Aşk acısıyla yaralanmış, aldatıldıkları hissiyle onurları kırılmış, içlerine kapanmış, dünyaya küsmüş, kaderlerine boyun eğmiş, çaresiz ve güçsüz kadınlar olduklarını mı düşünüyorsunuz?
Çok yanılıyorsunuz... Hem de çok...
Paula Banholzer (namı diğer Bi), Marianne Zoff, Margerete Steffin (namı diğer Grete), Helene Weigel (namı diğer Helli), Ruth Berlau (namı diğer Lai-Tu)
Her biri özel yeteneklere sahip, özgün ve zeki kadınlar...
Merak etmeyin, hepsinden kısacık da olsa söz edeceğim.
Brecht, hayatına giren hemen her kadına ikinci bir isim daha veriyordu. Bu belki yaşamı da bir tiyatro sahnesi gibi görüyor olmasındadır, kim bilir...
İlk evliliğini “Bi” adını verdiği Paula Banholzer’le yapan Brecht’in bu evliliğinden dünyaya gelen ilk oğlu Frank’le sadece bebeğin annesi ve anneannesi değil Brecht’in sevgilileri de ilgileniyordu.
Brecht hayatındaki hiçbir kadını diğerinden gizlemedi. Zira hatayı gizlemek bile kötü sayılırdı onun açısından. Kaldı ki aşk, neden ve ne kadar kötü olabilirdi bir dehanın kalbinde?
Son evliliğini yaptığı aktris Helene Weigel’e “Helli” adını takmıştı. “Grete” diye çağırdığı Margerete Steffin de bir aktris... Aynı zamanda bir yazar ve çevirmen... “Lai-Tu” diyerek sevdiği Ruth Berlau ise Danimarkalı bir gazeteci, bir komünist ve başarılı bir çevirmen...
Gününün her dakikasını çalışarak geçiren bir düşünce adamına yoldaşlık eden bu kadınlar, seyirci koltuğunda oturup bekleyen tipler değil... Her biri sahnede Brecht’in yanında ve yaşamının içindeydiler. Kalemleri güçlü, vizyonları geniş, eğitimleri yüksek, cesaretleri tam, gözleri kara ve aşkları gerçekti.
Yaşamı boyunca hiçbir kadın tarafından terk edilmedi Brecht... Üstelik Ruth, doktor olan kocasını bile terk etmişti bu çoklu aşk hikâyesi uğruna...
Hiçbiri aşkı, toplumun onlara öğrettiği düzen içinde yaşamadı. Ne şımarıklık ne de düzene kafa tutmaktı onlarınki. Sadece ne istediklerini biliyorlardı ve seçimlerinin bedelini ödeme cesareti gösterebilecek kadar güçlüydüler...
Brecht, Nazi Almanyası’ndan Paris’e sürgün gittiğinde karısı Helli’yi evde bırakıp Danimarka’ya kaçarak burada Grete’yle buluşur ve Paris’e dönerken onu da yanında getirerek evinin yakınlarında bir otele yerleştirir. Amacı sevgilisi Grete’yi özel asistanı olarak karısıyla aynı eve almaktır, ancak Helli önceleri buna razı olmaz. Fakat yine de Brecht’i üzmemek için Grete’ye kendi elleriyle yeni bir ev dayayıp döşer. Grete de otelden ayrılır ve yeni evi hazırlanıncaya kadar Brecht’in diğer gönül yoldaşı Lai-Tu’nun evinde konaklamaya devam eder.
Lai-Tu, Grete’nin yazılarını okuyup eleştirirken aynı şeyi Grete de yapar. O da Lai-Tu’nun yazılarını düzenli olarak okur ve acımasız eleştirilerini bildirir kendisine. Yine de aralarında hiçbir zaman Brecht’e yansıyacak büyüklükte kavgalar, çatışmalar ya da saygısızlıklar yaşanmaz. Birbirlerini çok sevdikleri söylenemese de zor zamanlarda desteklerini sakınmamaları dikkat çekicidir.
Yorum Yazın
Bertolt Brecht'le ilgili hiç bilmediğimiz ayrıntılar...Bana Nazım Hikmet'in aşklarını hatırlattı. Kaleminize sağlık.
Dehaların yaşamlarını ve duygusal dünyalarını öğrenmek çok ilham verici...Brecht, güçlüden yana değil, iyiden yana tavır alan gerçek bir deha. Her sabah 7'de... Devamını Gör