Bir Seri Katil Profili: Hannibal Lecter
Bir Seri Katil Profili: Hannibal Lecter
Bazen karanlıkta uyanıp kuzuların çığlıklarını duyuyorsun.
Ve zavallı Catherine’i kurtarırsan kuzuları susturabileceğini düşünüyorsun.
Sinema tarihine baktığımızda, seri katiller ile ilgili çok fazla uyarlama olmasına karşın, kendine has tavrıyla özel bir yere sahip o. Bir cerrah, sanatçı, filozof, psikiyatrist, hatta dahi… Bir seri katilden ötesi belki de… Kimden mi bahsediyoruz? Tabii ki sinema tarihinin en dikkat çekici ve meşhur seri katil fenomeni Dr. Hannibal Lecter’dan…
Bu makalede Thomas Harris’in The Silence of The Lambs (Kuzuların Sessizliği, 1988) adlı romanından sinemaya uyarlanan Hannibal Lecter karakteri üzerinden gidip, karakterin psikolojik kodlarını dilimiz döndüğünce gözler önüne sermeye çalışacağız.
Thomas Harris (doğum 11 Nisan 1940) Amerikalı yazar ve senaristtir. Gerilim romanları arasında en çok bilinen Hannibal Lecter karakterinin yaratıcısıdır. Eserlerinin tümü sinemaya aktarılmıştır. Kuzuların Sessizliği Akademi Ödülleri’nde büyük 5’li olarak adlandırılan En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Aktör, En İyi Aktris ve En İyi Senaryo dallarında bütün ödülleri kazanmıştır ve bu ödülü kazanan şimdiye kadar 3 film vardır.
ENTELEKTÜEL TAVIR
Seri katil tipolojilerine (bknz. Ted Bundy, Richard Ramirez, Karındeşen Jack, Zodiac Katili) baktığınızda genelde ortalamanın üzerinde bir zekâya sahip olduklarını farketmişsinizdir. Lecter’ da bu ortalamanın üstündeydi ancak tek bir farkla diğerlerinden ayrılıyordu. O aynı zamanda bir entelektüeldi. Evet, çok okuyan, sanatsal yaratımlarda bulunan, hatta şiirle, mimariyle, edebiyatla, tarihle ilgilenen biriydi. O, bu donanımıyla kurbanlarıyla oynayan, onları yer yer aşağılamayı seven biriydi.
Örnek vermek gerekirse; Senfonik müziğe olan ilgisi, serinin Kızıl Ejder (Red Dragon; 2002) bölümünde de oldukça eğlenceli şekilde seyirciye yansıtılmıştır.
Lecter, gerek entelektüel duruşu, gerekse kadınlarla olan yakın münasebeti nedeniyle, aslen hukuk öğrenimi görmüş kadın katili Ted Bundy ile de benzerlik taşımakta. Aslında bu onun tipik seri katil profilinin dışında kaldığının da bir diğer kanıtını oluşturmaktadır, çünkü Lecter asla bir sosyopat olmadı aksine insan ilişkilerinde çok iyiydi. Seçkin bir arkadaş grubuna sahipti, arkadaş toplantılarında gurme edasıyla servis yapan, tarih ve felsefe bilen Dr. Lecter, yeri geldiğinde bir konser sırasında yanlış nota basan bir sanatçıyı öldürüp, arkadaşlarına akşam yemeğinde ikram edecek kadar entelektüel bir zarafete sahipti. Bu bağlamda Lecter’ın bir başka ayırt edici özelliği daha karşımıza çıkmaktadır: Ayrıntıcı ve mükemmeliyetçiliği. Bu onun yine entelektüel kimliğiyle alakalı bir gelişmeydi.
YAMYAMLIK (CANNIBALISM)
Çok eski bir gelenek yamyamlık. İlkel çağlardan günümüze değin uzanan, hem dini hem de patolojik bir tarihselliği var. Lecter tıpkı öncülleri olan Ed Gein ve Albert Fish gibi yamyamlığa meyilli bir katildi. Tahmini olarak beslenme alışkanlığı onu farklı kılıyor ve zihni melekelerini etkiliyordu. Onun zihni sıradan insanlardan farklı işliyordu.
Küçük bir hatırlatma: Albert Fish (Nam-ı diğer Öcü Adam), on iki yaşında bir kız çocuğu olan Grace Budd’ı kaçırıp öldürdüğünde tarih 1928’i gösteriyordu. Yapılan kriminal soruşturmalarda Fish’in Grace’in vücudunun bazı parçaları ile kendine et yemeği pişirdiği ortaya çıkmıştı.
Konumuza geri dönersek, evet, Lecter bir yamyamdı, aynı zamanda çok da iyi bir cerrahtı. İnsan anatomisi bilgisi çok çok iyiydi. Bu aşamada Lecter’ın semavi dinlere bir tepki olarak yamyamlığı tercih ettiğini düşünüyorum, çünkü bilindiği üzere Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi inanç sistemleri yamyamlığı daha doğrusu insan eti yemeyi nefretle yasaklamaktadır. Hatta açlıktan ölmek ile yamyamlık arasında tercihin ölümden yana kullanılmasını emrederler. Lecter belki de din düşmanlığını bu şekilde dışa vurmayı tercih etmiş olabilir. Kim bilir… Konu hakkında bir diğer can alıcı nokta ise, yukarıda bahsettiğimiz entelektüel tutuculuğun Lecter’ ın yamyamlığını hiçbir şekilde örselememiş olmasıdır.
Bölümü kısaca özetlersek;
Lecter yamyamlığının sacayaklarını sıralarsak karşımıza: İnsan hayatının değersizliği, diğer insanlardan farklı yaşama kaygısı ve doğanın dengesini (güçlü-güçsüz savaşımı) sağlama gibi baskın içgüdüler çıkmaktadır.
BAZI PSİKOLOJİK KODLAR
Lecter: İlk prensipler, Clarice. Basitlik. …Her özel şey için, sor: Kendi özünde nedir? Doğası nedir? Aradığın adam, ne yapıyor?
Clarice: Kadınları öldürüyor…
Lecter: Hayır. Bu tesadüf. Yaptığı ilk ve asıl şey nedir? Öldürerek hangi ihtiyacına hizmet ediyor?
Clarice: Öfke, sosyal olarak kabul görme, cinsel eziklik…
Lecter: Hayır. O imreniyor. Onun doğası bu. Nasıl imrenmeye başlarız, Clarice? İmrenecek şeyleri arar mıyız? Şimdi cevaplamaya çalış.
Clarice: – Hayır. Biz, sadece…
Lecter: Hayır. Her gün gördüğümüze imrenerek başlarız. Vücudunda gezinen bakışları hissetmez misin Clarice? Ve gözlerin istediğin şeyleri aramaz mı?
Dr. Lecter işini gerçekten iyi biliyordu. O bir profesyoneldi. Karşısındaki insanı her kim olursa olsun, çok iyi analiz edip, zayıflıklarını tespit ediyor ve ona karşı silah olarak kullanabiliyordu. Bazen o kadar ileri gidiyor ki, karşısındakini ağlatabiliyor, bazen de bu durum karşısında kendi gözyaşlarını tutamıyordu. Onun uzmanlık alanı hatıralardı. Lecter, gizli anılarınızdan yola çıkarak sizi darmadağın edebilecek biriydi. Çünkü çok güçlü bir zekâya ve empati yeteneğine sahipti, bu da bence zor bir sanattı.
Özellikle ilgisini çeken bazı konular vardı; Bunlar çocukluk travmaları, cinsel taciz, ergenlik ve kimlik bunalımı gibi konulardı.
Lecter, kurbanlarıyla oynamaya bayılırdı, acımasız bir kasaptı ama aynı zamanda onun hastalıklı ruhunun derinliklerinde ağlamaya meyilli bir çocuk saklıydı. Sevgiye aç ve yalnız bir çocuk… Bu çocuğu çok fazla tanıyamıyoruz çünkü seride Lecter’ın çocukluğuna değinen tek bir film var o da:Hannibal Rising; 2007. Bunun dışında Hannibal’ın çocukluk anıları hakkında çok fazla bilgimiz yok. Sadece tahmin edebiliyoruz.
İnsanların arasına karışmayı seven Lecter, bir şehirliydi, bir burjuvada bulunması gereken tüm vasıflar onda mevcuttu. Lüks bir hayatı tercih ediyordu. Kadın ruhundan anlayan biri olduğunu daha önce söylemiştik, bu meziyeti dışında, bir sanat koleksiyoncusu ve tam bir centilmen olduğunu da eklemeliyiz. Serinin ikinci filmi Hannibal (2001) da Clarice’in kolu yerine kendi kolunu kesip kaçması buna güzel bir örnek olabilir. Lecter aslında tam bir Don Juan, tek sorunu aşkı tanımlarken yardım aldığı argümanlar bizimkilerden biraz farklı.
O, her dahi gibi özgürlüğüne fazlasıyla düşkün biriydi. Sizi sevse de sevmese de fark etmez, ölümünüzü büyük bir zevkle icra edebilecek bir yapıdaydı. Onun boyun eğdiği tek şey vahşi içgüdüleriydi. Lecter’ın özgürlük tutkusu böyle şekillenmişti. Tıpkı vahşi bir yırtıcı gibi.
Lecter kendi benzerlerinden hoşlanmayan bir elitist tavrı da barındırıyordu. Bu ayrıntıya bazıları kendini beğenmişlik de diyebilir ancak o kadar basit değil. İşin özü şu; Lecter kendi zekâsına erişebilen ya da buna cüret edenlere âşık olan, hem de onları büyük bir iştahla öldürmek isteyen bir katil profili çiziyordu.
Genel olarak Lecter’ın psikolojik kodları:
Soğukkanlılık
Yamyamlık
Cinsel eğilim belirsizliği (Homoseksüel olabilir)
Sanatçı ruh
Entelektüel tavır
Gelişmiş hayal gücü
TİYATRAL CİNAYET ve RİTÜEL
Lecter, hiçbir zaman ateşli silah kullanmamıştır. Bu inadının temelinde yatan şey ise kurbanının ölüm anındaki ince ayrıntılardı. Kurbanını ölürken izlemeyi seviyordu. Doktorumuz, ölüm fikrine adeta taptığı için maddi menfaat ummaksızın cinayetler işlemiştir. Kurbanlarına hiçbir zaman tecavüz etmemiş ya da işkence uygulamamıştır. O, pür kötülüğe inanan bir karaktere sahipti.
YARATICILIK
Lecter, sanatçı bir ruha sahipti. Şiirle, resimle ve sanat tarihiyle yakından ilgiliydi. Örneğin çok iyi piyano çalıyordu ya da harika Dante alıntıları ile bütün kadınların aklını başından alabilecek biriydi. O, bütün yaratıcılığını kurbanları üzerinde kullanmayı seven bir katildi.
Hayal gücü onun en büyük hazinesiydi aslında. Yaratıcılığının tetiklenmesinde büyük rol oynayan bu etken Lecter’ı ölümsüz yapıyor, onu seri katiller içinde farklı kılıyordu.
SONUÇ
Lecter’a üstünkörü yapılmış psikolojik bir tahlilden yola çıkarak teşhis koymak ona bir hakaret gibi geliyor ama yine de onu yüceltmek adına birkaç söz söylemem gerekiyor.
Dr. Hannibal LECTER, seri katil tarihinde bir fenomen olarak kalmaya devam edecek. İster sevin, ister sevmeyin, kurgudan ibaret bir sinema karakteri de olsa onun ruhunun pırıltısını ve dehasını farketmemek bana göre büyük bir aptallık olur.
Silence of the Lambs escape scene - Hannibal Lecter
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın