Hakkettiği İlgiyi Görememiş, Ölüm Ve Hayat Kavramları Hakkında Sınırlarınızı Değiştirecek Bir Film: The Fountain!
The Fountain Requiem For A Dream, Black Swan gibi ustalık gerektiren ve izleyene manevi bir doyum veren, 'Çok iyi filmdi be abi !'diyebileceğiniz filmlerin usta yönetmeni Darren Aronofsky'nin imzası bulunan bir film.Yapım aşaması talihsiz fakat özgün içeriği ve işleyiş tarzıyla beynimizin sınırlarını değiştiren bu filmde Aronofsky ölüm, hayat ve sonsuzluk üçgenini romantizmle birleştiriyor ve ortaya olağandışı bir film çıkıyor.
The Fountain filmi ile romantizm ve bilimkurguyu birleştiren Aronofsky aynı zamanda filmin senaristlerinden biri.
Gelelim yaşanan talihsizliklere..Önce yapım ve bütçeyle ilgili daha sonra da başrolle ilgili sorunlar ortaya çıkıyor.
Parti kur oy verelim tarzında sevdiğimiz, Hollywood'un en mütevazi simalarından, Wolverine karakterine gerçek manada can vermiş Avustralyalı usta aktör Hugh Jackman üstlenir.
Gelgelelim filmin konusuna.. The Fountain üç farklı fakat aynı kapıya çıkan hikaye üzerinden ölüm, hayat ve sonsuzluk kavramlarını seyiricisine romantik bir gözle anlatıyor.
Kanser olan eşini ölümden kurtarmak isteyen bir bilim adamı ile İspanya'yı ve kraliçesini engizisyon köleliğinden kurtarmak adına ölümsüzlüğü bulmaya çalışan bir kandiktatör'ün hikayelerini birleştiriyor film ve bunu yapmak adına üçüncü bir hikaye yaratıyor. Sonsuzluğu bulmaya çalışan çok ileri bir zaman diliminde bir cam fanus içinde hayat ağacı ile yaşayan bir insanın yaşadıkları bu iki erkek ve doğal olarak iki hikaye arasında köprü görevi görüyor.
' Ölüm Bir Hastalıktır. Aynı Diğerleri Gibi. Ve Bir Tedavisi Vardır. ' (The Fountain)
Üstüne bir de Aronofsky'nin olağandışı anlatımı, nesnelere ve durumlara yüklediği sembolik anlamlar eklenince ilk seferde çoğu kişinin kavrayamadığı ve ikinci kez izleme ihtiyacı hissettiren bir film ortaya çıkıyor.
' İşte hakkettiği ilgiyi görememiş ' olması tam olarak bu noktada başlıyor. Filmde işlenen ölüm, hayat ve sonsuzluk kavramları günlük yaşamda da her bireyin yeterince merak ettiği ve fazlasıyla kafa karıştırıcı konular. Üstüne filmde Aronofsky'nin filmin içindeki hikaleyerde kullandığı olağandışı işleyiş tarzı ve durumlara, nesnelere, kişilere yüklediği sembolik anlamlar eklenince kafa karışıklığı ortaya çıkıyor ve doğal olarak bazı insanlar ' kötü film ' yorumuna kolayca başvuruyor.
NOT: Film ilgili konularla ilgili entellektüel bilgi ve dikkatle izlenirse kafadaki soru işaretleri biraz olsun azalır.
Filmin müzikleri ise ayrı bir başarı öyküsü. Filmdeki sahnelere eşlik eden başka müzikler olsaydı aynı hissiyatı elde eder miydik bilemiyorum. Son olarak filmin son sahnesinde tüylerimizi diken diken eden Clint Mansell imzalı o müzik..
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın