Özge Özdemir Yazio: Eğitimde Asıl Yük, Öğretmenin Maaşı Değil, Bizim Zihniyetimizdir
Yaklaşık on gün önce, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yeni öğretim yılında uzaktan eğitimin nasıl yapılacağını anlatmak üzere bir basın toplantısı yaptı. Toplantıda söylediği “Eğitimde asıl yük, öğretmenin maaşıyla ilgilidir.” cümlesi, yapılan onca çalışmayı bir kenara atan bir tartışma yarattı.
Ziya Selçuk, toplantı boyunca uzaktan eğitimin yeni yatırımları beraberinde getirdiğini anlattı. Rakamlar ve istatistikler eşliğinde, bakanlığın uzaktan eğitim için televizyon kanalları, canlı sınıflar, yapay zekâ temelli içerik platformları yapılandırdığını, uzaktan eğitime ulaşım eşitliği için altyapı çalışmaları yaptığını ve yüz yüze eğitim ihtimalini dikkate alarak okulların hijyen standartlarını belirleme ve uygulama çalışmaları yürüttüğünü açıkladı.
Kısacası, pandemi nedeniyle oluşan yeni durumda, bakanlığın hem uzaktan eğitim hem yüz yüze eğitim için farklı eylem planları hazırladığını, her planın yüksek çalışma ve harcama gerektirdiğini söyledi.
Öncelikle, Ziya Selçuk’un konuşmasındaki sorunun, konuşmadaki bağlam kaymasından kaynaklandığını düşünüyorum. İktisadi olan ile insani ilişkiyle ilgili olanın birbirine karıştığı bir bağlam kaymasından söz ediyorum.
Ziya Selçuk’un basın açıklamasından iki gün sonra, şarkıcı Demet Akalın “Çocuğuma maaşlı, sigortalı öğretmen tuttum.” şeklinde bir açıklama yaptı. Öğretmeni, kendisinin ve çocuğunun ilişki kurduğu insan değil, kullandığı bir nesne gibi konumlandırdı. Peki uzaktan eğitim tartışmaları sürerken biz hiç yapmadık mı böyle şeyler?
“Uzaktan eğitimde günlük ders saatlerini arttırın, çocuklar evde bize sarıyor.” diyenler olmadı mı? “Özel okullar paraları toplasın diye yüz yüze eğitim bilerek belirsizlikte bırakılıyor.” diyenler olmadı mı? “Valla okula gitmek yok, ders saatleri de azaldı, öğretmenler yan gelip yatıyor, onlara yaradı bu iş.” diyenler olmadı mı? Herkes anlaşılmak istedi, herkes anlaşılmadığından şikâyet etti. Kimse çıkıp “Acaba birbirimizi anlıyor muyuz?” diye sorup karşılıklı konuşmaya meyletmedi.
Çoğu zaman ilişkilerimizde insani yanı kaybedip karşımızdakini nesneleştiriyor ama bunu fark etmiyoruz. Tabi ki bizim bunu yapmamız, aynı şeyi yapan kişiyi eleştiremeyeceğimiz anlamına gelmez. Yoksa bu dünyada yalnızca günahsızların konuşmasına izin verilmesi gerekirdi. Ama eleştirmek, birini karalamak değil, olanın ne olduğunu düşünmek, değerlendirmek ve anlamaktır. Bunu yaparken kendimizi de anlamış oluruz. Eleştirel düşünme, insan karalamak değil, kendimiz için düşünmektir.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un sözleri kadar, ona verilen tepkiler de, tepkilere verilen tepkiler de karşısındakini nesneleştirme yönündeydi, o yüzden bir bağırtı koptu ve geçti. Bağırtı değil diyalog istiyorsak, önümüzdeki sorunu düşünmeye, kendimizi ve diğerini anlamaya açık olmamız gerekmez mi? Bu becerileri bize eğitim kazandırabilir, değil mi? Eğer öyleyse, önce eğitimcilerin bu beceriye sahip olması gerekmez mi? Görünen o ki, eğitimde asıl yük, bizim düşünmek, konuşmak, anlamak yerine, bağırtı koparmaya devam eden zihniyetimizdir.
Yorum Yazın
koskoca meb nasıl öğretmen maaşı vermekte zorlanıyor ben anlamıyorum. diyanetten yardım isteyin abi onu da biz mi söyleyelim.
kalemine sağlık!! bu arada bağırtı kopmaz patırtı kopar.Dilbilgisi önemlidir.Yazını anlayabilmek için 2 hatta bağzı yerleri 3 defa okumak zorunda kaldım(bağz... Devamını Gör
Haklısınız. "Bağırtı kopması" gibi bir ifade yokmuş, yanlış olmuş.
Gerçekten tebrik ederim. Onedio olarak belkide ilk defa tarafsız ve objektif bir paylaşım yapılmış. Veya ben ilk defa görüyorum. Olaya her iki taraftan bakma... Devamını Gör
Çok teşekkürler. Destekleyici geri bildiriminiz beni mutlu etti.