Levent Uysal Yazio: Eğitimin Geleceği, Geleceğin Eğitimi
Dünya sürekli bir değişim ve gelişim içindeyken, eğitim sistemi ve anlayışı ne yazık ki son yüzyıllarda çok büyük bir değişim geçirmedi. Bu da bireyleri, okul sonrası yaşamlarına hazırlamakta eğitimin eksik kalmasına yol açıyor. Müfredatlar da, öğrenme biçimleri de tek düze ve sıkıcı kalıyor; bireylerin farklılığını gözetmek yerine, tek tipleşmeye götürüyor; öğrenmenin temelinde öğretmen oluyor ve öğrencinin yetkinliği de bilgisi de tam olarak ölçülemiyor.
Eğitimi daha efektif hale getirebilmek; kalifiye ve geleceğin sorunlarını gören, onlara çözüm üretebilen bireyler yetiştirmek; değişimi yakalayabilmek ve daha da önemlisi değişimi yönetebilmek, eğitim anlayışını değiştirmeye başlamaktan geçiyor.
Peki, bu geleceğin eğitiminin dinamikleri neler olacak, sistem nasıl değişime uğrayacak?
İlk olarak, geleceğin eğitiminde, öğrenmenin zamanında ve mekânında farklılaşma kaçınılamaz. Yani öğrenciler kendi öğrenim düzenlerine göre, seçecekleri yerlerde ve zamanlarda öğrenebilecek. Bunu gerçek kılacak olan da, içinde bulunduğumuz şartlar dolayısıyla bir anda ortasına düşüverdiğimiz çevrimiçi öğrenme. Çevrimiçi öğrenme ile öğrenci kendi hızında, kendi dilediği zaman öğrenmeyi gerçekleştirebilecek.
Kendi öğrenme yöntemlerini keşfedebilecek. Bunun yolu elbette sıkıcı tek düze dersleri dinlemek ve sınavlara girip derslerden geçmek değil. Çevrimiçi öğrenme yöntemlerini geliştirmeli ve kişisel öğrenme disiplini ve öğrenme tutkusu ile birleştirebilmeliyiz. Ne yazık ki eğitim sistemimizin en zayıf olduğu noktalardan biri öğrenmenin önemini anlamaları ve kişisel öğrenme serüvenlerini tanımaları için bireylere şans ve alan vermemek, bireyleri tek tip yetiştirmeye çalışmak. Çevrimiçi öğrenme ile bunun önüne geçmek mümkün olacak, yeter ki bu modele geçişi doğru şekilde sağlayalım.
İkinci olarak, kişiselleştirilmiş öğrenme önem kazanacak. Öğrenciler kendilerini ve öğrenme yöntemlerini tanıyacak ve buna göre kendileri için düzenlenmiş öğrenme yöntemine bağlı olarak yetiştirilecek. Öğrenmenin seviyeleri olacak ve öğrenciler öğrenim gerçekleştirdikçe bu seviyelerde ilerleyebilecek. Eğer seviyeyi geçmekte zorlanırlarsa, eksikliklerini gidermeleri için gerekli şekilde çalışıp tekrar yapmalarına olanak sağlanacak. Yani genele uymayacaklar, seviye sadece sınıf geçmeyle ölçülmeyecek, ilerleme süreci kişiselleşecek ve eğitim süreci bireylere uyacak. Bu kişiselleştirme sayesinde; öğrenciler, kendilerini diğerleriyle kıyaslamayacak ve diğerleri altında ezilmeyecek, başarısızlık düşüncesine kapılmayacak ve özgüven eksikliği yaşamayacak. Bunun da kapısını açan ise teknoloji, özellikle de yapay zekâ.
Üçüncü olarak, öğrencilerin kendi araçlarını seçmesi için özgürlükleri olacak.
Öğrenciler, kendi kişiselleşmiş öğrenme süreçleri için gerekli olan araç-gereçleri keşfedecek ve kullanabilecek. Bu süreç boyunca, öğrenmeyi de öğrenecek ve öğrenmenin keyfine de varabilecekler. İlgilerini çekmeyen, tekdüze bir öğrenme sistemi yerine, kendi öğrenme modellerini yaratabilecekler. Bu uluslararası alanda, “blended learning”, yani benim de çokça bahsettiğim ve desteklediğim harmanlanmış öğrenme, “BYOD (Bring Your Own Device)” ve “flipped classrooms” gibi projelerle birlikte kullanılan ve geliştirilen bir yöntem.
Dördüncü olarak: projeye dayalı notlama sistemi. Artık ezber yerine, projeler üzerinden öğrencilerin öğrenimleri ölçülecek, bunun da yolunu yine yapay zekâ açıyor. Bunun önemi şu; kimse iş yaşamına geçtiğinde yazılı sınavlara tabi olmuyor. Gerçek hayatta sınavlar, projelerden oluşuyor; kişilerin, verilen görevleri ne denli başarılı şekilde gerçekleştirdikleri, nasıl araştırma yapıp, bu araştırmayı nasıl ortaya koydukları, bir grup projesi durumunda nasıl grubun parçası oldukları veya grubu nasıl yönettikleri gibi dinamikler sınav puanlarından çok daha önemli. O halde bu yetileri neden okulda öğrenmesinler? Okul yalnızca ezber bilginin verildiği, notların alındığı ve sonunda elinize kâğıttan bir diploma aldığınız bir yer değil. Okul, kendinizi keşfettiğiniz, kendi olma yolculuğuna çıktığınız, ne olmak istediğinizi ve hayallerinizi bulduğunuz yer. Derslere girip çıkmak, sınavlara girmek kadar basit değil, yaşamlarımızda okulun çok çok daha büyük bir işlevi var. Bu işlevi, en doğru şekilde kurgulamak ve yürütmek bizim elimizde.
Beşinci olarak, özellikle teknolojinin de son hızda gelişmesiyle birlikte; veri toplamaktan çok, veri işlemek daha önemli hale gelecek.
Yani bir bilgiyi ezberlemek değil, bu bilgiyi anlamak ve bilgiyi nasıl kullanacağını bilmek. Günümüzde en çok merak ve endişe edilen sorunlardan biri, teknolojinin mesleklerimizi elimizden alıp almayacağı. Teknoloji geliştikçe, bazı görevleri bizden daha verimli şekilde yapması kaçınılamaz, bu sebeple mesleklerimiz için endişe etmek yerine, mesleklerimizi dönüştürmeli ve geliştirmeliyiz. Veri işlemek de bunun en büyük örneklerinden biri, teknoloji artık sayısız veriyi saniyeler içinde toplayıp depolayabiliyor. Eğer bu veriyi okumayı ve nasıl kullanacağımızı öğrenmez ve öğretmezsek, geleceğin en önemli yetilerinden biri eksik kalmış olacak. Önemli olan matematik, fizik formüllerini, dil bilgisi kurallarını ezberlemek değil. Tek tıkla hepsine ulaşabiliyoruz. Bize asıl gereken, bu bilgilerle ne yapabileceğimizi, bu bilgileri nasıl geliştireceğimiz ve ortaya nasıl yeni ve daha iyi şeyler koyabileceğimizi bilmek.
Altıncı olarak, belki de en önemlisi: öğretmen ve öğrencilerin görevlerinin tamamen değişimi. Öğretmen bir otorite figürü ve bilgiyi veren olmaktan çıkacak, sadece bir gözlemci konumunda olacak. Öğrencilere; araştırma yapmanın, öğrenmenin ve üretmenin yollarını gösterecek. Öğrenci, kendi yöntemiyle kendisi öğrenmeyi gerçekleştirecek, böylece öğrenmenin, öğretmene ve sınıfa bağlı olmaktan çıkıp, bireyin kendisine bağlı hale gelebilmesinin son adımı da tamamlanmış olacak; öğrenciler özgürce öğrenebilecek ve bu süreçte kendi ilgilerini çeken, kendi yatkın oldukları konuları da keşfedebilecek, yeri geldiğinde gelip bunları sınıfla paylaşan, öğreten onlar olacak. Bu şekilde öğrenme asla sekteye uğramadan, sürekli gerçekleşebilecek ve keyifli hale gelecek. Ayrıca öğrenci, kendisini tanımış olacak.
Kısacası geleceğin eğitimi; öğrencinin, okula uyum sağlamaya çalıştığı değil; öğrenimin, her öğrenciye kişisel olarak farklılaştırılmış bir sistem içinde uyum sağladığı bir yapıya geçişle mümkün olacak; öğrenme, kişiselleşecek ve öğrenci temelli hale gelecek; öğrenci, müfredatta daha fazla söz sahibi olacak ve kendini keşfedebilecek.
Son olarak; ezberden çok hayal gücü devreye girecek.
Sınıf ve proje ortamında da teknoloji sayesinde tek tıkla tüm bilgilere ulaşmak mümkün hale gelecek ve asıl önemli olan bilgiye ulaşmaktan çok, o bilgi ile neler yapılabileceği olacak.
Bu değişimi takip edebilmek, geri kalmamak ve yenilikleri yönetmek adına; eğitim sistemimizi yenilemeli, geleceği öğretebilir, geleceğe uyum sağlayabilir hale getirmeliyiz. Bunun yolu da teknolojiyi sınıflarımıza almaktan, öğrenmeyi öğretmekten, öğrenmeyi sevdirmekten, ölçme ve değerlendirmeyi yeniden kurgulamaktan, öğrenciyi merkeze almaktan ve öğrencilerin farklılıklarını gözetmekten geçiyor.
Peki, teknoloji eğitimin katili mi, yoksa geleceği mi diye sorsak?
Teknoloji, günümüzde hayatımızın çok önemli ve ayrılmaz bir parçası. Sosyal konumumuzu, günlük hayatımızı, görevlerimizi, mesleklerimizi, diğer insanlarla olan ilişkimizi ve evrimimizi büyük ölçüde etkiliyor. Ancak teknolojinin çok da fazla giremediği ve değiştiremediği bir alan var: eğitim. Sorumuz şu: teknoloji, eğitim ve öğrenme süreçleri için zararlı mı, yoksa destekleyici mi? Sınıf ortamına teknolojinin dâhil olması, öğrenmeyi ve eğitim sistemini ilerletecek mi; yoksa sonunu mu getirecek?
Özellikle son 10 yılda teknolojinin çarpıcı gelişimiyle birlikte, yeni öğretim yöntemleri oluşturma ve bunları yaşamın her yönüne entegre etme ihtiyacı ortaya çıktı. Bu yöntemler; öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkininin değiştiği, evrimleştiği ve daha da iyi sonuçlar almanın hedeflendiği, öğrenmenin kişiselleştiği, başarı tanımlarının da kişilerce özgür olarak belirlenebildiği bir sisteme evirilme amacı güdüyor.
Eğitim teknolojisi tarafından sunulan araçların aslında sınırsız. Sadece bilgisayar veya tabletten bahsetmiyoruz yani. Yapay zekâ tabanlı teknolojiler, sınıf yardımcıları gibi yapılar da bahsettiğimiz eğitim teknolojilerine dâhil. Teknolojinin, öğrenmedeki en önemli işlevi, öğrencinin herhangi bir zamanda, herhangi bir bilgiye sahip olabilmesini sağlaması. Yani öğrenmeyi zamandan ve mekândan ayırabilmemiz için teknoloji bir gereklilik. Ayrıca, teknolojiyle birlikte, çok sayıda ortamı birleştirerek aynı anda çok sayıda veri işlemek de mümkün.
Bununla birlikte; öğretmen, sadece bilgi ileten kişi olmaktan çıkıyor ve koordinatör, rehber, danışman rollerini üstleniyor. Öğretmen, öğrencilerin kendileri keşfetmelerine yardımcı olacak, öğrenme yöntemlerini ve alanlarını tanıtacak. Bu demek değildir ki; teknoloji, öğretmeni ya da kitapları ortadan kaldıracak. Aksine; teknoloji, öğretmenin de öğrenmesine, ilerlemesine yardımcı olan olacak ve öğrencileriyle daha yakından ilgilenebilmesinin de yolunu açacak çünkü angarya işleri ortadan kaldıracak. Tüm bunların yanında, belki de öğrencilerin asıl ilgisini çekecek olan şey: teknoloji, öğrenmeyi keyifli ve kalıcı hale getirebilecek.
Tüm bunlara dayanarak, teknoloji ve eğitim birlikteliğinin getirdiği faydaların çok fazla ve çok önemli olduğuna; teknolojinin, geleceğin eğitimi için bir zorunluluk olduğuna inanan birçok insan olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bunun tersi görüşünde olanlar ve teknoloji ile eğitimin tamamen ayrı tutulması gerektiği görüşünde olanlar da var. Peki, karşılaştırmak gerekirse; en kısa haliyle, teknolojinin faydaları ve zararları dediğimizde ilk akla gelenler neler olur?
Faydalara şöyle bir bakalım:
- Teknoloji; öğrenci verimliliğini artırırken, eğitimi oyuna dönüştürerek çok daha ilgi çekici hale getirebiliyor.
- Eğitimde teknoloji, tükenmez bir bilgi kaynağı sunarak öğrencilere, yeni ufuklar açabiliyor
- Teknoloji, mesafeleri kısaltıyor. Yani dünyanın öbür ucundaki bir konferansa anında bağlanabiliyor, normal şartlarda görüp tanışamayacağınız kişilerle iletişime geçebiliyorsunuz.
- Teknoloji, öğrencilere araştırma ve aramada işbirliği yapma fırsatı veriyor.
- Teknoloji, kalıcı öğrenmeyi mümkün kılıyor ve ezberi ortadan kaldırıyor.
- Teknoloji ile bireyler kendi öğrenme ve başarı serüvenlerini oluşturabiliyor. Öğrenmeyi öğrenebiliyor.
Zararlara gelirsek:
- Öğrencinin, yabancılaşma veya öğretmenin gücünü kaybetme riski var.
- Öğrencinin makineye bağımlılık hissinin arttığı, böylece kendi
potansiyelinin azaldığı durumlar söz konusu olabilir.
- Teknolojinin, sosyal tecrit ve yalnızlığa yol açma riski vardır.
- Öğrencinin, yalnızca ilgisini çeken bilgi ve alanlara bağlı kalma ihtimali
vardır.
- Öğrencinin, ilgisinin dağılması, öğrenmenin gecikmesi muhtemeldir.
- Teknolojinin yanlış kullanımı sonucunda hem sağlık sorunları hem bağımlılık gibi problemler de ortaya çıkabilir.
Peki, ne yapalım?
Teknoloji ve eğitim birlikteliğinin bazı durumlarda tehlikeli olabileceğini söyleyebiliriz, ancak bu teknolojiyi eğitimden tamamen dışlamak gerektiği anlamına gelmiyor. Herhangi bir risk, öngörülerek ve doğru şekilde entegrasyon ile kolayca önlenebilir. Teknoloji entegrasyonunun belli bir süreci ve gereklilikleri var. Burada da en büyük görev öğretmene düşüyor çünkü en başta onun öğrenmesi, teknolojiyi tanıması gerekiyor ki, doğru şekilde öğrencilerin kullanımını sağlayabilsin, doğru şekilde müfredata dâhil edebilsin. Öğretmenin, öğrenmediği sistemde, aktif öğrenmenin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır çünkü kendisi de ezber yapacak, ona verilen konulara anlam katmadan öğrencilere ezber olarak aktaracak, sınavları puanlayıp, başarı yalnızca not ve ezber temelli ölçecektir.
Teknoloji, kontrolsüz ve sınırsız şekilde sınıf ortamına sokulmamalı. Ancak eğer teknoloji ve eğitim bir araya gelmezse, işte o zaman eğitimin sonu gelecek. İnsanlar değişiyor ve gelişiyor, algılarımız genişliyor, yeni bilgi arayışımız güçleniyor. Öğrenmemiz gerekenler farklılaşıyor, geleceğin yeterlilikleri sürekli değişiyor. Buna uyum sağlayamayan, geleceğin ihtiyaçlarını görmeyen her sektör, güçsüzleşmeye, önemsizleşmeye ve en sonunda yok olmaya mahkûm.
Değişen dünyayla birlikte, geleceğin ihtiyaçları doğrultusunda pek çok mesleğin, yetkinliğin değişmesi kaçınılamaz. Bu sebeple, teknoloji ve eğitim birlikteliği ile öğrencileri bu ihtiyaçlara ve değişime hazırlamanın, daha da önemlisi bu değişimi ve ihtiyaçları yönetecek yetilerle donatmanın gerekliliği reddedilemez. Bunun için de, öğrencinin aktif olarak öğrenmenin tüm süreçlerine dâhil olduğu; okul ve sınıf ortamından bağımsız, dinamik ve sürekli bir öğrenme gerçekleştirdiği; öğrenmeyi, düşünmeyi, fikir üretmeyi, araştırmayı, bilgiyle ne yapması gerektiğini öğrendiği; öğretmenin de öğrenci olduğu, öğrencilerle birlikte öğrenme gerçekleştirdiği, destekleyici ve rehber görevi yürüttüğü bir sisteme doğru reform gerçekleşmeli.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın