Müteahhitlerin Ellerinde Bir Katliama Dönüşen Depremlerin Ardından Biraz da Gerçekleri Konuşalım!
Müteahhitlerin Ellerinde Bir Katliama Dönüşen Depremlerin Ardından Biraz da Gerçekleri Konuşalım!
Bu daha ne kadar sürecek?
İzmir'de dün 6.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Birçok hayat dünyadan göçüp giderken birçoğu da direncini kaybetmeyip hayata tutundu. Televizyon ekranlarından bir dakika bile gözlerini ayıramayan bizler de kâh sevindik kâh gözyaşlarımızı tutamadık.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
15 yaşındaki Günay'ın "Abi sen gitme" sözleri tüylerimizi diken diken ederken, Buse'nin enkazdan çıkarılırken kendisini unutup annesini araması hepimizi mahvetti.
Aranızda dün akşam saatlerinde Fox TV'yi izleyenler olmuştur. Selçuk Tepeli'nin sunduğu programa depremi yorumlaması için deprem bilimci Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan katılmıştı.
Deprem - yoksulluk ilişkini açmadan önce koronavirüs salgınına bir dönüş yapalım. Ne zaman sosyal medyaya baksak vatandaşların isyanlarına denk geliyoruz. Koronavirüs testi yaptırmak için kapılarda metrelerce kuyruk oluşturanlar; hastanelerde tedaviye alınmayan ağır hastalar; evlerinde karantinada olup bir ambulans bile isteyemeyenleri görüyoruz.
Gelelim depremlere... Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan'ın dediği gibi depremler de salgınlar gibi sınıfsal bir meseledir. Depremlerde en çok bedeli villalarda, milyonluk evlerde oturanlar değil; müteahhitlerin malzemeden çalarak yaptığı ucuz yollu evlerde oturanlar öder.
Çürümüş, kağıttan, bir dokunsan paramparça olacak evler yapanlar bizlerin de bir nevi mezarlarını inşa ediyor bu ülkede. Bu evleri denetlemeyen yetkiler de bu yaratılan mezar çukurlarına ortaktır kanımca.
Deprem bölgesi olarak geçen bir ülkede elini atsan müteahhit çıkıyor. Durum böyleyken denetleme mekanizmasının en çok çalışması ve devletin üstüne yoğun bir şekilde düşmesi gereken mesleklerden biri bu. Fakat bunun yapılmadığını maalesef sürekli tecrübe ediyoruz.
Bazı müteahhitlerin çoğu eminim ki depremler yaşandığında yeni dikecekleri çöp evlerin hayalini kuruyorlardır. Bir şeyler değişmeden bu hayaller de değişmeyecek. Yine kağıttan evler dikmeye devam edecekler. Ve biz yine öleceğiz.
Bu söylediklerime "zengin-fakir edebiyatı yapıyorsun" diyenler elbette çıkacaktır. Her şeyi sınıfa bağlayıp analiz yapmanın boş olduğunu düşünenler de olacaktır fakat gerçek bu. Aklınıza gelebilecek her şey sınıfsal, her şey yoksulluk ve zenginlik ekseninde ilerliyor.
"İnsanlara mezar inşa eden müteahhitlerin değil kendi dertlerini kenara bırakıp kurtarmaya giden madencilerin ülkesini kurmamız gerek." cümlesi de aslında her şeyi açıklıyor. Birbirimizden başka kimsemiz yok bizim.
Evet, bu bir doğal afet fakat katliama dönüştürmemek de bazılarının elinde. Biz artık cennetten toprak değil, güvenli bir şekilde yaşamak istiyoruz. Salgın, savaş, doğal afetler ne olursa olsun yara alan yine yoksullar oluyor. Bu ne zamana kadar devam edecek, siz söyleyin?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Bu ülkede yıllardan beri hükümetlere yakın kişiler hep dikti binaları. Sorgulanamıyorlar. Denetimler zaten gevşek. Denetleyen insanın gücü, denetlenen insanı... Devamını Gör
Adamlar ucuza insaat muhendisi tutmak icin bolumleri bile artirdilar, ha o muhendise is nasil yapilir diye soran var mi? O da yok.
Ülkede denetim mekanizması iyi değil ki. Ama herkes kafasına göre iş yapıyor. İki çikolata, Pahada değerli eşantiyon bi kaç bişi al götür. Senden kralı yoktu... Devamını Gör