onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Nil Keskin Yazio: Türk Dizileri Neden Bu Kadar Çok Seviliyor? Arketipsel Yorum

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Nil Keskin Yazio: Türk Dizileri Neden Bu Kadar Çok Seviliyor? Arketipsel Yorum

Dr. Nil Keskin
21.04.2021 - 15:21 Son Güncelleme: 22.04.2021 - 11:30

Sen de izliyor musun? Ülkemizi de aşmış çevre coğrafyalarda da izlenen “Benim Adım Melek”, “Sadakatsiz”, “Masumiyet”, “Sen Çal Kapımı”, “Masumlar Apartmanı”, “Doğduğun Ev Kaderindir” ve benzeri başarılı diziler, sanatçılar, oyuncular...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Neden bu diziler bu kadar seyirciyle buluşuyor? Hiç düşündün mü?

Neden bu diziler bu kadar seyirciyle buluşuyor? Hiç düşündün mü?

Genel anlamda dizilerin bu kadar çok sevilmesinin sosyo-kültürel, zamansal, sanatsal, ticari, duygusal sebeplerini sayfalarca yazabiliriz, tartışabiliriz. Biliyorum. Ataerkil yanılsamalar, yanılgılar, inançlar... Birçok sebep var. Her zamanki gibi benim alanım gereği ve uzun yıllardır kadın, erkek ve kutsal birlik alanında çalışan bir tarihçi ve davranış bilimci olarak bu sorunun cevabını sana farklı bir perspektif katmaya çalışarak anlatacağım.

Seviliyor, çünkü izleyen her kadın bu hayatta bir Zeus, her erkek de Hera arıyor. Bir başka deyişle kadın Tanrısallıkla, erkek de Tanrıçayla buluşmak istiyor. Yani dengeli sentez kadın ve erkekler... En çok kadınlar tarafından izlenme sebepleri ise duygusal varlık olmalarının yanı sıra ilişkilerindeki Tanrısal sevgi boşluklarının daha fazla oluşu...

Son dönemde, özellikle pandemiyle ruhsal açıdan iyice ağırlaşan, enerjisini değiştiremeyen, hatta sinemalara uzun zamandır gidemeyen herkes dizilerde bir kaçış arıyor. Bunun da farkındayım... Ama unutmayalım ki dizi kültürü yeni bir olgu değil. Sadece mevcut durumda ilgi artmış olabilir... Ama asıl sorunun cevabının çok daha derinlerde olduğunu düşünüyorum...

Kadın ve erkeklerle yaptığım çalışmalar bana tüm bu ilginin bir taraftan da tarih öncesinin sayfalarından bugüne kadar gelen bir arayışın yüz üstüne çıkma çabaları olduğunu gösteriyor. Dedim ya özellikle de dişilin sağlıklı erilini arayışı gibi...

Herkesin iç dünyasındaki kadın ve erkek algıları -ki biz bunlara kolektif bilinçdışından taşıdığımız arketipsel kimlikler diyoruz- senaryoların, karakterleri son derece başarıyla sergileyen oyuncuların, yarattıkları dünyaların içinde yaşama fırsatı buluyor. Her kadının ve erkeğin özünde olan ve aslen dünyanın temelinde olan iki cinsin birleşmesi için, saf aşkın içten dışa olan bir tür uyanışı bu.

Tabi tarihin hiçbir yerinde bu aşkın saf kalamayışı ve beraberinde pek çok gölgesine düşen insanlar, olaylar. O yüzden de herkesin içindeki o dualiteye yani eril ve dişile hizmet eden sahneler, kurgular.

Şimdi seninle paylaşacaklarım dizilerde geçen toplumsal olayları yargılamanın çok ötesinde. Kadının ve erkeğin derinliklerine, yani çağlar boyu aslında devam eden davranışlarına ve sebeplerine bir yolculuk.

Homeros’un kaleme aldığı İlyada ve Odysey destanlarına göre Zeus ve Hera, aynı şekilde Roma Mitolojisine göre Zeus (Jüpiter) ve Juno’nun evliliği, bütün iniş ve çıkışlara rağmen kutsal evlilik olarak adlandırılır. Tıpkı Sümerler’deki Inanna ve Dumuzi’nin birlikteliği gibi... Şimdilerde de dizilerdeki entrikalara rağmen sorguladığınız evlilikler gibi anlayacağınız...

Hera, tüm mitlerde Zeus’un ona yaptığı yalan dolan, aldatmalar ve onca olaya rağmen, duruşuyla onu kendisine bağlanmaya hatta tapınmaya ikna edebilen olmuştur.

Hera, tüm mitlerde Zeus’un ona yaptığı yalan dolan, aldatmalar ve onca olaya rağmen, duruşuyla onu kendisine bağlanmaya hatta tapınmaya ikna edebilen olmuştur.

Bu topraklarda Anadolu ve Mezopotamya’da ve özellikle yakın coğrafya olan Yunanistan, Güney Avrupa, Güney Avrupa’dan keşif ve göçlerle Güney Amerika kıtasına geçen insanlık tarihinin ilişki algıları, ya da Petra’da Tanrıçaların Tanrıların erdemleri ve karanlıktaki entrikaları oldukça damarlara, DNA’lara işlemiştir. Kolektif bilinçdışında tekrarlarla yer edinen bu davranışlar nesilden nesile transfer olmuştur.

Bakın bir örnek üzerinden ilerleyelim. M.Ö 400’lü yıllarda kendisine yaptığı kötülüklere karşı Zeus’tan intikam almak ateşiyle yanan Hera’ya, Zeus ona olan tutkulu hatta takıntı seviyesindeki aşkıyla şöyle söyler;

“Hiçbir tanrıçanın, perinin ya da kadının aşkı, bugün seni görünce kalbimi dolduran aşk kadar güçlü olmadı.”

İntikamının keyfini sürmeye artık dakikalar kaldığını fark eden Hera ise keyifle gülümser… Bu sırada Zeus sözlerine devam eder:

“Asla kimseyi böylesine sevmedim, İksion’un karısını tutkuyla arzulayıp Peirithoos’a gebe bıraktığımda bile, Danae’ye aşık olup oğlum Perseus’u dünyaya getirmesini sağladığımda bile. Hatta Leda’nın kollarında yattığım zaman; hayır, tam şu anda beni tutsak eden arzu kadar tatlı bir arzu asla duymadım.”

Hera’nın ruhunu okşayan bu cümleler size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? İzleyenler hatırlayacak, izlemeyenlerde dilerse izleyip bakabilir. Sadakatsiz dizisinde (25. bölüm, 1:37:33 - 1:39:03 aralığında) Volkan karakteri ile aldattığı eski eşi Asya arasında geçen diyalogta farklı kelimelerle aynen bu içerik ve anlatımda geçer.

Volkan karakteri, kendi gölgelerine düşmüş ve eşi Asya’yı aldatmış sonra da hala aşkından yanan bir Zeus’tan başkası değildir.

Volkan karakteri, kendi gölgelerine düşmüş ve eşi Asya’yı aldatmış sonra da hala aşkından yanan bir Zeus’tan başkası değildir.

Bütün bu olaylar esnasında duruşunu bozmamış ve hırslanmış bir Asya karakteri ise, bir Hera ve bir o kadar da içinde yaşattığı ve aslen ikincil arketip olarak Athena’nın ta kendisidir. Başarılı iş kadını önce bu durumu kocasına dürüst olması için bir şans vererek dener ama beklediğini göremediğinde içindeki tüm gölgeler tetiklenir ve Hera ve Athena’nın gölgesinde içinde intikam kokuları da barındıran davranışlara eğilir. Derin karakteri ise önceleri tam bir Persefone arketipi iken sonra Afrodit’in karanlıklarına dönen bir arketipsel süreç yaşar. Evlilik sürecinde ise onun içindeki Hera arketipi de daha yükselir. O da Zeus’unu kaybetmemek için her türlü yola başvurur. Oysaki Afroditin karanlıklarına hiç girmemiş bir genç kadın olsaydı zaten evli bir adamla olmamayı ve sınırsız olasılıklarda kendine uygun bir erkeği kendine çekebilmeyi başarabilirdi.

Gönül karakteri ise tam bir Demeter’dir. Çocuklarına sahip çıkmak adına her şeyi göze alıp karanlıklarında onların adına sahne arkasından sorunları sürekli çözme eğiliminde olan anaç kadın hali. Ama o da kocası onu aldatmış olmasına rağmen evliliğini sürdürmüş yine Heralığıyla yıllarca kocasıyla yükselmiş kraliçe kadın. Toplumsal anlamda da bundan mutlu olan, aile birliğini koruyan ama bedellerini de yine her boyutta ödemek zorunda kalan.

Hera profilini Osmanlı Tarihindeki Hürrem Sultan çok güzel yansıtır. Bu topraklardaki İda Dağındaki Zeus ve Hera altarında olduğu gibi ailesi, kocası ve onun dönüşümü için duruşuyla, bazen intikamlarıyla, stratejileriyle bütünlüğün mümkün olduğunu düşünen kadınlara bir diğer örnektir.

Masumiyet dizisindeki hepimizin hayran olduğu Hülya Avşar’ın canlandırdığı anne karakteri ise özellikle ilk bölümlerde tipik bir Demeter ve Hera karanlığı sentezidir. İlerleyen bölümlerde biraz aydınlığa çıksa da. Kendi ailesi ve oğlu için her şeyi yapabilen hıslı kadındır o.

Masumiyet dizisindeki hepimizin hayran olduğu Hülya Avşar’ın canlandırdığı anne karakteri ise özellikle ilk bölümlerde tipik bir Demeter ve Hera karanlığı sentezidir. İlerleyen bölümlerde biraz aydınlığa çıksa da. Kendi ailesi ve oğlu için her şeyi yapabilen hıslı kadındır o.

Filmin adındaki gibi masumiyeti umutla arar izleyici her karakterde. Ela karakteri tipik bir Persephone (Pskye) masumiyetiyle kalplerde sıcaklık uyandırır önce. Oysaki aşık olduğu İlker karakterindeki Apollo (Eros) arketipi için ne sınavlar vermesi gerekecektir. Ta ki o aşkla bir umut Apolla da Zeus olgunluğuna erişene kadar… Dizide yine usta oyuncu Mehmet Aslantuğ tarafından canlandırılan karakter ise izleyiciler tarafından tüm takdirleri toplayan Zeus arketipi bir babadan başkası değildir.

Özellikle aile birliğinin önemli bir toplumsal durum olduğunu düşünen Güney Avrupa, Arap Yarımadası, Kuzey Afrika'da yani bu çevre hinterland içinde izleri olan bu tarihin, ve epigenetik gerçeğin Türk dizilerine yansıtılmış olması bence önemli bir başarıdır… Anlayacağınız örneklerini verdiğim bu dizilerin son derece ilgiyle izlenmesinin bir nevi sebebi TEKERRÜR eden tarihin sayfalarında bilinçdışına yer etmiş bu olayların tekrarının izleyicilere anımsattığı imgelerdir. Kendi deneyimlememiş de olsa deneyimlemiş de olsa bu bilgi onun sonsuz bilinçdışı hafızasında vardır.

Hatta çok daha karmaşıklarını günlük kadın televizyon programlarında da izler. Pek çok gölgesinde yaşayan kadın ve erkeklerle… Bu programlarda dizilerin aksine çok daha fazla asapları bozan, dram, karmaşıklık, entrikalar var esasen.

Dizilerde ise dramın yanında düşler var, umut var. Umut aramayan var mı?  

İki duyuya yoğunca hitap eden diziler, duygusal zekayı da yanlarına alıp herkeste bu miras aldıkları dosyalardaki resimleri umutla açarlar.

Bu bir tür özlemdir. Zeus‘a özlem. Hera’ya özlem… Aydınlığa özlem…

Bu bir tür özlemdir. Zeus‘a özlem. Hera’ya özlem… Aydınlığa özlem…

Başta kadınlara hayalini kurdukları o Zeus’tan zaman zaman kareler var. Yanlışlara düşen Zeuslara ise tepki var. Aynı şekilde karanlığa düşen Afroditlere de ne yazık ki sanki gerçek hayatmış gibi rolü oynayan oyuncuyu yolda görüp tükürünceye kadar. (Sadakatsiz - Derin karakterini oynayan genç oyuncumuza yapıldığı gibi)

İşin özü şudur... Diziler tam anlamıyla arketiplerin yine gerçek hayattan kesitlerle önünüze serilmiş sahnelerinin bir bütünü. Ve tabi arketip kavramını psikoloji ve davranış bilimlerine kazandıran Carl Gutav Jung un da bunu Ataerkil etkileri barındıran mitolojilerden aldığını unutmayalım...

Dolayısıyla izlediğimiz her yerde, her dizide içimizdeki o arketipler aydınlık ve karanlık yönleriyle uyanır. Ataerkillik gölgeleri, karanlıkları tetiklemiştir çünkü...Bazen ağlar, üzülür hatta fazlasıyla etkilenir halde buluruz kendimizi. Kaptırmış gitmişizdir adeta. Danışanlarımda da kimi zaman karşılaştığım bir durum bu son günlerde...

Aman böyle zamanlarda merkezimizden kopmayalım. Topraklanalım. Gelin birlikte sağ ve sol beyni dengeleyelim. Yürüyüşe çıkalım, meditasyon yapalım :)

Kadınsal iyi yaşam, Arketip ve Tanrıça bilinci ile ilgili daha da derinleşmek ve kendi arketipinin aydınlığında kalmanın yollarını öğrenmek ve uygulamalarla yolculuğa çıkmak istersen web linkimdeki profilden ulaşabileceğin Tanrıça’nın Sesi podcastlerimi dinleyebilirsin...

Web

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
14
10
4
3
1
1
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
arslanoglu

Türkiye sosyal bir ülke değil çok az kesimi sosyal. Sosyal olmak pahalı ve güveneceğim çevre sayısı da az haliyle insanların tamamına yakını evde ve evde tv ... Devamını Gör

T C Ahmet Yılmaz

ben survivor u açınca kızların o güzel vücutlarına bakıyom , bakmıyom diyen erkek bence yala söylüyordur. içinizden kaçınız erkek voleybol maçı izledi ? sosy... Devamını Gör