçilerin iş yapabileceğine inanmıyor. Bu nedenle büyük bir risk alıyor ve reform sürecini hızlandırıp takvime uygun şekilde tamamlamak istiyoruz.” Avrupa Reform Merkezi’nden Simon Tilford, İtalya’da esen siyasi değişim rüzgarları ve euro bölgesinde ekonomik iyileşmenin filiz vermesiyle bazılarının euro krizinin sona ereceği umuduna kapıldığını söylüyor: ”Ekonomik büyümenin yeniden başlaması ve mali pazarların durulması nedeniyle gevşeme havasına girme riski var. Avrupalı siyasetçiler euro bölgesinde ciddi kurumsal reformlar yapmadan, örneğin risk havuzu oluşturmadan da kriz batağından kurtulabileceklerini düşünebilir.” Birçok uzman, reformlar yapılmazsa Avrupa’nın ekonomik sorunlarını çözemeyeceği görüşünde. Ancak en zayıf ekonomilerin bile canlanma sinyalleri vermesi, yedi yıldır süren ekonomik durgunluk ve kemer sıkma döneminden sonra Avrupa’ya rahat bir nefes aldıracağa benziyor.
'Seçimde MHP-CHP İşbirliğini Kesinlikle Düşünmeyin'
Sokağa taşan gerginlik, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, cemaat-AKP gerilimi artarken yerel seçimlerde sona gelindi. Gerginliğin 30 Mart seçimlerinden sonra da bitmeyeceğini öngören Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Oktay Vural kamuoyunda sıkça dile getirilen 'Seçimde muhalefet partileri arasında işbirliği olur mu' sorusuna 'Kesinlikle böyle birşey düşünmeyin' cevabı veriyor. Vural son dönemlerde takındıkları tavrı şöyle açıklıyor: 'Türkiye'yi yöneten AKP olduğu için onu eleştiriyoruz. Çünkü gemi onda. O yanlış yere götürürse hepimiz kaybederiz. 'Aman haa' diyoruz. Ben yolcuyum. Kaptan dümeni kırmış kayalıklara. 'Çevirme yahu çevirme' diyorum. O zaman dümeni çevirip kaptan köşküne çıkmak lazım. Yandaki yolcuyla tartışırsak kayalıklara çarparız. Ama CHP ile de aynı noktada olmadığımız birçok konu var.' Oktay Vural The Wall Street Journal Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ekonomiye birçok konudaki sorularını cevapladı. Türkiye seçime gidiyor. En son ne zaman bu kadar gergin bir seçim ortamı olmuştu? Bu kadarını hatırlamıyorum. Seçmen hem kutuplaştı hem de kafası çok karıştı. Çünkü kanallar sağlam değil. Bir yerde yolsuzluk rüşvet birşeyler çıkıyor. Diğer yöndeyse bu inkar ediliyor. Gerçekliği sorgulayan kesim bunun gerçekliği konusunda bilgilenmiyor. Bir red ve inkar cephesi var. Seçmen şüphe içinde kalıyor. Deliller ve bilgiler ancak sosyal medya aracılığıyla gidiyor. Ama buna ne kadar kişi ulaşabiliyor sorusu var. Bizler miting meydanında konuşuyoruz ama bunun delil ve verilerini somut şekilde aktaracak ortam yok. Sözle kalıyor. Medya maceraları da kutuplaştığı için ona göre konsolide oluyorlar. Ama bunlar sınırlanırsa bu kitle çok acımasız olur. Düşmanlıklar ekseninde politika sürdürülmesi çok tehlikeli. Sizin tabanınız partisine bağlı ve tepki koyabilen bir taban. Sokaklarda çıkan olaylarda yoklar. Ne söylüyorsunuz tabanınıza? Sokağa çıkmamaları yönünde telkinde bulunuyor musunuz? Tabanımız çok dinamik. Çok da heyecanlılar. Ama tabanın sokakta olmasının manipülasyon edilebileceğini, çoğunluk iradesi doğrultusunda başka türlü pazarlanabileceğine inanıyoruz. Bunu da anlatıyoruz. Kesinlikle böyle bir şeye girilmemesi gerekiyor. Çünkü kitle psikolojisinde kimin ne yaptığı bilinmez. Hangi unsurlar devreye girer? Açık bir topluma başkaları girip manipüle edebilir. Biz bunu çok iyi biliyoruz çünkü 1980 öncesinde siyasi mücadelelerde her yerde bu kitlelerde nasıl hareket edilip ne yapıldığını biliyoruz. Tecrübelerimiz var. O bakımdan sokak doğru değil ama bunu demokratik bir tepkiye dönüştürme gayreti gerekiyor. Tepki sokağa taştığına göre toplumda demokratik sisteme olan inanç zedelendi mi sizce? Demokratik sistemin çalıştığına inanç azalmaya başladı. Hukuğa inanç azaldı. Medyaya inanç azaldı. Seçime inanç da azaldı. Birçok şüphe ve cevaplandırılması gereken soru var. 40 milyon seçmen için 150 milyon oy pusulası bastırılması konusu çok tartışılıyor örneğin. Bunu sorguladınız mı? Şimdi 150 milyon oy pusulası basıldı ama bu pusulalar acaba hangi seçimlerle ilgili. Büyükşehir belediye başkanlığı, ilçe belediye başkanlığı, il genel meclisi ve meclis üyeleri için seçim yapılacak. %15 de fazla basılıyor. Bu bastırılanlar acaba hangi seçim kitlesi ile ilgili biz onu bilmiyoruz. Bu pusulaların aynı şekilde başka yerde basılması da mümkün. Seçimin güvenli şekilde yapılması için devleti yönetenlere de güven olmalı. Sandıklar için organizasyonu yaptık. Sayın genel başkanımız da her mitingde bu konuyu dile getiriyor. Sistemin açıkları var. İlçe seçim kurulunda temsilcimiz var ama ortada 20-30 bilgisayar var ve bunlara ne girildiğini göremiyoruz. Birleştirme yapılırken yanlış girilebilir. Bunu kontrol etmek gerekiyor. Sandık başında sonuçlar scan edilecek. Sisteme girilen sonuçların yanında scan edilmiş tutanak olacak. Ama acaba scan edilene müdahale olabilir mi? Teknoloji ile bu mümkün. Derin şüphe devam ediyor. Anketlerde çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Adalet ve Kalkınma Partisine oy verecek insanlar bu konuda bilgi sahibi olarak değil kutuplaşmaya göre oy veriyor. Seçmen konsolidasyonu yapılıyor. Düşmanlık oluşturuluyor. Erdoğan'ın öldürüleceği bile söylendi. Öyle promosyon ve reklam çalışmaları var ki. Siyaset finansmanı çok pahalı. Yerel seçimlerdeyiz. Yerel kanallar programa çıkmak için ücret isteyebiliyor. Seçimin kalitesini yükseltmenin yolu seçime giden ve sonrasındaki yolun kalitesini yükseltmekten geçiyor. Partiler seçim finansmanı konusunda şeffaf olmalılar. Size göre MHP için başarı sayılacak oy oranı nedir? Bence tarihimizde aldığımız en yüksek oyu alacağız. Bu gergin hava seçimden sonra biter mi? Bitmez. Soru işaretleri var. Red ve inkar ettiğiniz birşeyin doğru olduğu ortaya çıkınca çökecektir. Seçimlerden sonra bu kutuplaşmış toplum yapısı, kamuya güvenin azalması 30 Mart'tan sonra toplum yönetimi açısından çok ciddi riskler getiriyor. Artık balkon konuşması ile avutulacak gibi değil toplum. Ben bundan sonraki süreç içerisinde hükümetin yönetebilme yetisinin azaldığını düşünüyorum. Ne olursa olsun oy oranı.. Çünkü hukuk devletine olan güven azaldı. Hukuğun çıkartacağı sonuçları da vicdan kabul etmeyecek. Özgürlüklerimize yönelik ciddi müdahale var. Toplum kendisini güvende hissetmiyor. Erkten kendisine tehdit geldiğini düşünüyor. Kesimler arası düşmanlıklar var. O ona haşhaşi diyor ötekisi başka birşey söylüyor. Rahmetli genel başkanımız 'tepedeki kavga tabana gidiyor' derdi. Tabanda uzlaşma olmadıkça bu kutuplaşma devam eder. Tüm bunlar olurken ekonominin yaşananlardan nasıl etkileneceğini düşünüyorsunuz? Ekonomik açıdan da ciddi riskler var. Seçim şu an çıpa gibi görünüyor. Ama bu çıpa bu eksende ülke riskini azaltacak şekilde tecelli etmezse daha büyük riskler olabilir. Dış yatırımların azalması ve uluslararası ilişkiler bakımından. 2002'de güvensizlik ve belirsizlik ortamında ekonomi politikalarında kazanımlarımız bir anda kaybedilecek noktaya geldi. Biz erken seçim istedikten sonra artık bu seçimin sonucu da çıpa olunca belirsizlik riski azaldı. Seçim bir sonuç çıkarttı. Bu seçim bu manada bir sonuç çıkartmazsa riskler devam edecek. Cari işlemler açığımız belli. Yatırıma ihtiyacımız var ama dış dünyanın güveninin azalması demek yatırımların etkilenmesi demek. Ülke riski yükseliyor. Ekonomi açısından size göre en büyük risk ne ve bu risk için çözüm öneriniz nedir? Toplumda aşırı borçlanma var. Kredi balonu toplumda bir rahatlama meydana getirmişti ki şimdi bu kısıtlamalardan dolayı çok ciddi etki olacağını düşünüyorum. Bu ekonomi politikası bu riskleri yönetmeye yönelik değil. Cari açığı ortadan kaldıracak tedbirler zamanında alınmadı. Bu nedenle de ben Türkiye'nin birkaç yıl düşük büyüme oranlarıyla devam edeceğini işsizliğin de artacağını düşünüyorum. Bu kadar borçlanmış bir toplumun düşük büyümeyle bu borcunu ödeyemeyeceği gibi bir risk görüyorum. Hükümetin gerçekleştirdiği yapısal reform yok. Vergi, kayıtdışı konusunda reform gerçekleştirmediler, piyasa regülasyonları devletin güdümüne sokuldu. Bu da piyasalara duyulan güveni azalttı. Piyasaları düzenleme kurulların hepsi devletin güdümüne sokuldu. Türkiye'nin hedeflerini bütünleşe istihdama odaklanacak bir ekonomi politikasına ihtiyacı var. Fiyat istikrarı son derece önemli olmakla birlikte Türkiye'nin enflasyonla mücadele konusu da sürdürdüğü politikayı para politikaları da dahil olmak kaydıyla o noktaya götürmesi gerektiğine inanıyorum. 600 milyar dolar tasarrufumuz eridi. Bu birden bire değişmez. O nedenle ülke riskini minimize edecek bir politika ihtiyacı var. Türkiye'de istihdam ile işsizlik rakamları saklanmak isteniyor. 3-5 aylık istihdamlar bir istihdam modeli değil. Rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili aklama süreci Türkiye'de beli endişeler de yarattı. Ne gibi? Türkiye'de sanal bir ihracat mı var endişesi. 100 bin tonluk gemide bilmem ne kadar paralık ihracat gözüküyor. Çok ciddi bir problemle karşı karşıyayız çünkü ihracat rakamlarının gerçek olup olmadığını bilmiyoruz. Kalem üzerinde şirketler ihracat yapmış gibi görünüyor. Altın geliyor ihracat yapmışız görünüyor ama aslında sanal. Yunanistan'ın AB sürecinde daha fazla fon alma ihtiyacı içinde bu çarpıtmaları yaptığını biliyorsunuz. Tapelerde kağıt üzerinde ihracat için başbakana verilen sözler var. Bakın rüşvet ve yolsuzluk hukukidir. Çözersiniz. Ama bu rakamların altında sizin ihracatınızı büyüten birşey varsa o zaman bu sadece hukuki bir sorun olmaktan çıkıyor. Cari açığın daha yüksek ihracatın daha düşük olma riski var. Böyle şeyler çıkarsa piyasalar devlet eliyle rakam çarptırıldığını ortaya koyar. Şüphe uyandırır. MHP, AKP iktidarı döneminde özellikle belli kanunların geçmesi noktasında AKP'ye destek oldu. Bu konuda da eleştiriliyor? Bu konuda siz ne diyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisi'nin temelindeki değer toplumun merkez değerlerini oluşturan temel. Aslına baktığınız zaman bizim Cumhuriyet tarihimizde ilk defa sağda olan birisiyi merkez değerlerle çatışan bir rol oynamaya başladı. Milletin kimliğiyle oynamaya başladı. Şimdi bizim bakıldığında geleneksel olarak bir sağ seçmen kitlesine hitap ettiğimiz görülüyor. Milliyetçi Hareket Partisi aslında kendisinin sağındaki ama merkez değerlerle çatışma içerisinde olan, onu ortadan kaldırmak isteyen bir zihniyete doğru genişleme imkanı var. Bir de solumuzda olan var. Cumhuriyet Halk Partisi. Türkiye'de milli devlet ekseninde bir siyasal tartışma var ve bunu savunanların bir parçası da Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermiş bir kitle. Bizim iki tarafa da genişleme imkanımız var. Toplumun önemli bir kesimi bizim savunduğumuz değerler etrafında genişleyebilir. Ama bunlar olurken bu partiler genişlememizi önlemek için bizi 'AKP ya da CHP'nin koltuk değneği oluyor' diye eleştirebiliyor. Peki siz iktidara destek verdiğiniz konularda hangi eksenden bakıyordunuz? Cumhurbaşkanlığı seçimini ele alalım mesela Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki süreci alacak olursak o zaman %33.5 oyu olan AKP vardı ve 367 milletvekili tartışması, 27 Nisan bildirisi ve mağduriyetlerle oyu yüzde 46.5'a çıkarttı. Sorun cumhurbaşkanlığı seçimi değil. O dönem içerisinde çıkan mağduriyetler. Çünkü siyasetçiler bir alternatif bulmak zorunda. Bu bakımdan biz cumhurbaşkanlığı seçiminde parlementoya girme kararı aldık ve girdik. Dolayısıyla biz demokrasinin kuralını çalıştırdık. Bir seçim yapmadık. Onun alternatifi tıkacı devam ettirmekti. Devam ettirseydik bu sefer AKP belki de yüzde 60 oy alacaktı. Mağduriyet oluşturdukça seçmen manipülasyonu oluşturuyor. Bence biz bunu çözdük. Suriye politikasında sınır ötesi operasyon yetkisini de desteklediniz? Evet biz Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Suriye politikasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Suriye politikası Türkiye'ye bir risk ve tehdit oluşturmuştu. Suriye'nin de iç işine girip çatışmanın tarafı olmamamız lazımdı. Bu eksende bunların oluşturduğu riski, yine onların oluşturduğu politikayla yönetemediğimiz için riskten ülkemizi korumak gerekiyordu. Bunun için hard power (sert güç) var sadece elimizde. Biz de istedik ki bu gücü verelim de en azından bununla caydırsın. Birileri uçağı düşürecek. Siz Türkiye'nin elini kolunu bağlarsanız olmaz. Ha bunların nasıl kullanıldığını sorgularız. Biz yetkiyi verdik ama kullanmadılar. Yumuşak gücü de sert gücü de kullanamadı. Şimdi benim eleştiri hakkım var. Ben bu noktada Türkiye'yi düşünüyorum. Amacım Adalet ve Kalkınma Partisi değil. 'Orada terör gruplarının olması Türkiye için tehlikedir. Bu tehlikeyi gider' dedik biz. Böyle de gideremediler. Sınırlarımız egemenlik hakkıdır. Ben muhalefetim ama Türkiye'nin elini kolunu bağlayıp kum torbasına dönüştürmek de olmazdı. Biz bu noktada Türkiye'yi düşündük. İşi bu noktaya getiren zaten Adalet ve Kalkınma Partisi. Sizinle açılım ve barış süreci olur mu? Asıl bizimle olur. Çünkü karşınızda elinde silahlı güç tehdidiyle taviz kopartmak isteyenler var. Onun karşısında taviz verecek biri olduğu anda süreç Türkiye'nin aleyhine işler. Nerede durduğu belli bir iktidar olduğu zaman bu güç, tehditle hedefe ulaşamayacağını görecek. Silahın miyadı doldu artık. Bir terör örgütünü Kürt kökenli halkın temsilcisi konumundan çıkarttığınız anda halk desteği gidecek zaten. Şu anda politize edilince PKK arkasına halk desteği veriliyor. Ama bunu marjinalleştirseniz toplum daha sağlıklı düşünmeye başlayacak. Ama süreçle birlikte terör nedeniyle yaşanan ölümler de durdu Artık zaten bakıldığında terörün bu safhadan sonra siyasal bir boyuta gitmesi gerekiyor. Terör silahı bırakmadan siyasi bir boyuta gittiği andan itibaren siyasi boyutta terör örgütünü halkın temsilcisi haline getiriyor. Siz terörün çalıştığını gösterirseniz terör çalışmaya devam eder. Kredibilitesi artıyor halk nezdinde. Sizin yapmanız gereken onun kredibilitesini kesmektir. Amaç devletin ve milletin siyasi olarak tanımıdır. Siz 'Kürtçe şarkıları verdik' deseniz de siyasal sonucu ortadan kaldırmadan bu verdiklerinizin hepsi onların amaçları için iyidir. Diyarbakırlı birisi Izmir'de yaşarsa ve Diyarbakır'da özerk bir yapı olursa o kişi kendisini bütünden kopmuş hissetmez mi? Ayrıştırma ve ötekileştirme tehlikelidir. O zaman sosyal yapı da kendine güvenli alanlar oluşturmaya başlar. Yerel seçimlerde şehirlerde hangi parti öndeyse muhalif seçmenin o tarafa kaydığı konuşuluyor. Siz bunu resmi olarak destekliyor musunuz? Hayır. Yerel seçimlerde küçük yerlerde bu tür şeyler oluyor. Biz tüm seçim bölgelerinde seçime giriyoruz ama toplum zaman zaman bu kutuplaşmayla manipüle edilebiliyor. Bazı yerlerde AKP ile MHP ya da CHP arasında böyle şeyler olabiliyor ama biz bunları desteklemiyoruz. Çünkü önemli olan oy oranları. Hiç uygun da görmüyoruz. Ama kutuplaşan iki parti bizi kendilerine yamamak için oyunlar içindeler. Gözleri kulakları hep bizim partimizin siyaset anlayışında. Bu seçimlerde MHP en çok yükselen parti olacaktır. Biz ikisine yönelik de genişleyeceğiz. AKP ile Kürt açılımı konusunda görüşmeyi biz reddetmiştik. CHP de geldi. Onlarla görüşmeyi de reddettik. Yani muhalefetin MHP-CHP işbirliği içerisinde olabileceği düşünülmemeli. Öyle mi? Hayır kesinlikle öyle bir durum yok. CHP'nin Kürt sorunu tanımına kesinlikle katılmıyoruz. Öcalan'la görüşmeyi doğru buluyorlar. Biz bulmuyoruz. Bu politikalarda CHP ve AKP'nin benzeştiğini düşünüyoruz. Bizse farklı bir politika içerisindeyiz. Türkiye'yi yöneten AKP olduğu için onu eleştiriyoruz. Çünkü gemi onda. O yanlış yere götürürse hepimiz kaybederiz. 'Aman haa' diyoruz. Ben yolcuyum. Kaptan dümeni kırmış kayalıklara. 'Çevirme yahu çevirme' diyorum. O zaman dümeni çevirip kaptan köşküne çıkmak lazım. Yandaki yolcuyla tartışırsak kayalıklara çarparız. Ayşegül Güven | WSJ Türkiye