onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Levent Uysal Yazio: Duygusal Çeviklik Ne İşe Yarar?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Levent Uysal Yazio: Duygusal Çeviklik Ne İşe Yarar?

Levent Uysal
06.07.2021 - 01:51 Son Güncelleme: 06.07.2021 - 16:40

“Hayattaki en büyük arayış nedir bilinmez ama en büyük buluş, insanın kendisini bulmaktır…”

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Tanımla başlayalım, duygusal çeviklik nedir?

Kavramı, aynı isimli kitabında ortaya atıp tartışan Dr. Susan David’e göre; duygusal çeviklik, iç dünyamızda kaptanlık etme şeklimiz demektir. Düşüncelerimizi, duygularımızı, kişisel öykülerimizi, nasıl ilerleyeceğimizi ve yaşam başarılarımızı düzenleme ve aralarında gezme becerimizdir. Duygusal çeviklik aslında, tüm eylemlerimizin, kariyerimizin, ilişkilerimizin, mutluluğumuzun ve sağlığımızın en önemli belirleyicisidir, bunların yönlendiricisidir. Örneğin, kendi şüphelerimizin, başarısızlıklarımızın, utanç, korku veya öfkemizin bizi geride tutmasına izin veriyor muyuz? Kilit yaşam hedeflerine doğru kararlılıkla ilerleyebiliyor muyuz, bu hedeflerin bize hizmet etmediği zamanları tanımaya ve cesarete sahip olabiliyor muyuz?

Duygusal olarak çevik olduğumuzda, tepki vermeden önce duygularımızı tanıyabilir ve nasıl tepki vermek istediğimize karar verebiliriz, değerlerimizle ve en iyi ilgimizle uyumlu bir şekilde yaşananlara yanıt verebiliriz. Çevremizde olup bitenlerle nasıl tepki vereceğimizi seçerek; bir iş üzerinde hala meşgul ve üretken kalırken, günümüz modern işleyişinin karmaşıklıkları ve zorluklarıyla da başa çıkabiliriz. En büyük gücümüz, karar verme gücümüzdür. Bu gücü doğru kullanırsak, fark yaratabiliriz, ilerleyebilir, gelişebilir ve özgürleşebiliriz.

Duygusal çeviklik altında, dört anahtar konsept tanımlayabiliriz: göstermek, adım atmak, sebepleri tanımlamak, devam etmek. Bunlara göre, duygusal çevikliğin ilk koşulu: zor ve karmaşık düşünce ve duyguları görmezden gelmek ve pozitif düşünceyi gereğinden fazla vurgulamak yerine; gerçek duygularla, düşüncelerle, davranışlarla karşı karşıya gelmek ve bunları istekle, merakla ve nezaketle kabullenmek. Negatif olan da doğaldır. Hep pozitif olanı, iyi olanı istiyoruz.

Düşüncelerimiz ve duygularımızın iyi olduğunu, doğru olduğunu düşünüyoruz, ancak bu çok yapay bir durum.

Pozitif olanın olduğu yerde negatif olanın da var olması dünyanın en doğal şeyi. Nitekim negatif diye adlandırdığımız şeylere de ihtiyacımız var ve bu negatif olanlar da günün sonunda pozitif olana hizmet ediyor. Yeter ki bu negatifliği doğru şekilde yönlendirmeyi bilelim. Korku, kızgınlık, üzüntü, güvensizlik gibi duygular aslında inanç, güven, cesaret ve mutluluğun ortaya çıkarıcısı ve destekleyicisi.

İkinci koşul ise, duygulardan ve düşüncelerden ayrılmak, bunları uzaktan gözlemlemek, tarafsız olarak bunları anlamaya çalışmak. Esasen kendinizi satranç tahtası olarak görmeyi öğrenmek: tahtadaki herhangi bir parçaya odaklanmak ve onda kaybolmak yerine, tüm olasılıkların farkına varmak. Durun ve nefes alın, zihninizdeki o hiç bitmeyen savaşla aranıza mesafe koyun. Düşünün, anlayın, sindirin. İnsan, bir şeyin içerisine çok gömüldüğünde, o şeyin ne olduğunu göremiyor. Önünde duvarlar oluyor, biraz yükselsek, dışarı çıksak, duvarın tamamını da ardını da görebileceğiz.

Üçüncü koşul ise, davranışların, duyguların ve düşüncelerin sebebini anlamaya çalışmak ve bu sebeplere soyut fikirler koymaya çalışmak yerine, temel değerler koyabilmek. Bu temel değerler, dayanıklılık, irade ve etkililiğe giden gerçek yollar olacaktır. Temel değerlerin oluşturulmasıyla birlikte, belirsiz ve ani davranışlar ortadan kalkar; kararlar ve davranışlar öngörülebilir hale gelir. Bu da hem kendimize hem çevremize karşı güven duygusu yaratacaktır

Dördüncü ve son olarak, zihniyetinize, motivasyonunuza ve alışkanlıklarınıza kasıtlı olarak ince ayarlamalar yapmak. Değerlerinizle aşılan yollarda bulacaklarınız, hayatınızda güçlü bir fark yaratabilir. Buradaki ana amaç, meydan okuma ile yetkinlik arasındaki dengeyi bulmaktır, böylece ne şikâyetçi ne de bunalmış olursunuz. Heyecanlı, hevesli ve canlı bir kişiliği yakalayabilirsiniz.

Gerçekten de duygularımızda, fikirlerimizde, hareketlerimizde çok da ısrarcı olmamak gerek belki de.

Gerçekten de duygularımızda, fikirlerimizde, hareketlerimizde çok da ısrarcı olmamak gerek belki de.

Doğru sandıklarımıza tutunmak yerine, yanıldığımızı kabul etmek çok daha büyük bir adım, çok daha büyük bir güç ve cesaret örneği. Duygusal çevikliğin de temeli bu; vakti geldiğinde ve hedeflerimizin, hayallerimizin artık bizi temsil etmediğini fark ettiğimizde onları bırakmak gerekiyor, vazgeçmek gerekiyor ki daha iyi olana, bizi biz yapacak olana, ilerletecek ve geliştirecek olana ulaşabilelim.

Hayatlarımız duygusal bir mayın tarlası gibi, nereye adım atsak yeni bir düşünce ve his ortaya çıkıyor. Bunların hepsiyle sürekli bir savaş halindeyiz ve çoğu zaman bunu fark etmiyoruz. Elle tutup gözle görebileceğimiz pek çok testin farkındayız ve bunlardan nasıl geçeceğimizi biliyoruz ama görmediğimiz, farkında olmadığımız asıl sınavdan kalıyoruz. Kimi zaman dışarıdan bize gelenleri değil, içimizdeki duygusal ve düşünsel testleri bile görmüyor, önemsemiyoruz. Oysa kabul etsek, objektif olarak izleyip doğrusunu ve yanlışını görebilsek; düzeltmek için çabalar, gerektiğinde ise daha iyisi için gerekli vazgeçişleri yapabiliriz. Değişimlere, farklılıklara hazır olabilir, yeterli çevikliği tutturabiliriz.

İnsanlar olarak sürekli değişim geçiriyoruz: yaşlandıkça yüzlerimiz değişiyor, öğrencilikten yetişkinliğe geçerken finansal durumlarımız, çocuklarımız olduğunda yaşam tarzlarımız, yaşlılığa geçerken önceliklerimiz... Bu değişiklikleri kucaklamak, beslemek ve bunları maksimum düzeyde kullanmak için uyum sağlayabilmemiz bir gereklilik. Değişimi olumlu bir şekilde kucaklamak ve bu değişiklikleri çevreleyen olumlu duygular yaşamak için, zihnimizi elimizdeki yeni durumlar adapte edebilecek kadar duygusal olarak çevik olmalıyız.

Birçoğumuz değişimden korkuyoruz, asıl korkulan ise çevremizin ve dünyanın değişimi değil aslında; kendi değişimimiz. Olduğumuz kişiyi sevmekte çok zorlanıyoruz, değişecek olanı daha az sevecek olma ihtimalimizden endişeleniyoruz. İşte burada, duygusal çevikliğin nasıl inanılmaz bir kaynak olabileceğini görebiliriz: duygusal çeviklik ile, dünyanın değişimi bir yana, kendi değişimimize ayak uydurmak, kendi değişimimizi yönetmek ve yönlendirmek mümkün.

Instagram

Twitter

Web

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
6
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın