Görüş Bildir
Haberler
Sesil Aktürk Yazio: "E Pur Si Muove"

etiket Sesil Aktürk Yazio: "E Pur Si Muove"

Sesil Aktürk
22.06.2022 - 17:34 Son Güncelleme: 19.07.2022 - 13:50

' Gerçek şairler ve müzisyenler,

Sanatçılar filozoflar arasında inanılmaz bir yakınlık vardır.

Her gerçek felsefe, aynı zamanda müzik ya da şiir ve resimdir,

Gerçek resim ise aynı zamanda müzik ve felsefedir.

Gerçek şiir ve müzik, ilahi bilgeliğin ve resmin bir türüdür'

Giordano Bruno

Büyükada’da ikinci günü de bitirdim. Aer, Erube' den öpücüğünü az önce aldı; artık gece sakin ve huzurlu.

Yakamozlara karışan yıldızların ışıltısı, denizin mis kokusu zaten beş karış havada olan aklımı oradan oraya savuruyor.

Paganini'nin Io ti Pensa Amore 'si de çalmasa benden geriye hiçbir şey kalmayacak. Sanki Prometeus, Dionysos'la takılırken; beni, zaman lordu, Niccolo Paganini'nin ellerine bırakmış o da kendi telafisiz acısı ve hasretleriyle kalbimi yoğuruyor gibi.

Belki böyle hissetmeme sebep olan 'duyusal ikame'dir. Geçenlerde takip ettiğim sitelerden birinde okumuştum; bilim insanları 'Beynimize göre, bütün duyu organlarımız aynı' diyordu. 'Her ne kadar dünyayı ışık huzmeleri ve ses dalgaları halinde algılıyor olsak da bunların hepsi tek bir tonda işlenir: «elektriksel ton»

Bir ya da birden fazla duyusu hasarlı hastalarla uygulanan 'duyusal ikame 'deneylerinde, görme engelli denekler şekil ve yüz ayırt etmekle kalmayıp; üçten fazla insanı, kısmen belirsiz hatlı nesneleri içeren karmaşık görselleri, sadece derileri ile analiz edebilmişler. Esas olay ise ' Titreşimlerin duyu değil görme kortexinde işlenmesi. İşlevsiz görsel prosesi, dokunma duyusunu kendine ait gibi sahiplenince derileri ile görmeye başladılar'

"Duyu İkamesi", görme engellilerin müzik yardımıyla görmesini, seslerin yardımıyla ortam okumasını yapmalarını sağlıyor. Yani aslında kulaklarıyla görebiliyorlar.

"Duyu İkamesi", görme engellilerin müzik yardımıyla görmesini, seslerin yardımıyla ortam okumasını yapmalarını sağlıyor. Yani aslında kulaklarıyla görebiliyorlar.

(Yazının tamamını bu linkten okuyabilirsiniz.)

Madem insan kulaklarıyla bile görebiliyor, örneğin benim gibi  Paganini’ yi zamanda taşıyan müzikseverler, bu enfes eseri dinlerken onun içindeki narin ruhun gücünü hissedebiliyorsa; kendi zamanı onu şeytanla ilişkide olmakla nasıl suçlayabildi?

Üstelik Paganini şeytanla iş birliği yaptığı için suçlanan tek kişi de değil. Tarih boyunca birçok bilim insanı, yazar, düşüncelerinden vaz geçmeye zorlanmış ve bu uğurda büyük acılar çekmiş.

Örneğin, hazır yıldızlara karışmışken ilk aklıma gelen Rönesans döneminde bilim devrimine büyük katkıda bulunan 'gözlemsel astronominin babası', 'modern fiziğin babası' ve 'bilimin babası' gibi isimlerle de anılan Galileo Galilei. O da kilise tarafından tanrıya karşı gelmekle iki kez suçlanmış ve engizisyon mahkemesine çıkartılıp, birkaç yüzyıl sonra kabul etmekten başka seçeneği kalmayacak olan gerçeği inkara zorlanmıştı. Peki Galileo Galilei ne söylemişti de Tanrı'nın Sözleri'ne karşı çıkmıştı?

O dönemde Roma Katolik Kilisesi'nde Aristoteles- Ptolemaios evren anlayışı hakimdi, Galileo Galilei ise 'Gün merkezci evren' anlayışını savunuyordu. Aristoteles-Ptolemaios evren anlayışın temelinde üç madde vardı;

ilki 'dünya dönmüyor, gök cisimlerinin merkezinde sabit duruyor' diyordu, ikinci maddeye ise 'gök cisimleri dairesel bir yörüngede dolanırlar' idi ve üçüncü olarak da 'evren sonludur' demekteydi. Kilisenin temeli olan bu kozmolojik yaklaşım yalnızca astronomi ya da fizik gibi bilimler aracılığı ile  dünyevi sorunlara değil, aynı zamanda insan-tanrı ilişkisi gibi tinsel sorunlara da uygulanabiliyordu.

Buna karşılık 'Copernicus' çu Evren' mevcut anlayışın alt üst olması, kilisenin gücünü kaybetmesi dolayısı ile büyük bir yönetim ve ekonomik zafiyet sonucunda 'Güç' ün başkasının eline geçmesi demekti.

İşin ilginç yanı, kiliseyi temellerinden sarsacak olan 'Copernicus' çu Sistem' in yaratıcısı Nicolaus Copernicus bir astronom değil, rahipti. O dönemlerde teoloji okumak için gerekli olan yedi liberal sanat eğitimini almıştı. Daha sonradan, daha sonra bu eğitimlerin üstüne astronomi ve hukuk eğitimi görmüştü.

Peki yedi liberal sanat neydi?

Peki yedi liberal sanat neydi?

İşin daha da ilginç yanı Aristoteles'ten yaklaşık 150 yıl önce, MÖ 500'lerde Antik Yunan'da şeklini almaya başlayan yedi liberal sanatın kökeni Antik Mısıra dayanıyor. Pythagoras Mısırda geçirdiği yıllarda, matematikçilerden öğrendiği bilgilerle evrenin-kosmosun, matematik ve geometri ile uyum içinde hareket ettiği fikrini ortaya atıyor.

Bu fikirlerden gelişen ve zaman içinde kendini tamamlayan; Yedi Liberal Sanat ya da bilgeliğin yedi stunu, 'Trivium' ve 'Quadrivium' altında toplanmaktaydı.

Konuşmanın mekaniğini öğreten, beş duyumuzla birlikte keşif ve sembolleri birleştirerek tanımlamalar yapmamızı sağlayan Gramer; düşünmenin, analizin, doğruları yanlış argümanlardan ayırarak çelişkileri ortadan kaldırıp, güvenilir olabilecek gerçeklere dayalı bilgiler üretmek için kullanılan Mantık ve bu düşünceleri bir başka kişiye aktarma sanatı olan Retorik 'Trivium' u oluşturuyordu.

Trivium' u takip eden 'Quadrivium' da ise; soyut değer ve rakamların teorisi olan Aritmatik ve bunun yani matematiğin şu anda uygulaması sayılan Müzik, uzayı ve boşluğu tanımlayan Astronomi ve soyut olanı anlamayı, düşünceleri biçimlendirmeyi sağlayan Geometri.

Copernicus ölümünden kısa bir süre önce yayımladığı 'Göksel Kürelerin Devinimi Üzerine' kitabında şöyle diyordu; 'Bütün gök çemberlerin ya da kürelerin merkezi tek değildir, yerin merkezi evrenin merkezi değil, yalnızca ağır olanın ve ay çemberinin merkezidir.

Bütün gök çemberleri sanki o hepsinin ortasındaymış gibi, güneşin merkezinde dönerler. Bunun için evrenin merkezi güneşin yakınındadır, güneş ve yer yüzü arasındaki uzaklık sabit yıldızlar küresi yüksekliğine göre önemsizdir.' Yani evrenin merkezi güneşti ve sonsuzdu.

Üstelik bu görüş yani 'Güneş merkezli evren modeli' Aristoteles'ten yüzyıllar önce başka astronomlar tarafından da ortaya atılmış ve Copernic ise bu görüşü güncellemişti.

Yani kilise hemen hemen aynı döneme ait birçok fikirden birini benimsemiş, benimsediği fikrin gelişmesine yenilenmesine bile izin vermemiş hatta tam bu merkezden farklı fikirleri ortaya atanları engizisyon mahkemelerinde yargılamıştı.

Galileo Galilei onlardan biriydi ve 1633 Temmuz'unda kilise tarafından yasaklanan fikirlerin hiçbirini savunmadığını söyleyip, Engizisyon Mahkemesi önünde imzasını attı.

Muhtemelen imza atmasına asıl sebep, kendisi gibi Copernicus' çu evren anlayışını benimsemiş ve sırf doğruları olanca yalınlığı ile söylediği için üç büyük mezhebe ait kilise tarafından aforoz edilmiş olan tek filozof,  Giordano Bruno'ydu. Bilim Devrimi'nin şafağı sayılan Nolalı önce 1576 yılında Napoli'de Roma Katolik Kilisesi , 1579 yılında ise Cenevre'de Calvinist Kilise ve 1589 yılında ise Lutheran Protestan Helusteat kilisesi tarafından aforoz edildi. İşin daha da ilginç yanı, Bruno da aslında bir papazdı.

O da Galileo gibi "Copernic"in güneş sisteminin tarifini yaptığı "Göksel Kürelerin Devinimi Üzerine" adlı eserinden, öğrendiği yeni bilgilerin etkisine kapılmıştı.

O da Galileo gibi "Copernic"in güneş sisteminin tarifini yaptığı "Göksel Kürelerin Devinimi Üzerine" adlı eserinden, öğrendiği yeni bilgilerin etkisine kapılmıştı.

Kiliseye karşı bir sistemde yer aldığı için sapkınlıkla suçlandı. Tüm hayatı boyunca, engizisyon baskısından kurtulmak için yer değiştirmek zorunda kaldı. Yerleşik bir düzeni olmadı ve hep parasızlıkla baş etmek zorunda kaldı.

Trajik sonu hazırlayan davet onu Zürih'teyken buldu. İtalyan bir aristokrat olan Mocenigo Venedik'e davet edilmişti. Elbette misafir ettiği Bruno'yla çatışınca onun hakkında mahkemeye şikâyette bulundu. Yazdığı mektuplarından ilk ikisi kilisenin dikkatini çekmedi ama üçüncüsü önemliydi...şöyle diyordu' Bruno din ve felsefeyi birlikte yorumluyor. İnsan aklı her şeyi kavrayabilir diyor. Bir anlamda insanlığa sınırsız özgürlük çağrısıdır'

Tarihin en etkileyici isimlerinden biri olan Giordano Bruno sekiz yıllık bir mahkeme süreci (!) sonunda, eklenen yeni şikayetlerin de ışığında suçlu bulundu ve Roma Compo de Fiori meydanında diri diri yakılmasına karar verildi.

Şimdi infazın gerçekleştiği yerde, İtalyan Büyük Doğu Locası'nın Ustad-ı Muhterem'i aynı zamanda heykeltraş Ettore Ferrari tarafından yapılan heykeli duruyor. Nolalıyı, ziyaret etme fırsatım olmadı ama heykelin fotoğraflarını incelerken bile etkileniyorsunuz. Bruno'nun cüppesinin başlığı kapalı, yüzü düşünceli ama çok belirgin değil, üzerinde durduğu kare kaidenin üçüncü katında duran sağ ayağı öne doğru taşıyor, sağ elinde bir kitap tutuyor ve sol eli ile sıkıca sağ bileğini kavramış.

Protogoras şöyle demiş ' İnsan her şeyin, var olan şeylerin var olduklarının ve var olmayan şeylerin var olmadıklarının ölçüsüdür'

Başa dönersek, Bruno'nun elindeki kitabını kavradığı gibi kemanını sıkıca tutan Paganini için de şeytanla ilişkide olduğu hatta oğlu olduğu söyleniyordu.

Başa dönersek, Bruno'nun elindeki kitabını kavradığı gibi kemanını sıkıca tutan Paganini için de şeytanla ilişkide olduğu hatta oğlu olduğu söyleniyordu.

Zamanının en ünlü keman virtüözü olan Paganini'nin, tekniği ve yetenekleri, insani yeteneklerin ötesinde olduğu düşünülüyordu. Konserlerine katılan dinleyiciler onun müziğinden ve tekniğinden öylesine etkileniyorlardı ki 'şeytanla anlaşma mı yaptı yoksa şeytan bir insan şekli mi aldı' diye düşünüyorlardı. Çünkü Paganini çok iyiydi hatta 'acayip' iyiydi. Hiçbir 'ölümlü' onun kemanla yaptıklarını yapamazdı.

İlk söylentilerden bazıları Viyana'daki bir konserden çıktı ve bir seyirci, şeytanın Paganini'nin çalmasına yardım ettiğini gördüğünü söyledi. Bir süre sonra Paganini'nin boynuzlu ve toynaklı ikizinin olduğunu iddia etmeye başladılar. Hatta konserlerden birinde seytan Paganini'nin yayının ucuna bir şimşek göndermiş...

Bir olay da  Passini adında bir adamın çalınması ya da öğrenilmesi imkânsız dediği eserle ilgili düzenlediği yarışmada gerçekleşiyor. Passini eğer bu eser doğru şekilde çalınabilir ise, karşılığında ödül olarak bir «Stradivarius»  sözü veriyor. Paganini ilk ve tek denemede bu eseri mükemmel bir şekilde çalınca Stradivarius ve tüm söylentiler güçlenerek onun oldu.

Müzik meleğinin kanatlarını parmaklarına takmış Paganini dinleyen herkesi büyülemeye devam ediyordu. O kadar ki henüz 20 yaşındayken, usta luthier Giuseppe Guarnari tarafından yapılmış bir kemanla Livorno'da sahneye çıktığında, dinleyicilerin onun kötü güçlerinden korunabilmek için haç işareti yaptığı ve haç çıkarttığı bile söylenir.

Hatta konseri düzenleyen iş adamı, korkudan, konserde çalması için ödünç verdiği kemanı geri almayı bile 'reddetmiş'.

İzleyenleri büyüleyip hayrete düşürdüğü bir başka konser ise Lephorn' da verdiği konserdi. Tam performansın ortasına gelmişken, kemanının tellerinden biri kopar, izleyiciler tedirginlikle kıpırdanırken muhtemelen akıllarından «bakalım bu çıkmazdan nasıl kurtulacak» ya da daha da önemlisi 'ya kurtulursa' diye geçiyordu. Korktukları başlarına geldi; Paganini onları bir kez daha şaşırttı ve 3 dizeye kaydırarak kusursuz bir şekilde konseri tamamladı.

Onun fiziksel görünümü ve stili de şeytanın oğlu olduğu fikrini besler gibiydi. Belki boynuz ve toynakları yoktu ama olağanüstü uzun parmakları, uzun ince solgun yüzü, sert ve mekanik yürüyüşü ve karanlık baktığında sanki insanın ruhundan geçen delici gözleri vardı. Her zaman siyah giyen Paganini' nin örümcek benzeri parmakları keman klavyesinde yukarı ve aşağı hareket ederken, sahnede sarsak bir şekilde yürürdü.

1830'lara gelindiğinde ise, Paganini' nin olağanüstü yeteneği, tuhaf görünümü ve izleyicilerin üzerindeki olağandışı etkisine sebep olan nedenlerin daha iyi anlaşılması gerekmişti.

1830'lara gelindiğinde ise, Paganini' nin olağanüstü yeteneği, tuhaf görünümü ve izleyicilerin üzerindeki olağandışı etkisine sebep olan nedenlerin daha iyi anlaşılması gerekmişti.

Gerçekten üzerinde çok ciddi bir çalışma yapıldı.

Bir el aralığında dört telde üç oktav çalmasına izin veren olağandışı parmak uzunluğunun Marfan Sendromu' ndan kaynaklandığı düşünülüyordu.

Rahatsız edici derecede uzun yüzü, solgun teni, sahnedeki sıra dışı tavırları bilimsel olarak açıklanabilen diğer hastalıklara atfedildi ama yine de bütün bu bilimsel açıklama ve kanıtları hiçe sayan dedikodular devam etti.

Paganini ruhunu şeytana satmıştı ya da kendisi şeytandı hatta şeytan onun varlığında artık bir insandı, söylentiler şekilden şekle giriyordu.

Hatta bir rivayete göre, büyük bir çapkın olarak bilinen Paganini bir kadını öldürmüş ve ruhunu kemanına hapsetmişti. Kemanında kullandığı sihirli teller de öldürülen kadının bağırsaklarından yapılmıştı. Bu hikâye bütün avrupaya yayıldı...

Hal böyle olunca birçok tuhaf şeyle karşılaşıyordu Paganini de, bir kuruluş konserden önce, mekan iznini vermek için dünyevi köklerini kanıtlaması için bir doğum belgesi talep etti.

1830' ların sonunda Paganini' nin kötü huyları çapkınlık hikayelerinin önüne geçti. Kumarda servetinin önemli bir kısmını kaybetti. Bu o kadar büyük bir meblağ idi ki kumarhaneye onun adını verdiler.

Paganini kendi sonuna gelmişti, frengi, tüberküloz ve depresyondan dolayı 27 Mayıs 1840'da yaşama veda etti. Son saatlerini bile beste yaparak geçirdi. Kesin olan şey bir şey vardı, Paganini' nin yeteneği eşsizdi. Önünde nota olmadan halka açık performans sergileyen ilk solo kemancılardan biriydi ve harika bir babaydı.

Özellikle solo keman için bestelediği 24 Caprices ile bilinen Paganin, yay sıçramaları (spicatto) gibi bazı yaylı tekniklerin yanı sıra sol el pizzicato ve harmoniklerin popülerleşmesine yardımcı olmuş. Ayrıca belirli bazı şarkıların daha kolay çalınabilmesi için kemanını kasten yanlış akort edermiş. Saniyede 12 nota çalabildiği söyleniyor ve günümüzde bu rekora ulaşabilen bilinen tek kemancı 'Şeytanın Kemancısı' ( The Devil's Violonist ) filminde Paganini'yi oynayan David Garrett oldu.

Bruno şöyle demiş “Formlar tıpkı birer tohum gibi, uygun koşulları bulduğu vakit kendi özünü madde içerisinde açığa çıkartır”

Bruno şöyle demiş “Formlar tıpkı birer tohum gibi, uygun koşulları bulduğu vakit kendi özünü madde içerisinde açığa çıkartır”

Sonuçta, Bruno’nun heykeli dikilirken VII Clement’ in onun hakkında verdiği karar Kilise’nin utancı oldu, biraz gecikmeli olsa da 31 Ekim 1992 yılında Papa II. John Paul Galileo meselesinin ele alınış şeklinden pişmanlık duyduğunu açıkladı. Onun tarafından keşfedilen dört büyük Jüpiter uydu olan ,Io Europa, Ganymade ve Castillo Galilean Moons olarak biliniyor ve başka bilimsel çalışmalarda Galileo isimleriyle anılmakta; yani Galileo çok sevdiği Kosmos’un bir parçası olarak yaşıyor ve yaşatılıyor.

Paganini’ nin memleketi Cenova’da ise 1954 yılından beri «Paganini Competition» adlı keman yarışması düzenleniyor. Bütün el yazmaları müzeye konuldu, 1978 yılında Sovyet astronom Nikolai Chernykh tarafından keşfedilmiş küçük gezegene 2859Paganini adını verdi ve 1982 yılında İtalyan Posta İdaresi doğumunun 200. yılı anısına bir hatıra pulu bastırdı.

BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
1
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Gizem Yenikler

Güzel içerik.