Evliliğinde Tecavüze Uğrayan Kadınlar
Evliliğinde Tecavüze Uğrayan Kadınlar
Gündelik hayatta tecavüz denilince akla ilk gelen; bir kadının herhangi bir anda ve yerde tanımadığı bir erkek tarafından cinsel şiddete maruz kalmasıdır. Bu tanım doğru olmakla birlikte eksiktir. Çünkü ülkemizde pek çok kadın aynı evde aynı yatakta uyuduğu eşleri tarafından da tecavüze maruz kalmaktadır.
Karşılıklı uzlaşmayı içermeyen, vücuda zarar verme tehdidi ve güç kullanılarak yapılan oral, anal ya da vajinal ilişki olarak tanımlayabileceğimiz evlilik içi tecavüzler genellikle 3 şekilde gerçekleşir.
1-Tamamen yıkıcı tecavüz: Koca, örneğin tecavüz etmeden birkaç dakika önce eşini dövmüştür ve bunun hemen arkasından onunla cinsel ilişkiye girer. Daha doğrusu tecavüz eder, tecavüz esnasında da fiziksel şiddet uygulamaya devam eder. Burada erkeğin temel amacı cinsel ilişki ve doyum değil karısını her açıdan yıkmak, sarsmak ve öfkesini kusmaktır. Cinselliği bir cezalandırma aracı olarak kullanır. Kadının uğradığı fiziksel ve duygusal şiddetin devamı olarak bir saldırı amaçlı tecavüzdür.
2-Güç amaçlı tecavüz: Bu durumda fiziksel bir şiddet yoktur. Amaç, erkeğin eşi üzerindeki güçlülüğünü ona cinsel olarak da göstermesi, ‘evde kimin otorite olduğunu’ ispatlamaya çalıştığı durumlardır. Bu tecavüz türü, karısının cinsel ilişkiyi istememesi ya da reddetmesi durumunda erkeğin zorla ilişkiye girmesi durumlarında geçerlidir.
3-Patolojik tecavüz: Erkek eşinden olağan dışı, sapkınlık içeren ya da acı verici şeyler yapmasını ister. Cinsel ilişki şiddet içerikli ve olağan dışıdır. Bu erkekler çoğunlukla hayat kadınları ile olan ilişkilerinde bunu daha rahat ve sınırsızca yapma eğilimindedirler. Örneğin, karısının başka bir erkekle ilişkiye girmesini ve kendisinin bunu seyretmesi, eşini grup seks yapmaya zorlama, cinsel ilişkiyi çocuklarının önünde gerçekleştirme, sado-mazoşist içerikli cinsel ilişkiler bu gruba girer.
Evlilik sürecinde maruz kalınan tecavüzlerde tıpkı diğer tecavüzlerde olduğu gibi kurbanda olumsuz duygular ve sonuçlara yol açar. Eşi tarafında tecavüze uğrayan kadınların çoğunda kendisine olan saygısının düşmesine, yoğun kaygılara, korkulara, suçluluk duygusuna,cinsel işlev bozukluklarına, eşten nefret etmeye, uyku ve yeme bozukluklarına ve intihar düşüncelerine yol açmaktadır. Evlilik içi tecavüze maruz kalan kadınların yüzde 50 ila 80 arasında değişen oranda depresyon yaşadıkları görülmüştür.
Eşi tarafından tecavüze uğrayan kadınlar, eşlerini şikayet ettiklerinde yakın çevreleri tarafından dışlanmaktan ya da çocuklarının bakımını kocaları olmadan sürdürememekten korkarak susarlar. Özellikle cinsel bilgi ve deneyimden yoksun olan kadınlar yaşadıklarını çoğu zaman bir tecavüz olarak adlandıramaz bunun bir kadınlık görevi olduğunu zannederler. Zaten toplumuz bu gibi durumlar içi yeterince tecavüz mitlerine sahiptir;
‘Kadınlık vazifeni yapmazsan başına gelenleri hakedersin’
‘Kocasına karşı gelen kadın her şeyi hakeder’
‘Dayak yemek kadının hatasıdır’
‘Adamın çok üstüne gidersen hak edersin bunları’
‘Sarhoşsa istemiştir canım ne var bunda’
Tecavüz mitleri erkeklerin cinsel saldırganlık içeren davranışlarının inkar edilmesine ya da toplum tarafından kabul edilebilir şekilde onaylanmasına hizmet eder. Otoriteye itaat eden, aşırı muhafazakar, katı değerlere sahip kadın erkek rollerine bağlı kültürler tarafından yaratılır ve sürdürülürler. Şiddet, erkekler için güçlü olmak,eşi kontrol etmek, çatışmaları çözmek, son sözü söyleyen insan olmak terk edilmeyi engellemek, atalarımızdan öğrendiklerimize uygun davranmak kısacası ‘erkeklik’ rolünü sürdürmek ve korumak için önemli bir araçtır. Ortaya şöyle bir durum çıkmaktadır; evliliğinde yukarıda saydığımız tecavüz şekillerine maruz kalan kadın evine ekmek getiren erkeğine karşı kendini sunmak zorundadır bu onun kadınlık vazifesidir.
Ülkemizde kağıt üzerinde yapılan değişikliklere rağmen, pratikte kadınlarımız gündelik hayatlarında ayrımcılığa uğramaya devam ediyorlar, şiddete maruz kalıyorlar, erken yaşta evlendiriliyorlar ve evliliklerinde tecavüze uğruyorlar. Bu nedenle kadını yok sayan, ona şiddet uygulayan veya onu bir meta olarak algılayan tüm zihniyet ve yapılara karşı yılmadan mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor. Evlilikteki ya da birliktelikteki tecavüzün önlemesi için toplumun her kesimine, sivil toplum kuruluşlarına, devlet kurumlarına ve medyaya görevler düşmektedir. Birliktelikteki ya da evlilikteki cinsel şiddet, tecavüz ve saldırganlığı durdurma öncülüğü ve sorumluluğu kadına aittir.
Öncelikle kadının; Zihnindeki tecavüz tanımını değiştirmesi, Cinselliği bir görev olarak görmemesi, cinselliğin zorlamayla olamayacağını anlaması ve anlatması, Sevgi, arzu, haz, şefkat ve bütünlüğün cinselliğin birer parçası olduğunu bilmesi ve öğretmesi, Korku, kaygı ve suçluluk duygularının ortaya çıkmasına neden olan cinselliğin sağlıksız bir cinsellik olduğunu özümsemesi ve gereken durumlarda resmi kurum ve kuruluşlardan yardım istemesi gerekmektedir.
Yorum Yazın
evet erkekler güçlüdür ve otoriterdir. kadınları becermek erkeklerin görevidir. erkeklerin cinsel gücü vardır.